Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1568 E. 2021/780 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1568 Esas
KARAR NO: 2021/780 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/06/2018
NUMARASI: 2014/215 Esas 2018/647 Karar
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/05/2021
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup Dairemizce yapılan duruşmalı inceleme sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı şirket tarafından yayımlanan eserlerin Türkiye yetkili satıcısı olarak müvekkil şirket ile 1995 yılından itibaren her okul sezonu için birebir yıllık sözleşme yapmak suretiyle 2013/2014 sezonuna kadar yenilenerek gelindiğini ve hukuki ilişkinin devam ettiğini, müvekkili şirketin taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca 1995 yılından itibaren davalının satış yetkilisindeki yayımları Adana, Mersin, Osmaniye, Antakya, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş ve bunlara ilaveten 2010 yılından itibaren de İzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Balıkesir, Manisa, Uşak, Çanakkale illerinde dağıtma yetkisine sahip olduğunu, tarafların 1995 yılından beri devam eden ticari ilişkisinde taraflar arasındaki sözleşmenin bitmesinden birkaç gün önce yeni sözleşme yaptığını ve sözleşme bedeli kadar teminat çekinin davalı şirkete teslim edildiğini, sözleşme süresi içerisinde müvekkil şirketin hiçbir ödeme aksatmadığını, müvekkili şirketin her ne kadar sözleşmeleri yıllık olsa dahi 20 yıl devam eden ticari ilişkilerinde, davalı şirket müvekkil sirketle yeni sözleşme imzalayacağı izlenimini vermekte müvekkili şirketin davalı ile ilişkisinin devam edeceğine duyduğu güvenle sürekli olarak işine yatırım yaptığını, yayınların satışı için yetkili olunan şehirlerde çalışanlar görevlendirildiğini, taraflar arasında akdedilen son sözleşmenin 15/04/2013-15/04/2014 tarihlerini kapsadığını, ancak 20/11/2013 tarihinde davalı şirket tarafından Bölge yetkili satıcı bayii ihalesi şartnamesi düzenlendiğini, halen sözleşmelerin devam ettiğini, müvekkilin yılların verdiği birliktelik ve özgüven ile piyasadaki itibarının korunması adına ihaleye girmeye karar vererek ihale teklifi verdiğini, ancak 23/12/2013 tarihinde dava dışı başka bir şirkete ihalenin verildiğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalıya ihale fikrinin ve sürecinin hatalı olduğu hususunun, Adana … Noterliğinin 03/01/2014 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile ihtar edildiğini, ihtara rağmen ihale ve fesih süreci daha önceden planlandığı şekilde gerçekleştirildiğini, Kasım 2013 ile Nisan 2013 tarihleri arasındaki satış ve kar durumu diger yılların aynı dönemi ile karşılaştırılması halinde müvekkili sirketin hak etmediği katlanması beklenemeyecek bir zarara uğradığını ileri sürerek bu dönemdeki zararının müvekkilinin defterinin incelenmesi ile ortaya çıkacağını, yapılacak bilirkişi incelemesi ile belirlenecek bu kazanç üzerinden müvekkil şirkete portföy tazminatı ödenmesini talep ettiklerini, göstermelik ihale ve sonraki dönemde uğradıkları kar kaybı ve işletme giderleri nedeni ile fazlaya dair tüm hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000-TL tazminatın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili ile davacı arasında imzalanan sözleşme 15/04/2013-15/04/2014 tarihlerinde geçerli olup aynı sözleşmenin 9. Maddesinde ” Sözleşme süre sonunda kendiliğinden sona erer. Yazılı olarak yenilenmedikçe sözleşme süresinden ileriye doğru hüküm ifade etmez.” Hükmü gereğince sözleşmenin bitim tarihi olan 15.04.2014 tarihi öncesinde taraflar arasında hükümde yer aldığı gibi karşılıklı bir yazılı uzatım gerçekleştirilmemekle sözleşme 15.04.2014 itibariyle kendiliğinden sona erdiğini, Türk Ticaret Kanunu 122.maddesinde düzenlenen Denkleştirme Tazminatı – Portföy Tazminatı talep edebilmenin şartlarından hiçbirinin işbu davada gerçekleşmediğini, müşteri kitlesinin oluşumunda davacı tarafın katkısının olmadığını, zira bütün tanıtım