Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/785 E. 2018/106 K. 21.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2017/785 Esas
KARAR NO : 2018/106 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ :İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/684 Esas 2017/140 Karar
TARİH : 16/02/2017
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 21/02/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin iki eski bankacının ortaklığında kurulduğunu, 2006 yılından bugüne kadar finans, yönetim hizmetleri ve pazarlama konularında müşterilerine hizmet veren ve Ataşehir İstanbul’da yerleşik kendi ofisleri bulunan ciddi bir danışmanlık firması olduğunu, müvekkili şirkete davalı …..Ltd.Şti. ‘ne ait petrol istasyonuna müşteri bulunması konusunda yetki verildiğini ve bu yetkiye istinaden davalı taraf ile 09.08.2014 tarihinde aralarında bir sözleşme kaleme aldıklarını, müvekkili ile davalı firma arasında kaleme alınan sözleşme uyarınca müvekkili firma davalı tarafın mülkiyetinde bulunan petrol istasyonunun satımı için aracılık yapacağını ve bu çerçevede istasyonun satışı gerçekleştiği zaman danışmanlık ücretine hak kazanacağını, sözleşmenin kaleme alınması aşamasında müvekkilinin davalı firmadan satışa aracılık etmesi karşılığında 170.000 $ (Amerikan Doları) talep ettiğini ve buna karşın davalı tarafın ise 200.000 $ teklif ettiğini, müvekkili ile davalı taraf 09.08.2014 tarihinde satışına aracılık için anlaşılan petrol istasyonunda müvekkil firma adına yetkili… ve davalı firma adına yetkili … tarafından … ve … şahitliğinde söz konusu sözleşmenin imzalandığını, kaleme alınan sözleşme çerçevesinde müvekkili firmanın satışı hızlı bir şekilde bitirebilmek için çalışmalara başladığını, çözüm ortaklarıyla ve müşteriyle iletişime geçtiğini, müvekkili firmanın çalıştıkları müşterileri ile mevcut istasyonun bilgilerini paylaşmaya başladığını. müvekkilinin davalı taraf ile arasındaki sözleşmeye güvenerek müşterilerini ve alıcı adaylarını davalı firmaya bildirmekten çekinmediğini, hatta müşterilerinden ilgi duyacağı bilinen ikisini söz konusu sözleşmenin Ek 1 nüshasında isimlerini direkt olarak verdiklerini, istasyon devir işleminin müvekkili firmanın bulunmasına aracı olduğu müşteriye gerçekleşmesinin, başkaca mecralar tarafından öğrenilmesi nedeniyle, müvekkil firma yetkilisi ve satış için müvekkil firma tarafından anlaşılan çözüm ortakları davalı taraftan aralarındaki sözleşme uyarınca hak edilen alacağı talep ettiklerini ancak davalı firma yetkilisi kendilerini tanımadığı hatta dolandırıcı oldukları şeklinde ithamlarda bulunduğunu, sözleşmenin birlikte kaleme alındığı ve imzalandığı ve gene o esnada buna şahitlik eden müvekkil firma yetkilisi ve satışa aracılık için anlaşılan çözüm ortaklarının davalı tarafça tanınmaması ve dolandırıcılıkla itham edilmesi basiretli bir tacir tarafından beklenen davranışlardan olmadığını, bu olaylar davalı tarafın iyi niyetten yoksun şekilde hareket ettiğini gösterdiğini, taraflar arasında kaleme alınan sözleşmenin 6. maddesi uyarınca müvekkili firmanın edimini yerine getirdiğini ve istasyona alıcı müşterilerin bildiriminde bulunduğunu, müvekkili firmanın sözleşmeden kaynaklanan edimini yerine getirmesine karşın davalı tarafın sözleşmeyi hiçe saydığını ve kendi edimini ifa etmediğini, müvekkili firma ve çözüm ortaklarının söz konusu istasyonun devri için 8 ay süreyle çalıştıklarını, kendi müşterilerine, dışarıdan buldukları müşterilere ve diğer alıcı adaylarına istasyonu tanıttıklarını, bilgilerini aktardıklarını, bunu yaparken davalı taraf ile aralarındaki sözleşme ilişkisine güvendiklerini, istasyon, müvekkil firmanın davalı tarafa bildirimde bulunduğu ve kendilerine de istasyonun tanıtımı ve bilgilendirilmesi yapılan müşteriler … ve … tarafından şirket hisseleri satın alınarak istasyon satın alındığını, satın alma işlemi müvekkil firma devre dışı bırakılarak yapıldığını, ancak müvekkili firmanın, sözleşmeden doğan sorumluluğunu yerine getirerek gereken müşteri bildirimlerini davalıya gerektiğinde ve zamanında yaparak sözleşmeden doğan alacağa