Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1047 E. 2019/1410 K. 16.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1047
KARAR NO : 2019/1410
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/06/2017
DOSYA NUMARASI : 2012/22 Esas – 2017/691 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 16/10/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Ltd. Firmasına davacı banka önderliğinde ve 6 bankanın katılımıyla 10.000.000,00 DEM sendikasyon kredisi açıldığını, krediye teminat olarak KKTC devletine ait olan ve firma tarafından 49 yıllığına kiralanmış arazi tesislerinde yapılacak olan kredinin %100 fazlası üzerinde ipotek alınmasının öngörüldüğünü, Ankara’da Başbakanlık’ta imzalanan müşterek kredi sözleşmesiyle munzam teminat olarak kabul edilebilecek olan … İnşaat A.Ş tarafından firmaya verilen 3.794.000.000,00TL’lik teminat mektuplarının temlik alındığını, …firmasına açılan kredilendirmede genel ilkelere ve mevzuata aykırılık bulunduğunu, suçun oluştuğu tespit edilerek sanıklardan .. . hakkındaki hükmün bozulduğunu ancak devam eden yargılama sürecinde davanın zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırıldığını, banka müfettişleri tarafından düzenlenen soruşturma raporunda kredi kullanan şirketin ortaklık yapısı yeterince araştırılmadan riskli ipoteğin teminat olarak alınmış olmasının teminat mektubunun da ek güvence sağlamadığını, birinci dilim kredide fazladan kredi tahsis edildiğini, kredi onay şartına aykırı olarak verilen talimatlar ve ekspertiz raporlarındaki olumsuzluklar, teminat mektubu ile ilgili teyit problemleri, firmanın sermaye dağılımında kısmen değişiklik gerçekleşmesi ve mali belge ve kayıtlar edinilmemesi ile rapor içeriğinde bahsi geçen diğer mevzuata aykırılıklarla ikinci dilim kredi kullandırımında dikkate alınmadığını, yasal takip şartları doğmasına rağmen işlemlerin sürüncemede bırakıldığını, Karşılıklar Kararnamesi hükümlerinin dikkate alınmadığını, kullandırılan kredinin tahsili amacıyla KKTC’de yürütülen dava ve takiplerden netice alınamayınca banka zararının oluştuğunu ileri sürerek 6.781.030,04.-DEM’lik zararın fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Asıl davada davalı olarak gösterilen … ve …dava tarihinden önce ölmüş olduklarından İlk Derece Mahkemesi’ nin 2013/39 Esas sayılı davası ile … mirasçısı … ile … mirasçıları … ve … hakkında aynı iddialarla dava açılmış, açılan dava asıl dava ile birleştirilmiştir.
CEVAPLAR:
Davalı … sunduğu cevap dilekçesinde özetle; daha önce açılan dosyanın işlemden kaldırıldığını, davanın yenilenmesinin mümkün olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, bankada danışman sıfatıyla çalıştığını oluşan zararla bir ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkili hakkında ceza davası açılmadığını, müvekkillinin eyleminden kaynaklanan banka zararının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … mirasçıları olan davalılar … ve … vekili sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönünden de zararın meydana gelmesi bakımından murislerinin bir eyleminin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, genel kurul kararı olmadan müvekkili hakkında dava açılamayacağını, firmaya kredi tahsisinde bankalar kanununa aykırılık bulunmadığını, tahsis edilen krediyle müvekkili arasında illiyet bağı bulunmadığını, zararın nasıl oluştuğunun davacı tarafından açıklanmadığını, talep edilen faiz türünün ancak yasal faiz olabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 08/06/2017 tarih ve 2012/22 Esas – 2017/691 Karar sayılı kararı ile;
” … Toplanan tüm deliller, alınan bilirkişi raporları, banka kayıtları, müfettiş raporları ve diğer hususlar birlikte dikkate alındığında; davacı banka ile birlikte 6 bankanın daha konsorsiyum oluşturarak KKTC’de faaliyet gösteren … Ltd. Firmasına 10.000.000,00.-DEM kredi sağlandığı, bu kredinin verildiği özel koşullar dikkate alındığında bir bankanın bir şirkete ticari kredi vermesi niteliğinin ötesinde farklı yönlerinin bulunduğu; zira dönemin Türk Hükümeti ile KKTC Hükümetinin siyasi desteğinin bu kredinin verilmesinde etkili olduğu, hatta sözleşmenin dahi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık binasında imzalandığı, kredinin KKTC ekonomisi ve turizmine destek amacını taşıdığı dolayısıyla siyasi iradenin etkisiyle oluşturulmuş ve anılan bankalara verilmiş bir görev mahiyetine büründüğü, bu nedenle bankacılık teamüllerine sıkı sıkıya uyulmadığı, bir kısım şartların kolaylaştırıldığı, esasen riskin büyük olduğu öngörülerek kredi riskinin 7 bankaya dağıtıldığı, kredinin yüksekliği ve geri dönüşünde sorun çıkması halinde yüksek bedelli krediden dolayı