Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/118 E. 2018/1074 K. 07.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/118 Esas
KARAR NO : 2018/1074 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/614 Esas 2017/664 Karar
TARİH : 09/10/2017
DAVA : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 07/11/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalılardan …’in 12/05/2011 ile 25/06/2015 tarihleri arasında müvekkili şirketi temsil ve imzaya yetkili olduğunu, 25/06/2015 tarihinde istifa ettiğini, bu davalının imza yetkisine haiz olmadığı tariihte imza yetkisinin bulunduğu tarihi esas alan tarih yazılmak suretiyle 5 adet senedi düzenleyip eski şirket kaşesini kullanarak diğer davalı …’ye verdiğini, davalı …’nin de bu senetlere dayanarak müvekkili hakkında kefil sıfatı ile icra takibi başlattığını, müvekkili şirketin takip konusu alacağa ilişkin hiç bir mal veya hizmet alım satımı olmadığını ileri sürerek, davanın kabulü ile müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespitine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, davacının dilekçesinde de belirttiği üzere davacı şirketin takibe konu senetleri kefil sıfatı ile imzaladığını, zaten müvekkilinin, davacıdan olan alacağının ticari bir ilişkiden kaynaklandığını ileri sürmediğini, davacı şirketin senet üzerindeki imzasının kefil sıfatı ile atılmış olduğu konusunda taraflar arasında bir ihtilaf olmadığından dolayı davacı şirketin ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmasının hiçbir sonuç doğurmayacağını, davacı şirketin ortakları arasında bir ihtilaf mevcut olduğunu ancak ortaklar arasındaki ihtilafın müvekkiline karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, senetler üzerindeki davacı şirketin kefil sıfatı ile imzasının şirket yetkilisi tarafından atıldığını, davacının hukuken müvekkiline borçlu olduğunu, açılan davanın yalnızca borçtan kaçmaya ve zaman kazanmaya yönelik olduğunu savunarak, davanın reddi ile davacı aleyhine %20 den az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı … ise davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 09/10/2017 tarih 2016/614 Esas 2017/664 sayılı kararında;
“Toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre; davalı …’ in 12/05/2011 – 25/06/2015 tarihleri arasında davacı şirketin yetkili temsilcisi olduğu, dava konusu 5 adet senedin düzenleme tarihinin 20/12/2014 olduğu, senetlerin düzenlendiği tarihte davalı …’ in davacı şirketin yetkili temsilcisi olduğu, senetlerdeki asıl borçlunun davalı … olduğu, davacının kefil, lehdarın ise davalı … olduğu, davalı …’ nin cevap dilekçesinde, davalı …’ e yaptığı EFT bedellerini bildirdiği ve bir kısım makbuzları sunduğu, bunların toplam bedellerinin 176.745,00 TL olduğunu beyan ettiği, ticaret sicil müdürlüğünden gelen kayıtların incelenmesinde; davalı …’ in davacı şirkette hem ortak hem de müdür olduğu, limited şirketi müdürlerinin anonim şirket yönetim kurulu üyeleri ile aynı sorumluluk altında çalıştıkları, davalı …’nin cevap dilekçesinde senetlere dayanak olan alacağının davalı şirket ile olan ticari bir ilişkiden kaynaklanmadığını kabul ettiği, davalı … vekilinin 09/10/2015 tarihli duruşmada da aynı nitelikte beyanda bulunduğu, davalı … vekilinin dava konusu senetlere dayalı alacağın davalı …’in şahsi borcundan kaynaklandığını beyan ettiği, o halde davalı …’in şirketin işletme konusu dışında kendi şahsi borcu için senet düzenleyerek, davacı şirketi de kefil yaptığı ve bunu davalı …’ nin de bildiği, bu şekilde düzenlenen senetlerin Ticaret Kanunu 361. Maddesi uyarınca davacı şirketi bağlamayacağı, Ticaret Kanunu’ nun 395/1. Bendine göre davalı …’ in genel kuruldan izin almadan davacı şirketle kendisi adına senetler yolu ile borçlandıracak işlem yaptığı, davalı …’ in kurucu üye, pay sahibi ve aynı zamanda müdür olduğu, Ticaret Kanunu 395/2. Maddesinin pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyelerini içerdiği ve iş bu davaya uygulanması imkanının olmadığı, davalı …’in Ticaret Kanunu 371 ve 395/1. Maddesine aykırı işlemde bulunduğu ve davacı şirketin dava konusu senetlerden doğan borçtan sorumlu olmadığı anlaşılmakla davalı … aleyhine açılan davanın kabulüne, davalı … aleyhine açılan davada, dava konusu senetlerin alacaklısının davalı … olduğu, davalı …’ n senetlerde borçlu sıfatı olmadığı nazara alınarak bu davalı hakkında açılan davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği..”gerekçesi ile,