işleri yeni müşteriler kazanma çalışmalarının tümü müvekkilinin kendi personeli ve bütçesi ile karşılandığını, bir an için müşteri sayısında artış olduğu varsayılsa bile bu artışın davacı tarafın katkıları ve yaptığı yatırımlar sonucu oluştuğunun ispatı gerektiğini, nüfus yoğunluğu, okul sayısındaki artış gibi davacı yandan kaynaklanmayan sebeplerle olabilecek bir artışı katkı olarak kabul etmenin mümkün olmadığını, sözleşmenin her yıl yenileneceği konusunda müvekkil tarafından verilmiş bir taahhüt de bulunmadığını, davacı şirketin 2014-2015 döneminde de yeniden sözleşme imzalanacağı kanaati ile yapılan yatırımlardan davalı şirketin sorumlu tutulamayacağını, sözleşmede davacıya münhasır bir satış yetkisi verilmediği, portföy tazminatı talep edebilmenin ön şartı, münhasır satış yetkisi sahibi olmak olduğunu, esas dava yönünden haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi ile yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/06/2018 tarih 2014/215 Esas 2018/647 Karar sayılı kararında; “Mahkememizce tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi neticesinde; taraflar arasında imzalanan 15/04/2013-15/04/2014 dönemini kapsayan Sözleşmenin 4.1. Maddesinde; davalı sözleşme süresince bölge dahilinde davacıya münhasır olmayan bir satış yetkisi vermekte olup, davalı davacının satış yapacağı bölgede davacının dışında bir başka satıcı daha tayin edebileceği gibi davalı bölgede kendisi de doğrudan satış yapabileceği hususunun yer aldığı. yine aynı sözleşmenin 9. Maddesine göre, sözleşmenin süre sonunda kendiliğinden sona ereceği, yazılı olarak yenilenmedikçe sözleşme süresinden ileriye doğru hüküm ifade etmeyeceği hususlarında tarafların anlaştıkları,tarafların edimlerini yerine getirmediğine dair itirazlarının da bulunmadığı, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde sözleşmenin yenilenmeme sebebinin davacı veya davalıdan kaynaklanmasına gerek olmayıp sadece yazılı olarak taraflarca yenilenmemiş olmasının yeterli olduğu anlaşılmıştır. Sözleşmenin yenilenmemesi davacıya herhangi bir tazminat hakkı doğurmayacağı gibi davalının ticari faaliyetlerinin aksamaması adına sözleşme süresi bitmeden davalının dava dışı şirketle yeni dönem için sözleşme yapması da davacı açısından haksız fesih olarak kabul edilmeyip, sözleşmenin haksız fesihle feshedildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmenin yenilenmeyip kendiliğinden sona ermesi nedeniyle; 6102 sayılı TTK.m. 122 maddesinde belirtilen Denkleştirme istemi şartların gerçekleşmediği anlaşılmış olup davacının portföy tazminatı ve diğer tazminat taleplerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmış…”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinde görülen davanın 2014 yılından beri devam etmekte ve müvekkili ve davacı defterleri üzerinden bilirkişi incelemesi yapıldığı ve bilirkişi raporları ile müvekkili şirketin kar kaybı hesaplandığı, buna rağmen mahkeme dosyasında yeni atanan hakim tarafından detaylı incelenmeden, mahkemeye duruşma öncesi bir hafta kadar önce tayin edilen ve dosyaya ilk kez çıktığı duruşmada davanın reddine karar verildiği, dosyanın detaylı incelenmediğini, Müvekkili şirket ile davalı şirketin, (Türkiye’deki ilk şirketini … Ltd. Şti. olarak açmış ve daha sonra … Ltd. Şti. olarak değiştirmiştir) yayımladığı eserleri Türkiye yetkili satıcısı olarak, 1995 yılından itibaren her okul sezonu için birer yıllık sözleşme yapmak suretiyle 2013-2014 sezonuna kadar yenilenmek suretiyle hukuki ilişki içerisinde olduğu, Müvekkili şirketin yaklaşık 20 yıllık bir sürede tüm Türkiye çapında davalı şirket lehine birçok müşteri kazandırdığı, ancak davalı şirket 2013 Ekim ayı içerisinde yeni bir bayi belirlemek için ihale başlattığı, müvekkili şirketin sözleşmesinin bitim tarihi 15.04.2014 olduğunu bildiği halde, dava dışı bir şirkete 23.12.2013 tarihinde yeni bayii olarak ihaleyi sonuçlandırdığını, Davalı şirketin müvekkili şirketin sözleşmesinin sona ereceği tarihten 5 ay önceden ihale