zararın paylaştırılması amacını taşıdığı, kredi kullandırımı öncesinde hazırlanan 10/11/1988 ve 25/11/1988 tarihli raporlarda firmanın kredibilitesinin bulunduğu ve 3 yılı ödemesiz 8 yıl içinde ödeme gücüne sahip olduğu tespitlerinin yer aldığı, kredinin kullandırılması aşamasında onayı alınan ilk dilimin belirlenenden kısmen yüksek tutarda olmasının başlı başına bir zarara neden olmadığı, zira ödenen tutarın kredi limitleri içinde kaldığı, bu şekilde ödeme yapılmasının yukarıdaki açıklanan sebeplerle bağlantılı olduğu, sonuç olarak kredinin kullandırılmasında ve sonraki aşamalarda davalıların kusurlu kabul edilebilecek bir eyleminin ispatlanamadığı, davalılardan …, …, … ve … mirasçıları … ve … yönünden zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü, yapılan değerlendirmede zararın oluşmasından itibaren 5 yıllık süre içinde davanın açılmadığı, davanın zamanaşımına uğradığı kabul edilerek bu davalılar yönünden zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/10622-2015/7115 sayılı kararı)
Birleşen dava ile ilgili olarak yukarıda özetlendiği gibi asıl davada davalı olarak gösterilen … ve …dava tarihinden önce ölmüş olduklarından mahkememizin 2013/39 Esas sayılı davası ile …mirasçısı … ile … mirasçıları … ve … hakkında aynı iddialarla dava açılmış, açılan dava asıl dava ile birleştirilmiştir. Birleşen davanın konusu aynı hususlara ilişkin olduğundan birleşen dava yönünden yukarıdaki gerekçe aynen geçerli olduğundan tekrarlanmamıştır. … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile;
” 1-Asıl davada;
A) Davalılar …, … ve … hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,
B) Davalılar … ve … haklarındaki davanın reddine,
2-Birleşen davada; (mahkememizin 2013/39 esas sayılı davası)
A)Davalılar … ve …haklarında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,
B) Davalı … hakkında açılan davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı … Bankası A.Ş., davalı …, davalı …. ile davalılar… ve … tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Yerel Mahkemenin, davalarını zamanaşımı nedeniyle red kararının usul ve esasa dair içerdiği aykırılıklar nedeniyle yasa ve usule uygun olmayıp temyiz incelemesi neticesinde lehe bozulması gerektiğini,
İşbu davada Yerel Mahkeme tarafından gerekçeli kararda belirtildiği üzere davalıların zamanaşımı itirazlarının haksız olduğunu, hukuka aykırı olduğunu, müvekkil Banka 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ve mülga 4389 Bankalar Kanunu’nun yürürlükteki hükümlerine tabii olduğundan ve Bankalarının alacakları konusunda 20 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olduğundan zamanaşımı kararının hukuka ve mevzuat hükümlerine aykırı olduğunu, Ekte örneğini sunmuş oldukları Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’ nin 2007/30301 E., 2009/6217 K., sayılı emsal kararına göre banka zararının şube müdüründen tahsili talebinde, zamanaşımının haksız eylemin tüm unsurlarının gerçekleştiği anda başlayacağı, fon alacağı niteliğindeki bu alacakların zamanaşımının 20 yıl olduğu şeklinde olduğunu, Yine Ekte örneğini sunmuş oldukları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2006/12-110 E, 2006/122 K sayılı içtihadının da açık olduğunu ve somut olayda davalı taraf istemleri sonrasında verilen zamanaşımı kararının yanlışlığını bir kez daha göstermekte olduğunu, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’ nin Bankalarının alacaklarının 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna dair örnek uygulamasına dair 2015/23457 Esas, 2015/30866 Karar, 21.10.2015 tarihli İçtihadı örneğinin de dilekçeleri ekinde mevcut olduğunu,
Öncelikle yerel mahkeme kararı hakkında bu yönlerden istinaf incelemesinde bozma kararı verilmesi gerektiğini, Ayrıca davanın esasına dair olarak da dava kapsamında hükme esas alındığı anlaşılan 04.04.2017 tarihli bilirkişi kurul raporlarına karşı yapılan itirazların gözetilmediğini, Mahkeme tarafından dosya kapsamında yapılan yargılamada alınan 23.05.2014 ve 29.06.2015 tarihli asıl ve ek bilirkişi heyet raporunda davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlulukları tespit edilmişken bu kez rapor düzenlettirilen bilirkişi heyeti tarafından davalıların sorumluluklarından bahsedilemeyeceğinin belirtilmesinin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini,
