Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1188 E. 2019/1532 K. 06.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1188 Esas
KARAR NO : 2019/1532 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/9 Esas 2018/396 Karar
TARİH: 09/04/201
DAVA Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/11/2019
İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı banka tarafından çeşitli tarihlerde kullandığı krediler nedeniyle kredi tahsis ve peşin komisyon tutarı adı altında toplam 3.604,40-TL haksız olarak kesinti yapıldığını, davalı banka ile yapılan görüşmede diğer komisyonların ticari kredi olması sebebiyle iade edilemeyeceği ancak 1777/56774475-5001 nolu hesabından 13/06/2016 tarihinde kredi tahsis ücreti adı altında yapılan 1.050,00-TL’nin iade edileceği bildirilmiş ise de herhangi bir iade yapılmadığını, ayrıca dosyada yapılacak olan bilirkişi incelemesinde görüleceği üzere; 1777/56774475-1014 nolu hesabından peşin komisyon tutarı olarak 11/06/2013 tarihinde 500,00-TL kesinti yapıldığı belirtilmesine rağmen, bu kesintinin yapıldığı kredi hesabında müvekkilin 66.000,00-TL kredi çektiği gösterilmiş ise de müvekkilin hesabına 64.500,00-TL yatırılmakla 1.000,00-TL’nin hangi sebepten müvekkili hesabına geçmediğinin de anlaşılamadığını, emsal kararlar neticesinde haksız olarak kesilen dosya masraflarının tüketicilere iade edildiğini, Yargıtay’ın verdiği yeni kararları ile ticari kredilerde de komisyon, ipotek fekki, kredi erken kapatma ücreti, dosya masrafı gibi adlarla kredi sözleşmesine konulmuş masrafların yazılmamış sayılacağına, yazılmamış sayılan bu bedellerin tahsil edilmesinin hukuka aykırı olduğuna ve iadesi gerektiğine ve hatta yasal dayanağı olmaksızın alınana bu kalemleri tahsil tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte iade edilmesi gerektiğine hükmedildiğini, tüm bu nedenlerle haksız ve hukuksuz olarak alınan bedellerin müvekkile iadesine, yargılama masrafları ile ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davanın kredi kullandırım/tahsis ücret ve konisyonun iadesi talebinden kaynaklandığını, TBK.nun 147. maddesi gereğince bu alacağın 5 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, davanın ticari kredi mahiyetindeki kredilerden kaynaklandığından tüketicinin korunmasına ilişkin mevzuatın uygulanamayacağını, 4077 sayılı Kanunun himayesinden yararlanamayacağı hususuna açıklık getirildiğini, taraflar arasındaki kredilerin 01/07/2012 tarihi öncesi kullandırıldığını, dolayısıyla borç ilişkisinin TBK’nun yürürlüğe girmesinden önceki bir tarihte akdedilen sözleşmeden kaynaklandığını, davada 6098 sayılı TBK’nu hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmayacağını, dava konusu tahsis/kullandırım ücretlerinin müşteri tarafından kabul edilen kredi sözleşmesi ve beyanname metni esas alınarak tahsil edildiğini ve tüm bu nedenlerle davanın reddine, yargılama masrafları ile ücreti vekaletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 09/04/2018 tarih 2017/9 Esas 2018/396 Karar sayılı kararında;”Mahkememizce dosyanın incelenmesinde, davacı, komisyon ve masraf kesintisi adı altında davalı yanca çekmiş olduğu kredilerden tahsil edilen bedelleri hesap ederek tarafına iadesini talep etmiştir. Dosya bilirkişiye tevdi edilerek davacı tarafın çekmiş olduğu kredilerden yapılan kesintilerin hesabının yapılması istenmiştir. Yapılan hesaplamada davacının çekmiş olduğu krediler nedeniyle toplam 5.437,95-TL kesinti yapıldığı anlaşılmış, davacı yanca dava ıslah edilmiştir. Mahkememizce yapılan değerlendirmede, davalı yanca kredi kullandırım esnasında davacının yapılacak tüm masraf kesintileri de dahil borçlandığı miktarın tarafına bildirildiğinin ispatlanmamış olması, yapılan kesintinin sözleşme kapsamına göre ve bankanın tek taraflı tasarrufuyla yapıldığı kanaatinin mahkememizde hasıl olması, sözleşmede masraf ve benzeri kalem tahsilatının bankanın yetkisi