hak kazandığını, benzin istasyonunda, petrol şirketlerinin intifa hakları olduğundan olayın sadece gayrimenkul değil, gayrimenkulün sahibi şirket satılmak suretiyle benzin istasyonu yani gayrimenkulünde satışının gerçekleştiğini, dava konusu olayın ticari bir konu olduğunu ileri sürerek, davalı tarafa başlatılan İstanbul 22 İcra müdürlüğünün 2015/14770 E. Sayılı dosyasında başlatılan ilamsız icra takibine haksız hukuki mesnetten yoksun ve kötü niyetli itirazı nedeni ile icra takibine vaki itirazın iptaline, takibin devamına, davalının haksız ve kötüniyetli itirazı nedeniyle alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; sözleşme konusu akaryakıt istasyonunun herhangi bir satış sözleşmesine konu olmadığını, açılan dava bakımından müvekkili şirketin pasif husumet ehliyetinin bulunmadığını, akaryakıt istasyonunun satışına ilişkin bir sözleşme yapılmamış olması dolayısıyla davacı şirket iddialarının haksız olduğu ve müvekkil şirketin pasif husumetinin olmadığını, somut olayda akaryakıt istasyonun satışının gerçekleşmiş olması ihtimalinde dahi davacı yanın bir ücrete hak kazanamayacağının açık olduğunu, davalı şirketin faaliyetleri ile sözleşmenin kurulması arasında bir illiyet bağı bulunmadığını, şirket hisselerinin müvekkili şirket ortakları tarafından kendi bulduğu müşterilerine satılmasına herhangi bir engel bulunmadığını, davacı şirket tarafından MK m.2’de düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olarak ve kötüniyetle ikame edildiğinden davanın reddi gerektiğini savunarak, haksız ve kötüniyetli ikame edilen itirazın iptali davasının ve tüm davacı taleplerinin reddine, davacının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 16/02/2017 tarih 2015/684 Esas 2017/140 sayılı kararında;
“Tüm dosya kapsamı dikkate alınarak;Her nekadar davacı taraf özetle, Davacı şirkete davalı … ….Ltd.Şti. ‘ne ait petrol istasyonuna müşteri bulunması konusunda yetki verildiğini ve bu yetkiye istinaden davalı taraf ile 09.08.2014 tarihinde aralarında bir sözleşme kaleme aldıklarını, davacı ile davalı firma arasında kaleme alınan sözleşme uyarınca davacı firmanın davalı tarafın mülkiyetinde bulunan petrol istasyonunun satımı için aracılık yapacağını satışa aracılık etmesi karşılığında 200.000 $ belirlendiğini, davacı firmanın çalıştıkları müşterileri ile mevcut istasyonun bilgilerini paylaşmaya başladığını, Davacının davalı taraf ile arasındaki sözleşmeye güvenerek müşterilerini ve alıcı adaylarını davalı firmaya bildirmekten çekinmediğini, istasyon devir işleminin davacı firmanın bulunmasına aracı olduğunu, davacı firmanın sözleşmeden kaynaklanan edimini yerine getirmesine karşın davalı tarafın sözleşmeyi hiçe saydığını ve kendi edimini ifa etmediğini, davacı firma ve çözüm ortaklarının söz konusu istasyonun devri için 8 ay süreyle çalıştıklarını, kendi müşterilerine, istasyonun tanıtımı ve bilgilendirilmesi yapılan müşteriler .. ve … tarafından şirket hisseleri satın alınarak istasyonun satın alındığını, satın alma işlemi davacı firma devre dışı bırakılarak yapıldığını, Davacı tarafın sözleşmeden doğan alacağa hak kazandığını, İstanbul …. İcra müdürlüğünün .. E. Sayılı dosyasında başlatılan ilamsız icra takibine davalı tarafın haksız ve kötü niyetli itirazı nedeni ile icra takibine vaki itirazın iptaline, takibin devamına, davalının haksız ve kötüniyetli itirazı nedeniyle alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş, davacı tanıkları davacı tarafın istasyonun satımına ilişkin aracılık hizmeti yaptığına ilişkin olarak beyanda bulunmuşlar ise de; Dosya kapsamına ibraz edilen deliller ile davacı ile davalı arasında 09/08/2014 Tarihli Sözleşmesinden doğan ticari ilişki bulunduğu,davacı tarafın icra takip talebinin Sözleşme uyarınca hak edildiği iddia edilen bedelin tahsiline yönelik olduğu, davacı tarafın bu bedelin tahsili için başlattığı icra takibine davalı tarafın borcunun bulunmadığına yönelik itirazı ile takibin durduğu, davacı tarafın davasının İ.İ.K.’ nun 67.md de ifadesini bulan İtirazın İptali Davası olduğu ve hak düşürücü süre içinde davanın açıldığı görülmüştür.