Davalı … aleyhine açılan davanın davalının sıfat yokluğu nedeniyle reddine, davalı … aleyhine açılan davanın kabulü ile; davalı tarafından davacı aleyhine Kocaeli .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile yapılan takip konusu 5 adet senetten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, koşulları bulunmadığından kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile,
Davalı …’nin davacı şirkette pay sahibi olan yönetim kurulu üyesi olduğunu, . TTK 395/2 maddesinin ’’Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393. maddede sayılan yakınları şirkete nakit olarak borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz.’’ şeklinde düzenleme getirdiğini, bu maddeden de anlaşılacağı üzere pay sahibi olan yönetim kurulu üyeleri için şirketin kefalet, garanti ve teminat vermemesi için hiçbir yasal engel olmadığını, bu maddenin pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyelerini kapsadığı için ve davalı …’nin şirkette pay sahibi olduğu için söz konusu senetlerde şirketin kefil olabileceğini, dolayısıyla şirketin borçlu olmadığına yönelik beyanların kabul edilemeyeceğini, ayrıca davacının dilekçesinde belirttiği TTK 395/2 maddesinin, eski hali olup 30/06/2012 tarihinde mülga edilerek yukarıda belirtilen şekilde yürürlüğe girdiğini, maddede açıkça “pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri” şeklinde düzenleme bulunduğunu, …’in pay sahibi olduğu Ticaret Sicil Kayıtları ile de ortaya konulduğunu,
İlk derece mahkemenin verdiği karara dayanak olarak TTK 395/1 bendine göre davalı …’nin şirket genel kurulundan izin almadan davacı şirketi kendi kişisel borcu için kefil yaptığı ve davalı …’nın da bunu bildiği bu şekilde düzenlenen senetlerin TTK 361’e göre davacı şirketi bağlamayacağını gerekçe gösterdiğini, bu gerekçenin kabul edilemez olduğunu, davacı şirketin…ye kefil olması sonucu doğan borç şirketin yetkilisi ile şirket arasında olan bir iç ilişki olduğunu, bu iç ilişki sebebi ile davalı müvekkilinin mağdur edilmemesi gerektiğini, eğer davacı şirketin senedin usulüne uygun olarak göreve getirilen şirket yetkilisi ..tarafından şirketi bağlamayacak bir borç için düzenlendiğini iddia ediyorsa bu borcu kendi iç ilişkilerinde rücu yolu ile halletmeleri gerektiğini,
TTK madde 358’de ’’pay sahipleri sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçeleri ile birlikte karı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz.’’ şeklinde belirtildiğini, davalı …’nin davacı şirkette pay sahibi olduğundan ötürü madde hükmünde belirtilen şartlar çerçevesinde şirket adına şahsi işleri ile ilgili olarak borçlandırıcı işlem gerçekleştirebileceğini, 3. kişilerle yapılan ticari anlaşmalar ve işlemlerde ticaret siciline güven ilkesinin esas olduğunu, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi …’nin imzaya yetkili müdür olduğunu, bu yetkisinin ticaret sicilinde açıkça ve alenen ilan edildiğini, davalı …’nin istifa ettiği tarih olan 12.05.2015 ve bu istifayı genel kurulun kabul ettiği tarih 15/05/2017 olması iyiniyetli 3.kişiler açısından bir anlam ifade etmediğini, çünkü kanunda açıkça düzenlenen TTK 589/2 maddesinde şirket sözleşmesinde yapılan her değişiklik tescil ve ilan edilir hükmü düzenlendiğini, davalı …’nin istifasının ticaret sicil gazetesinde yayınlanmadığı, şirketle işlem yapan 3.kişiler açısından mağduriyet yaşattığını,