Re’sen atanan bilirkişi heyeti tarafından davadışı yasal takip borçlusu firmaya kullandırılan krediden kaynaklanan bankalarının zararı konusunda davalıların sorumluluklarının kredi kullandırımının yapıldığı 04.05.1991 tarihinde görevde olup olmamaları ile sınırlandırılmasının anlaşılamaz ve kabul edilemez olduğunu, Zira bankalarının halihazırda bir tüzel kişilik olduğunu ve tasfiye süreci öncesinde de tüzel kişilik olduğunu, tüzel kişiliği temsil ve yönetme görev ve yetkisinin Yönetim Kurulu’ nda bulumakta olduğunu, dava dışı firmaya kredi kullandırılmasına dair Yönetim Kurulu Kararının 28.29.30.12.1988 tarihli Yönetim Kurulu Toplantısında 25 sayısı ile davalılar – … – … – … katılımıyla alındığını, Ayrıca, kredi onay şartına aykırı olarak verilen talimatların ve ekspertiz raporlarındaki olumsuzlukların, teminat mektubu ile ilgili teyit problemlerinin, firmanın sermaye dağılımında kısmen değişiklik gerçekleşmesinin ve mali belge ve kayıtlar edinilmemesi ile diğer mevzuata aykırılıkların, ikinci dilim kredi kullandırımında hiç dikkate alınmadığını, Müvekkil Bankanın, eski yöneticileri olan davalıların sorumlu oldukları 23.05.2014 ve 29.06.2015 tarihli asıl ve ek bilirkişi heyet raporlarında bilirkişi heyetince de tespit ve beyan edilmişken bu kez alınan son bilirkişi heyet raporunda önceki raporlarda yapılan tespitler hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmaksızın davalıların sorumlu olmadıklarının belirtildiğini, dava dosyasında gelinen aşamada bu raporun kabul edilmesinin mümkün olmadığını, Davalıların sorumlu olduklarının kabulü gerekirken sorumluluk tutarı olarak da 24.01.2012 tarihi itibariyle 5.215.185 EURO’ nun esas alınması gerektiğini, Açıklanan nedenlerle itiraz dilekçelerinin kabulü ile tahsilde tekerrür olmamak üzere dava ikame tarihi itibariyle 5.215.185 EURO’luk Banka alacağı esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken zamanaşımı nedeniyle müvekkil bankanın alacak davasının reddedildiğini,
Davanın zaman aşımı nedeniyle reddi kararının, mevzuat hükümlerine ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu, taleplerinin esasına dair kanıtlandığını ve bu durumun gözardı edildiğini, kararın istinaf incelemesinde bozulması gerektiğini beyanla; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2012/22 E. – 2017/691 K. sayılı ve 08.06.2017 tarihli kararının istinaf incelemesinde lehe bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … istinaf dilekçesinde özetle; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/22 E ve 2017/691 K sayılı kararının, usul ve yasaya uygun olup, davacı tarafın istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep ettiklerini, Öncelikle davacı tarafından açılan davanın, Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarında tarif edilen her türlü zamanaşımına uğradığını, bu hususların yerel mahkemece gözetilerek usul ve yasaya uygun karar verildiğini,
Ayrıca davanın her türlü hukuki mesnetten yoksun olup, bu hususun yerel mahkeme tarafından yapılan yargılama ile karara bağlandığını, bu nedenle davacının istinaf talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu,
Bu sebeple, müvekkili hakkındaki davanın reddine ilişkin yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacının istinaf talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu,
Yerel Mahkeme kararında, davalılar lehine maktu vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu bakımdan Yerel Mahkeme kararının düzeltilmesini talep ettiklerini, huzurdaki davanın haksız fiil iddiasına dayalı tazminat davası olduğunu, buna göre, tarifenin 12. maddesi gereğince nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bu nedenle Mahkeme kararının düzeltilmesini talep ettiklerini beyanla;
İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2012/22 E – 2017/691 K sayılı kararına karşı davacı tarafça yapılan istinaf başvurusunun reddine,
– Yerel Mahkeme Kararında yer alan maktu vekâlet ücretinin nispi vekâlet ücreti olarak düzeltilmesine,
– Masraf ve vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …istinaf dilekçesinde özetle;
Davacının istinaf beyanlarının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu,
Bu davayı açmakta ve istinaf etmekte kötü niyetli olması nedeni ile davacının istinaf talebinin reddedilmesi gerektiğini,
Mahkeme kararının HMK md 353/b2 bendi uyarınca düzeltilmesi gerektiğini,
Nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu davanın ” haksız fiil iddiasına ” dayalı tazminat davası olup AAÜT’ nin 12. maddesine göre ” konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti ( … ) tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek vekalet ücreti ise ( … ) nispi vekalet ücretidir. ” bu açıdan Mahkemenin reddedilen kısın üzerinden banka aleyhine nispi vekalet ücretine karar vermesi gerekirken aksine karar verilmiş olmasının da hukuka aykırı olduğunu, ancak bu aykırılığın kararın kaldırılması değil, HMK’ nın 353/b.2 bendi uyarınca düzeltilmesi gerektiği düşüncesinde olduklarını beyanla;
