Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1448 E. 2019/1828 K. 18.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1448 Esas
KARAR NO : 2019/1828 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/68 Esas 2018/468 Karar
TARİH: 05/04/2018
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/12/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, takip dosyasında borçlu … Tic. Şti. tarafından … Perşembepazarı şubesiyle imzalanmış genel kredi sözleşmesine istinaden kullanılan kredi borcuna borçlu davalı tarafından kefil olunduğu ancak kredi sözleşmesine aykırı davranarak borcu ödemede temerrüde düşen borçlu ve kefillerine 11/06/1998 tarihinde Beyoğlu …. Noterliği tarafından ihtarname gönderildiğini, bu şekilde borçlu firma ve kefillerin temerrüde düştüğünü, krediyi kullandıran bankaya TMSF tarafından el konulması nedeniyle bankadaki tüm alacakların TMSF alacağı haline geldiğini ve alacağın 03/03/2006 tarihinde …A.Ş.’ye temlik edildiğini, davalı borcun zamanaşımına uğradığını iddia etse de söz konusu alacağın fon alacağı hükmünde olduğunu, fon alacaklarında zamanaşımı süresinin 20 yıl olması nedeniyle süre aşımından bahsedilemeyeceğini ileri sürerek, davanın kabulü ile itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesi ile, davacı şirkete karşı herhangi bir borcunun bulunmadığını, yapılan takibin haksız ve kötü niyetli olduğunu, borcun sebebi olarak gösterilen 10/06/1998 olup davanın zamanaşımına uğradığını, iddia edilen tarihten bu yana 15 yıldan fazla bir zaman geçtiğini, kendisine tebliğ olan dava dilekçesinde 5411 sayılı kanunun ilgili maddesi gereğince alacakların 20 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu iddia edilmiş olsa da Anayasa Mahkemesinin 12/09/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararıyla “zamanaşımı ve” kelimelerinin yasada yer almasını Anayasa’ya aykırı görerek iptaline karar verdiğini, dava konusu borcun 2003 yılından önce muaccel olduğunu kanunun geriye yürümesi durumunun Anayasa Mahkemesi kararında da görülebileceği üzere söz konusu olamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/04/2018 tarih 2015/68 Esas 2018/468 sayılı kararında; “Dava; itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı, … Ticareti – … ile … arasında imza edilen genel kredi sözleşmesine aynı zamanda müşterek müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Her ne kadar kişisel teminat veren … ile sözleşmenin tarafı olan şahıs şirketi niteliğindeki … Ticareti – … aynı kişiler ise de neticeden borcun esasına yönelik olarak …’ın sorumluluğu değişmeyeceğinden inceleme bu minvalde yapılmıştır. Her ne kadar davalı tarafça zamanaşımı definde bulunulmuş ise de 5411 Sayılı Yasa hükümleri de dikkate alınarak alacağın zamanaşımına uğramadığı, uyuşmazlık konusu olaya uygulanacak yasal düzenlemelerde Anayasaya aykırı bir yön bulunmadığı kabul edilmiş, deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Rapor dahilinde yapılan tespit nazarında kredinin vadesinde ödenmemesi nedeniyle hesabın 10/06/1998 tarihi itibariyle kat edildiği ihtarnamenin tebliği ile birlikte temerrüt tarihinin 19/06/1998 olarak belirlenmesi gerektiği, bu tarih itibariyle hesaplanan asıl alacak tutarının 1.202,20 TL olduğu, alacağın temlik sözleşmesiyle davacıya devriyle icra takibinin başlatıldığı, bunun yanında dava konusu alacakla ilgili davalı hakkında başlatılan icra takibi sonrasında davalının bugünkü para birimi üzerinden toplamda 1.691,15 TL taksitle borç ödeme taahhüdünde bulunduğu, ilk dört taksitin ödendiği halde son taksidin ödenmediği bu kapsamda alacağın aciz vesikasına bağlanmakla davacının alacağını ilam mahiyetinde belgeye dayandırması isteminde hukuki yararın bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğinin takdir edildiği, bu minvalde takibin kaldığı yerden devamına karar verilmesi gerektiği…”gerekçesi ile, Davanın KABULÜ ile; Davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazın iptali ile takibin ödeme emrindeki şartlar dahilinde kaldığı yerden aynen devamına karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı istinaf dilekçesi ile, Davaya konu borcun kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borç sözleşme gereği borçlu kadar bankada bu sözleşmeden mesul olduğunu, dolayısıyla bu borcun BK hükümlerine tabi olup zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğunu, Yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin 16/11/2017 tarihli görülen celsede bilirkişi raporuna yaptıkları eksik inceleme talebini dikkate almadan karar verdiğini, Bilirkişi raporu eksik olup sadece bankacılık hesaplarından ibaret olduğunu, bilirkişinin davaya emsal kabul edilecek Anayasa Mahkemesi 12/09/2014 tarihinde resmi gazetede yayınlanan kararıyla zaman aşımı ve kelimelerinin yasada yer almasını Anayasa’ya aykırı görerek iptaline karar verdiğini göz önünde bulundurmadığını, Davacının alacağı fon alacağına dönüştüğünü iddia etsede bu borç karşılıklı imza edildiği kredi sözleşmesinden doğduğundan sözleşme gereği her iki tarafı sorumlu kılacağını, dolasıyla bankanın TMSF’ye devrinde tarafının bir dahli olmayacağından bu borç tamamen BK konusu olup zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yeniden