Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/922 E. 2018/369 K. 25.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/922 Esas
KARAR NO : 2018/369 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2014/757 Esas 2016/975 Karar
TARİH : 28/12/2016
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/04/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin ve davalı …’ın … Limited Şirketi’nin ortağı, diğer davalı …’ın ise şirket müdürü olduğunu, …’ın 28/02/2013 tarihinde müvekkilinin bilgisi ve onayı dışında, çağrı usulüne uymaksızın, usul ve yasaya aykırı olarak genel kurul yaptığını, kendisini ve …’ı 10 yıl süre ile şirket müdürü olarak seçtiğini, davalıların şirketin tüm ticari faaliyetlerini durdurduklarını, şirketin tek işletmesi olan .. Üsküdar/İstanbul adresindeki kafeteryanın müdürler tarafından kapatıldığını, bu durumun şirkette geri dönülemez kayıplara yol açtığını, müvekkilinin maddi zarara uğramasına ve umulan kar elde edememesine neden olduğunu, müdürlerin kafeteryanın bulunduğu yerde kanuna ve imara aykırı inşaat çalışması yaptıklarım ve yapmaya da devam ettiklerini, şirket defler ve kayıtlarını müvekkilinden gizlediklerini, defterlerin usul, yasa ve gerçeğe aykırı olarak tutulduğunu, müvekkilinin şirket mali durumu hakkında bilgilendirilmediğini 28/02/2013 öncesi şirketin aylık safı gelirinin ortalama 50.000.-TL olduğunu ve elde edilen gelirin ortaklara her ay düzenli olarak hisseleri oranında dağıtıldığını, 28/02/2013 tarihli genel kuruldan sonra ise kar dağıtımı yapılmadığını, şirketin öz kaynaklarının kurutulduğunu, şirketin tabela şirketi haline geldiğini, müvekkilinin 28/02/2013 tarihinden itibaren uğramış olduğu zarar ile kar mahrumiyetinin tespit edilmesi ve işbu miktarın müvekkiline ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, davanın kabulü ile şimdilik 1.000.TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek olan ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, derdestlik nedenivle davanın usulden reddedilmesi gerektiğini, mevcut müdürlerin şirketin tüm faaliyetlerini durduğu şeklindeki iddiayı kabul etmediklerini, müdürlerden …’ın şirkette % 67 pay sahibi olduğunu ve şirket faaliyetlerinin durması halinde bu durumdan en fazla …’ın zarar göreceğini, mcvcut müdür ve ortakların gerek şirket sözleşmesine, gerekse de TTK ve diğer yasal mevzuata uygun hareket ettiğini, şirket gayesine uygun çalışmalar yaparak şirkete zarar verebilecek her türlü davranıştan kaçındıklarını, şirketin işletmesi olan kafeteryada yıllardır hiçbir tadilat yapılmadığını, mevcut hali ile iyice melruk laşiığı için tadilata başlandığım, davacı tarafın bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmadığını, dosyaya bu hakkı kullandığına veya bıı hakkın kendisine kullandınImathğına dair hiçbir delil sunmadığını, şirkete ait defterleri ne zaman incelemek islediklerini ve kimin neye dayanarak incelemeye İzin vermediğini ifade etmediklerini, kâr dağıtımına genel kurulun karar vereceğini, müvekkillerinin kar dağıtımı yapma yetkilerinin olmadığını, bu sebebe dayanarak müdürlere husumet yöneltilemeyeceğini, kafeteryadaki tadilat çalışmaları nedeniyle kar elde edilemediğinden kar dağıtımı yapılamadığını, davacı yanın kasıtlı olarak kâr dağıtımı yapılmadığı izlenimi uyandırmaya çalıştığını, tadilatın bitmesi ile kafeteryanın müşterisinin ve şirketin de kârının artacağını, davacı yanın müvekkillerinin müdür olarak seçilmesinden evvel düzenli olarak kâr dağıtımı yaptığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkillerinin müdür olmasından evvel de şirketin sürekli zarar ettiğini, önceki döneme ait bir çok borç ve özellikle işçi alacağı davasının müvekkilleri tarafından sulhen çözüldüğünü, mevcut müdürlerin TTK ve şirket ana sözleşmesinden doğan yükümlülükleri gereği gibi yerine getirdiklerini, davacının zararını ortaya koyan en ufak bir delil dahi sunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 28/12/2016 tarih 2014/757 Esas 2016/975 sayılı kararında;
“Dava hukuki niteliği itibari ile; şirket yöneticileri tarafından sorumlulukları sonucunda meydana getirilen zarar ile ödenmeyen kâr payı alacağının davalılardan tahsiline ilişkindir.
HMK 115 madde hükmü gereğince; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır.
Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
HMK 114/1-b madde hükmü gereğince; tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları, kanuni temsilci söz konusu olduğu hallerde temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması dava şartı olarak belirtilmiştir.
Bilindiği üzere dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usulü işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildedir.