Davacının istinaf talebinin kötü niyetli olması nedeni ile HMK’ nın 351. maddesi uyarınca reddine,
Katılma yolu ile istinaf taleplerinin kabul edilerek kararın HMK’ nın 353/b.2 bendi uyarınca düzeltilmesine, aksi takdirde taleplerine uygun olarak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve … istinaf dilekçesinde özetle;
İlk Derece Mahkemesinin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, ancak davanın ve talebin mahiyetine nazaran, müvekkiller lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen hukuki yardımlarda ödenecek vekalet ücretinin, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3. kısmında nispi olarak belirlendiğini, huzurdaki davanın; Mahkemenin nitelendirmesiyle “Tazminat Davası” olduğunu, bankanın maddi zararının tazminine yönelik olduğunu, davacının dava ile talep ettiği değerin ise 6.781.030,04 Alman Markı olduğunu, yani para olduğunu, bu nedenle reddedilen davada, davalılar lehine dava değeri üzerinden AAÜT’ nin 3. kısmına göre hesaplanacak nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretinin hüküm altına alınmış olmasının yasaya aykırı olduğunu,
Davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olmasının, AAÜT’ nin 3. Kısmının uygulanmasına mani olmadığını, bu nedenle ilk derece mahkemesinin kararının vekalet ücreti kısmı için istinaf yoluna başvurmanın zorunlu olduğunu beyanla;
İstinaf taleplerinin kabulüne,
İlk Derece Mahkemesi hükmünün müvekkiller lehine 1.980,00 TL vekalet ücreti takdirine ilişkin kısmının kaldırılmasına,
Dava değeri üzerinden AAÜT’ nin 3. kısmına göre hesaplanacak nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak müvekkiline verilmesine,
İstinaf giderlerinin davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Uyuşmazlık konusu dava konusu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davacının esastan reddedilen davalıların, davacı bankayı zarara uğratıp uğratmadıkları, sorumlu olup olmadıkları ve sorumlu iseler sorumlu oldukları zararın ne olduğu noktasındadır. Uyuşmazlığın hukuk kuralları dahilinde çözülebilmesi için öncelikle alacağın mahiyeti, tabi olduğu zamanaşımı süresi, davalıların sorumluluğunun dayanağı ve zamanaşımını kesen ya da durduran bir olgunun olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Dava dilekçesinde davalıların dava konusu alacağın oluşmasındaki etkileri ayrı ayrı somutlaştırılmamış, davalıların davacı bankadaki görevleri belirtilmemiş, bu hususlar yargılama sürecinde belirlenmiştir. Davaya yol açan kredi zararından doğan alacağın … Ltd. Şti’ye kullandırılan kredilerden kaynaklandığı, 10 milyon DM sendikasyon kredisininin % 40’ından sorumlu olan davacı bankanın kredilendirme işlemlerinden önce firma hakkında düzenlenen mali tahlil raporlarının teyit edilmediği, üst yönetimce değerlendirmenin yapıldığı, kredi önergelerinde krediyi kullanmayı talep eden firmanın ortaklık yapısının ve firma ortaklarının mali durumlarının gereği gibi incelenmediği, kredinin geri ödenmesinde temerrüt yaşanmasına rağmen karşılıklar kararnamesi doğrultusunda işlem yapılmadığı ve yasal takip sürecinin işletilmediği, kredinin kullandırılması sürecinde öngörülen yatırım tamamlama oranlarının üstünde kredi diliminin serbest bırakıldığı bunlara davalıların neden oldukları ve oluşan zararı tazmin etmekle yükümlü oldukları öne sürülmektedir. Davaya yol açan kredinin veriliş sürecinde davalıların rollerinin belirlenmesi gerekirse; kredi teklif ve değerlendirmelerinin 1988 tarihinde başladığı, 23/12/1988 tarihli kredi önergesinde …’in Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı, …Sayın’ın Genel Müdür Baş Yardımcısı ve Yönetim Kurulu üyesi, … ve …’ın da yönetim kurulu üyeleri oldukları …r’in 10/01/1989 tarihinde görevinden istifa ettiği anlaşılmaktadır. Kredide değişiklik yapıldığı ve iştirak tutarının 3 Milyon DM’den 4 Milyon DM’ye çıkarılmasına ilişkin 01/03/1989 tarihli onayda …’ ın Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı, … Sayın’ ın Genel Müdür Baş Yardımcısı ve Yönetim Kurulu üyesi oldukları anlaşılmaktadır. 03/05/1989 tarihli şube teklifi üzerine kredi değişikliğinin yapıldığı 04/05/1989 tarihli Genel Müdürlük onayının da aynı şekilde …’ın Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı,…’ın …n’ ın Genel Müdür Baş Yardımcısı ve Yönetim Kurulu üyesi olduğu kararla alındığı anlaşılmaktadır. 