Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/961 E. 2018/400 K. 02.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/961 Esas
KARAR NO : 2018/400 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/566 Esas 2017/370 Karar
TARİH : 03/05/2017
DAVA : Rekabet Yasağının İhlalinden Doğan Cezai Şart
KARAR TARİHİ : 02/05/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin lastik yakıt yağlama ürünleri kauçuk malzeme ve her türlü motorlu taşıt aksesuarlarının satışı tedariki ve bakım onarım hizmetleri alanında iştigal ettiğini, davalı ile aralarında 05/11/2012 tarihli iş sözleşmesi yapıldığını, ancak 31/10/2014 tarihinde davalının istifa ettiğini, istifa edene kadar şirkette marketing müdürü olarak çalıştığını iş sözleşmesinin 14. maddesi uyarınca işten ayrıldıktan sonraki 2 yıl için İstanbul ilinde müvekkil şirketin faaliyet alanında rakip firmalarla personel ya da şirket ortağı olmasının yasaklandığını, aksi halde son 6 aylık ücretin cezai şart olarak ödeneceğinin kararlaştığını, davalının ise bu hükme aykırı olarak rakip firma … şirketinde çalışmaya başladığını ileri sürerek, cezai şartın davalıdan yasal faizle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, yetki itirazlarının bulunduğunu, müvekkilinin çalıştığı firmanın rakip firma olarak kabul edilemeyeceğini, iştigal konularının farklı olduğunu davacı şirkete zarar verme ihtimallerinin bulunmadığını, rekabet yasağının müvekkilinin ekonomik geleceğini tehlikeye sokan nitelikte kısıtlayıcı olduğunu kararlaştırılan ücretin çok fahiş olduğunu savunarak, öncelikle yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine, aksi halde haksız ve yersiz davanın usul ve esas bakımlarından reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/05/2017 tarih 2015/566 Esas 2017/370 sayılı kararında; “Dava hukuksal niteliği itibariyle, TBK’nın 444’üncü maddesi uyarınca işçi ile işveren arasında düzenlenen işçinin rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık iddiasından kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir. SGK kayıtlarından, davalının 05/11/2012 tarihinde davacı firmada işe başladığı, 31/12/2014 tarihinde emeklilik için yaş dışında diğer şartları ve süresini doldurduğundan bahisle ayrıldığı anlaşılmıştır. Dava dışı …nin cevabı yazısı içeriğinden de, davalının 23/03/2015 tarihi itibariyle yine marketing (pazarlama) müdürü olarak bu şirkette çalışmaya başladğı anlaşılmıştır. Dava dilekçesi ekindeki iş sözleşmesinin 14. maddesi uyarınca, personelin şirketteki çalışması devam ederken veya ayrıldıktan sonraki 2 yıl için görev yaptığı İstanbul ilinde işverenin faaliyet gösterdiği her türlü işleri yapması, çalışan veya böyle bir kuruma ortak ya da yönetici olmasının kesinlikle yasak olduğunun düzenlendiği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin bu hükmünün TBK’nın 445. maddesine uygun olarak süre ve coğrafi alan bakımından makul bir şekilde düzenlendiği, işçinin ekonomik hürriyetini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek nitelikte bulunmadığı anlaşılmıştır. TBK’nın 444. maddesi gereğince, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. Buna göre, sözleşmedeki rekabet yasağı koşulunun gerçekleşmesi için, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmez, böyle bir tehlikenin varlığı yeterlidir. İşçinin başka bir rakip işletmede çalışmaya başlaması ve davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması yeterlidir. Davalı işçinin, sözleşmedeki rekabet yasağı kaydına rağmen iş sözleşmesinin feshinden sonra davacı ile aynı işi yapan, aynı ilde faaliyet gösteren rakip bir işletmede çalışmaya başlamasıyla birlikte, davacı işletmede edindiği bilgileri rakip işletmede kullanma tehlikesi meydana gelmiş sayılır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/7354 Esas, 2016/1838 Karar sayılı, 22/02/2016 günlü kararı) Somut olayda, davalı …’ın pazarlama müdürü olarak 2 yıllık süre içerisinde dava dışı şirkette çalışmaya başlaması sonucu davacının müşterilerini, satış ve pazarlama rakamlarını ve tekniğini iyi tanıyan ve dolayısıyla da davacının ticari sırlarını öğrenen kişi konumunda olacağı belirgindir. Buna göre iş ilişkisi kapsamında işçinin davacı işverenin müşteri çevresi ya da ticari sırları hakkında bilgi edinme imkanı varsa zarar verme şartının gerçekleştiğinin kabulu gerekir. Bilirkişi raporunda, davalının çalıştığı