esas hakkında talep doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/68 Esas 2018/468 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir. Davacı, davalı borçlu ile kapatılan …bank arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ile kullanılan kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek kat ihtarnamesi gönderildiğini, krediyi kullandıran bankaya TMSF tarafından el konulduğunu, bu nedenle banka alacaklarının TMSF alacağı haline geldiğini, takibe konu alacağında 2003 yılında banka tarafından TMSF’ye temlik edildiğini, söz konusu alacağın 2006 yılında TMSF tarafından müvekkiline temlik edildiğini, söz konusu alacak fon alacağı olması nedeniyle zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, borcun ödenmemesi üzerine davalı hakkında takip yapıldığını, takibe davalının haksız itiraz ettiğini belirterek itirazın iptalini talep etmiş, davalı takip dayanağı borcun zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. Takibin dayanağı kredi sözleşmesi olup kural olarak borcun muaccel olduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi (6098 sayılı TBK’nun 146 maddesi) uyarınca 10 yıllık zamanaşımı söz konusu ise de 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı kural, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de benimsenmiş olup; anılan maddede “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır.” hükmüne yer verilmiştir. 168/A maddesi hükmü ile, bu kanunun geçici maddelerindeki düzenlemeler hariç olmak üzere, 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile ek ve değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır. 5411 sayılı Kanun’un geçici 16. maddesinde ise; “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” düzenlemesi yer almakta iken; anılan maddede yer alan ”zamanaşımı” sözcüğü Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve söz konusu kararın, 12.09.2014 tarihinde 29117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85 Esas 2014/103 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5411 sayılı Kanun’un 168. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 18.06.1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ilk hâlinde ayrıksı bir hüküm öngörülmediğinden anılan Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarında da zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanmıştır. Ancak 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddeyle, söz konusu Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, 4389 sayılı Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde on yıl olan zamanaşımı süresi, 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur.01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Kanun’un Ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilmektedir. Buna göre, 5411 sayılı Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olması kurala bağlanmaktadır. Anayasa Mahkemesince iptal edilen 5411 sayılı Kanun’un Geçici 16. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihte zamanaşımının dolup dolmadığı tespit edilirken mülga 4389 sayılı Kanun’a eklenen Ek 3. maddenin de göz önünde tutulması zorunludur. Zira Fon alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun’un 141. maddesiyle değil, mülga 4389 sayılı Kanun’a eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirilmiştir. Söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinde henüz on yılını doldurmamış tüm Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzadığından, bu alacaklar yönünden zamanaşımı süresinin bitmiş olduğundan söz edilemez. Somut olayda ise davaya konu edilen alacak, kredi hesabının kat edildiği 10/06/1998 tarihinde yani 4389 sayılı yasanın yürürlük tarihinden önce muaccel hale gelmiş olup, muaccel olduğu tarihte ve 4389 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği ilk halinde ayrık bir düzenleme bulunmadığından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre 10 yıllık genel zaman aşımı süresine tabi iken ve henüz 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı bir sırada yani 23.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesi ile 4389 sayılı Yasa ile eklenen Ek 3. madde ile zaman aşımı süresi uzatıldığından tabi olduğu zaman aşımı süresi 20 yıla çıkmıştır. 4389 sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran 5411 sayılı Bankacılık Kanun’unda da zaman aşımı süresi 20 yıl olarak korunduğundan dava konusu olayda 20 yıllık zaman aşımının 2018 yılında dolacağı da açıktır. Bu itibarla 5411 sayılı Yasanın Geçici 16. maddesinde yeralan zaman aşımı süresini geçmişe yürüten Anayasa Mahkemesince iptal edilen hüküm, 23.12.2003 tarihinde 10 yıllık zaman aşımı süresini dolduran olaylara ilişkin olup iptal kararının somut olaya etkisi yoktur.Bu nedenle, takibe konu alacak fon alacağı olup takip tarihi itibarıyla 20 yıllık zaman aşımı süresi dolmadığından zaman aşımı itirazı yerinde değildir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 849,45.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 212,37.TL harcın mahsubu ile bakiye 637,08.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18/12/2019 tarihinde HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.