Davacı tarafın davasının hukuki dayanağının 09/08/2014 Tarihli sözleşme olduğu; Davanın yasal dayanağının ise 6098 Sayılı Kanunun 520.maddesinde ifadesini bulan ”Simsarlık Sözleşmesi” olduğu görülmüştür.
Taraflar arasında düzenlenen 09/08/2014 Tarihli sözleşmenin taraflarının … Limited.Şti. İle …Ltd.Şti. olduğu; Sözleşmenin…Şti.nin sahibi olduğu Akaryakıt istasyonunun satışına aracılık etmek üzere düzenlendiği görülmüştür. İstasyon taşınmaz niteliğinde olduğundan 6098 Sayılı Kanunun 520.md/3f uyarınca yazılı şekilde yapılması geçerlilik şartıdır. Taraflar arasında düzenlenen 09/08/2014 Tarihli sözleşme bu haliyle geçerli bir sözleşmedir.
Taraflar arasında ki ihtilaf konusu Sözleşme uyarınca ”Şirketin Akaryakıt istasyonunun” satımı konusunda sözleşme yapıldığı, dava dışı .. ve …’ a taşınmazın gösterildiği, sonrasında ise bu kişilerin davalı şirkete ortak olmasından dolayı davacı tarafın ücrete hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Celp edilip incelenen 9 Şubat 2015 Tarih ve 8754 Sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ile 02/02/2015 Tarihli Genel Kurul Kararı ile .., …,..’ in davalı şirkete ortak oldukları, ..’ nun davalı şirketin ortaklığından ayrıldığı görülmüştür. Hisse senedinin devrine ilişkin işlemlerde taraf olan kişilerin davamızın tarafları olmadığı görülmüştür.
Simsarlık Sözleşmesi uyarınca ücrete hak kazanabilmek için 6098 Sayılı Kanunun 521.md uyarınca ”Simsarın Taşınmazın satımı için yapmış olduğu faaliyet sonucu Mal sahibi ile 3.kişi arasında taşınmazın satımına ilişkin sözleşme kurulması” gerekmektedir.
Davacı tarafın ücrete hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi için hak ehliyetine sahip ”kişi” kavramını incelemek gerekecektir.4721 Sayılı Kanun 1.Kitabında Kişiler hukuku düzenlenmiştir. İlgili bölümde Gerçek ve Tüzel kişi olarak ayrılmıştır. 4721 Sayılı Kanunun 48.md uyarınca ”…hak ve borçlara ehildir.” Yani Kural olarak tüzel kişiler kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız ayrı kişiler olup hukuki işlemlerde taraf olurlar. Tüzel kişiler kendileri ortaklardan bağımsız olarak mal edinebilir ,mallarla ilgili tasarrufta bulunabilirler.
Davamızın davalısı 4721 Sayılı Medeni Kanun 47. Maddesi anlamında tüzel kişiliğe sahiptir.
Dava dışı üçüncü kişilerin; davalı şirketin bir kısım hisselerini dava dışı üçüncü kişilerden devir almak suretiyle davalı şirkete ortak olmuşlardır. Davacı tarafın; davalı şirketteki hisselerini devir eden önceki ortakları ve hisseyi devir alan davalı şirketin yeni ortakları… ile … arasında Simsarlık Sözleşmesi olmadığı gibi davacı tarafın bu kişilerden de bir talebi olmadığı görülmüştür.
Davalı şirkete ait tapunun devri hususunda satış akdi kurulmamıştır.
Simsarlık Sözleşmesine konu taşınmaz halen davalı şirket üzerindedir.