21/04/1989 tarihli davacı bankanın % 40 sorumlu olduğu 10.000.000,00 DEM tutarındaki sendikasyon kredisine ilişkin müşterek sözleşmenin Genel Müdür … ve Genel Müdür Yrd. … tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır. …’ın, kredinin kullandırıldığı tarihte davacı bankanın Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu, …’nın 16/10/1989 tarihinde istifa ettiği, çok daha sonra 12/01/1998 tarihinde davacı bankanın yönetim kurulu başkanı olduğu anlaşılmaktadır. Davalılardan …’in ise 2. dilim kredinin (öngörülenden fazla) verilmesi sürecinde rol aldığı, davacı bankanın Emlak Projeleri Grup Müdürü olduğu, kredi kullandırımına esas tesis seviye raporlarını düzenlediği, 21/04/1989 tarihli 1 sayılı Seviye raporunda inşaat seviyesini % 25 ve imalat bedelini ise 4.467.902,63 DM olarak belirttiği, taraf bankalara da bunun üzerine ilk kredi kullandırma tutarının 2.933.950,00 DM olarak belirtildiği, bunun üzerine 18/05/1989 tarihinde (davacı bankanın kredi verme oranı dahilinde) 1.173.580,00 DM, 13/10/1989 tarihinde de 506.420.00 DM olmak üzere toplam 1.680.000,00 DM kredi kullandırıldığı, adı geçeninin 21/02/1991 tarihinde görevinden istifa ettiği anlaşılmaktadır. 23/05/2014 tarihli bilirkişi raporunda % 25 tamamlanma oranına göre toplam ödenmesi gereken tutarın 2.500.000,00 DM ve davacı payının da % 40 üzerinden 1.000.000,00 DM olması gerektiği bu durumda ilk dilimde 433.950,00 DM fazla ödeme yapıldığı ifade edilmiştir. Yani …r’ in 10/01/1989 tarihinde, …’ın 03/01/1992 tarihinde görevinden çekildiği, …’nın 16/10/1989 tarihinde istifa ettiği, …’in 21/02/1991 de görevinden çekildiği, davacı bankanın yönetim kurulu üyesi olan …’ın 06/02/1992 tarihinde görevden alındığı, genel müdür danışmanı olan …’ın 16/10/1993 tarihinde çekildiği, davacı bankanın genel müdür ve yönetim kurulu üyesi olan …’ın ise 07/01/1991 tarihinde başka bir kuruma atandığı, anlaşılmaktadır. Dava dışı …. firmasına kullandırılan kredinin 05/04/1991 tarihinde 1.680.000,00 DM üzerinden o günkü kur üzerinden TL’ye çevrilerek tasfiye olunacak hesaplara aktarıldığı anlaşılmaktadır. Davacı banka, eski genel müdürleri, genel müdür yardımcıları, bir kısım yönetim kurulu üyeleri ile çalışanlarına rücu etmiş bulunmaktadır. Bu niteliğiyle dava, 6762 sayılı Yasa’nın 341. Maddesine dayanan, eski yöneticiler ve üst düzey çalışanlar olan davalıların, davacı bankayı zarara uğrattıkları iddiasına dayalı sorumluluk davasıdır. 5411 Sayılı Bankacılık Yasası’ nın 141. maddesinde yer alan zamanaşımı süresi fon alacağına ilişkin davalara yönelik olup, asıl ve birleşen davada davalılar aleyhine 6762 sayılı TTK’nın 336 vd. maddelerine göre açılan sorumluluk davasında 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması mümkün bulunmamaktadır. Alacak, fon alacağı niteliğinde olmadığı için davada 5411 sayılı Kanun uyarınca 20 yıllık zamanaşımı bulunduğu yönündeki davacı banka istinafı yerinde değildir. 6762 sayılı TTK’ nın 340. maddesine göre 336. ve 337. madde hükümleri gereğince şirket yöneticilerine yükletilen sorumluluk hakkında 309. madde hükmü uygulanır. 336. ve 337. maddelere yapılan atıf dolayısıyla şirket yönetim ve denetleme kurulu başkan ve üyeleri aleyhine açılan sorumluluk davasında, özel hüküm niteliği taşıyan 309. maddenin son fıkrasında yazılı zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Buna göre, sorumlu olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumlu olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Davada zamanaşımını kesen bir olayın olup olmadığının belirlenmesi için alacağın tahsili yönünde davacı bankanın hukuki işlemlerinin değerlendirilmesi gerekir: Davacının ilk önce İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nde 31/01/2002 tarihinde davalılar aleyhine açtığı davanın, mahkemenin 08/03/2005 tarih ve 2002/155 E- 2005/196 K sayılı kararı ile davanın takip edilmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu davadan sonra İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nde 30/03/2005 tarihinde davalılar aleyhine açılan aynı davanın, mahkemenin 01/12/2010 tarih ve 2005/127 E-2010/539 K sayılı kararı ile davanın takip edilmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına şeklinde karar verildiği verilen her iki kararın da kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Davalılardan … hakkında T.C Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulunun 3/2/1993 tarihli raporu üzerine Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının 16/04/1993 tarihli suç duyurusu üzerine 21/05/1993 tarihinde 3182 sayılı Kanunun 79/2.maddesine muhalefet suçundan açılan kamu davası sonunda Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/02/1999 tarih ve 1995/552 E-1999/192 K.sayılı davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın ortadan kaldırılmasına dair karar Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 12/02/2001 tarih ve 2001/317 E-2001/1820 K sayılı kararı ile onanmıştır.
