Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1002 E. 2019/1222 K. 25.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1002 Esas
KARAR NO : 2019/1222 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 02/04/2018
DOSYA NUMARASI : 2015/123 Esas 2018/248 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/09/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirket davalı ile olan ortaklığını davacının isteği üzerine 23/10/2007 tarihinde Eyüp … Noterliğinin … yevmiye nolu işlemleri ile diğer şirket ortaklarına yaptığı hisse devirleri ile sonlandırmış olduğunu, davalı ile devir sonucunda protokol düzenlendiğini, belirtilen taşınmazlar için noter devri esnasında 30.10.2007 tarihinde kısmi ödeme yaptığını, davalı tarafça satın alınan dair ve dükkanların ince işçilikleri yapılarak 02.05.2008 tarihinde dava önceden anlaşılmış olan fiiyatlar dahilinde maliyetlerine göre faturalar kesilmiş olup bu faturalara davalıya tebliğ edilmiş olduğunu, kesilen faturaların toplam bedeli 204.000-TL olduğunu, davalının ortaklık dönemine ait Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı denetim grup müdürlüğünün 17.03.2011 tarih VDENR- 2011 – 562/1 ( 2008) VDENR- 2011 – 562/2 ( 2008) VDENR- 2011 – 562/3 ( 2008) ve VDENR- 2011 – 562/4 ( 2008) numaralı raporlarına istinaden Gaziosmanpaşa Vergi dairesince düzenlenen 24/06/2011/ 23172 tarih ve 20110624000000040929 sayılı ödeme emri ile 115.767,75-TL, 27/06/2011/ 23305 tarih ve 20110624000000040929 sayılı ödeme emri ile 6.987,62-TL 26.06.2011 tarihli 11.884,3-TL bedelli ödeme emirleri düzenlenmiş olduğunu, denetimde toplam 134.639,71-TL vergi borcu çıkarılmış olup bahse konu borçların davalının hissedar olduğu döneme ait olması nedeniyle hissesi oranında ( 24,5) 32.986,73-TL borç düzenlenmiş, ticari defterlere bu kayıtlar geçirilmiş olduğunu, davalıya toplamda 236.986,73-TL ödemesi gerektiğ iyönünde her türlü fatura belge gönderildiğini, bildirim yapılmış olmasına rağmen müvekkili şirkete ödeme yapıldığını, bu sebeple icra takibi başlatılmış olduğunu, borçlu tarafın haksız itiraz ile takibin durdurulduğunu, takibin devamını, %20 den az olmamak üzere borçlunun icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı taraf dava dilekçsi ile müvekkilin davacı şirket ile olan ortaklığını 23.10.2007 tarihinde Eyüp … Noterliğinin … yevmiye nolu işlemleri ile diğer şirket ortaklarına yaptığı hisse devri ile sonlandırıldığını, müvekkilin şirketten üç daire bir dükkan satın aldığını, 30.10.2007 tarihinde kısmi ödeme yaptığını, 02.05.2008 tarihinde daha önceden anlaşma sağlanmış fiyatlar üzerinden toplam tutarı 204.000-TL olan faturaların kesildiğini ve müvekkile tebliğ olunduğunu, Gaziosmanpaşa Vergi Dairesince yapılan denetimde 134.000-TL vergi borcunun çıkarıldığını, bunun müvekkilin ortak bulunduğu döneme ait olması sebebi ile hisse oranına göre 32.986,73-TL borçlu olduğu belirtilerek itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemi ile dava ikame olunduğunu, müvekkilin davacı tarafa hiçbir borcu bulunmadığını, müvekkili davacı şirketin eski ortaklarından olup şirketin 26.000-TL sermaye hak ve hissesinin 10.500-TL sermaye ve hak hissesini Eyip … Noterliğinin 23.10.2007 tarih ve … yevmiye nolu limited şirket devir sözleşmesi ile …San. Ve Ltd. Şti., 15.000-TL sermaye hak ve hissesini Eyüp…. Noterliğinin 23.10.2007 tarih ve … yevmiye nolu limited şirket devir sözleşmesi ile …’ ya 500-TL sermaye hak hissesini Eyüp … Noterliğniin 23.10.2007 tarih ve … yevmiye nolu limited şirket devir sözleşmesi lie … devretmiş olduğunu, müvekkili ile davacı şirket arasında gayrimenkullerin değeri ve alım fiyatına ilişkin farklı bir anlaşma bulunmadığını beyanla davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 02/04/2018 tarih 2015/123 Esas – 2018/248 