sonuçlandırıldığı ve yeni şirkete bayilik verildiğini, sözleşme sona ermediği halde bayilik başka bir şirkete verildiğini, davalı şirket tarafından yapılan ihalede yasal ve hukuka uygun bir ihale olmadığını, teklif veren firmaların ihaleye çağırılarak açık ve net bir şekilde ihale yapılmadığını, davalı şirketin teklif veren firmaların huzurunda tüm teklifleri açarak ihale sürecini tamamlamadığı, tüm ihale süreci tek taraflı şeffaflıktan ve denetimden uzak bir şekilde davalı şirket tarafından sonuçlandırıldığını, Davalı şirketin müvekkili şirketin müvekkili şirketin bayilik sözleşmesi sona ermeden kendisinin feshetmesini sağlamak amacıyla ihale sonucunu açıkladığı, buradaki amacın sözleşmesi bitmeyen bayiinin hem performansını hem de motivasyonunu düşürerek sözleşmeyi feshe zorlamak olduğunu, Müvekkili şirketin yaklaşık 20 yıllık çalışma süresi içerisinde davalının hiçbir ticari ödemesini aksatmadığı ve düzenli bir şekilde ödediğini, müvekkili şirket tarafından davalı şirketin ticari anlamda hiçbir zorluğa sokulmadığını, Müvekkili şirketin ve davalı şirketin ticari defterleri bilirkişiler tarafından incelendiği ve satış grafikleri bilirkişi raporları ile de belirlendiği, müvekkili şirketin davalı şirket tarafından uğratıldığı zararlar raporlar ile sabit olduğunu, Müvekkili şirketin davalı şirketin markasının tamamını, ürünlerin ve hizmetlerinin Adana, Mersin, Osmaniye, Antakya, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş, İzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Balıkesir, Manisa, Uşak, Çanakkale illerinde pazarlanması, satılması, hizmetlerin sunulması gerçekleştirdiği, doktrin tarafından da kabul edildiği üzere müvekkili şirket ile akdedilen sözleşme münhasırlık içeren tek satıcılık (bayilik) sözleşmesi olduğunu, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 1995 yılında başlayan hukuki ilişki uzun yollar boyunca sözleşmelerin sürekli yenilenmesi ile devam ettiği, müvekkili şirketin davalı şirketin bahsettikleri illerinde tek satıcılık sözleşmesiyle münhasır bayisi olarak bugüne kadar faaliyette bulunduğunu, Müvekkili şirketin TTK uyarınca portföy tazminatı ve sair alacaklarını talep etmesinin haklılığı bilirkişi raporları ile sabit olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin davanın reddine dair hükmü portföy tazminatının kanundaki düzenlemesine aykırı olduğunu, Tek satıcılık sözleşmeleri, üretici –sağlayıcının amacı ürettiği malların veya sunduğu hizmetlerin düzenli ve sürekli olarak, güvenli bir sistem ile müşteriye ulaşması ve satış sonrası hizmetlerin sunulması olduğu, bunu sağlayacak olan bayi bakımından ise önemli olan bu sistemi oluşturmak, malların ve hizmetlerin sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmak, üreticiden satacağı malları temin etmek, satış sonrası hizmetleri müşteriye sunması olduğu, tek satıcılık sözleşmesi ile tek satıcı üreticiden mal ve hizmetleri satın alma, satın aldığı mal ve hizmetlerin müşteriye sunulması ve sürümün arttırılması için gerekli faaliyette bulunma taahhüdü altında olduğu, müvekkili şirketin de reklam ve tanıtımlarda bulunduğu dosyadaki belgeler ile ispatlandığı, hatta ticari defter incelemelerindeki satış rakamları da bu iddiamızı ispatladığı, İlk derece mahkemesi tarafından kararın gerekçesinde sadece ve sadece sözleşmenin yenilenmemiş olmasının yeterli olduğu, sözleşmenin yenilenmemesinin davacıya herhangi bir tazminat hakkı doğurmayacağı, bir tespitin TTK’da düzenlenen portföy tazminatı düzenlemesinin ruhuna aykırı olduğu açık ve net olduğu, portföy tazminatı sözleşme yenilenmemesi durumunda zaten gündeme gelen bir tazminat olduğunu, Bu nedenle ilk derece Mahkemesi tarafından davanın konusunun basit bir sözleşme yenilenmemesi olmadığının anlaşılmadığı, bilindiği üzere portföy tazminatının şartları belirli olup, müvekkili şirketin uzun süren ticari ilişkisi nedeniyle portföy tazminatı talep hakkının doğduğu dosyada ispatlandığı, ilk derece mahkemesince bilirkişi raporlarının aksine karar