Dolayısıyla medeni hakları kullanma ehliyetinin ( fiili ) ehliyetine sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince, bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir.
Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu ( o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir.
Ancak bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceğinden sıfat yokluğundan davanın reddine karar verme zorunda olduğu için taraf sıfatı usul hukukunda düzenleme alanındadır. Eş söyleyişle sıfat dava konusu sübjektif hak ( dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyetinin, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleri ile ilgili olduğu halde taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir ( Kuru. Baki, Arslan Ramazan Yılmaz, Ejder Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995 7. Baskı sayfa 731)
O halde dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise davayı da bu kişi yada kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat dava konusu şey üzerinden hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı yada davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir.
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan, taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın durumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Limited şirket yöneticisine karşı açılan sorumluluk ( tazminat) davasında 6102 Sayılı TTK’nun 644. maddesi hükmünde şirket yöneticilerinin sorumlulukları hakkında anonim şirketin bu hususlara ilişkin hükümlerinin uygulanacağı ön görülmüş olup, bu yollama ile uyuşmazlığa aynı yasanın 555 madde hükümlerinde şirketin uğradığı zararın tazmininin, şirket ve her bir pay sahibi isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebileceği düzenlenmiştir.
Davanın limited şirket yöneticisine karşı açılmış sorumluluk davası niteliğinde olması nedeniyle davacı şirket ortağını kendi adına tazminat istemesi mümkün bulunmamaktadır, dava konusu edilen zararın şirket tarafından ödendiği iddia ve kabul edildiğine göre davacı ortağın aktif dava ehliyeti bulunmadığından sorumluluk davası ile ilgili olarak davanın reddi gerekmektedir.
Davacı tarafından kâr payı ödemelerinin yapılmadığından bahisle kâr payı alacağınında davalılardan tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur,
Mahkememize yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda ibraz olunan raporda; davalıların 28.02.2013 tarihinde müdür olarak seçildikleri, dava dışı şirketin 2012 senesine ait bilançosunda 153.020,75 TL geçmiş yıllar zararı ve 40.778,03 TL’si geçmiş yıl kârı gözüktüğü, zarar daha fazla olduğundan dava dışı şirketin geçmiş yıllarla ilgili olarak kar dağıtımı yapmasının söz konusu olamayacağı belirtilmiş, rapor mahkememizce de benimsenmiştir…”gerekçesi ile,
Şirket yöneticisi aleyhine açılan sorumluluk davasının aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle; Kâr payı talebine ilişkin davanın ise koşulları oluşmadığından reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
TTK’da şirketin uğradığı zararın şirket tarafından sorumlulardan (kurucular, müdürler, yöneticiler, tasfiye memurları vd.) istenmesi yani taraf ehliyetinin şirkette olması öngörüldüğü, şirketin ihmali ya da sorumluların şirkete hakim olmaları nedeniyle dava açmamaları olasılığı düşünülerek zararın tazmini davasını açma hakkı şirket ortaklarına da verildiği ve bu hususun TTK’nun 555/1 maddesinde “şirketin uğradığı zararın tazminini şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir” biçiminde düzenlendiğini,
Bu açıklamalar karşısında, şirket müdürü tarafından yapılan satış işlemi ve sonuçları limited şirket ortaklarını doğrudan ilgilendirdiğine göre, şirket ortağının münferit olarak dava açabileceğini,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2015/11996 E., 2015/12510 K sayılı, 3.11.2015 tarihli kararında;”Dava; tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Şirket müdürü tarafından yapılan satış işlemi ve sonuçları limited şirket ortaklarını doğrudan ilgilendirdiğine göre, şirket ortağının münferit olarak dava açabileceği kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca, işin esasına girilerek, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların tüm delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile dava konusu taşınmazın dava dışı şirketin malvarlığı içerisinde bulunduğu, şirket ortaklarının şirket faaliyetlerinden dolayı yönetim kurulu yahut müdürlerin yaptıkları işlemler nedeniyle dava açma olanakları bulunmadığı gerekçesiyle, aktif husumet eksikliği nedeniyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.” şeklinde belirtildiğini,
Mahkemece şirketin normal olarak işletildiği vakitte elde ettiği/etmesi gereken kazancın tespit edilmesi, karşı tarafın yönetici olduktan sonra tamamen basiretsizlikleri, kasti davranışları ve kötüniyeti sebebiyle şirkete verdikleri zararların hesaplanması sebebiyle delil listemizdeki bankalarla yazışma yaparak şirketin kurulduğu günden bugüne kadarki gelirleri tespit edilerek gerçekte ne kadar kar elde ettiği ve etmesi gerektiği, davalıların şirkette yönetici olduktan sonra şirketi uğrattıkları zararın tümünün tespitini talep ettikleri halde bu delillerin toplanması talebi de yerine getirilmeksizin ispatlanamayan davanın reddine şeklinde hukuki dinlenilme hakkını hiçe sayan bir gerekçe ile davanın reddine karar verildiğini,