Karar sayılı kararında;”…Tüm dosya muhteviyatı, bilirkişi raporu hep birlikte değerlendirildiğinde; davacı taraf davalının daha önce davacı şirkette ortak olduğu, şirkete vergi cezası kesildiği, davalının hissesini devrederken bir protokol düzenlenip davalının şirketten 3 daire ve 1 dükkan satın aldığını beyan ettiği, noter devir esnasında kısmi ödeme yapıldığı, dairelerin ince işçiliğinin yapılıp 204.000,00 TL fatura kesildiği iddiasıyla söz konusu davayı açmış ise de davalının taşınmazları aldığını kabul etmiş olmasına karşın faturaların davalı tarafça kabul edilmemesi ve davalı tarafa da tebliğ edilmemiş olması, davalının imzası bulunduğu davacı tarafça iddia olunan ve dosyada sureti bulunan 24.10.2007 tarihli sözleşme başlıklı metinde 84.320,00 TL borçlu olduğunun davalı tarafça kabul edildiğine dair beyan olmasına karşın bu sözleşmede davacı imzasının bulunmaması ve aynı zamanda sözleşme aslının da mahkememize ibraz edilmemesi, davalı tarafın taşınmaz satımına dair farklı bir anlaşma olmadığı yönünde savunması ile davacının bu hususta ispat külfeti altında olması, tapu devir evraklarında da davacının alacağını aldığına dair beyanı ile bunun aksinin yine yazılı delille ispatı gerekmekte olup vergi cezasından dolayı dosyada yer alan bilirkişi raporu gereği davalının hisse devrini 2007 yılında yapmasına karşılık 2008 yılı ile ilgili yapılan vergi incelemesinden dolayı davalının sorumlu tutulamayacağı kanaatiyle ispat olunmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, Davanın reddine, takip yapmakta davacının kötü niyetli olmadığı kanaatine varıldığından 2004 sayılı İİK md. 67/2 gereğince icra-inkar tazminatı verilmesine yer olmadığına, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Hükme esas alınan bilirkişi raporlarının hatalı değerlendirmeler içerdiğini,Davalı taraf dosyaya ibraz edilen faturalara kötüniyetli olarak kapalı fatura savunmasında bulunulduğunu, bu husustaki hatalı bilirkişi değerlendirmesi davacı tarafca ek bilirkişi raporuna yapılan itiraz ile düzeltildiğini,Davalı tarafın satış bedellerine ilişkin beyanları ile fatura bedellerinin uyumlu olduğunun tespit edildiğini,Kök raporda müvekkili ticari defter ve kayıtlarına göre davacının; davalıya karşı kesilen fatura bedelleri olan toplam 374.000-TL fatura alacağının olduğunu, davalı tarafça yapılan ve makbuzları kesildiğinde toplam 170.000-TL ödemenin mahsubu ile 204.000-TL alacağının olduğunun tespit edildiğini,Kök bilirkişi raporundaki sözleşme üzerindeki hatalı yoruma ilişkin itirazlarının ek raporda değerlendirilmediğini,Bilirkişilerce dosya münderecatı kapsamında yapılan kök rapordaki ikinci değerlendirme sonucunda, davalının 24.10.2007 tarihli sözleşmeye istinaden 84.320,00-TL borcunun kaldığını, ancak bu sözleşmeye bir taşınmazın dahil olmadığını, buna dayanarak en yüksek taşınmaz bedeli olan 93.000-TL’nin bu hesaba dahil edilerek toplam 177.320,00-TL borcunun olduğunu, müvekkili şirket defterlerinde kayıtlı davalı tarafça yapılan toplam 170.000-TL ödemenin mahsubu ile 7.320,00-TL borcunun bulunduğu kanaatine varıldığını,Davalı tarafın vergi müfettişine verdiği beyanların dikkate alınmadığını,Davalı vergi denetmenine vermiş olduğu beyanlarla taşınmazı kaba halde devir aldığını kabul ettiğini,Davalı tarafın kaba inşaat halinde almış olduğu taşınmaz bedelleri ödeme makbuzları ile ve satış tarihi itibariyle olan rayici ile uyumlu olduğunu,İlk derece mahkemesi tarafından iddialarının ispat edilemediği hususunun haksız ve mesnetsiz olduğunu, Davanın ispat edildiğini, ancak tüm delillerin objektif olarak değerlendirilmediğini,Taraflar arasında her ne kadar yazılı bir sözleşme bulunmamış olsa da, gerek davalının vergi müfettişine verdiği taşınmazları kaba halde teslim aldığını, bu durumu gözeterek tapu