verildiğini, Müvekkili şirket ile davalı arasındaki ticari ilişki nedeniyle portföy tazminatı talep etme hakkı mevcut olduğu, Taraflar arasında münhasır tek satıcılık sözleşmesi çerçeve bir sözleşme olduğu, süreklilik doğuran bir hukuki ilişkinin varlığı mevcut olduğu, müvekkili şirket 15 İlde yaklaşık 20 yıl davalı şirketin ürünlerinin ve markasının satmada münhasır satış hakkı tanıdığı için müvekkili şirket tanıtımı, reklamını yapmak ve ürünlerin satışıyla ilgili alt yapı oluşturduğu, çalışan istihdam ettiğini, Tek satıcının kendi adına ve hesabına hareket etmesi gerektiği, davalı şirket kendi bünyesinde riski tutmak istemediği için bayi olan müvekkili şirkette tüm risklerini devrettiğini, Tek satıcı olan müvekkili şirketin pazarlama, satış ve sürümü artırıcı faaliyetlerde bulunma yükümlülüğünü 1995 yılından itibaren yerine getirdiği, Sözleşmenin uzun yıllar devam edeceğine karşılıklı güven oluşturulduğu, müvekkili şirketin tek satıcılık sözleşmesi yükümlülüklerine yerine getirdiğini, Bu yönü ile müvekkili şirketin davasındaki talepleri haklı ve dinlenebilir olduğunu, İlk derece mahkemesinin dosyada yapılan incelemelerde müvekkili şirketin kar kaybı olduğu açıkça tespit edildiği, davalının ticari defterlerini inceleyen bilirkişi raporundaki müvekkili şirketin aleyhine tespitlere tarafımızdan itirazlar yapıldığı, ilk derece mahkemesi bu itirazları gidermeden davanın reddi yönünde usul ve yasaya aykırı hüküm tesis ettiği, Müvekkili şirket ile davalı şirket düzenli periyotlarda hesap mutabakatı yaptığı, bu mutabakatlar ile hesaplar örtüştüğü, ayrıca bu güne kadar davalının hesap konusunda mutabık olmadıkları yönünde bir beyanı olmadığı, bu nedenle müvekkili şirketin kayıt ve defterlerindeki tespitler doğrultusunda hüküm verilmesi gerekirken , usul ve yasaya aykırı bir karar verildiğini, müvekkili şirket perakende satış yoğunluğu olan mağazalara sahip olduğu, bu nedenle müvekkili şirket perakende fişi ile satış yaptığından muhasebe tekniği açısından aynı nitelikte muhasebe kayıtlarına işlenmesi mümkün olmadığı, müvekkili satışları, perakende satış fişi üzerinden olduğu için muhasebeleştirilirken KDV oranlarına göre ayrıştırılarak , toplam miktarlar ayırımlarına göre defter ve kayıtlara girişi yapılmakta olduğu, davalı şirket ise toptan satış yaptığı için satışlarının tamamı fatura ile satış yapmakta olduğunu, Bu iki şirketin satış farklılıkları nedeniyle iki farklı muhasebe tekniği mevcut olduğu, bilirkişi raporlarındaki farklılıklar bu nedenden kaynaklandığını diğer dilekçede detaylı beyan edildiği, zaten iki şirket arasında hesap mutabakatının olmadığı iddiası olmadığı, tarafların ticari ilişkinin devam ettiği 20 yıl süresince her ay ve yıl kapama dönemlerinde her zaman hesaplar konusunda mutabık olduklarını, bilirkişinin müvekkili şirket defter ve kayıtlarını esas alarak müvekkili şirketin zarar ve kar kaybını değerlendirmesi gerektiğinden asıl olan müvekkili şirketin kazanç kaybı olduğunu, Bilirkişi raporlarının her ikisinde de sözleşme süresi bitmeden yeni ihale sürecine girişilmesinin sözleşme hükümlerine aykırı olmadığı yönündeki tespit ve değerlendirilmesinde bulunulduğunu, İlk derece mahkemesi kararındaki gerekçenin aksine davalış irketin sözleşme bitmeden 6 ay önce bu ihale sürecinin başlatması nedeniyle piyasada müvekkili şirkete duyulan güven sarsıldığı, çalışanları ve müşterilerinin bu belirsizlikten etkilenmesi nedeniyle satışlar olumsuz etkilendiği, müvekkili şirketin satışlarının azaldığı Bilirkişi …’nün raporu ve bu bilirkişinin hesaplaması ile de sabit olduğu, davalı defterlerini inceleye bilirkişinin raporunda bu yönü ile çelişki olduğu bu çelişkinin giderilmesi gerektiği yönündeki itirazı ilk derece mahkemesi tarafından göz ardı edildiğinden, davanın reddine dair kararın kaldırılmasını gerektiğini, İlk derece mahkeme tarafından TTK uyarınca sözleşmenin feshine dair yasal mevzuata uygun hareket edilmediği hususu göz ardı edildiği, 1995 yılından itibaren devam eden ticari ilişkinin