Türkiye …k Bankası A.Ş. Teftiş Kurulu’ nun 04/05/1992 tarih ve 1992/2 no.lu İdari Soruşturma Raporunda kredi çalışmalarının eski banka Genel Müdürü … tarafından başlatıldığı, eski Genel Md. Yrd. … tarafından yürütüldüğü, kredilendirme düşüncesinin Banka üst yönetimi dışında hükümetler arası ilişki dahilinde karar verildiği, kredinin bütün aşamalarının şube inisiyatifi dışında gerçekleştiği, kredinin ikinci diliminin kullandırılmasında şubenin eksiklikleri olduğu, kredinin temerrüde düşmesi sonrasında kredi tahsis eden konsorsiyum bankalarının çoğunun borçlu firmaya uzun bir süre tanıdığı, davacı bankanın da bu yönde hareket ettiği, bu doğrultuda 1 yıl hiçbir şey yapılmadan geçirildiği, bu dönemde eski Genel Md. …’ın bu durumdan haberdar olduğu, rapor tarihi itibariyle 9 Milyar TL’ya ulaşan banka alacağının 4 Milyar TL üzerinden kanuni takipte olduğu, henüz kesinleşmiş bir zarardan söz edilemeyeceği, ileride oluşabilecek zarara ilişkin ise genel müdürlük kredi önergelerinde imzaları bulunan personelle birlikte birinci dilim krediden dolayı eski Gn. Md. Yrd. …, ikinci dilim krediden dolayı eski grup müdürü …’in müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının dosyalarına şerh düşülmesine ve krediye onay veren yönetim kurulu üyeleri ile Genel müdürlerin sorumlulukları açısından soruşturma yapılarak sonucuna göre değerlendirme yapılmasının öngörüldüğü, Bankalar Kanunun 41/2-a maddesine aykırı kredi tahsisine …’ nın bilerek iştirak ettiği ve hakkında Bankalar Kanunun 87.maddesine göre Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’na ihbarda bulunulmasının tavsiye edildiği, Yüksek Disiplin Kurulu’nun 24/09/1992 tarih ve 73 no.lu kararı ile krediyle ilgili sorumlu tutulan banka çalışanlarının itirazları üzerine 4/9/1993 tarih ve 67 no.lu kararda asıl sorumluların yaptığı ekspertiz raporuyla fazla ödeme yapılmasına neden olan …, verdiği yazılı talimat ile fazla ödeme yapılmasına neden olan … ve nitelik itibariyle yeterli görülmeyen ve riskli olduğu düşünülen ipoteğin asli teminat olarak kabul edildiği yönetim kurulu kararlarında imzaları bulunan yönetim kurulu üyelerinin mali yönden sorumlu tutulmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalıların sorumluluğunun dayanağı olan TTK’nın 309/4.maddesindeki zamanaşımı süresi dolmuş olduğundan ve zamanaşımını kesen bir olay da olmadığından davanın zamanaşımına uğradığı yönündeki mahkemenin tespit ve değerlendirmesi isabetli olup, hukuka uygun şekilde gerekçelendirildiğinden buna yönelik istinaf nedenleri yerinde değildir. Nitekim Yargıtay 11.H.D’nin 16/05/2019 tarih ve 2019/519 E-2019/3856 K. Sayılı kararı da aynı yöndedir. Haklarındaki dava zamanaşımından değil de esastan reddedilen davalılara yönelik istinaf sebepleri açısından, anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri görevleri sırasında sebep oldukları zarardan dolayı şirkete, pay sahiplerine ve üçüncü kişilere verdikleri zarardan dolayı sorumludurlar. Sorumluluğun doğması bakımından öncelikli koşul, zararın olmasıdır. Zarar gören, bu zararının varlığını kanıtlamadır. Zararın varlığından sonra da davalıların eylemleriyle bu zarar arasında illiyet bağının kurulması gerekmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin zarardan sorumlu olduğu karine olarak kabul edilir. Yönetim kurulu üyeleri, ancak kendilerine bir kusur izafe edilemeyeceğini kanıtlayarak bu sorumluluktan kurtulabilirler. Davacı bankanın dava tarihi itibariyle geri tahsil edilemeyen krediden dolayı zararının ne olduğu tam olarak belli değildir. Bilirkişi raporunda kullandırılan kredi tutarlarından yola çıkılarak zarar hesaplaması yapılmışsa da kredinin ana teminatı olarak ipotek alınmış olup, kredinin tahsili zımnında ipoteğin paraya