bedellerini belirledikleri anlaşma üzerine ince işçiliğin sonradan yapılarak tamamlanmış halde davalıya teslimin edildiğini, dükkan ve daireler için 90.000-TL ve 100.000-TL arasında anlaşmanın yapıldığını, tapu devri sonrasında başkaca ödeme yapmadığına ilişkin beyanda, gerek sözleşmede yazılı iradesi, gerekse de taşınmazların lokasyon ve fiziki koşulları göz önünde bulundurulduğundaki değerleri de göz önüne alındığında davanın ispat edilemediğine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu hususta gerek dilekçelerinde gerekse de sözlü yargılamada itirazlarını yinelemiş olmakla, tanık olarak delillerinin de değerlendirilmediğini, gerek sözleşmede imzası bulunan kişilerin gerekse de diğer tanıklarının dinlenmesini talep ettiklerini Talep edilen 32.986,73-TL, bizzat davalının ortak olduğu dönemde ödenmesi gereken vergi borçlarının, davalının hisse devri sonrasında yapılan vergi incelemesi neticesinde müvekkili şirkete cezalı olarak tarh edilen tutarın davalının hissesine düşen payı olduğunu, hissesini devretmiş olan hissedarlar; ortak oldukları döneme dair tahsil edilen amme alacaklarından hisseleri oranında sorumlu olacağını, davalı tarafça 23.10.2017 tarihinde hisse devri sözleşmesinin yapıldığını, ancak hisse devirleri 06.12.2007′ de tescilinin edildiğini, Ticari defter kayıtları doğrultusunda bilirkişilerin de belirttiği üzere; işbu yapılan hesap doğru olmakla birlikte hükme bu kısmın esas alınmasının gerektiğini, zira müvekkili şirket tarafından davalıya, kaba inşaatı bitmiş ancak ince işçiliği bitmemiş üç adet daire bir adet de dükkan olmak üzere dört taşınmaz 23.10.2007 tarihinde tapu müdürlüğünde adına devir ve tescil edildiğini, davalı tarafça da kabul edildiği üzere, taşınmazlar kaba inşaatı bitmiş halindeyken devir ve tescilinin yapıldığını, ancak ince işçiliğinin daha sonra tamamlanacağı buna ilişkin maliyet ve işçiliğin daha sonra ödeneceğinin kabul edildiğini,Davalı tarafın müvekkili şirket ortakları ile arasında bulunan husumet nedeniyle gerek vergi müfettişlerini gerekse de yerel mahkemeyi yanılttığını, borcu olduğunu bilmesine rağmen başlatılan icra takibine haksız ve mesnetsiz itirazın edildiğini, bu nedenle alacağın likit olduğu bilinmesine rağmen kötüniyetli davranışta keşide edilen ihtarnameye rağmen devam ettiğini,İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda davanın kabulü ile, davalı tarafın İstanbul … İcra Müdürlüğü … Esas numaralı icra takibine yapmış olduğu itirazın iptaline, alacağın %20 sinden az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatının davalı taraftan tahsiline, yargılama gider ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde ile,Davaya konu gayrimenkullere ilişkin akit tablolarına bakıldığında davacı tarafın gayrimenkullerin temliki sırasında alacağını aldığının resmi belge ile sabit olduğunu, Taraflar arasında faturalara konu gayrimenkullerin değeri konusunda bir sözleşmenin bulunmadığını, akit tablosunda görüleceği üzere davacı tarafın gayrimenkul bedelini aldığı resmi belge ile ortada olduğunu,Davacı tarafın alacağını ayni nitelikte ve güçte olan bir delil ile alacağını ispatlamasının gerekli olduğunu, davacı alacağını ispatlayamadığını, (Yargıtay 13. Hukuk dairesinin 2000/9407 Esas 2000/9970 Karar sayılı 14.11.2000 tarihli ) Dosya içinde bulunan 23.10.2007 tarih ve 1785 yevmiye nolu resmi senette davacı tarafın satış bedelini nakten ve tamamen aldığını beyan ettiğini, Yine yerel mahkemenin karar gerekçesinde vergi cezasından dolayı dosyada yer alan bilirkişi raporu gereği müvekkilinin hisse devrini 2007 yılında yapmasına karşılık 2008 yılı ile ilgili yapılan vergi incelemesinden dolayı davalının sorumlu tutulamayacağının kabul edildiğini,Bütün bu iddia ve savunmalar mahkemece kabul edilen oluş ve kabule göre davacı