firmanın davacıya rakip olabilecek firmalardan olup olmadığının tespit edilemediği, davacının müşterilerine vakıf olup zararına sebep olup olmadığının anlaşılamadığı zarar oluşmaması nedeniyle cezai şart talep hakkının bulunmadığı belirtilmiş ise de, İTO kayıtlarının incelenmesinde her iki şirketin de iştigal konularının birbiri ile büyük ölçüde benzeştiği, pazarlama müdürü olarak çalışan davalının aynı sektör dalında davacıya zarar verme ve sırlara vakıf olma potansiyelinin bir hayli yüksek olduğu kanaatine varılmıştır. Mahkememizce rapor içeriğine göre rakip firma olup olmadıklarının tespiti için dava dışı … Şirketlerinin kayıtları üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş ise de, dava dışı şirketin iştigal konusuna ilişkin beyanları ve kayıtlarını sunmaktan kaçınması, kanunen de dava dışı şirketi kayıtlarını ibraz etmeye zorlamanın mümkün olmaması karşısında bu ara karardan dönülmüştür. Kaldı ki sicil kayıtlarnıdan da her iki şirketin faaliyet konularının büyük ölçüde aynı olduğu belirgin ve sabittir. Bu nedenle usul ekonomisi gereğince dava dışı şirket kayıtlarının incelenmesine luzüm görülmemiştir. Sonuç olarak 2 yıllık rekabet yasağı süresi içerisinde aynı coğrafi alanda aynı sektörde davacının sırlarına vakıf olarak ona zarar verebilecek potansiyelde davalının bir başka firmada pazarlama müdürü olarak çalışmaya başladığı ve buna göre cezai şartın talep koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır.Yapılan zabıta araştırmasında davalının aylık gelirinin yaklaşık 10.000,00 TL olduğu göz önüne alınarak talep edilen cezai şartın ekonomik olarak davalının mahvına sebep olabilecek fahiş oranda olduğu kanısına varılarak hakkaniyete uygun olarak indirim cihetine gidilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Cezai şartın tahsili istemiyle açılan davalarda miktarın fahiş olup olmadığının takdiri hakime aittir. Davacının bunu önceden takdir ve tespit etmesi mümkün değildir. Bu nedenle sözleşme ile belirlenen cezai şartın tahsilini talep hakkına sahip davacının açtığı dava neticesinde cezai şartın mahkemece fahiş görülerek tenkisi halinde tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle, hakimin takdir hakkını kullanarak BK 161/son (6098 sayılı TBK182/son) maddesini uygulamak suretiyle yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin hesabında dikkate alınamayacağından reddolunan kısım üzerinden davalı lehine karşı vekalet ücretine hükmedilmemiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/18-421 Esas, 2009/526 Karar sayılı 18/11/2009 günlü içtihadı)…”gerekçesi ile, Davanın kısmen kabulü ile; cezai şart alacağı 30.000 TL’nin temerrüt tarihi 17/04/2015 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine, cezai şart alacağı mahkemenin takdirinde olduğundan reddilen kısım üzerinden davacı aleyhine karşı vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Mahkemece şirketlerin ana sözleşmelerindeki faaliyet konularını esas almak suretiyle, eksik değerlendirme ile hatalı bir karar verdiğini, Mahkemenin kararda TBK 444.maddesini irdelerken maddenin bir bütün olarak değerlendirilmesi yerine sadece olayda gerçekleşen birkaç hususu öne çıkardığını, maddenin ruhu yerine lafzına önem verdiğini, Mahkemenin gerekçeli kararında müvekkilinin çalışmaya başladığı dava dışı firma ile davalı firmanın aynı sektörde olmasını gerekçe göstererek rakip olduklarını açıklamaya çalıştığını, halbuki sektör kavramının geniş bir faaliyet alanı içermekte olup, faaliyet alanı teriminin sektör kavramı içinde mütalaa edilebileceğini, Davacının ve dava dışı firmanın rakip olmadığını açıkladıklarını ve delillerini sunduklarını, Bu konuda tanıklarının dinlenmesine müsaade edilmediğini, bilirkişi raporunda dosya kapsamından her iki firmanın rakip olup olmadığının belirlenemediğinin beyan edildiğini, buna rağmen mahkemece hatalı şekilde sadece şirketlerin sicil kayıtlarını esas alarak rakip oldukları değerlendirmesinde bulunduğunu, buna bağlı olarak da müvekkilinin davacı taraftaki pazarlama müdürlüğü yapmış olmasını dava dışı … şirketinde de pazarlama müdürü olmasını gerekçe tutarak bu zorlama yorumla davacının zarar görme şartının oluştuğuna kanaat getirdiğinin açıklandığını, Davacının defterlerinin incelenmesi ile davacı tarafın değil lastik, herhangi bir mamul veya yarı mamul ürün şatının olmadığı, cevap dilekçesinde de