çevrilmesi yönünde takip yapılıp yapılmadığına yönelik bir açıklama olmadığı gibi, kullandırılan kredinin geri alınmasına yönelik olarak asıl borçlu ve teminat verenlere karşı ne yapıldığına yönelik dosyada bilgi ve belge de bulunmamaktadır.Dosyada bulunan kredi evrakı ve soruşturma raporlarından anlaşıldığına göre, kredi verilen şirketin ortaklık yapısının iyi araştırılmadığı ve hatalı belirlendiği, alınan ipotek teminatının riskli olduğu, kredi alan şirketin ortaklarından…firmasının verdiği kefalet ve teminat mektubunun yeterli bir güvence sağlamadığı, kredi alan kuruluşun mali tahlil raporlarının yerinde ve yeterince analiz edilmediği, üst yönetimin talepleri doğrultusunda işlem yapıldığı anlaşılmaktadır. Kredi verilen kuruluşun verdiği teminatların verilen kredinin 4/10′ unu karşılayan davacı banka dışında diğer bankalar tarafından da uygun görülerek kredinin tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Kredinin geri ödenmesi sürecinde yaşanan olumsuz durumlara rağmen, karşılıklar kararnamesinde öngörülen prosedürün işletilmemesi suretiyle alacağın tahsiline yönelik işlemlerin zamanında başlatılmaması ve davacı banka zararının oluştuğu öne sürülmekte ise de KKTC’nin, Türkiye tarafından tanınan tek devlet olması ve yapılan kredilendirmenin de bu bağlamda KKTC’ nin desteklenmesine yönelik üst düzey siyasi kararlarla şekillendirilmiş devlet politikası doğrultusunda yapıldığı, kredinin gerek tahsisi gerekse tahsili sürecinde ekonomik ve hukuki gereklerden ziyade siyasi saiklerle işlemlerin yürütüldüğü anlaşıldığına göre, bu nitelikteki bir kredide doğan temerrüt halinde karşılıklar kararnamesi doğrultusunda işlem yapılmamasında da siyasi iradenin belirleyici olabileceği gerçeği karşısında, davalıların sorumluluğuna gidilebilmesi için gerekli olan ve yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen hususlara yönelik olarak bir kanıt sunulmadığından mahkemenin bu davalılar hakkında verdiği ayrıntılı olarak gerekçelendirdiği karar, usul ve yasaya uygun olup bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Bunların dışında Yargıtay 11 H.D. 12/03/2019 2017/3114-2019/2030 sayılı kararında da belirtildiği üzere: dava, davacı bankanın usulsüz kredi verilmesi nedeniyle zarara uğratıldığı iddiasına dayalı eski yöneticileri ve çalışanları aleyhine açılan tazminat davasıdır. Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’ nın 342. maddesi uyarınca icracı müdürler bakımından da yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair hükümler uygulanır. Davacı banka tarafından aynı Yasa’nın 341. maddesi uyarınca böyle bir davanın açılabilmesi için genel kurulca dava açılması hususunda alınmış bir karar olması gerekmekle birlikte, bu yönde bir istinaf olmadığından; davanın yürütüldüğü süre ve gelinen aşama itibariyle bu husus resen nazara alınmamıştır. Asıl davada aleyhine dava açılan …’ın dava tarihinden önce 28/10/1998 tarihinde, …’ın da 16/04/2002 tarihinde vefat ettikleri, ölü şahısların dava tarihi itibariyle taraf ehliyetlerinin olmadığı anlaşılmakla; haklarındaki davanın HMK’nın 114/1-d maddesinde öngörülen dava şartı eksikliğinden reddi gerekmesine rağmen bu konuda mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması, kamu düzenine ilişkin olan dava şartı eksiklikleri, HMK’ın 355 ve 115/1.maddesi uyarınca resen davanın her aşamasında nazara alınabileceğinden, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, HMK’nın 115/2.maddesi uyarınca adı geçen davalılar yönünden davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir. Mahkemece kendisini vekille temsil ettiren davalılar için maktu vekalet ücreti verilmiştir. Dava değeri 32.209.894,00 TL olarak belirtilmiştir. Davada 6.781.030,4 DM nin tahsili istenmektedir.
