Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/978 E. 2018/444 K. 16.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/978 Esas
KARAR NO : 2018/444 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/230 Esas 2017/426 Karar
TARİH : 17/04/2017
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 16/05/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili …, dava dışı … ve davalı …’ün İstanbul Ticaret Odası’nda… ticaret sicil no ile kayıtlı “Ş…Şti’nin ” 1/3 hisse oranında ortakları iken 2007 yılında her üçünün de şirket paylarını devrederek ortaklıktan ayrıldıkları, ancak 2007 yılı öncesine ve tarafların şirket ortağı oldukları döneme ait olmak üzere… işyeri sicil nolu şirketin SGK borcu çıkması ve SGK nezdinde icra işlemleri başlatılarak ödeme emri gönderilmesi üzerine müvekkili-davacının gecikme cezası ile birlikte toplam 18.800,00-TL ödeme yaptığı, müvekkil-davacının hisse payı oranında sorumlu olmakla her bir limited şirket ortağının sorumluluğunun 6.266,60-TL olduğu, limited şirket borcunun payı aşan oranda ödenmesi nedeni ile davalı-ortağın payına düşen kısmın noter kanalı ile yapılan ihtarnameye rağmen ödenmekten kaçınılması üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığı, tefrik-yetkisizlik işlemlerini müteakiben Bakırköy .. İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülmekte olduğu, davalı- borçlunun haksız itirazı üzerine duran icra takibinin devamı bakımından derdest davanın açılması gereği doğduğu ileri sürülerek; Bakırköy… İcra Müdürlüğü’nün…Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen icra takibine yönelik davalı-borçlu itirazının iptali ile takibin devamına; Asıl alacağın % 20oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatının hüküm altına alınmasına; Yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, zamanaşımı yönünden itiraz ettiklerini, vergi tarhiyatında zamanaşımının 5 yıl olduğunu, 2007 yılı öncesi vergi borcunun zamanaşımına uğradığını, davacının borca itiraz etmek yerine ödemeyi tercih ettiğini, yetkiye itiraz ederek yetkili mahkemelerin İstanbul mahkemeleri olduğunu, davanın tarafları ve …’ün kardeş olduklarını, ortaklıklarını sonlandırırken şirketin gayrimenkulünü sattıklarını, satış bedeli bakiyesi 54.000,00 TL’yi davacıya emanet ettiklerini, davacının bu bedelden vergi, SGK gibi ortaklığın tüm borçlarını ödeyerek kalanını kardeşler arasında bölüştüreceğini, kardeş olmaları sebebiyle müvekkilinin mahkeme yoluna başvurmayı düşünmediğini, kendisine geçerli bir borcun ödeme belgesi de sunulmadığından müvekkilinin davacıdan 18.000 TL alacaklı olduğunu, 05/09/2007 tarihli protokol belgesiyle sabit olduğunu savunarak, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 17/04/2017 tarih 2015/230 Esas 2017/426 sayılı kararında;
“Dava davacının ortağı şirketin ödediği SGK borcundan dolayı diğer ortağa payı oranında açmış olduğu İİK 67.madde uyarınca itirazın iptaline ilşkindir.
Davaya konu SGK borcunun ödenip ödenmediğine dair ödeme bilgileriyle ilgili SGK cevap yazısı, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı takip dosyası, BEyoğlu Noterliğinin vekaletnameye ilişkin düzenleme şeklindeki belgesi, Şirkete ait taşınmazın tapu kaydı ve satış akit tablosu, Şirketin sicil bilgileri, davalı vekilin sunmuş olduğu belge aslı ve tanık beyanları
Mahkememizce yapılan yargılama ve toplanan delillere göre uyuşmazlık tarafların ortak olduğu … ltd. Şti nin vergi borcunu ödeyen davacının, bunu davalının diğer ortaktan rücuen tahsilini talep edip etmeyeceği yönündedir.
