Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/801 E. 2018/41 K. 17.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2017/782 Esas
KARAR NO : 2018/83 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ :İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/675 Esas 2017/689 Karar
TARİH : 18/07/2017
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 31/01/2018

İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkil şirketin …..com adlı sitesinin tüzel kişi sahibi olduğunu, tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlere online bir ortam sağlayarak tüketicilerin alışverişlerini bu ortam üzerinden gerçekleştirdiğini, davalı …’nun müvekkil şirkette 06/11/2013 tarihinden iş akdinin istifa ile son bulduğu 17/04/2015 tarihine kadar ”…….i” sıfatıyla, istifa ederek işinden ayrıldığını, işten ayrıldığı tarih itibariyle 3.500TL net ücret ile çalıştığını, davalının müvekkil şirket ile akdedilen iş sözleşmesine aykırı olarak müvekkil şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren ve buna online ortam sağlayan ve piyasadaki en güçlü rakiplerinden biri olan ….com adlı İnternet sitesinde çalışmaya başlandığının tespit edildiğini, davalının müvekkil şirket ile akdedilen iş sözleşmesinin ”Personelin Sorumlulukları Başlıklı 9/E ” maddesine aykırı davrandığını, söz konusu maddeye göre, ”Personelin iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süre ile merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde olup, faaliyet konusu iş verenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde her ne suretle olursa olsun çalışmamayı; bu gibi yerlerde ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla çalışmamayı, bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı aksi takdirde on aylık bürüt ücretinin on katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi, ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt ettiği” şeklindeki maddeyi kabul ettiğini ve davalının rekabet halindeki diğer şirkette çalışmaya başlayarak iş sözleşmesinin cezai şartın tahsili talepli iş bu davayı açmak zorunda kaldıklarını ileri sürerek, zararlarının davalılarca tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; davanın niteliği itibariyle iş akdinden kaynaklandığından görevli mahkemelerin iş mahkemeleri olduğunu, öncelikle görev itirazı olduğunu, davacı tarafından talep edilen ceza-i şartın alacağı hukuken yok hükmünde olduğunu, davacının iş sözleşmesinde çalışma yasağı olarak yazdığı Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgeleri haricinde bir yerde faaliyet göstermesinin mümkün olmadığı, bu nedenle geçersiz bir sözleşmeye dayalı talep edilen alacak miktarının yersiz olduğundan reddini, iş bu nedenlerle görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesini, hukuki dayanağı olmayan ve yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cevap dilekçesini tekrar etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesi ile; diğer davalı …’nun davacı firmadaki çalışmasının sonlanmasında müvekkil şirketin herhangi bir bağlantının bulunmadığını, davalı …’ın iş akdinin sonlanmasından sonra müvekkil şirkette çalışmak için başvurduğunu, koşulları uygun olduğundan işe başlatıldığını, müvekkil firmanın onlarca çalışanı olduğunu ve günlük işçi giriş çıkışlarının çok yoğun olduğunu, bu nedenle müvekkil firmaya başvuran her personelin önceki çalıştığı iş yeri ismini ve iş yerinde imzaladığı iş sözleşmesinin olduğunu bilmelerinin mümkün olmadığını, davaya dayanak sözleşmenin müvekkil şirket açısından tarafı olmamasından dolayı hukuki değer taşımadığını, davacının diğer davalı … ile aralarında olduğunu iddia ettiği iş akdinin bir hükmünün ihlal edildiğinden bahisle cezai şart talep ettiğini, davacı tarafın müvekkil şirket aleyhine ileri sürdüğü soyut iddiaların gerçek dışı olduğunu , diğer davalı ile yapıldığı iddia edilen sözleşmesinin müvekkil şirkete bir yükümlülük getirmesinin mümkün olmadığını, müvekkil şirketin sözleşmenin tarafı olmadığını ve iddia edildiği üzere davacının müşteri portföyüne ulaşarak satış yapmasının da mümkün olmadığını, tüm bu nedenlerle müvekkil firma aleyhine açılan davanın öncelikle taraflarına husumet yöneltemeyeceğinden husumet yokluğundan reddini, iş bu nedenlerle davanın müvekkil firma ile ilgisinin bulunmaması ve davacı tarafın hukuki dayanaktan yoksun olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cevap dilekçesini tekrar etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 18/07/2017 tarih 2015/675 Esas 2017/689 sayılı kararında;
“Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; talebin haksız rekabet ve rekabet yasağına aykırılık nedeniyle doğan zararın tazmini talebi olduğu, davacı tarafça davalı …’ın rekabet yasağına aykırı davrandığı, diğer davalının ise haksız rekabette bulunduğundan bahisle tazmini talep ettiği, davalı tarafça davanın reddine karar verilmesinin talep edildiği görülmüştür. Davalı … aleyhine açılan dava bakımından; taraflar arasında davalının, davacı şirketin evvelinde çalışanı olduğu, 17/04/2015 tarihi itibari ile istifa etmek suretiyle işten ayrılarak davalı yanında çalışmaya başladığı, taraflar arasında 06/11/2013 tarihli iş sözleşmesi ve aynı tarihli gizlilik sözleşmesi imzalandığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu taraflar arasında imzalanan sözleşmeye konulan cezai şartın geçerli olup olmadığı ve davalının söz konusu sözleşmeye aykırı davranıp davranmadığı hususundadır. Öncelikle davalının görev itirazı bakımından; davalı tarafça her ne kadar iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş ise de rekabet yasağına aykırı eylemlerin iş akdi sona erdikten sonra yapıldığı beyanı ve iddiası karşısında Mahkememizin görevli olduğu anlaşılmakla görev itirazının reddine karar verilmiştir. Taraflar arasında imzalanan 06/11/2013 tarihli iş sözleşmesinin 9.maddesinin (e) bendinde ” Personel, iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisini tarafından feshedilmesi halinde, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde olup, faaliyet konusu işveren ile tamamen ve kısmen aynı olan şirketlerde ne suretle olursa olsun çalışmamayı, bu gibi ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı, bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, aksi takdirde son aylık brüt ücretin on katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder” düzenlemesine yer verildiği görülmüştür. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nın 393 ve devamı maddelerinde hizmet sözleşmesi düzenlenmekle birlikte rekabet yasağı 444 ve devamı maddelerinde yer bulmuştur. TBK’nın 444. maddesinde rekabet yasağının koşulları belirlenmiş, 445.maddesinde de “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz. Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yasa maddeleri dikkate alındığında işçi ile yapılacak olan rekabet yasağına ilişkin sözleşme bakımından yer, zaman ve konu bakımından sınırlandırılması gerekmektedir. Her ne kadar eldeki dava bakımından sınırlama mevcut ise de yer bakımından Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgeleri’ne ilişkin olarak sınırlama getirilmekle beraber faaliyet alanı düşünüldüğünde söz konusu coğrafi alan sınırlaması, işçinin iktisaden mahvına sebep olacak düzeyde geniş bir alanı kapsadığından çalışma özgürlüğüne, akit serbestisine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olduğu gibi cezai şarta ilişkin sözleşme hükmünün hakkaniyete uygun olmadığı, bu nedenle de cezai şartın istenemeyeceği kanaatine varılmakla davalı … hakkındaki davanın reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır. Davalı şirket aleyhine açılan dava bakımından; eldeki davanın davacı ile diğer davalı arasındaki iş sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı hükmüne aykırılıktan kaynaklı ceza-i şart alacağı davası olarak açıldığı davacı ile davalı şirket arasında herhangi bir sözleşme olmadığı, sözleşmenin sadece taraflar için bağlayıcı olduğu, bu hali ile kural olarak davalı şirketin rekabet yasağı sözleşmesinin tarafı olmadığından akti sorumluluğu bulunmadığı açıktır. Ancak dava dilekçesinde davalı şirket bakımından; diğer davalı çalışanı istifaya yönlendirdiği ve söz konusu davalı eski çalışanı istihdam ederek ticari sırlarına vakıf olduğu, birebir rakibi konumunda bulunan davalının haksız surette rekabete giriştiği iddiasında bulunulduğu da göz önüne alındığında, 6102 sayılı TTK’nın 55/1.madde ve fıkrasının (b) bendinin 3.fıkrasında yer alan “İşçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek” eyleminin mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi de gerekmekle birlikte, davacı tarafça davalının söz konusu eylemi işlediğine ilişkin olarak iddianın dışında dosya kapsamına ilişkin olarak herhangi bir bilgi ve belge sunmadığı, bu hali ile davalı şirket hakkında açılan davanın da ispat edilemediği ve reddi gerektiği, her iki davalı bakımından red sebeplerinin farklı olduğu da dikkate alınarak ayrı ayrı vekalet ücretine hükmetmek gerektiği…”gerekçesi ile,
Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
Öncelikle mahkemece sektör bilirkişisi tayini ile rapor alınması taleplerinin reddedildiğini, Rekabet yasağının kanunda öngörülen koşulların taraflar arasındaki sözleşmede mevcut olduğunu,
TBK’nun 444. maddesinde düzenlenen rekabet yasağının şartları doktrinsel olarak iki temel başlıkta sıralandığını,
Bunlardan işverenin menfaatinin önemli bir zarar görme ihtimali ve rekabet yasağının zaman, yer ve konu bakımından sınırlandırılması olduğunu,
İlk derece mahkemesi kararının taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmenin çalışma özgürlüğüne ve hakkaniyete uygun olmadığı yönündeki görüşün gerçeği yansıtmadığını,
Davalı iş yeri yönünden her ne kadar rekabet yasağı sözleşmesine taraf olmadığı belirtilmek suretiyle pasif husumeti bulunmadığına hüküm getirilmiş ise de TTK’nun 55. maddesinde düzenlenen haksız rekabet maddeleri çerçevesinde sorumluluğunun kabulü gerektiğini, TTK’nun 55. maddesinin b bendinin 3. fıkrasında “işçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkilerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yönetilmek” haksız rekabet eylemleri arasında sayıldığını, davalı firmanın diğer davalıyı müvekkili şirketten ayrılmaya, kendisinde çalışmaya ikna etmek suretiyle müvekkili şirketin ticari sırlarını ele geçirdiğini,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/675 Esas 2017/689 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava, işçi ile iş akdinin hitamından sonra geçerli olmak üzere yapılan rekabet etme yasağına aykırılığa dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