5411 sayılı Kanun’ un 133. maddesinde, faaliyet izni kaldırılan bankaların ortakları, yönetim kurulu üyeleri ve denetçileri aleyhine fon tarafından açılan sorumluluk davalarına ilişkin düzenlemelere yer verilmiş ve son fıkrasında da bu madde kapsamında açılan davalarda, vekalet ücretinin maktu olarak belirleneceği düzenlenmiş olup, davacı bankanın, 5411 sayılı Kanun’ un 133/son maddesiyle bir alakası bulunmamaktadır.
Yargıtay 11 HD 12/07/2017 2016/807 -2017/4096 sayılı kararına göre “…alacakların 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 108. ve 132/8. maddelerinde tarif edilen fon alacağı niteliğinde bulunmamasına, bu nedenle aynı Yasa’nın 133/son maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin bu davada uygulanamayacak olmasına ve işbu davanın aynı Yasa’nın 133/1-2 maddesi kapsamında açılan bir dava olmaması nedeniyle vekalet ücretinin nisbi olarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. ” Yargıtay 11.H.D 15/09/2015 2014/12467 E-2015/9292 K sayılı kararına göre: Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesinde yer alan “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” düzenlemesi uyarınca, haklarındaki davanın red sebebi aynı olan asıl ve birleşen davada haklarındaki dava zamanaşımından reddedilen davalılar yararına tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf nedenleri yerinde olmadığından reddi gerekmiştir. Asıl davadaki ölü davalılar hakkında, dava şartı eksikliğinden hüküm kurulmadığı anlaşılmakla kararın kaldırılarak bu yönde karar verilmesi gerekmiştir. Kendisini vekille temsil ettiren ve kararı istinaf eden davalılar için dava değeri üzerinden ortak ret sebebine göre nispi avukatlık ücreti verilmesi gerekirken maktu ücreti vekaleti verilmesi yasa ve usule aykırı olduğundan, kararın istinaf eden davalılar yönünden kaldırılarak nispi avukatlık ücreti verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-A)Davacının istinaf başvurusunun HMK’ nun 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
B) Asıl davanın davalıları … ve … ile birleşen dava davalıları… ve …’ ın istinaf başvurularının KABULÜ’ne ve Asıl davada dava tarihi itibariyle ölü olduğu anlaşılan, davalılar … ve …haklarındaki davada bir hüküm kurulmamış olmakla bu durum HMK’nın 355.maddesi uyarınca resen değerlendirilmek suretiyle;
İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 08/06/2017 tarih ve 2012/22 Esas – 2017/691 Karar sayılı HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak;
Asıl davada;
I)Davalılar …, … ve … hakkındaki DAVANIN ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDİNE,
II)Davalılar … ve … haklarındaki DAVANIN REDDİNE,
III) Dava tarihinden önce ölü olduğu anlaşılan davalılar, … ve …hakkındaki davaların, HMK’nın 114/1-d maddesindeki dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 115/2.maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE,
Birleşen davada; (İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2013/39 E. sayılı davası)
I)Davalılar … ve … haklarında açılan DAVANIN ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDİNE,
II)Davalı … hakkında açılan DAVANIN REDDİNE,
İLK DERECE YÖNÜNDEN:
2-A)Asıl Davada;
I) Davalılardan …, … ve …, vekille temsil edildiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 387.298,94 TL nispi vekalet ücretinin ( Belirlenen nispi vekalet ücretinden davalılardan …, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla birlikte hakkında verilen kararı istinaf etmemiş olduğundan, ilk derece mahkemesi kararı doğrultusunda 1.980,00.TL maktu vekalet ücretinin adı geçen davalıya verilmesi hususunun tahsil aşamasında dikkate alınmasına), davacıdan alınıp belirtilen davalılara verilmesine,
II) Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
III)Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
IV)Davalılar tarafından yargılama gideri sarf edilmeğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
V)Karar kesinleştiğinde taraflardan alınan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının iadesine,
B)Birleşen Davada;
I)Davalılar … ve … vekille temsil edildiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 387.298,94 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp belirtilen davalılara verilmesine,
II)Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
III)Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
IV)Davalılar tarafından yargılama gideri sarf edilmeğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
V)Karar kesinleştiğinde taraflardan alınan gider ve delil avansının harcanmayan kısmının iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN:
3-Davacı harçtan muaf olduğundan davacıdan istinaf harçlarının alınmasına yer olmadığına,
4-Harçlar Kanunu gereğince davalı … tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde bu davalıya iadesine,
5-Harçlar Kanunu gereğince davalı … tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 31,40 TL istinaf karar harcının talep halinde bu davalıya iadesine,
6-Harçlar Kanunu gereğince davalılar davalılar … ile …tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 31,40 TL istinaf karar harcının talep halinde bu davalılara iadesine,
7-İstinaf aşamasında davalı … tarafından sarf edilen 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
8-İstinaf aşamasında davalı … tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
9-İstinaf aşamasında davalılar … ile … tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
10-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Dosyada artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 16/10/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.