Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1265 Esas
KARAR NO : 2019/1574 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
NCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/555 Esas 2018/115 Karar
TARİH: 08/02/2018
DAVA: Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkarılmaya İlişkin)
KARAR TARİHİ: 14/11/2019
İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin turizme yönelik otel tesisleri faaliyetleri yapan ve ayrıca … işleten 3 ortaklı bir şirket olduğunu, davalı …’in şirketin %0,5 paya sahip ortağı olduğunu ve şirket müdürü …. ile birbirlerini Azerbaycan’dan tanıdıklarını, davalının Türkiye’de çalışmak istemesi üzerine davacı şirkete sembolik olarak %0,5 ortak yapıldığını ancak bu pay karşılığında davalı … tarafından hiçbir ödeme yapılmadığını, davalının 25/05/2012-25/05/2013 tarihleri arasında çalışma izni aldığını ve 13/12/2012 tarihinde çalışma izninin iptal edildiğini, davalının 06/09/2010-15/09/2012 tarihleri arasında davacı şirket nezdinde çalıştığını iddia ederek söz konusu döneme ilişkin maaş alacağının tahsili için İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/349 esas sayılı dosyası ile müvekkili şirkete karşı dava açtığını, davalının 25/05/2012 tarihinden önce Türkiye’de çalışma izni bulunmadığını, 25/12/2012-13/12/2012 tarihleri arasında … San. Ve Tic. Ltd. Şti.’de çalıştığından 06/09/2010-15/09/2012 tarihleri arasında müvekkili şirkette çalışmasının hukuken ve fiilen mümkün olmadığından şirket işlerinin görüşülmesi amacı ile yapılan davetlere icabet etmeyerek toplantılara iştirak etmeyen, şirketin olağan işleyişini ve karar almasını engelleyen, şirket aleyhine dava açan ve şirketi zor durumda bırakan davalının TTK 640/3 maddesi gereği şirket ortaklığından çıkartılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı şirketin ortak ve müdürü olan … müvekkilini İstanbul Sultanahmet’te bulunan 2 otelin başında durması için Türkiye’ye davet ettiğini, müvekkilinin davacının talepleri üzerine tadilatta bulunan otel ile işletilmekte olan otelin kontrollerini muntazam olarak yaptığını ancak vaat edilen ücretin müvekkiline ödenmediğini, müvekkilinin oturma izni bulunmadığından her ay zorunlu olarak Azerbaycan’a gittiğini, hatta ilgili uçak biletlerinin şirket tarafından alındığını, müvekkilinin davacı şirketteki payının %0,5 olduğundan toplantılara katılmamasının karar alma mekanizmasını etkilemediğinden bahisle, davacının müvekkilinin ortaklıktan çıkartılması talebinin müvekkilinin açtığı alacak davasına karşı caydırma amaçlı olarak açıldığından haksız, yersiz, mesnetsiz ve kötü niyetli bir dava olduğundan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 08/02/2018 tarih 2015/555 Esas 2018/115 sayılı kararında;”Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil nosunda kayıtlı davacı … San. Ve Tic. Ltd. Şti’ nin tescil tarihinin 15/08/2007 olduğu, İstanbul …. Noterliğinin 17 Haziran 2011 tarih, … yevmiye nolu 17/06/2011 tarihli hisse devri sözleşmesi ile şirket ortağı … un davalı …’ e hisse satışı yaptığı ve buna göre davalının şirkette 0,50% nispetinde hissesinin olduğu anlaşılmıştır. Davacı şirket, davalının şirket toplantılarına iştirak etmediğini bu suretle şirketin işlev ve faaliyetlerine engel teşkil ettiğini öne sürmüştür. TTK 620 md.’sine göre kanun ve ortaklık sözleşmesinde aksi öngörülmediği taktirde seçim kararları da dahil tüm genel kurul kararları toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğuyla alınır. TTK 621 md.’sinde ise kanun koyucu genel kurul tarafından alınabilecek bazı kararları önemli karar olarak kabul etmiş ve bu hususlarda karar alınabilmesini temsil edilen oyların en az 2/3 sinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması gerektiği esasına bağlamıştır. Bilirkişi raporunda, davacı şirketin tescil edilen ana sözleşmesine göre, tüm genel kurul kararlarının kanunda ön görülen şekilde alınabildiği belirtilmiştir. Bu durumda davacı şirkette %0,5 paya sahip olan davalı haricinde ki şirketin diğer ortakları tarafından ki (%99,50) pay ile karar alınabileceğinden ve şirketin faaliyetleri yürütülebileceğinden, davacının aksi yöndeki beyanları geçerli kabul edilmemiştir. Diğer yandan davalı Azerbaycan vatandaşı olup Türkiye’de daimi oturma izni yoktur. Bu husus davacı tarafçada bilinmektedir. Dosyada mevcut İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 02/11/2015 tarihli cevabi yazısı ve eklerinden davalının dava tarihinden geriye doğru son iki yılda birkaç aylık periyotlarla Türkiye’ye giriş yaparak bir veya iki gün sonra çıkış yaptığı, davalının davacı şirketin Genel Kurul Toplantı tarihlerinde Türkiye’de olmadığı anlaşılmış