Simsarlık Sözleşmesi davalı şirkete ortak olan dava dışı kişi veya davalı şirketlerin ortaklarından birisi ile yapılmış olsa faklı değerlendirme yapılabilirdi.Ancak Sözleşmenin tarafı olan davalı şirket halen Simsarlık Sözleşmesine konu taşınmazın maliki olduğundan davacı tarafın davalı şirketten ücret talep etmesi mahkememizce mümkün görülmemiştir.
Sunulu Nedenlerle; Davalı şirketin 4721 Sayılı Kanunun 48.md uyarınca hak ehliyetine sahip ortaklarından bağımsız ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğu; Simsarlık Sözleşmesine konu taşınmazın halen davalı şirketin uhdesinde olduğu, tapu kaydının malik hanesinde satış işleminin gerçekleştirilmediği, 6098 Sayılı Kanunun 521.md uyarınca taşınmazın satışına ilişkin sözleşmenin kurulmadığı, davalı şirketin hisselerini devir eden ve devir alan kişilerin davada taraf olmadığı anlaşılmakla davacı tarafın İtirazın İptali Davasının Reddi yönünde aşağıda ki şekilde karar tesis edilmiştir. Davalı taraf kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de; davacı tarafça başlatılan icra takibinin kötüniyetle yapıldığına ilişkin delil elde edilemediğinden…”gerekçesi ile,
Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
Mahkemece maddi vakıaya ilişkin tespitlerin hiçbir şekilde ele alınmadığını,
Re’sen ve yargılamanın her aşamasında ele alınması gereken tarafların M.K.m.2 gereği İyiniyet Kuralları’na uygun hareket etme yükümlülüğü ve yasadaki devamı maddelerde yer alan Hüsnüniyet Kaidelerine ilişkin hükümlerin ele alınması gerekirken hiç ele alınmamasının hukuka aykırı olup yasanın emredici hükmüne açıkça aykırı olduğunu,
Ayrıca ticari hayattaki basiretli bir tacir gibi hareket etme yükümlülüğü bulunan tacirin bu kuralların ihlaline cevaz vermenin yanında, iyiniyete aykırı hileli işlemlerin yapılmasına ve hukuku dolanmak suretiyle haksız bir sonuca ulaşarak kendisine haksız fayda sağlamak isteyen kişilerin de teşvik edilmesi gibi bir sonuca sebebiyet vereceğini ve bu tip davranışların hukuken himaye görmemesi gerektiğini,
Davalının savunmalarının aksine cenazeden önce e-mail yazışmalarında bu kişilerin alıcı olarak talip olduklarının belirtildiğini,
Mahkemenin ticari ilişkinin temelini tespitte yanılgıya düştüğünü, maddi vakıanın yanlış tespiti hukuki ihtilafın hatalı ele alınması kararın kaldırılmasını gerektirdiğini,
Akaryakıt sektöründe istasyon devirlerinin yalnızca kuru mülkiyetin devri şeklinde değil, üzerilerinde bulunan intifa hakkı sebebiyle işletmenin veya işletmeye ait hisselerin devri şeklinde olduğunu, ticari ilişkinin temelinin de hisse devrinin yapılmasına ilişkin olduğunu,
Sözkonu istasyon için 8.500.000 ABD doları satış fiyatı üzerinden 340.000 ABD doları yani 1.241.000 TL tapu devir bedeli ödenmesi mecburiyeti bulunduğunu, bu maliyetin de bu satışların genelde eğer satılan şirketin satış ile ilgili faaliyet dışında bir aktivitesi yoksa, satışın hisse devri yapılarak sonuçlandırılmasına neden olduğunu, akaryakıt sektöründe gayrimenkulün devrine sonucu bağlamanın akaryakıt satış ruhsatlarının iptaline sebep olarak ve ticari hayatı sektörel bakımdan felce uğratarak çalışamaz hale getireceğini,
Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre; tellâllık sözleşmesinin geçerliği için, kural olarak, bir biçim koşuluna uymanın gerekli olmadığını,
BK. m. 521 vd. düzenleme içinde, simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerektiğini,
Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekalet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerektiğini, bu şartın, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak red etmesi halinde de gerçekleşmiş sayılması gerektiğini, bu konunun TBK. m. 175’in kapsamı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, fakat asıl sözleşmenin geçerli olarak kurulması lazım ve yeterli olduğunu, ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli olmadığını, geciktirici şarta bağlı olarak yapılmış sözleşmelerde, şartın gerçekleşmesi beklenmesi gerektiğini, bu düzenlemeyi getiren TBK. m.521/1 hükmünün emredici olmadığını, tarafların asıl akit kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi halinde ödeneceğini de kararlaştırabileceklerini,
Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunması gerektiğini, TBK. m. 521/1 bu şartı, “yaptığı faaliyet sonucunda” sözleriyle ifade ettiğini, bu şartın aksinin de kararlaştırılabileceğini,
TBK. m. 523’de düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerektiğini,
Tarafların hüsnüniyet kaidelerine uygun, dürüstlük ve iyiniyetle hareket etme mükellefiyetine ilişkin yasanın emrettiği hükümlere tamamen aykırı hareket eden davalının tüm işlemlerinin MK m.2 ve devamında yer alan temel emredici hukuk kural ve kavramlarına göre yorumlanması gerektiğini,
Asıl sözleşmenin kurulması ile müvekkilinin faaliyeti arasında açıkça “nedensellik ilişkisi” bulunduğunu,
Simsarın ücrete hak kazanmasının bir diger kosulunun da sözlesmenin kurulması ile kendi faaliyeti arasında nedensellik bağının bulunması olduğunu, gerek İsviçre Federal Mahkemesi, gerek öğreti, buradaki nedensellik bağının, tazminat hukuku anlamındaki nedensellik degil, psikolojik bir nedensellik (psychologischer Zusammenhang) oldugunu ifade ettiğini,
Akaryakıt istasyonunun hisse devrini sağlayan sözleşme ile müvekkilinin aracılık faaliyeti arasında açıkça bir “illiyet rabıtası” bulunduğunu,
Alıcı ve satıcı taraf arasında “Sözleşmenin kurulması fırsatı” sağlandığını,
Sözleşmenin kurulması fırsatına ait “bilginin sağlanması” gerçekleştiğini,
Akaryakıt istasyonu hakkında tellaliye sözleşmesinin gereği olarak müvekkillerinin, davalı istasyon ortaklarına e-posta, cep tel sms ve cep tel ile istasyonun halihazırda hisse sahipleri bildirildiği, gezdirildiği, fiilen ve fiziken görüldüğü ve tarafların bir araya getirildiğini,
Bu hizmetin karşı tarafın oluşturduğu güven çerçevesinde davacı tarafından, sözleşme çerçevesinde yapılması gerekli olan faaliyetin mahiyetine, akaryakıt sektöründe alım satım ve hisse devirlerindeki uygulamalara ve ticari teamüllere uygun olarak tüm unsurlar yerine getirilerek gerçekleştirildiğini,
Basiretli bir tacir gibi hareket etme yükümlülüğü bulunan ve hür iradesiyle yaptıkları sözleşmeyle bağıtlanmış bulunan davalı hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmemekte, elde ettiği karşılıksız kazanımın kendi tasarrufu olduğunu kötüniyetle beyan etmeye devam etmekte olduğunu,
Tarafların müvekkilinin yaptığı hazırlık ve icra ettiği aracılık işlerine rağmen akraba çıkmalarının sonucunda muameleyi bizzat kendileri yapmış görünmek ve akdin meydana gelmesinde müvekkilinin hiçbir emeği geçmemiş hissini vermek için, dürüstlük kuralına aykırı olarak muameleyi geciktirerek daha sonrada muameleyi kendi aralarında akitle sona erdirdiklerini, gerekçeli kararda da satış işleminin gerçekleşmediği, varolan şirketin halen devam ettiği sadece ortaklık yapısında değişiklikler olduğu vurgulandığını, satış yapmak isteyen kişilerin (davalılar) ortaklıktan çıkmış ve yerlerine satın almak isteyenler daha doğrusu davacı müvekkillerince tanıtılmış, bildirilmiş olan kişilerin yeni ortak olarak şirkete ortak olduklarını ve bu devir için satan tarafa belli mülklerini satıp devrettiklerini,
BK M.175’de belirtildiği üzere;“Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır.” hükmünü içerdiğini,
Borçlar Kanunu 154.md. gereğince, tarafların hüsnüniyet kaidelerine tamamen aykırı olarak ve kendisinin aracılık yaptığı işin akitle sonuçlanmasını, sırf tellâllık ücretini vermemek maksadıyla tehir ettikleri, ertelediklerinin ortada olduğunu,
Tellâllık ilişkisinin taraflarının tellâl ile iş sahibi olduğunu ve tellâlın, iş sahibi için, konusu özel olarak belirlenmiş bir vekalet edimi üstlendiğini, tellalın iş sahibi için yerine getireceği faaliyetin karşılığında ücret alacağını, tellâllık faaliyetinin konusu, çeşitli işlere ilişkin sözleşmelerin kurulması hususunda aracılık etmek olduğunu, bu aracılık faaliyetinin bir “sözleşme kurma fırsatı vermek” şeklinde olabileceği gibi, bir “sözleşme görüşmesi için aracılık etmek” şeklinde de olabileceğini, tellâlın kural olarak iş sahibini temsil yetkisi olmadığını,