dahilinde olduğu belirtilmiş ise de bu tür hükümlerin Borçlar Kanununda belirtilen genel işlem şartları çerçevesinde davacı aleyhine geçerliliğinin bulunmadığı …” gerekçesi ile;Davanın KABULÜ ile 5.437,50-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile;Müvekkili banka aleyhine ikame edilen davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının hukuken mümkün değilken itirazları dikkate alınmayarak ilk derece mahkemesince hüküm kurulduğunu, hükmün usulen kaldırılması gerektiğini, İlk derece mahkemesince, savunmalar dikkate alınmaksızın yanlış değerlendirme sonucu hüküm kurulduğunu, Davalı, tüketici tanımı kapsamında olmadığı gibi kullanılan tarımsal kredi sözleşmesini 4077 sayılı yasanın 10. maddesi kapsamında tüketici kredisi olarak kabul etmenin mümkün olmadığını,Gerek taraflar arasındaki kredi sözleşmelerinin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu zamanında akdedildiği, gerek dava konusu ihtilafın sözleşmenin temerrüdü veya sona ermesiyle ilgili bulunmadığı, ayrıca genel işlem şartlarının varlığının kamu düzeni kapsamında değerlendirilemeyeceği dikkate alındığında, 6101 sayılı Yürürlük Kanunu ve 6098 sayılı TBK hükümlerinin iş bu davada uygulanamayacağını, Dava konusu tahsis / kullandırım ücretlerinin müşteri tarafından kabul edilen kredi sözleşmesi ve beyanname metni esas alınarak tahsil edildiğini, Kredi sözleşmesinin ücret, masraf ve komisyona ilişkin maddelerinin genel işlem şartı niteliğini taşımadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/7940 E. 2014/15439 K.sayılı ilamı ile tarımsal / ticari kredi müşterilerinden, sözleşme hükümleri uyarınca tahsil edilen faiz, komisyon ve masrafların iadesi talebiyle açılan davanın reddine karar verildiği ve banka tarafından tesis edilen işlemin hukuka uygunluğunun karara bağlandığını, Zamanaşımı itirazı bulunmaktayken bu itirazın dikkate alınmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/9 Esas 2018/396 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava genel kredi sözleşmesinden kaynaklı haksız alındığı iddia edilen komisyon ve masraf ücretlerinin istirdadı istemine ilişkindir.Davacı, davalı bankanın kullandığı krediler dolayısıyla kredi tahsis ücreti, komisyon ücreti adı altında haksız kesinti yaptığını belirterek kesilen bedellerin istirdadını talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Dava, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kısmi alacak davası olarak açılmış olup belirsiz alacak davası açılmamıştır. Bu nedenle davalının belirsiz alacak davası açılamayacağına ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir.Dava genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olduğundan, TBK’nın 146 maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımı süresine tabi olup, dava ve ıslah tarihi itibarıyla zaman aşımı süresi dolmadığından bu istinaf sebebi de yerinde değildir,Davaya konu 2012 yılından önce kullanılan kredilere ilişkin masraf ve komisyonlar 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde tahsil edildiğinden bunlar hakkında 6098 sayılı TBK hükümleri uygulanamayacak ise de, davalı dosyaya sadece 2013 ve 2015 yıllarında imzalanmış kredi sözleşmelerini sunmuş olup, 2012 yılından önce imzalanmış kredi sözleşmesini dosyaya sunmamıştır. Bu nedenle kredi sözleşmesinde komisyon, masraf, ücret vb adlar altında kesinti yapılacağının kredi sözleşmesinde hüküm altına alındığını, davacının kredi sözleşmesi ile bunları kabul ettiğini dolayısıyla masraf, komisyon kesintilerinin sözleşmeye dayandığını ispatlayamamıştır. Bu nedenle 2012 yılından önceki komisyon, masraf, ücret vb adlar altında yaptığı kesintinin iadesi gerekir. Uyuşmazlık konusu olan ve davacı tarafça 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra imzalanan kredi sözleşmeleri dolayısıyla alınan komisyon, ücret vb kesintilere gelince, kesintilerin yapıldığı tarihte 6098 sayılı TBK yürürlükte