Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/839 E. 2018/53 K. 17.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2017/839
KARAR NO : 2018/53
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 11/07/2017
DOSYA NUMARASI : 2015/1113 Esas – 2017/867 Karar
DAVA :İtirazın İptali (Haksız Rekabetten Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ : 17/01/2018
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesinde davalının rekabet etmeme taahhüdünde bulunmasına rağmen, işten ayrıldıktan sonra aynı alanda faaliyette bulunan başka bir firmada çalışmaya başladığını, davalının rekabet yasağına aykırı davranışı nedeniyle cezai şartın tahsili için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün .. esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının takibe itiraz ettiğini takibin durduğunu davalının yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında yapılan iş sözleşmesinde rekabet yasağına ilişkin hüküm bulunması nedeniyle görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğunu, öncelikle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise; rekabet yasağı şartını içeren sözleşmenin 2.sayfasında müvekkilinin imzasının bulunmadığını, davalı şirketin hasar ve danışmanlık şirketi olması nedeniyle üretim yapmaması, tamamen aracılık yapması nedeniyle ” üretim sırrından” bahsetmenin mümkün olmadığını, ayrıca rekabet yasağı şartının Türk Borçlar Kanununda öngörülen sınırlamaları içermediğini, bu nedenle geçersiz olduğunu bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 11/07/2017 tarih ve 2015/1113 Esas 2017/867 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … işin mahiyeti gereği,davalının gerek davacının yanında çalışırken gerekse sonradan aynı iş kolunda kurduğu işte ülke genelinde meydana gelen trafik kazaları nedeniyle kaza mağdurlarının işlerini takip etmek üzere araştırma yapıldığını, her bir kazanın yeni bir iş takibi imkanı yaratmakta olduğunu, daha önceki trafik kazaları nedeniyle tanınan müşteri çevresinin bir sonraki iş takibinde davalıya ve davalının ortağı olduğu şirkete bir faydasının olmadığını, davacı şirketin; davalının, davacıya ait müşteri çevresi, üretim sırları ve davacının yaptığı işlere ilişkin bilgilerin davalı tarafından kullanıldığını ve davacının önemli bir zararına sebebiyet verdiğini ispat etmekle yükümlü olduğunu ancak bu hususların ispat edilemediği” gerekçeleri ile; ” Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Davalının aynı iş kolunda faaliyeti sırasında müvekkil şirketten aldığı eğitim ve tecrübe ile çalışmakta olduğunu, müvekkil şirketin iş kaynaklarıyla temasa geçerek kendine iş imkanı yaratmakta olduğunu,
Davalının pozisyonunun müvekkil şirkette ” bölge sorumlusu ” olarak göründüğünü, bu durumun ise davalı tarafa 400′ e yakın müvekkil şirket temsilcilerine ulaşabilecek bilgi ve imkanı sağlamakta olduğunu, temsilciler konusundaki bu durumun davalının tanığı …’ ın beyanları ile müvekkilinin haklılığını doğrulamakta olduğunu,
Yerel mahkemece dosya kapsamında Yerleşik Yargıtay uygulamaları yok sayılarak, ticari sırrın ne olduğunun değerlendirilmesinin uzman bir bilirkişi tarafından değerlendirilmesi gerekirken; 02.06.2016 tarihli ara karardan vazgeçilerek 15.06.2017 tarihinde bilirkişi incelemesine gerek olmadığı yönünde karar verildiğini, davalının rekabet yasağı çerçevesinde müvekkilinin sırlarına sahip olup olmayacağı ya da mevcut durumu hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmaksızın dosyanın karara bağlandığını, bu durumun hakkaniyete aykırı olduğunu,
Davalı yan ile müvekkili arasında 4857 sayılı İş Kanunu gereğince yapılan iş akdi incelendiğinde davalının pozisyonu olarak ” Bölge Sorumlusu ” olduğu ve bu pozisyonda birisinin belirli sırları, müşteri çevresini ve yapılan işler hakkında öğrenme imkanının olmadığını düşünmenin uygun olmadığını, nitekim davalının bu pozisyonu kullanarak şirket kurduğunu, menfaat sağladığını, müvekkilinin müşteri çevresini, rekabet yasağı süresi olan 1 yıl dolmadan çalışmaya başladığı ” Artı Hasar Yönetimi ve Danışmanlık Hizmetleri ” firmasına yönlendirdiğini ve müvekkilini zarara uğrattığını, davalının ” Artı Hasar ” şirketinin kurucu ortağı ve yetkilisi olduğunu,
Dosya kapsamı ve Yargıtay kararları ışığında incelendiğinde müvekkilinin tüm şartları yerine getirdiğini, davalı tarafça rekabet yasağına açık bir şekilde uyulmadığını, İlk Derece Mahkemesi’ nce alanında uzman bilirkişi tarafından müvekkilinin zarara uğrama ihtimaline yönelik dahi inceleme yapılmadığını ve hukuka aykırı karar verildiğini beyanla; yerel mahkeme kararının kaldırılması ve talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
Dava, işveren ile işçi arasında imzalanan rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık sebebiyle cezai şart alacağının tahsiline istemiyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Taraflar arasında imzalanan 13/08/2013 tarihli Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin rekabet yasağına ilişkin 14.maddesi” Çalışan, gerek bu sözleşme süresince, gerekse sözleşmenin herhangi bir sebeple sona ermesini takip eden bir yıl boyunca rekabete konu aynı veya benzeri bir işte işverenden almış olduğu eğitimlerle öğrenmiş olduğu mesleki bilgileri ve sırları kullanarak kendi nam ve hesabına ve/veya başka bir işveren ve müessese nam ve hesabına çalışamaz, ortak olamaz veya başka bir sıfatla alakadar olamaz. Aksi halde, borçlar Kanununun 351.maddesi uyarınca son aylık net ücretinin bir yıllık tutarını maktu tazminat ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder.” hükmünü içermektedir.
Davacı vekili bilirkişi incelemesi yapılmamasını istinaf konusu yapmış ise de; bilirkişi incelemesinin takdiri bir delil olduğu, HMK’nın 266.maddesine göre; Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağından ve taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olup olmadığı ve sözleşmenin ihlal edilip edilmediği hukuki bir konu olduğundan davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, tarafların yaptığı işin niteliği gereği, taraflar arasındaki sözleşmenin 14.maddesi kapsamında davalının, davacıdan eğitim aldığı ve almış olduğu bu eğitimlerle öğrenmiş olduğu mesleki bilgileri ve sırları yeni girdiği işte kullandığı ve böylece davacının önemli zararına sebep olduğu davacı tarafından ispatlanamadığından ilk derece mahkemesi kararı doğru olup; davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90 TL karar harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL nin mahsubu ile bakiye 4,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/01/2018 tarihinde HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.