Davalıların, kendilerine tanınan kesin süreye rağmen; bilirkişi incelemesinde defterleri hazır bulundurmadıklarını, raporda da incelemenin sadece bilanço ve kar zarar hesaplarına dayalı olduğu belirtildiğini, Mahkemece Vergi Dairesinden celp edilecek 2014 senesine ait tam takım kurumlar vergisi beyannamesinin celbi halinde doğru bir incelemenin mümkün olabileceğini, ayrıca atanacak bir inşaat mühendisi bilirkişi tarafından kaçak inşaat harcamalarının tespitinin gerekli olduğunun mahkemeye sunulduğunu, bunun taraflarınca da talep edilmiş olmasına rağmen, eksik incelemeyle ve yanılgılı değerlendirme ile karar verildiğini,
HMK m.297/I.ç bendi uyarınca hükmün başvurulabilecek kanun yollarını ve süresini içermesi gerektiğini, ilk derece mahkemesi kararının bu yönüyle de usul ve yasaya aykırı olduğunu,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/757 Esas 2016/975 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı tarafından davalı şirket müdürleri hasım gösterilerek açılan davada, davalı müdürlerin yetkilerini yasa ve usule aykırı olarak kullanmaları ve kötü yönetimleri sonucu şirketin zarara uğratılmasından ötürü, davacı ortağın da zarardan etkilendiği ileri sürülerek bu zararın davalılardan tahsili ile yine davalı müdürlerin kötü ve yasaya aykırı yönetimi nedeniyle şirketin kar elde etmekten mahrum kaldığı, bu nedenle davacı ortağın da kardan mahrum kalmış olacağı ileri sürülerek, davalılardan bu nedenle de uğranılan zararın tazmini istemli olarak dava açıldığı, ilk derece mahkemesince davacılar taleplerinin yukarıdaki farklı gerekçeler ile reddine karar verildiği, kararın davacılar vekilince istinaf edildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilince ilk derece mahkemesince kurulan hükümde yasa yolu ve süresinin gösterilmeyerek HMK 297 maddesine aykırı hüküm kurulduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Gerçekten de ilk derece mahkemesince gerek kısa karar gerekse gerekçeli kararın hüküm fıkrasında kararın yasa yolu ve süresi gösterilmeyerek HMK 297/ç maddesindeki yasal düzenlemeye aykırı hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte mahkeme kararlarına karşı başvurulacak yasa yolu ve süresi kanunda düzenlenmiş olup, somut olayda davacılar vekilince süresinde ve doğru yasa yolu olan istinaf kanun yoluna başvurulmuş olduğu da gözetildiğinde, ilk derece mahkemesi kararının salt bu nedenle ortadan kaldırılması gerektiği yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
Dava dilekçesi ve sonraki beyan dilekçelerinde, davalı müdürlerin yasaya aykırı kötü yönetimleri sonucu dava dışı şirket faaliyetlerinin 1,5 yıldır durdurulduğu ve zarar ettiği bunun dışında dava dışı şirketin elde edebileceği karlardan da mahrum kaldığı iddiasıyla davacının uğradığı zararların tazmini talebinde bulunulmuştur.
Davacının, davalı müdürlerin kötü yönetimi sonucu şirketi zarara uğrattıkları iddiasıyla zararın tazmini talepleri dolaylı zarara dair olmakla, 6102 Sayılı TTK’ nın 555. maddesi uyarınca, şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir ise de pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler. Davacı tazminatın ancak ortağı olunan şirkete verilmesini talep edilebilecek iken kendisine verilmesini talep ettiğinden, bu talebe ilişkin davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi yönündeki ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi yerindedir.
Davalı müdürlerin şirketi yasaya aykırı ve kötü yönetimleri nedeniyle dava dışı şirketin kar mahrumiyetine uğradığı, bu nedenle davacı ortağın da zarara uğradığı ileri sürülerek davalılardan bu nedenle de tazminat talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince bu yöndeki davacı talebi yanlış vasıflandırılarak davacı talebini kar payı alacağı olarak nitelendirilerek ve davacının kar payı alacağı talebi yönünden koşulları oluşmayan davanın reddine karar verilmiş ise de; dava dışı şirketin kötü yönetimle kar mahrumiyetine uğradığı, bundan dolayı davacı ortağın da zarara uğradığı iddiası ile açılan davada da, bu nitelikteki zarar da dava dışı şirketin doğrudan zararı niteliğinde olup, davacı yönünden ise dolaylı zarar durumundadır. bu itibarla bu zarar kalemi yönünden de açılan davanın yukarıdaki gerekçe doğrultusunda davacının aktif dava ehliyeti bulunmaması nedeniyle reddi gerekirken, ilk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile reddi doğru değilse de; sonucu itibariyle doğru olduğu gözetildiğinde, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir. Bu nedenler ışığında davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşaağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31,40.TL’nin mahsubu ile bakiye 4,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 25/04/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.