aksinin yani toplantılara Türkiye de olupta kasıtlı olarak katılmadığı hususu ise ispat edilememiştir. Davacı davalının İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/389 E. Sırasında açmış olduğu davanın davacı şirketten çıkarılması yönünden haklı sebep olduğunu öne sürmüş ise de, yukarıda açıklandığı üzere davalı … şirkette çalıştığını ve maaş ücretini alamadığını iddia ederek dava yoluna başvurmuş olup, dava açma hakkı T.C. Ana Yasasında düzenlenen bir haktır. Salt dava yoluna başvurmak şirkete zarar verecek bir davranış değildir. Tüm bu sebeplerden dolayı davalının davacı şirket faaliyetlerini aksatacak ve zarar verecek davranışları ispatlanamadığından…”gerekçesi ile;Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile;İlk derece mahkemesi kararının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Bilirkişi heyetinin raporda şirket ana sözleşmesinde tüm genel kurul kararlarının kısıtlanmadığı başka bir deyişle kanunda öngörülen şekilde kararların alınabildiğini, davacı şirkette %0,5 paya sahip olan davalının şirketin diğer ortakları tarafından %99,50 pay ile karar alabileceklerini ve şirketin faaliyetlerini yürütebilecekleri sonuç ve kanaatine ulaştığı, Her ne kadar davalının payının binde beş oranında olması sebebiyle mutad kararlar alınabilse de oybirliği gerektiren hallerde bunu söylemenin mümkün olmadığını, davalıya hiçbir şekilde ulaşılamadığını, zaten davalının halihazırda Azerbaycan’da yaşamakta olup sadece müvekkili şirketle olan davalarının görüldüğü günler Türkiye’ye gelip geri döndüğünü, davalının müvekkili şirketin hiçbir toplantısına katılmadığını dahası çağrı için kendisine ulaşılamadığını, hal böyle iken mutad işler için karar alınmasının müvekkili şirketin faaliyetlerini devam ettirebileceği yönünde değerlendirme yapan ilk derece mahkemesinin kararına katılmanın mümkün olmadığını, kaldı ki oybirliğiyle alınması gereken kararlar için müvekkili şirketin faaliyetlerini yürütmesine engel teşkil edeceğini, yerel mahkemenin yalnızca oyçokluğuyla alınması gereken kararlar için şirket faaliyetlerinin yürütülmesine engel teşkil etmeyeceği değerlendirilmesi yaptığını, ancak oybirliğiyle alınması gereken kararlar açısından böyle bir değerlendirme yapmadığını, Davalının şirketten çıkarılması talebinin salt dava açma sebebine dayanmadığını, Davalı taraf ile davacı şirket arasında sadece şirketin karar alamaması sebebiyle yaşanan husumet dışında ayrıca hukuki bir husumet de bulunmakta olduğunu, bilirkişinin raporunda tespit ettiği üzere davalı tarafın müvekkili şirketten alacaklı olduğu iddiası ile müvekkili şirkete karşı dava açtığını,Yerel mahkemenin dava açmanın Anayasal bir hak olduğu gerekçesiyle, salt dava yoluna başvurulmasının şirkete zarar verecek bir davranış olmadığı kanaatine vardığını, davacının tamamen kötü niyetli olarak müvekkili şirkete karşı alacak davası açtığını ve bu dava sebebiyle şirket içinde ciddi anlamda sorunlar yaşandığını, davalının şirket ile ilgilenmediğini, şirket işlerinin görüşülmesi amacıyla yapılan davetlere icabet etmeyerek toplantılara iştirak etmediğini, dahası şirket aleyhine alacak davası açarak şirketi zor durumda bıraktığını, tüm bu hususların tahkikata aşamasında dinlenen tanık anlatımları ile sabit olduğunu, Dinlenen tanıkların davalının son bir kaç yıldır şirkete uğramadığını, davalıya devredilen hissenin davalının Türkiye’de çalışabilmesi için verildiğini, davalının hisse devri için herhangi bir bedel ödemediğini, davalı ile şirket arasında anlaşmazlıkların bulunduğunu beyan ettiklerini, hal böyle iken yerel mahkemenin salt dava açmanın ortaklıktan çıkarma için haklı sebep olmadığı sonucuna ulaşmasına katılmanın mümkün olmadığını, zira davalı ortak salt dava açılması sebebiyle değil şirket toplantılarına katılmaması, son bir kaç yıldır şirkete hiç uğramaması ve şirket ile aralarında anlaşmazlıkların bulunması birlikte değerlendirildiğinde TTK 640/3’te şirketten çıkarılma için aranan haklı sebebin oluştuğunu, Davalının şirket toplantılarına iştirak etmeyerek şirketin faaliyetlerine engel olduğunu, bu bakımdan davalının ortaklıktan çıkarılması için kanununun aradığı haklı sebebin gerçekleştiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/555 Esas 2018/115 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, haklı nedenle davalı ortağın limited şirket ortaklığından çıkarılması talebine ilişkindir.Davacı, davalının şirket genel kurul toplantılarına katılmadığını, şirketin 20/05/2014 tarihli olağan ortaklar kurulu toplantısına usulüne uygun şekilde çağrılmasına rağmen katılmadığını, bu sebeple toplantıda karar alınamadığını, durumun tutanakla tespit altına