kısa sürede tasfiye edilmesi hem hukuka aykırı hem de iyiniyetli bir yaklaşım olmadığını, Kaldı ki taraflar arasındaki sözleşmenin 4.maddesinin 9. Bendinde sözleşmesinin fesih nedenleri düzenlenmiş olup, bu fesih nedenleri müvekkili şirket yönünden gerçekleşmediği, bu durum da ilk derece mahkemesi tarafından göz ardı edildiği ve değerlendirme yapılmadan usul ve yasaya aykırı karar verildiğini, Davalı şirket davaya cevap dilekçelerinde beyan ettikleri sözleşmeye konu ürünlerin tanıtım işini kendi şirketlerinin yaptığını da ispat edemediği, oysa müvekkili şirketin yaptığı yatırım ve reklamlar, çalışan istihdam ettiği taraflarından daha önce sunulan belgelerle ispatlandığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, tek satıcılık sözleşmesinin sona ermiş olması nedeniyle yoksun kalınan kar, yatırım nedeniyle uğranılan zarar ve portföy tazminatı talebine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesi ile taraflar arasında 1995 yılından beri devam eden davalı tarafından yayınlanan eserlerin belirli bir bölgede dağıtımına ilişkin her yıl yenilenen sözleşme bulunduğunu, en son 15/04/2013- 15/04/2014 sezonu için sözleşme yapıldığını, bu sözleşmenin süresinin bitmesinden evvel davalının bölge yetkili satıcı bayii ihalesi şartnamesi düzenlediğini, 23/12/2013 tarihinde yetkili satıcılık sözleşmesinin başka bir şirkete verildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin süre sonunda uzatılmayarak sona erdiğini, davalının sözleşme devam ederken başka bir firma ile sözleşme yapmak üzere ihale yapmasının haksız olduğunu ve kendi sözleşmeleri bitim tarihi itibarıyla geçerli olacak şekilde başka firma ile yetkili satıcılık sözleşmesi yapılması nedeniyle kar kaybına uğradığını, taraflar arasında birer yıllık yapılmakla birlikte 1995 yılından itibaren aralıksız devam eden sözleşme ilişkisinin devam edeceğine duyulan güven nedeniyle davalı taraf ürünlerinin daha etkin pazarlanması ve satışı için yatırımlar yapıldığını, sözleşmenin feshi nedeniyle yatırım zararı olduğunu, ayrıca uzun yıllar devam den ticari ilişki nedeniyle davalı ürünlerinin tanınırlığına yapılan katkı nedeniyle müşteri çevresi oluşturulduğunu, davalının ürünlerinin satış ve pazarlanmasına katkı yapıldığını, sözleşmenin feshi nedeniyle davalının oluşturulan bu müşteri portföyünden yararlanacağını, müvekkili şirketin ise müşteri kaybına uğrayacağını belirterek portföy tazminatı talep etmiş, mahkemece yukarıda belirtilen gerekçe ile davacının portföy ve diğer tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Mahkemece sözleşmenin münhasır olmayan satış yetkisi verdiği, sözleşmenin süre sonunda kendiliğinden sona erdiği, haksız fesih olmadığı TTK 122. Maddede öngörülen şartların gerçekleşmediği belirtilerek davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Davacının 2014 yılından beri devam eden dava dosyasının görüldüğü Mahkemeye bir hafta kadar önce atanan ve ilk kez duruşmasına arızi olarak çıkan hakim tarafından dosya yeteri kadar incelenmeden verildiğine ilişkin istinaf sebebi; soyut ve ispata muhtaç olup ilkesel olarakta yerinde görülmediğinden, davacının bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. Davacının esasa ilişkin istinaf sebepleri incelendiğinde; İstinafa konu davanın mahiyeti, mevcut delil durumu gözetilerek davacının esasa ilişkin istinafının denetlenmesi için istinafın duruşmalı olarak incelenmesine karar verilip bilirkişiden rapor ve itiraz üzerine ek rapor alınmak suretiyle istinaf incelemesi yapılmıştır. 31/12/2020 tarihli bilirkişi raporu sonuç kısmında; “Taraflar arasındaki sözleşme ile davalı tarafından davacıya tek satıcılık yetkisinin verlimediği, sözleşmenin sürekli değil süresi dolduğunda kendiliğinden sona eren bir sözleşme olması nedenlerinden dolayı 6102 sayılı TTK’nın 122’nci maddesinin 5.fıkrası gereği denkleştirme (Portföy) tazminatı şartlarının oluşmadığı,