olup, söz konusu kredi sözleşmelerinde masraf vb kesintilerin yapılacağına dair hükümlerin TBK’nın 20 vd maddelerinde öngörülen genel işlem koşuluna göre denetlenmesi gerekecektir. “Bir sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nın m. 20 vd. uyarınca genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması için kanunda belirtilen ölçütlerin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK.’ da olduğu gibi 6098 sayılı TBK’da da sözleşme serbestisi ana kural olmakla birlikte, sözleşmelerin geçerliliği için 6098 sayılı TBK’na, sözleşmenin hukuka aykırı genel işlem koşulları içermemesi unsuru getirilmiştir. Hem tüketiciler hem de tacirler için geçerli olan genel işlem koşulları denetimi, sözleşmelerin imzalanması aşamasında daha olumsuz durumda bulunan sözleşmenin tarafını dürüstlük kuralları kapsamında korumaktadır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulları nedeniyle yazılmamış sayılabilmesi için öncelikle, o hükmün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu anlamda sözleşmenin tipi, türü ve niteliği önem taşımaz. Sözleşme eşya hukukuna, usul hukukuna veya ticari bir alım satıma, sigorta hukukuna, bankacılık hukukuna vs. ilişkin olabilir. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olabilmesi için ise, anılan hükmün genel işlem koşulunu kullanan tarafça, sözleşmenin kurulmasından önce, tek taraflı olarak, sadece o sözleşme için değil, çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla hazırlanmış ve karşı tarafın getirilen bu hükmü müzakere etmesine imkan tanımadan sözleşmenin imzalanmış olması gereklidir. Bir sözleşmedeki genel işlem koşulunun niteliğinin, objektif unsurlara göre belirlenmesi gerekmekte olup, bu hususta tarafların icra ettikleri meslekleri ve sıfatları, tacir veya tüketici olup olmadıkları önem taşımaz.Bir sözleşmenin önceden ve çok sayıda kullanım amacıyla oluşturulup oluşturulmadığını tespitte değişik ölçütler kullanılabilir. Söz gelimi ortada matbu bir metin var ve kullanılan ifadeler soyut ve genel ise, birden fazla sözleşmede kullanma niyetiyle önceden oluşturulduğu kabul edilebilecektir. Diğer sözleşme metinleriyle özdeş ifadeler içermemesi tek başına, o sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmasını engellemez. Bu noktada aranılacak en temel unsurlardan birisi de, genel işlem koşulunu kullanan tarafın, karşı tarafa bu hükmü, değiştirilmesini engelleyecek tarzda ve o niyetle sunmuş olmasıdır. Mamafih, tek seferlik bir anlaşma için hazırlanan sözleşme metni için genel işlem koşulundan söz etmek mümkün değildir.Genel işlem koşulu niteliğindeki bir hüküm, sözleşmenin tarafları arasında müzakere ve pazarlık sonucu imzalanmış ise, artık ortada hukuka aykırı bir sözleşme hükmünden değil, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde, sözleşmede yer alan bireysel bir anlaşma hükmünden söz etmek gerekir. Ancak, bir sözleşmede, bütün hükümlerin tartışılarak sözleşmeye konulduğuna ilişkin kayıt konulması, TBK m. 20/3 uyarınca, onları tek başına genel işlem koşulu olmaktan çıkartmayacaktır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığını hangi tarafın ispat etmesi gerektiğine ilişkin TBK da açık bir düzenleme olmamakla birlikte, 6502 sayılı TK 5/3 maddesinden yola çıkılarak, önceden ve çok sayıda kullanmak amacıyla hazırlanmış belirli bölümleri boş olan ve sonradan doldurulan sözleşme hükümlerinin kural olarak müzakere edilmemiş olduğu, aksinin sözleşmeyi hazırlayan tarafça ispat edilmesi gerektiği kabul edilmeli, gerektiğinde bu konuda ticari ve eposta yazışmaları, fakslar, sözleşme taslakları vs. ispat vasıtalarından yararlanılmalıdır. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde, genel işlem koşullarının üç aşamalı denetime tabi tutulması gerekir. Söz konusu denetim aşamaları; yürürlük (kapsam) denetimi, yorum denetimi ve içerik denetimidir. Yürürlük denetiminde, genel işlem koşulunun karşı tarafın bilgisi dahilinde sözleşmeye konulup konulmadığına bakılmalı, müşterinin sözleşmeye genel işlem koşulu konulduğunu açıkça biliyor olması halinde diğer denetim aşamalarına geçilmelidir. Aksi halde diğer aşamalara geçilmeksizin genel işlem koşulu niteliğindeki hükmün sözleşmeden çıkarılması gerekmektedir. TBK m. 21 uyarınca, bir müşterinin önceden sözleşmedeki genel işlem koşulundan açıkça haberdar edilmesi, tek başına o hükmün geçerli hale geldiğini göstermez. Önceden müşteriye bildirilmemiş olan hükümler, genel işlem koşulu denetimine gerek kalmaksızın, sözleşmenin bir hükmü dahi sayılmamalıdır. Şayet sözleşme, o sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı bir genel işlem koşulu taşıyorsa, yani şaşırtıcı hüküm içeriyorsa, bu nitelikteki hükümler yönünden, müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmiş olup olmadığı, bu hükmün müzakere edilip edilmediği önem taşımaksızın, o sözleşme hükmü TBK m. 21/2 uyarınca sözleşmeye yazılmamış sayılmalıdır. (Yargıtay 11. HD’nin 2018/2469 E., 2018/4896 K.)”Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde,Davacı ile imzalanan matbu hazırlanmış 2013 ve 2015 tarihli kredi sözleşmelerinde masraf, istihbarat ücreti ve diğer ücretleri müşterinin ödeyeceği belirtilmiş ise de, söz konusu sözleşmeler matbu şekilde hazırlanmış, alınacak masraf ve komisyonların oranları belirtilmemiş, alınacak masraf ve komisyonun nasıl belirleneceğine ilişkin herhangi bir kritere yer verilmemiş olup bu hususların davacı ile müzakere edilerek sözleşmenin imzalandığı, davacının bunları kabul ettiği ispatlanamamıştır. Kredi sözleşmelerine ilişkin davacı imzasını içeren bilgilendirme formu, bu maddelerin müzakere edilerek imzalandığına ilişkin belge sunulmamıştır. Bu nedenle kredi sözleşmelerinde yer alan masraf ve komisyon alınacağına dair hükümler TBK’nın 21. maddesinde belirtilen genel işlem koşulu nedeniyle geçersizdir.Tarihsiz bankacılık işlemleri protokolünde, kullanılan kredi tutarı üzerinden peşin komisyon ücreti ödeneceği kararlaştırılmış ise de oran yine belirtilmemiştir. Yine protokolde, davacının belirtilen bankacılık işlemlerini kredi vadesi boyunca banka kanalı ile yapacağını taahhüt ettiği, taahhüdüne uymaması halinde o yıl için davacıya kullandırılan kredi ortalamasına göre bankaya taahhüt komisyonu ödeyeceği kararlaştırılmış ise de oran belirtilmemiş, davacının taahhüt ettiği bankacılık işlemleri yazılmamıştır. Protokolde ortalama kredi vadesi 2 yıl ve daha uzun vadelerde kullanılacak işletme ve yatırım kredilerinin vadesi süresince banka tarafından davacıya verilecek bankacılık ve sigortacılık ürün ve hizmetleri dolayısıyla yükümlülükler düzenlenmiş olup, uyuşmazlık konusu komisyon ve ücretlerin söz konusu bankacılık ve sigortacılık hizmetlerinden kaynaklandığı davalıca savunulmamış, genel kredi sözleşmesi nedeniyle yapılan kesintiler olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle bu protokole dayalı olarak komisyon talep edilmesi mümkün değildir.Buna göre davalı, 2012 yılından önce kullanılan krediler dolayısı ile davacıdan tahsil edilen komisyon ve masrafların genel kredi sözleşmelerinde yer aldığını, 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğünden sonra kullandırılan kredi sözleşmelerinde yer alan ve komisyon, masraf vb adlar altında ücret alınacağına dair sözleşmede yer alan maddelerin genel işlem koşulu niteliğinde olmadığını, bu maddelerin davacı ile müzakere edildiğini ve müzakere sonucu davacı tarafından kabul edildiğini ispatlayamamıştır.Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 371,43.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 92,86.TL harcın mahsubu ile bakiye 278,57.TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesinde taraflara tebliğe çıkartılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/11/2019 tarihinde HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.