belirtildiği üzere sadece hizmet satışının bulunduğu, dava dışı … şirketinin ise sadece mamul ürün (taşıt lastiği) satışının olduğu, Her iki firmanın rakip konumunda olamayacağı ortaya çıkmış iken, bunlar göz ardı edilerek 444.maddenin birinci fıkrasında sayılan şartların gerçekleşmediği gözetilmeden karar verilmiş olmasının açıkça yasaya aykırı olduğunu, Müvekkilinin davacı ile rakip olduğu iddia olunan … firmasındaki işi sebebiyle davacının dosyaya sunduğu davacı bayileri ile herhangi bir ilişkisinin bulunduğu da davacı yönce ispat edilemediğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/8627 E. ve 2016/6912 K. sayılı kararında bu hususun araştırılmış olması gerektiğini vurguladığını, Her ne kadar 444.’ncü maddenin birinci fıkradaki şartlar yerine gelmemiş olsa da, bir an için gerçekleştiği kabul edilse dahi ikinci fıkrada birlikte gerçekleşmesi şart edilen hususların da gerçekleşmediği dosya içeriğinden anlaşıldığını, Yasada zarara uğratma ihtimalinden bahsedilmiş olsa da; gerçekte davacı tarafta mamul veya hizmet satışından bir zararın oluşmamış olduğu bilakis, 2015 yılında davacının mamul veya hizmet satışlarından bir önceki yıla göre karını %17,88 oranında arttırmış olduğu 16/11/2016 tarihli bilirkişi raporu incelendiğinde görüldüğünü, böyle bir durumda artık zarar ihtimalinden bahsetmenin abeste iştigal olduğunu, Mahkemenin bu kararı ile davacı tarafa vekalet ücreti ödenmesine ve fakat taraflarına reddolunan kısım üzerinden vekalet ücreti ödenmemesine de karar verdiğini, mahkemenin hatalı şekilde bu kararına gerekçe olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/18-421 Esas 2009/526 Karar sayılı kararını gösterdiğini, halbuki söz konusu kararın başka bir olaya ve eski HUMK ‘na dayandığını, TBK 445.maddesinde “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” denildiğini, hakimin TBK 182 son hükmüne göre takdir hakkında bahsetmek mümkün olmadığını, hiçbir yasada mahkeme takdir olunacak vekillik ücretinin takdire elverişli alacak iddiaları ile sınırlı olduğuna dair hüküm bulunmadığını, HMK 330 ve 326’da vekalet ücreti takdirinde davaların niteliğine bağlı bir ayrıma gidilmediğini, Mahkemece yasanın açık hükmüne rağmen, kısmen kabul / red ettiği davada davacı vekili yararına vekalet ücretine hükmettiği, fakat davalı tarafın vekili olarak kendilerine red edilen miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, haksız olarak hükmedilmediğini, bu konuda Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarını sunduklarını, İleri sürerek, eksik inceleme sonucu yasa ve hukuka aykırı kararın dinlenmeyen tanıkların da dinlenilmesine karar verilerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılarak, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili katılma yoluyla verdiği istinaf dilekçesi ile, Tanık delilinin takdiri bir delili olup, özellikle belge ve enet ile ispat edilmiş bir davada mahkeme tanık dinlemesine gerek bulunmadığını, Huzurdaki davada davalının tüm itirazlarının dayandığı tek nokta iki firmanın birbirine rakip olmadığı yönünde toplandığını, ancak müvekkili şirketin de dava dışı … Anonim Şirketi’de sektörde aynı alanda faaliyet gösterdikleri konusunda yazılı beyanda bulunduklarını, bu konuda herhangi bir uyuşmazlık bulunduklarını, bu durumda dava dışı … Anonim Şirketi’nin 02/03/2017 tarihinde dava dosyasına ibraz ettiği “..Her iki şirketinde ticari binek araç lastiği ticari yaptığı aşikar olup..” yönündeki yazılı beyanı ile kesin olarak ispatlandığını, böylece kabul anlamına gelmemek kaydıyla; faaliyet alanı konusu geniş tutulmuş olsa dahi iki şirketinde rakip oldukları dosyadaki kesin delillerle ispat olunduğunu, Kesin olarak ispat edilmiş olan bir hususta davalının dava süresince sunmadığı ancak istinaf dilekçesi ekinde dosyaya sunmuş olduğu delili kabul etmediklerini, bu delilin incelenmesine muvafakat etmediklerini, Davalının işe başladığı … ile müvekkili şirketin rakip firmalar olduklarını, Davaya konu hizmet sözleşmesinde yer verilen rekabet yasağını içerir hükmün açık ve hukuken de geçerli olduğunu, davalının hizmet akdinin sona ermesi halinde, müvekkili şirketin faaliyet gösterdiği alanda ve İstanbul ilinde 2 sene boyunca rekabet etmeyeceğini taahhüt ettiğini, bu yasağa aykırı davranması halinde 6 aylık ücreti tutarında cezai şartı ödemeyi kabul ettiğini, Mahkemenin kısmen kabul kararına