TBK. m. 520/2’ye(BK m.404/2) göre “Tellâllık sözleşmesine, kural olarak vekalete ilişkin hükümler uygulanır” denildiğini,
Tellâllık sözleşmesinin tellâl ile iş sahibi arasında haklar ve borçlar meydana getirdiğini, TBK. m. 521-525 arasında sadece tellâlın ücret alacağı düzenleme konusu yapıldığını,
Tellâllık sözleşmesi ile ilgili diğer hususlarda, TBK. m. 520/2’nin yollaması gereği vekalete ilişkin TBK. m. 502 vd. hükümleri uygulama alanı bulacağını,
Tellallığın fırsat gösterme ve aracılık etme şeklinde gerçekleştirilebileceğini,
Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre; tellâllık sözleşmesinin geçerliği için, kural olarak, bir biçim koşuluna uymak gerekli olmadığını,
BK. m. 521 vd. düzenleme içinde, simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerektiğini,
Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekalet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerektiğini,
Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunması gerektiğini,
TBK. m. 523’de düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerektiğini,
Maddi hukuka ilişkin bir hukuk kuralı olan Medeni Yasanın “ İyiniyet ve Dürüstlük Kuralı”na ilişkin maddelerinin uygulanması her aşamada re’sen gözönüne alınması gereken bir kural olduğunu,
Karşı tarafta güven uyandırıp kendi davranışı ile çelişkiye düşmek, hakkın kötüye kullanılması olduğunu, Alman, İsviçre ve Türk hukukunda güven teorisi benimsendiğini, Yargıtay’ın da bu konuda aynı görüşü benimsediğini,
İş sahibinin sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddederse simsarın ücret hakkı elde etmesi gerektiğini ve bu durumun TBK m.175 kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın tekrar değerlendirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/684 Esas 2017/140 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
İnceleme konusu davada; Davacı şirket tarafından davalı ile aralarındaki taşınmaz simsarlığı sözleşmesi uyarınca, davalı şirket mülkiyetindeki akaryakıt istasyonunun satışına aracılık yapıldığı, ancak devrin şirket hisse devri suretiyle gerçekleştirildiği iddiasıyla ücrete hak kazanıldığı ileri sürülerek, sözleşme konusu simsarlık ücretinin davalıdan tahsili için başlatılan takibe yöneltilen itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, ilk derece mahkemesince yukarıdaki gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi üzerine, davacı vekilince karara karşı istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı ve davalı şirketin taraf olarak yer aldıkları 09/08/2014 tarihli sözleşmenin konusunun davalı şirketin sahip olduğu akaryakıt istasyonunun satışına (taşınmaz devrine) ilişkin simsarlık sözleşmesi olduğu ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki sözleşmede davalı şirket ortaklarına ait hisselerin 3. kişilere devri bu sözleşmenin konusu değildir. Dava dosyasında yer alan tapu kayıtları ile davalı şirketin ticari şirket kayıtları incelendiğinde, sözleşmenin konusu olan akaryakıt istasyonunun halen malikinin, sözleşmenin tarafı olan davalı şirket olup değişmediği, taşınmaz devrinin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Yalnızca halen sözleşme konusu akaryakıt istasyonunun maliki olan davalı şirketin hisse devri ile ortaklık yapısı değişmiştir. Davacı yan şirket olup, akdettiği ve kendisine hak ve sorumluluk yükleyecek sözleşmelerde TTK 18/2 maddesi uyarınca basiretli tacir gibi hareket etmek zorundadır. Davalı şirketin hisse devri ile ortaklık yapısının değiştiği ve dolaylı olarak şirketin mülkiyetindeki sözleşme konusu akaryakıt istasyonun da bu surette devrinin sağlandığı kabulü ile davacının simsarlık ücretine hak kazanıldığı iddiası yerinde görülemeyecektir. Bu durumda ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL harçtan, davacı tarafından yatırılan 31,40.TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 4,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 21/02/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.