alındığını, bunun üzerine 26/06/2014 tarihinde alınan kararla 14/07/2014 tarihinde yapılacak olan ortaklar kurulu toplantısına çağrıldığını, ancak davalının yine toplantıya katılmadığını, davalının şirket ortaklar kurulu toplantısına katılmayarak şirketin olağan işleyişini ve karar almasını engellediğini, yine davalının İstanbul 16 Asliye Hukuk Mahkemesinde 2014/349 E. sayılı dosya ile şirket hakkında haksız olarak işçilik alacaklarının tahsili talepli dava açtığını şirketi zor durumda bıraktığını belirterek haklı nedenlerle şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Limited şirket ortaklığından çıkarma TTK’nın 640. maddesinde düzenlenmiştir. Şirket haklı sebeplerin varlığı halinde ortağın mahkeme kararı ile şirket ortaklığından çıkarılmasını talep edebilecektir.Davacı haklı sebep olarak davalının şirket olağan ortaklar kurulu toplantılarına katılmayarak şirketin olağan işleyişini ve karar almasını engellediğini ileri sürmüştür.TTK’nın 620 ve 621. maddelerinde limited şirket genel kurulunda karar alma hususu düzenlenmiş olup, 620. maddede olağan karar alma, 621, maddede önemli kararlar hususunda gerekli oy oranına ilişkin düzenleme yapılmıştır. 589. maddede şirket ana sözleşmesinin değiştirilmesi için gerekli karar oranı belirlenmiştir. Maddelere göre şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm yoksa genel kurul maddelerde belirtilen oyların temsili ile toplanacak ve belirlenen çoğunluğun oyları ile karar alabilecektir. Şirket ana sözleşmesinde genel kurul toplantılarında karar için gerekli oy oranına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda kanunda belirlenen oy oranları dikkate alınacaktır.Getirtilen şirket kayıtlarına göre davalı, davacı şirkette %0,5 oranında hisseye sahiptir. Buna göre davalının pay oranı dikkate alındığında şirket genel kurullarına katılmaması şirket genel kurulunda olağan ve önemli kararların alınmasını engelleyici nitelikte değildir.Davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği ve davalının katılmaması nedeniyle karar alınamadığını belirttiği genel kurul toplantıları 2013 yılı olağan genel kurul toplantısı olup yapılan çağrıya göre alınacak kararlar 2013 yılına ilişkin, finansal tablolar, yıllık faaliyet raporu, denetleme raporları ve karın sermayeye eklenmesi önerilerine ilişkin kararlardır. Söz konusu kararların alınması için tüm ortakların toplantıya katılmasını gerektirir bir düzenleme şirket ana sözleşmesinde ve kanunda öngörülmemiştir. Şirket hisse dağılımı ve davalının sahip olduğu hisse oranı göz önüne alındığında kanunda öngörülen genel kurul toplantısının yapılabilmesi için gerekli çoğunluk ve karar alma çoğunluğu, davalının toplantıya katılmamasına rağmen sağlanabilecek şekildedir. Yani davalının genel kurul toplantısına katılmaması genel kurul toplantısının yapılamasına ve karar alınmasına engel olacak nitelikte değildir. Davacı da, davalının katılmadığı genel kurul toplantılarında karar alınabilmesi için tüm ortakların toplantıya katılmasını gerektirir konuların görülüşmesinin gerektiğini, genel kurul gündeminde tüm ortakların katılımı ile karar alınabilecek hususların bulunduğunu iddia ve ispat edememiştir. Davalının sahip olduğu pay oranı dikkate alındığında katılmaması halinde şirketin gerekli kararları alamadığı, almasına engel bir durumun mevcut olduğunu, bu nedenle gerekli kararların alınamadığını, şirketin zarara uğradığını ispatlayamamıştır.Ayrıca davacı şirket davalının katılmadığı genel kurul toplantısında davalının şirket ortaklığından çıkarılması için dava açılması yönünde yönetim kuruluna yetki verilmesine dair karar da almıştır. Salt ortağın genel kurul toplantılarına katılmaması ortaklıktan çıkarma için haklı sebep sayılamaz. Bu nedenle davacının bu yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir.Davalının şirket aleyhine açtığı davaya gelince, davacı işçi alacakları için ilgili davayı açmış olup, haklı olup olmadığı yargılama sonucunda yargı organlarınca karara bağlanacaktır. Anayasanın 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenen hak arama hürriyeti kapsamında anayasal bir hak olup, dava nedeniyle şirketin hukuka aykırı olarak zarara uğratıldığından bahsedilemeyeceğinden ve davalının, sırf davacı şirkete zarar vermek kastı ile anayasal bu hakkını kötüye kullandığı iddia ve ispat edilemediğinden bu hususta ortaklıktan çıkarma için haklı bir sebep teşkil etmeyecektir. Bu nedenle dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 35,90.TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 8,5.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 14/11/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.