Mahkeme Heyetinin bilirkişiliğimizce ulaşılan görüş aksine Portföy tazminatına ulaşıldığı yönünde bir kanaate varması durumunda, davacının talep edebileceği portföy tazminatı tavanının 261.251,34.TL olabileceği, hakkaniyete uygun tazminat tutarını belirlemenin mahkeme heyetinin takdirinde olacağı …” tespitinde bulunulmuştur. 16/02/2021 tarihli bilirkişi raporu sonuç kısmında; “Taraflar arasındaki sözleşme ile davalı tarafından davacıya tek satıcılık yetkisinin verilmediği, sözleşmenin sürekli değil, süresi dolduğunda kendiliğinden sona eren bir sözleşme olması nedenlerinden dolayı 6102 sayılı TTK’nın 122’nci maddesinin 5.fıkrası gereği denkleştirme (Portföy) tazminatı şartlarının oluşmadığı,Mahkeme Heyetinin bilirkişilimizce ulaşılan görüş aksine Portföy tazminatına ulaşıldığı yönünde bir kanaate varması durumunda davacının talep edebileceği portföy tazminatı tavanının 205.340,47.TL olabileceği, hakkaniyete uygun tazminat tutarını belirlemenin mahkeme heyetinin takdirinde olacağı …” tespitinde bulunulmuştur. Dairemizce alınan bilirkişi raporu ve ek raporları yeterli açıklıkta, denetime elverişli, bilimsel verilere ve olayın oluşuna uygun olmakla bu rapor hükme esas alınmıştır. Taraflar arasında 1995 yılından itibaren 2014 yılına kadar birer yıllık süreli sözleşmeler düzenlendiği, davacının öncelerde Adana/Mersin/Osmaniye/Gaziantep/Kilis/Kahramanmaraş yetkili satıcısı iken 2010 yılından itibaren ilaveten İzmir/Aydın/Denizli/Muğla/Balıkesir/Uşak ve Çanakkale illerinin de yetkili satıcısı olduğu, taraflar arasında düzenlenen 2010 yılı öncesi sözleşmelerde belirlenen ürünler haricindeki ürünlere ilişkin olarak ve istisnai haller (5.1 ve 5.2) hariç tutularak belirlenen illerde davacıya münhasıran satıcılık yetkisi verildiği, işbu sözleşmelerde de sözleşmenin geçerlilik süreleri belirtilmek suretiyle sözleşmenin süresinin bir yıl olduğu, sözleşme süresinin sona ermesinden önce karşılıklı ve yazılı olarak taraflar sözleşmeyi uzatmadıkları takdirde sözleşmenin kendiliğinden sona ereceğini kararlaştırıldığı, tarafların bu hüküm uyarınca sözleşme süresini hiç uzatmadıkları ancak sözleşmenin sona ermesi üzerine 2013 yılına kadar her yıl yeniden birer yıllık yeni sözleşme imzaladıkları, 2010 yılından sonra imzalanan sözleşmelerin içeriğinde bir kısım değişikliğe gidilerek davacıya belirlenen bölge dahilinde münhasır olmayan bir satış yetkisi verildiği ayrıca davalının, davacının satış yapacağı bölgede kendisinin doğrudan doğruya satış yapabileceği gibi davacı dışındaki bir başka satıcıya da aynı bölgede satış yetkisini verilebileceğini açıkça kararlaştırıldığı, davacının içeriğinde değişiklik yapılan işbu sözleşmeleri çekincesiz ve ihtirazi kayıt koymaksızın imzalayarak 2014 yılı sözleşme süresi bitimine kadar sözleşme hükümleri çerçevesinde davalı ile olan ticari ilişkisini sürdürdüğü, 2014 yılında sözleşmenin kararlaştırılan sürenin sonunda kendiliğinden sona erdiği, en son sözleşme sona ermeden önce davalı şirketin işletmesel bir karar alarak 2014/2015 yılı için davacının yetkili olduğu illeri üç bölgeye ayırarak bu bölgelere satış yetkisi verilecek şirketlerin ihale ile belirlenmesine karar vererek ihale şartnamesini hazırlayarak ilan ettiği, davacının da üç bölge ihalesine çekincesiz katılarak teklif verdiği ancak ihalelerin başka bir şirkete verilip davacı ile yeniden sözleşme yapılmaması üzerine istinafa konu davanın açıldığı görülmüştür. Sözleşmelerin taraflarının tacir olduğu dolaysı ile sözleşme hükümlerinin anlam ve sonuçlarını bilerek / isteyerek sözleşmeleri imzaladıklarının kabulü gerektiği, sözleşme hükümleri ahlaka ve emredici hukuk kurallarına aykırılık içermediği sürece geçerli olup taraflarını bağlayacaktir. Somut olayda taraflar arasındaki imzalanan sözleşmeler hukuken geçerli olup taraflar arasındaki uyuşmazlığın tarafların iradesini yansıtan sözleşme hükümlerine göre çözülmesi gerekecektir. Dosyada mübrez sözleşmelerden tamamının bir yıllık süreli olduğu ve taraflarca sözleşme bitiminden önce uzatılmasının yazılı olarak taraflarca kararlaştırılmadığı sürece kendiliğinden sona ereceği hükmü altına