Davalı ve … ile birlikte…l Ltd. Şti’nin 1/3’er paylı olarak ortak olduklarını, paylarını 2007 de devredip ayrıldıklarını, 2007 öncesi sgk ya şirketin borcu olan 18.800,00 TL yi ödemek zorunda kaldığını, davalının payına düşen 6.266,60 TL nin seri için takip yaptığını, itirazın iptali ile tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de borcun 2005 yılında takibinde 2013 yılında yapıldığı anlaşılmakla icra takibinin yapılmasıyla zamanaşımı kesileceğinden dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmadığından bu talep yerinde görülmemiş reddine karar verilerek işin esasıyla ilgili yapılan yargılama sonucunda kural olarak ortaklık borçlarından sadece şirket ortaklığının mal varlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu ve ortakların sorumluluklarının sadece ortaklığa karşı ve esas sermaye payı ile sınırlı tutulduğu ve şahıs ortaklığının değil, sermeya ortaklığının esas alındığı niteliği itibariyle; şirket borcundan dolayı ortağın sorumlu tutulamayacağıdır. Ancak eldeki borç kamuya ait SGK borcudur. Davacı tarafından da bu borcun ödendiği sabittir. Davalı taraf sunduğu belgeye göre satılan taşınmaz bedelinden ödendiğini savunmuş ise de söz konusu taşınmaz bedelinin müvekkili tarafından alınmadığını davacının yetkilendirildiği kişi tarafından alındığını iddia etmiş ise de bunu ispata yarar delil sunmamış söz konusu belgedeki içeriği ve imzayı da davacı kabul etmemiştir.Dinlenen tanık beyanları da ilgili tarih itibariyle ortaya çıkan borçların kendileri tarafından şirket adına dendiği dikkate alındığında Dava, limited şirketin kamu borcunu ödeyen ortağın payına düşen kısmı aşan miktarın diğer ortaklardan payları oranında tahsili istemine ilişkindir.
Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerli olup, ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Türk Hukukunda ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler.6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun’un 35. maddesi, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağını ve bu kanunun hükmüne göre takibe tabi tutulacağını hükme bağlamıştır. Ortağın anılan bu borcu, onun limited şirkete karşı taahhüt ettiği veya ödediği sermaye borcundan ayrı, bağımsız bir borçtur. Sorumluluk, sermaye payı oranıyla sınırlıdır. Zira, SGK ve vergi borcu gibi amme borcuna ilişkin ödeme imkanı olmayan bir şirketin anılan borcundan dolayı ortaklardan birisinin şirket hakkında takip yapılmasını beklemeksizin bu borcu ödemesi şirket ortağı olarak hem kendisi, hem şirket, hem de diğer ortaklar yararınadır. Şirket hakkında takip yapılması ve bu takibin semeresiz kalması sonucu ortağın bu borcu ödemesi faiz ve diğer masraflar bakımından ortakların yükümlülüklerini artırmaktadır. Ayrıca, dönem dönem idare tarafından vergi ve SGK borçlarına ilişkin yapılandırmalar için süre verilmekte ve bu süre içinde de faiz ve vade yönünden mükelleflere avantajlar sağlanmaktadır. Bu durumda, şirketin ödeme imkânının olmadığını bilen bir ortağın şirket adına amme borcunu ödemesi, salt idare tarafından şirket hakkında her hangi bir takip başlatılmadı diye borcu ödeyen ortağın diğer ortaklara hisseleri oranında rucü imkanını ortadan kaldırmaz. Bu itibarla, mahkemece, davacı tarafından ödendiği kabul edilen SGK borcunda dolayı davalı hissesine düşen oranda sorumlu olduğundan…”gerekçesi ile,
Davanın esastan kabulüne, davalı borçlunun Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte takibin aynen devamına, davalının asıl alacağın (6.266,60 TL) %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesi ile,
Dosyada bulunan İstanbul Ticaret Sicil kayıtları incelendiğinde 13/09/2007 tarihinde müvekkilinin ortaklıktan ayrıldığı ve söz konusu şirketin yeni ortaklarla 18/02/2015 tarihine kadar fiili olarak çalıştığının anlaşılacağını, kamu borçlarından dolayı ilgili kamu dairesinin öncelikle şirketi devralan ortaklara başvurmak zorunda olduğunu, Danıştay 7. Dairesinin 05/11/2001 2000/6064 Esas 2001/3393 sayılı kararının bu yönde olduğunu,
Bu bağlamda davaya konu kamu borcundan öncelikle şirket, şirketten tahsil edilemezse tüm hak ve alacakları ile şirketi devralan yeni ortakların bu borçtan sorumlu olduklarını, bunlardan da tahsili mümkün değil ise borcun ait olduğu dönemde ortaklık sıfatını haiz kişiler sorumluluk sahibi olduğunu, davacının, borcu ödemekle mükellef değil iken ilgili kamu dairesinin yasal zorunlulukları yerine getirmeden haksız bir alacak talebinde bulunması karşısında davacının bu haksız talebe itiraz etmeyerek ödemede bulunmasının müvekkilinin davacının yaptığı ödemeden sorumlu olduğu anlamına gelemeyeceğini,