taraf alacağının bulunmadığını bilerek ve haksız kazanç elde etmek için iş bu davaya konu icra takibini gerçekleştirdiğini ve bu davaya ikame ettirdiğini,Bu hususlar davacının kötü niyetli olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğunu, bu sebeple ilk derece mahkemesinin icra inkar tazminatı talebini ret etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi icra inkar tazimatı yönünden kaldırılamasına, talebinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taşınmaz satışından kalan bakiye bedelden ve davalının davacı şirkette ortak olduğu tarihlerde tahakkuk ettirilen vergi cezasından hissesine düşen miktarda sorumlu olduğundan bahisle oluşan alacakların tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir.Davalının, davacı şirketteki hisselerini 23/10/2007 tarihinde devrederek şirket ortaklığından ayrıldığı, takibe ve davaya konu vergi cezalarının ise bilirkişi raporuna göre; 2008 yılı 12 aylık KDV, kurumlar vergisi, geçici vergiler ve 2009 yılı stopajlarına ilişkin olarak tahakkuk ettirildiği tespit edilmiş olup, davalının, şirket ortaklığından ayrıldığı tarihten sonraki şirketin faaliyeti döneminde meydana gelen borçlardan ve cezalardan sorumluluğu yoktur. Dosya içerisinde davacının aksi yöndeki iddiasını doğrulayan delil bulunmamaktadır. Davacının vergi cezasının tahsiline ilişkin istinaf talebi yerinde değildir.Davacı şirketin sahip olduğu 3 adet daire ve 1 adet dükkanın, dairelerin her birinin 40.000.TL, dükkanın ise 50.000.TL bedelle olmak üzere toplam 170.000.TL bedelle 23/10/2007 tarihinde davalıya satıldığı, davacı şirket tarafından tapu resmi senedinde satış bedelinin nakden ve tamamen alındığının beyan edildiği sabittir.Davacı, dava dilekçesinde eski ortağı olan davalı ile aralarında protokol düzenleyerek taşınmazların davalıya devredildiğini iddia etse de, söz konusu protokolü dosyaya ibraz edememiştir. Davalı taraf da, davacı tarafla protokol yapılmadığı ve taşınmazların değeri ile satış bedelinin protokolle belirlenmediğini, taşınmazların bedelinin tamamını ödediğini, taşınmazların anahtar teslimi şeklinde anlaşılarak satıldığını savunmuştur. Taraflar arasındaki ikinci uyuşmazlık, kaba inşaat halinde iken satılan taşınmazlar için taşınmazlar tamamlandığında ayrıca ince işçilik farkının ödenip ödenmeyeceği, ödenecek ise ödenecek miktarın takip tarihinde talep edilen miktar kadar olup olmadığı noktasındadır.Davalının, davacı şirketteki hisselerini, taşınmaz satışları ile aynı tarihte, Eyüp … Noterliğinde düzenlenen hisse devir sözleşmeleriyle diğer şirket ortaklarına devrederek ortaklıktan ayrıldığı anlaşılmıştır. Dosyaya davacı tarafından ibraz edilen adi yazılı 24/10/2007 tarihli sözleşme başlıklı belgenin incelenmesinde; davacı şirketin sözleşmenin tarafı olmadığı, sözleşmenin davacı şirketin davalının da aralarında bulunduğu bir kısım ortaklar arasında yapıldığı, sözleşmede şirkete ait toplam 3 adet taşınmazın davacıya satıldığının, davalının da şirket hisselerini devrettiğini belirtildiğini, davalıya satılan taşınmazların anahtar teslimi yapılacağını ve davalının bakiye borcu olan 84.320,00.TL’nin bina bittiğinde kar /zarar durum ve davacının şirketteki hissesi olan %24,5 oran dikkate alınarak artı / eksi ödemeyi taahhüt ettiği görülmekle birlikte, sözleşmenin aslının dosyaya ibraz edilemediği anlaşılmıştır. Davacı tarafından davalı adına taşınmazların satışından yaklaşık 7 ay sonra 02/05/2008 tarihli her bir taşınmaz için ayrı ayrı toplam 4 adet fatura düzenlendiği, fatura toplamının 374.000,00.TL olduğu ve faturaların davalıya tebliğ edildiğine ilişkin belge ibraz edilemediği anlaşılmıştır. Dosya içinde bulunan Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının 17/03/2011 tarihli Vergi İnceleme Raporunun ekinde yer alan 24/10/2008 