alındığı gibi sözleşmenin yazılı olarak yenilenmedikçe sözleşme süresinden ileriye doğru hüküm ifade etmeyeceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmelerde bu hükümler dışında davalının, sözleşmelerin koşullu ya da koşulsuz uzatılacağına ya da yenileneceğine dair doğrudan veya dolaylı olarak herhangi bir tahaahüdüne yer verilmemiştir. Bu bağlamda somut olayda bir yıl süreli olarak düzenlenip imzalanan sözleşmelerin peşpeşe ve fiilen uzun süre devam etmesi hali, sözleşmelerin hukuken uzun süreli tek sözleşme veya belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğü sonucunu doğurmayacaktır. Davacının sözleşme hükümleri haricinde, davalının sözleşmelerin uzun süre yenilenip devam ettirileceğine dair güven oluşturduğu iddiası ise soyut ve ispata muhtaç olup davacı bu iddiasını yasal ve inandırıcı deliller ile kanıtlayamadığından davacının aksi yöndeki istinafı yerinde görülmemiştir. 2010 yılından sonra taraflarca imzalanan birer yıl süreli sözleşmelerde; davacının satış yetkisinin münhasır olmadığı, davalının, davacının satış yapacağı bölgede kendisinin doğrudan doğruya satış yapabileceği gibi davacı dışındaki bir başka satıcıya da aynı bölgede satış yetkisini verilebileceğini açıkça kararlaştırılmıştır. Sözleşmedeki bu hüküm çok açık olup yoruma müsait değildir. Ayrıca dosyada mübrez Dairemizce alınan bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, davalı şirketin bu hüküm uyarınca davacının yetkili olduğu illerde müşterilere doğrudan doğruya fiilen satışlar yaptığı anlaşılmaktadır. Davacının bu duruma itirazı tespit edilememiştir. Hukuken geçerli ve fiilen uygulanan sözleşme hükmüne göre davacının sözleşme ile belirlenen illerde tek satıcı olduğuna dair istinaf sebebi yerinde görülmediğinden Dairemizce kabulü mümkün olmamıştır. Sözleşme bitiminden önce davalı şirketin işletmesel karar ile sözleşme bitiminden sonraki dönem için ihale yapmış olması ticari faaliyetin devamının bir gereği olup yapılan ihaleye davacının da katılıp teklif vermesi gözetildiğinde; bu durumun sözleşmeye aykırılık teşkil etmeyeceği gibi davacı lehine tazminat ve kar payı talep hakkı doğurmayacaktır. İhalenin tek taraflı olduğu, şeffaf, vs. olmadığı yönündeki davacı iddiaları sözleşmenin kendiliğinden sona ermesine ve sonuçlarını sözleşmenin bitiminden sonra doğurmasına göre sonucu etkili görülmemiştir. Davacı, sözleşmenin yenileneceği inancı ile yatırım yaptığını ve sözleşmenin yenilenmemesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmüş ise de, davacının basiretli tacir olarak yenileme garantisi olmayan ve bir yıllık süre ile imzalanan sözleşmelere uygun olarak yatırım yapması gerektiği gibi, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı şirketin haksız fesih nedeni ile değil de kendiliğinden sona erdiği dikkate alındığında, davacının sözleşmenin yenilenmemesi nedeniyle tazminat ve kar payı talep hakkı olmayacağından davacının bu yöndeki ve kabule göre aksi yöndeki diğer istinaf nedenleri yerinde değildir. Sonuç itibariyle açıklanan nedenlenlerle; taraflar arasındaki sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi ve davalı tarafından yeniden davacı ile sözleşme yapılmaması nedenine dayalı olarak davacının davalıdan tazminat ve kar payı talep hakkı olmayacağından ve 6102 sayılı TTK’nın 122/5.maddesi hükmü kapsamında somut olayda davacının süresiz ve sürekli sözleşmeye dayalı tekel hakkına sahip tek satıcı olmadığı anlaşıldığından, portföy tazminatının koşulları oluşmadığından reddine dair istinafa konu ilam gerekçesi ve sonucu itibariyle dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun görüldüğünden, davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1.mad.uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1.maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile 14,90.TL’nin bu davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. Kısım 2. Bölüm 17/c.maddesi gereğince 4.080,00.TL vekalet ücretinin istinaf eden davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Dosyada artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dair olarak, hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/05/2021