Müvekkilinin, davacı şirketten olan alacağının ticari bir iş ilişkisinden kaynaklanmadığını beyan etmesinin, davacı şirketin ilgili senetlerde kefil sıfatına haiz bir şekilde borçtan sorumlu olmaması anlamına gelmediğini, davacı şirketin bir borca kefil olması için o borcun ticari bir iş ilişkisinden kaynaklanması gerekmediğini, ispat yükünü kabul etmemekle birlikte takibe konu alacağın gerçek bir alacak olduğunun anlaşılması açısından … Bankası Kocaeli Şubesine ve …Bankası İzmit E-5 şubesine müzekkere yazılarak davalı müvekkili hesabından diğer davalı … hesabına gönderilen paralara ilişkin dekontların dosyaya sunulduğunu, ancak mahkemece dikkate alınmadığını,
Davacı şirket ortakları arasında bir ihtilaf bulunduğunu, ancak ortaklar arasında olan bu ihtilafın davalı müvekkiline karşı ileri sürülebilmesinin mümkün olamayacağını, senetler üzerindeki imzaların kefil sıfatı ile davacı şirket yetkilisi tarafından atıldığını, davacının hukuken müvekkiline borçlu olduğunu, açılan ve ilk derece mahkemesinin kabul ettiği davanın borçtan kaçmaya ve zaman kazanmaya yönelik olduğunu,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu ortadan kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/614 Esas 2017/664 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava bonoya dayalı takipten dolayı borçlu olunmadığının tespiti davasıdır.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır
Takip dayanağı bonolar davalı … tarafından şahsi borcuna karşılık olarak davalı … lehdar gösterilmek suretiyle düzenlenmiştir. Davalı … de bonoların …’in şahsi borcu için düzenlendiğini, davacı şirketten her hangi bir alacağı bulunmadığını, davacı şirketin aval veren olarak bonoyu imzaladığını kabul etmiştir. Bonolar şirket adına tanzim tarihinde şirketi temsile ve ilzama yetkili olan … tarafından aval veren olarak imzalanmıştır.
Uyuşmazlık şirket yetkilisinin şahsi borcu için tanzim ettiği bonolarda şirketi de avalist olarak göstermesinin hukuka uygun olup olmadığı ve dolayısıyla bonolardan dolayı şirketin sorumlu olup olmadığı konusunda çıkmaktadır.
TTK’nın 369. maddesinde “(1) Yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar.”
371. maddesinde “(1) Temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Kanuna ve esas sözleşmeye aykırı işlemler dolayısıyla şirketin rücû hakkı saklıdır.
(2) Temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü  kişinin, işlemin işletme  konusu dışında  bulunduğunu  bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir. “
395. maddesinde “(1) Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz. ” hükümleri düzenlenmiştir.
Somut olayda davaya konu bonoların düzenlendiği tarihte davalı …’in davacı şirket müdürü olduğu, kendisinin keşideci olduğu bonoda davacı şirketi avalist yaptığı, temsilcinin temsil yetkisini kötüye kullanması nedeniyle bu aval işleminin batıl olduğu ve bu nedenle davacı şirketin dava konusu bonodan dolayı borçlu olmadığı anlaşılmaktadır. Zira temsilcinin kendisiyle işlem yapması kural olarak yasaktır. Temsilcinin izinsiz olarak kendisiyle yaptığı işlem sakat bir işlemdir. Bu işlem temsil olunanı bağlamaz. Özenli bir temsilci, iyiniyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarına aykırı olarak bir işlem yaparsa bu işlem kural olarak temsil görevinin dışında kalır. ( Doç. Dr. Erol Ulusoy, Anonim Şirketlerde Şirketle İşlem Yapma Yasağı ve Çifte Temsil, Ankara, 2005, S: 67-78-228-230 ) ( (Yargıtay 19 HD 2017/2711 E., 2018/52 K. ve Yargıtay 11 HD. 2012/7791 E., 2014/427 K. ları da benzer niteliktedir )
Davalı … söz konusu bonoların lehdarı olup, bonoların diğer davalının şahsi borcu için düzenlendiğini, bonoların dayanağı olan borç ilişkisinin davacı şirketin işletme konusu dışında olduğunu bildiğini kabul etmiştir. Buna göre TTK 371/2 maddesi gereğince söz konusu bonolardaki aval şerhi geçerli olmayıp davacı şirketi borç altına sokmayacaktır.
Bu nedenle mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 85,70.TL başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 12.286,06.TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 3.071,51.TL karar harcının mahsubu ile bakiye 9.214,55.TL’nin davalı Arsa İşeri’den tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 07/11/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.