tarihli tutanakta vergi denetmeninin soruları üzerine davalı davaya konu taşınmazları davacıdan 30/10/2007 tarihinde noterde yapılan sözleşme ile devraldığını, ilgili taşınmazların bedelleri konusunda 100.000 TL, 90.000-95.000 TL arasında anlaştıklarını, tapu devri sırasında taşınmazların kaba inşaat halinde olduğunu, tapu devrinde bu durumu gözeterek bedeli belirlediklerini, ancak davacı ile anlaşmalarının daire ve dükkanın ince işlerinin tamamlanmış olarak teslimi olduğunu, daha sonra ince işlerinin yapıldığını, bu dükkan ve daireler için noter devri sırasında ödeme yaptığını, daha sonra hiç bir şekilde ödeme yapmadığını belirtmiş, tutanağı imzası ile onayladığı görülmüştür. Davacı şirket ile eski ortağı olan davalı arasında davacıya satılan taşınmazların satış değerinin belirlenmesine ilişkin tapu senedi haricinde yazılı veya sözlü bir anlaşmanın varlığı davacı tarafça kanıtlanamamıştır. Tapu resmi satış senedinde taşınmazların değerinin nakden ve tamamen alındığı beyan edilmiştir. Tapu resmi satış senedi aksine iddianın HMK’nın 204/2. Maddesi “ilgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar.” hükmü gereğince aynı mahiyetteki delillerle kanıtlanması gerekir.Somut olayda davacı taraf aralarındaki anlaşmaya istinaden tapudaki satıştan sonra yapılacak ince işler bakiye bedelinin davalı tarafça ödenmesi gerektiğini ileri sürmüşse de bu iddiasını yukarıda belirtilen şekilde kesin delillerle kanıtlayamamıştır. Aksine; davacı tarafından ibraz edilen 24/10/2007 tarihli sözleşme başlıklı belgede ve davalının vergi denetmeni huzurunda verdiği ifadesinde taşınmazların satışının anahtar teslimi olarak kararlaştırıldığının beyan edildiği görülmüştür. Davalının vergi denetmeni huzurundaki beyanında; taşınmazların değerini davacının ibraz ettiği faturalardaki miktarlara yaklaşık bir miktar olarak bildirmesi, taşınmazların değerinin o tarihte taşınmaz inşaat ve kaba halinde olması gözetilerek tapudaki değerinin belirlendiğini beyan etmesi, davalının tapuda belirtilen ve ödenen miktarlar haricinde ayrıca bir anlaşma yapıldığı ve bu anlaşmaya göre, taşınmaz için ayrıca bir bedel ödeyeceği anlamına gelmeyecektir. Zira davalı aynı beyanında, taşınmazlar için devir sırasında ödeme yaptığını ve başkaca ödeme yapmadığını, zaten daire ve dükkanların ince işi tamamlanmış olarak teslimi şeklinde anlaşıldığını ve ince işlerin daha sonra tamamlandığını beyan etmiştir. Dolaysıyla davalının söz konusu beyanını, yapılış şekli ve içeriği itibariyle davacının tüm iddialarını ikrar mahiyetinde değerlendirmek mümkün değildir. Somut olayda ispat yükü, tapu satış senedinde taşınmazların değerini nakten ve tamamen aldığını beyan eden davacıya aittir. Davacı, istinafa konu karar gerekçesinde belirtildiği üzere iddiasını yasal delillerle usulüne uygun olarak kanıtlayamadığından aksi yöndeki istinaf başvurusu reddedilmiştir.Davalının istinaf başvurusunun incelenmesinde ise; borçlu lehine İİK 67/ maddesine göre kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için takipte alacaklının kötüniyetli olduğunun ispatlanması gerekir. Reddedilen alacak miktarı yönünden davacı alacaklının takipte kötüniyetli olduğu ispatlanamadığından kötüniyet tazminatı talebinin reddi kararı usul ve yasaya uygundur. Davalının bu yöne ilişkin istinaf başvurusu yerinde değildir.Sonuç itibariyle; istinafa konu edilen mahkeme karar ve gerekçesi, dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun görüldüğünden tarafların istinaf talepleri ayrı ayrı reddedilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve davalı tarafın istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince taraflarca yatırılan 98,10’ar .TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50.TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 