miktar yönünden itirazlarını bildirir ve kararın bu yönde kaldırılarak talep doğrultusunda kabul kararı verilmesini talep ettiklerini, Taraflarca birlikte hüküm altına alınan cezai şart hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak takdir ve tespit edildiğini, o nedenle ilk derece mahkemesinin cezai şartın ekonomik olarak davalının mahvına sebep olabilecek kadar fahiş olduğu yönündeki kararına itiraz ettiklerini, Mahkemece fahiş görülen cezai şartların re’sen tenkis edilmesinin mümkün olduğunu, ancak cezai şartın fahiş olup olmadığı tespit edilirken tarafların iktisadi durumu, davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle sağladığı menfaat ve davalının kusur derecesi dikkate alınması gerektiğini, Kanun koyucunun, hakimin cezai şartın aşırı olup olmadığını belirlemede kullanacağı özel bir takım ölçüler belirlemediğini, ancak pratikte uygulama alanı bulan birtakım ölçüler olduğunu, aynı şekilde alacaklının göz önünde tutulması gereken menfaatleriyle kıyaslandığında, açık bir oransızlık içinde bulunan cezai şart da aşırı sayılacağını, aşırılığın tespitinde kullanılan başlıca ölçütler bulunduğunu, bunların alacaklının menfaatleri, borcun ihlalinin ağırlığı, tarafların ekonomik durumları olduğunu, Davalının almış olduğu ücrete, sözleşmeye aykırı davranıp davranmadığı yönündeki delillerine bakılacak olursa hüküm altına alınan ceza hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak takdir ve tespit edilmiş olup; açıklanan ilkeler dikkate alınmadan eksik inceleme ile tenkis edilmesi hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın kabulüne, icranın geri bırakılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/566 Esas 2017/370 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Davacı tarafından davalı aleyhine iş sözleşmesinin feshinden sonra davalının sözleşmeden kaynaklı haksız rekabeti nedeniyle TBK 444- 445 maddeleri uyarınca cezai şart talebine ilişkin dava açıldığı, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı vekilince, müvekkilinin iş akdinin feshinden sonra çalışmaya başladığı …ile davacının faaliyet alanları itibariyle rakip firma olmadıkları, bunun kanıtı olarak dinlenmesi istenen tanıklarının dinlenmeksizin eksik araştırma ile hüküm kurulduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Gerek davacı şirket gerekse dava dışı …’nin celb olunan İTO kayıtları gerekse davalının sonradan çalışmaya başladığı dava dışı …’nin dosyada yer alan beyanları dikkate alındığında , davacı şirket ile dava dışı … A.Ş nin faaliyet konuları itibariyle rakip firmalar oldukları İTO kayıtları kapsamında yazılı belge ile anlaşılmakla ve davalı yanca, davacı ve dava dışı şirketin faaliyet alanlarının aynı olmadığının delili olarak dayanıldığı anlaşılan tanık delilinin takdiri delil niteliği taşıdığı da gözetildiğinde, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Yine davalı vekilince ilk derece mahkemesince takdire bağlı olarak TBK 182/son maddesi uyarınca ceza-i şart alacağında resen tenkis uygulanarak kurulduğu anlaşılan hükümde, reddedilen tutar yönündün kendilerine vekalet ücreti tayin edilmemesi istinaf nedeni olarak ileri sürülmüştür. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında da işaret edildiği üzere TBK 182 maddesi uyarınca ceza-i şartın tenkisle hüküm altına alınan tutarı dışında kalan tutar yönünden davalı yararına vekil ücreti tayin edilmeksizin kurulan ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni de yerinde değildir. Yine ilk derece mahkemesince davalının araştırılan ekonomik durumu gözetilerek ceza-i şartın fahiş olduğu sonucuna varılarak TBK nun 182 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince ceza-i şartta takdir kullanılmak suretiyle indirim yapılarak kurulan hüküm gerekçesine göre davacı vekilince ileri sürülen istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak tarafların istinaf başvuru nedenleri ile sınırlı olmak üzere ve kamu düzeni yönüyle yapılan incelemede; ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar kanunu gereğince taraflarca yatırılan 85,70’er.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.049,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 512,35.TL harcın mahsubu ile bakiye 1.536,95.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/05/2018 tarihinde HMK’ nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.