İlk derece mahkemesinin eksik inceleme neticesinde hatalı karar verdiğini, davacının ödemiş olduğu vergi borcunu öncelikle ortağı olduğu … Tic. Ltd. Şti.’den talep etmek zorunda olup, şayet davacının alacağını bu şirketten tahsil edilemeyeceğine ilişkin aciz vesikası alır ise müvekkiline başvurabileceğini,
Bu bağlamda ilk derece mahkemesi tarafından ödeme anındaki şirketin mali durumu, aktif ve pasifleri uyuşmazlık konusu borcun ödendiği tarihte borçların asıl muhatabı şirketten tahsil imkanı olup olmadığı, davacının bu borcu hangi koşullarda ödediği, dava hakkı ve rücu koşullarının bulunup bulunmadığının araştırılması, gerektiğinde şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırması ve sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken bu hususlar göz ardı edilerek usul ve yasaya aykırı karar verildiğini,
Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcilerinin sorumlu tutulduğunu, ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gerektiğini, (6183 SK. m.75). Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusunun ise tüzel kişinin türüne göre değiştiğini, anonim şirketlerin ve kooperatiflerde kanuni temsilciler yönetim kurulu başkan ve üyeleri iken limited şirketlerde şirketin müdürünün, kolektif şirketlerde ise ortakların her birisi olduğunu,
Limited şirketlerde kanuni temsilcilerin şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulduğunu, buna göre limited şirketin mal varlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebileceğini, (6183 SK. m.35). 
Anonim şirketlerde ise böyle bir özel düzenleme yapılmadığından, şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, TTK.’nın 317. maddesi uyarınca şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamı, kanuni temsilci sıfatıyla ve müteselsilen sorumlu olduğunu, ancak TTK’nın 319. maddesine göre ana sözleşmeye hüküm konularak şirketin kanuni temsil yetkisi, yönetim kurulu üyelerinden birine veya birkaçına verilip, diğer yönetim kurulu üyeleri sorumluluktan kurtulabildiğini, böyle bir durumda kamu alacaklarından da sadece anılan yönetim kurulu üyeleri, kanuni temsilci sıfatıyla müteselsilen sorumlu tutulacağını, yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların ise kamu alacaklarından dolayı sorumlulukları bulunmadığını,
Tüm bu hallerde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu olacakları, yani limited ve kolektif şirketlerde ortaklıktan, anonim şirketlerde ve kooperatiflerde ise yöneticilikten usulünce ayrıldıkları tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacaklarını,
Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunduğunu, (213 sayılı VUK. M.10). Dolayısıyla tüzel kişi temsilcilerinin, ödedikleri kamu alacağının “tamamını” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebileceklerini,
Asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmalarının mümkün olmayacağını,
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmesi gerektiğini, buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceğini, yani  limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup bu payı haricindeki ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebileceğini, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/7444 Esas 2016/2505 Karar 07/03/2016 Tarih, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/8501 Esas 2014/16502 Karar)
Davacının kötü niyetli olup 05/09/2007 tarihli belgede görüldüğü üzere şirkete ait Yakuplu’da bulunan taşınmazı satarak şirketin tüm borçlarını ödeyeceğini taahhüt etmiş olmasına rağmen 5.000,00.TL’lik borcu zamanda ödemeyerek 18.800,00.TL ye çıkmasına sebep olduğunu ve müvekkilini zarara uğrattığını,
Yazılı belge karşısında davacının dinlettiği tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği aşikar iken mahkemenin davacı tarafından ezberletilen beyanları söylemek dışında birşey yapmayan tanığın beyanlarına itibar etmesinin kabul edilemez olduğunu,
Dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, zamanaşımına uğramış bir alacağı ödeme cihetine giden davacının, bu eyleminin sorumluluğuna tek başına katlanmak zorunda olduğunu,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, icranın geri bırakılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/230 Esas 2017/426 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı tarafından, davalı ile ortak olunan şirketin kamu borcunun tarafınca ödenmesi üzerine, davalı ortağın payına düşen kısmının davalıdan tahsili için başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğu ileri sürülerek İİK 67 maddesi uyarınca itirazın iptali ile takibin devamı ve inkar tazminatı istemli dava açıldığı, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı vekilince istinaf edildiği anlaşılmaktadır.