25/09/2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ: Dava taşınmaz satışından kalan bakiye bedelden ve davalının davacı şirkette ortak olduğu tarihlerde tahakkuk ettirilen vergi cezasından hissesine düşen miktarda sorumlu olduğundan bahisle oluşan alacakların tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir.Davalının, davacı şirket ortaklığını, 2007 yılında devrederek şirket ortaklığından ayrıldığı, takibe ve davaya konu vergi cezasının ise 2008 yılında tahakkuk ettirildiği, şirketin faaliyetine devam edip vergi cezasını ödediği uyuşmazlık konusu değildir. Davalı, şirket ortaklığından ayrılmış olduğundan, şirketin faaliyeti döneminde meydana gelen borçlardan sorumluluğu bulunmamaktadır. Bu yöne ilişkin mahkeme kararı usul ve yasaya uygundur.Taraflar arasında davacının sahip olduğu 3 adet daire ve 1 adet dükkanın davalıya satıldığı konusunda da ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf söz konusu taşınmazların bedelinden ve bu bedelin tamamen ödenip ödenmediğinden kaynaklanmaktadır.HMK’nın 204/2. maddesinde “ilgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar.” hükmü düzenlenmiştir.Dosya içinde bulunan Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi başkanlığının 17/03/2011 tarihli Vergi İnceleme Raporunun ekinde yer alan 24/10/2008 tarihli tutanakta vergi denetmeninin soruları üzerine davalı davaya konu taşınmazları davacıdan 30/10/2007 tarihinde noterde yapılan sözleşme ile devraldığını, ilgili taşınmazların bedelleri konusunda 100.000 TL, 90.000-95.000 TL arasında anlaştıklarını, tapu devri sırasında taşınmazların kaba inşaat halinde olduğunu, tapu devrinde bu durumu gözeterek bedeli belirlediklerini, ancak davacı ile anlaşmalarının daire ve dükkanın ince işlerinin tamamlanmış olarak teslimi olduğunu, daha sonra ince işlerinin yapıldığını, bu dükkan ve daireler için noter devri sırasında ödeme yaptığını, daha sonra hiç bir şekilde ödeme yapmadığını belirtmiş, tutanağı imzası ile onaylamıştır. Söz konusu vergi denetmeninin tuttuğu tutanağın aksi davalı tarafça savunulmamıştır.
Davacı tarafça davaya konu taşınmazlarla ilgili olarak sunulan faturalar tutanakta yer alan davalı beyanları ile uyumludur, Taşınmazlar için davalı tarafça yapılan ödemeler de ihtilaf konusu değildir. Davalı söz konusu taşınmazların bedeli konusunda davacı ile dükkan için 100.000TL, daireler için 90.000-95.000 TL bedellerle anlaştıklarını, devir sırasında taşınmazlar kaba inşaat halinde olduğu için bedelini buna göre tespit edip tapuda bu bedel üzerinden devraldığını, davacı ile ince işlerin yapılarak teslimi konusunda anlaştıklarını, daha sonra ince işlerin tamamlandığını, davacı tarafa tapuda devir sırasında ödenen bedel dışında ödeme yapmadığını ikrar etmiştir. Davalının vergi denetmeni huzurunda imzası ile onayladığı bu ikrarı kendisini bağlar. Buna göre davaya konu taşınmazların bedelleri konusunda tarafların faturada belirtilen bedeller konusunda anlaştıkları, resmi devir esnasında taşınmazlar kaba inşaat halinde olduğundan değerlerinin buna göre belirlenerek belirlenen kaba inşaat fiyatından ödeme yapıldığı, taşınmazların ince işlerinin davacı tarafça tamamlanarak teslim edildiği, taşınmaz bedelinden kalan miktarın ödenmediği ispatlanmış olduğundan fatura bedellerinden davalının ödeme miktarı düşülerek kalan 204.000 TL alacak yönünden takipte davacı haklı olduğundan bu miktar üzerinden davanın kabulü gerekir. Bu nedenle davacı istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile davaya konu takibe yapılan itirazın 204.000 TL üzerinden iptaline fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likit olduğundan kabul edilen miktar üzerinden davacı yararına %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun görüşüne katılmıyor ve muhalif kalıyorum. 25/09/2019