MUHALEFET ŞERHİ Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden müvekkilinin hâlen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Portföy tazminatı, TTK’da acentalık hükümlerinin düzenlendiği yedinci kısımda denkleştirme istemi olarak 122. Maddede belirtilmiştir. Maddenin 5. Fıkrasında portföy tazminatının, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir. Taraflar arasında 1995 yılından beri kesintisiz süregelen ve birer yıllık olarak imzalanan belirli bir bölgede yetkili satıcılık sözleşmesinin bulunduğu, en son 15/04/2013- 15/04/2014 tarihlerini kapsar şekilde sözleşme yapıldığı, sözleşmenin süre sonunda yenilenmeyerek sona erdiği uyuşmazlık konusu değildir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin konusu … Ltd. Tarafından yayınlanan eserlerin Türkiye yetkili satıcısı olan davalının sahip olduğu bu satış yetkisini sözleşmede belirtilen iller için yetkili satıcı olarak davacı ile paylaşması oluşturmaktadır. Davalı sözleşmede belirtilen illerde davacıya münhasır olmayan satış yetkisi vermiş olup sözleşmeye göre bu illerde davacı dışında başka satıcı daha tayin edebileceği gibi kendisi de doğrudan satış yapabilecektir. Yine sözleşmenin 9.1 maddesine göre sözleşme yazılı olarak yenilenmediği takdirde süre sonunda kendiliğinden sona erecektir. Sözleşmenin feshi ise 4.9 ve 9. Maddesinde düzenlenmiştir. Taraflar arasında sözleşme ilişkisinin 1995 yılından itibaren devam ettiği, 1995 yılından 2010 yılına kadar davacının, davalının Adana, Mersin, Osmaniye, Antakya, Gaziantep, Kilis ve Kahramanmaraş illerinde yetkili satıcılığını yaptığı, her ne kadar sözleşmeler birer yıllık yapılmış olsa da sözleşmelerin her yıl yenilendiği, böylece taraflar arasında sürekli bir sözleşme ilişkisinin doğduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki yetkili satıcılık sözleşmesi ilk önceleri bu illeri kapsamakta iken 2010 yılında yapılan sözleşme ile bu illere ilave olarak İzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Balıkesir, Manisa, Uşak ve Çanakkale illerini de kapsayacak şekilde devam etmiştir. 2010 yılına kadar yapılan sözleşmelerde münhasır satış yetkisi verilmiş iken, davacının satış yetkisinin genişletildiği yeni illerin de sözleşmeye dahil ediliği 2010 yılından sonra yapılan sözleşmelerde münhasırlık ifadesinin yer almadığı anlaşılmıştır. Her ne kadar sonradan yapılan sözleşmelerde münhasır olmayan satış yetkisi verilmiş ise de, anılan bölgede ve bölgelerde davalının süreç içinde başka yetkili satıcı belirlememesi, kendisinin de doğrudan satış yaptığını ileri sürmemesi, yine sözleşmede belirtilen davacının başka yetkili satıcıların bölgelerinde ticari faaliyette bulunmayacağına ilişkin koşul, sözleşmede ön görülen fesih şartlarının oluşmaması ve bunun ileri sürülmemesi, devam eden süreçte davacının müşteri çevresini genişletmiş olması, sözleşmenin sona ermesi ile tek satıcıya bundan böyle söz konusu yayınların teslim edilmeyecek olması, bunun sonucunda tek satıcının davalının markasına alıştırmış olduğu müşteri çevresini zorunlu olarak yitirecek olmasına ve bu müşteri çevresinden yeni yetkili satıcı aracılığı ile davalının faydalanacak olmasına göre sözleşmenin haklı bir neden haricinde sona ermesi halinde tek satıcının, TTK’nın acentalar için öngördüğü ve son fıkrası yollaması ile tek satıcılık sözleşmelerine de uygulanacak olan 122. Maddesinde belirtilen portföy tazminatı talebinde bulunabileceği (bu konuda Yargıtay 11. HD’nin benzer nitelikte 2015/10468 E., 2016/4852 K. Sayılı kararı bulunmaktadır.) görüşünde olduğumdan ve TTK’nın 122/2 maddesinde öngörüldüğü şekilde talep edilebilecek portföy tazminatı miktarı dairemizce alınan ek bilirkişi raporu ile belirlendiğinden bu miktar üzerinden davanın kabulü gerekirken, davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyor muhalif kalıyorum.