Davalı vekilince , davacı yanca zaman aşımına uğrayan kamu borcunun ödendiği, bu nedenle davalıya rücu edilemeyeceği ileri sürülüp karar istinaf edilmiştir. Zamanaşımı def’i, borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi vereceğinden, zaman aşımında hak ortadan kalkmayıp talep edilebilirliği ortadan kalkacaktır. Somut uyuşmazlık yönünden davacının zaman aşımına uğramış olsa dahi ödediği SGK kurum borcu nedeniyle hissesi oranında sorumlu olan davalıya rücu edebileceğinden bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilince davacının ödemiş olduğu SGK borcundan dava dışı şirketin öncelikle sorumlu olduğu, bu itibarla öncelikle tarafların ortağı olduğu şirketten talep edilmek zorunda olduğu, şirketten alacağı tahsil edemeyeceğine dair aciz vesikası alınması halinde davalıdan tahsili cihetine gidebileceği, borcun ödendiği tarihte borcun asıl muhatabı şirketten tahsil imkanının araştırılmaksızın hüküm kurulduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Tarafların dava dışı şirketin ortağı oldukları ve hisse devri sonucu ortaklıklarının sona erdiği , davacının ortaklığın devam ettiği döneme ilişkin olarak şirketin kamu borcunu ödediği hususları uyuşmazlık konusu değildir. Tarafların ortağı oldukları dava dışı şirketin dosyaya celb olunun ticaret sicil kayıtlarına göre 18.02.2015 tarihinde 6012 sayılı Türk Ticaret Kanununun geçici 7. Maddesi ile sicilden resen terkin edildiği anlaşılmaktadır. Bu hususla birlikte Yargıtay 11. HD.2014/1186 E 2015/238 K 13.01.2015 Tarihli emsal karar içeriği de dikkate alındığında; SSK ve vergi borcu gibi amme borcuna ilişkin ödeme imkanı olmayan bir şirketin anılan borcundan dolayı ortaklardan birisinin şirket hakkında takip yapılmasını beklemeksizin bu borcu ödemesi şirket ortağı olarak hem kendisi, hem şirket, hem de diğer ortaklar yararınadır. Şirket hakkında takip yapılması ve bu takibin semeresiz kalması sonucu ortağın bu borcu ödemesi faiz ve diğer masraflar bakımından ortakların yükümlülüklerini artırmaktadır. Bu durumda, şirketin ödeme imkânının olmadığını bilen bir ortağın şirket adına amme borcunu ödemesi, salt idare tarafından şirket hakkında her hangi bir takip başlatılmadı diye borcu ödeyen ortağın yine borcu ödedikten sonra öncelikle şirketten tahsil imkanını araştırmaması diğer ortaklara hisseleri oranında rucü imkanını ortadan kaldırmayacaktır. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri de yerinde değildir.
Davalı vekilince 05.09.2007 tarihli belge kapsamında davacının şirkete ait satılan taşınmaz bedelinden şirket borçlarını ödeyeceği hususunun taahhüt edildiğini, buna rağmen şirketin kamu borcunun davacı tarafından ödenmemesinden ötürü davalının sorumlu görülemeyeceği ileri sürülerek de karar istinaf edilmiştir. İlk derece mahkemesi gerekçesinde de işaret edildiği surette söz konusu belge tarihi ve içeriği ile şirkete ait taşınmazın tapuda satış tarihi dikkate alındığında, tapu sicil kayıtlarına göre, şirkete ait taşınmazın davacı dışındaki şirteti temsile yetkili ortakların verdiği vekaletle satışının yapılıp satış bedelinin davacı dışında üçüncü kişi tarafından tahsil edildiği, satış tutarının davacıya tevdi edildiği hususununda davalı yanca kanıtlanmadığı değerlendirildiğinde, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir.
İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 85,70.TL başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 428,07.TL harçtan istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 107,02.TL karar harcının mahsubu ile bakiye 321,05.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/05/2018 tarihinde HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.