Davacı vekilinin davalı … yönünden kurulan hükme yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde ;
HMK 266 maddesi “Mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulmaz…” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme de dikkate alındığında, bilirkişi incelemesi talebinin ilk derece mahkemesince uyuşmazlık konusunun hukuki değerlendirme ile çözülecek nitelikte görülerek ve hükmün de sözleşmenin hukuken geçersizliğine dayanılarak verildiği anlaşılmakla, davacı vekilinin bilirkişi raporu alınmaksızın hüküm kurulduğu yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
Olaya uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nın 444/2. maddesine göre, “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” şeklinde kurallara yer verilerek rekabet yasağının esasları düzenlenmiştir. Buna göre işçinin, işverenle ilişkide olan müşterileri tanıdığı hallerde, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından işverenle rekabet oluşturacak şekilde kendi namına iş yapmaması, rakip bir firmada ortak olamaması ya da iş sözleşmesiyle çalışmaması şeklinde şart içeren sözleşmeler yapabileceklerdir. Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmünde ikinci cümlede ise rekabet yasağının kapsamı sınırlandırılmış ve işverene önemli bir zarar verilmesi ihtimalinin olmadığı durumlarda bu tür düzenlemelerin geçerli olmayacağı hükme bağlanmıştır. Aynı yasanın 445. maddesine göre,” rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” süre konusuna yasada açıklık getirilmiş özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşmayacak şekilde rekabet yasağı öngörülebileceği belirtilmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 445/2 fıkrasına göre ‘Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.’ Bu hükümden ve konuya ilişkin diğer hükümlerden de anlaşılacağı üzere, 6098 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile 818 sayılı Kanundan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı ve süresi bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Somut olayda davacı ile davalı arasında rekabet yasağını düzenleyen sözleşme hükümleri ile rekabet yasağına atıf yapan hükümler değerlendirildiğinde; mahkemece rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin 1 yıl ve rekabet mahalli olarak Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgeleri’nin belirlendiği, bu surette rekabet yasağı sözleşmesinin içerdiği coğrafi koşullar bakımından geçersiz olduğundan bahisle davalı … yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, TBK 445/2 hükmü değerlendirilmeksizin verilen hüküm bu yönden isabetli görülmemiştir.
Bununla birlikte somut olayda davacının da kabulünde olduğu üzere gerek davacı gerekse davalı şirketin internet üzerinden elektronik ticaret yaparak nihai tüketiciye ürün sattıkları, şirket müşterilerinin internet üzerinden kendi araştırmaları ile alışveriş yaptıkları, işin bu özel niteliği gözetildiğinde davalının davacı şirketin müşteri çevresi-iş alanı hakkında bilgi edindiği ve bu bilgilerin kullanımının davacı şirket aleyhine zarar doğurabilecek nitelikte olduğunun söylenemeyeceği izahtan varestedir. Bu gerekçe ile davalı … hakkındaki davanın reddi gerekirken mahkemece dayanılan gerekçe ile davanın reddi doğru değilse de sonucu itibariyle karar doğru olduğundan HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca dairemizce gerekçe bu şekilde düzeltilerek hüküm kurulması gerektiği düşünülmektedir.
Davacı vekilince davalı şirketin de TTK’ nun haksız rekabet hükümleri uyarınca sorumlu görülmesi gerekirken bu davalı yönünden davanın reddinin yerinde olmadığı yönündeki istinaf nedeninin incelenmesinde; davalı yönünden ilk derece mahkemesince kurulan hüküm gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediği, karar gerekçesinde istinaf nedeninin karşılandığı da gözetildiğinde davalı şirket yönünden istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin davalı şirket yönünden yaptığı istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin davalı … yönünden yaptığı istinaf başvurusunun HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca karar gerekçesi DÜZELTİLEREK, dairemizce bu davalı yönünden yeniden hüküm kurulmasına,
3-Davanın REDDİNE,
4-Alınması gereken karar ve ilam harcı 31,40.TL harcın, peşin yatırılan 85,39.TL harçtan mahsubu ile arta kalan 53,99.TL harcın istek halinde davacı tarafa iadesine,
5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden her bir davalı için red sebebinin farklı olduğu da dikkate alınarak her bir davalı için karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen ayrı ayrı 1.980,00.’er .TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile ayrı ayrı davalılara ödenmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
8-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31.40.TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
9-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,
10-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 31/01/2018 tarihinde HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.