Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/758 E. 2018/90 K. 31.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2017/758 Esas
KARAR NO : 2018/90 Karar

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ :İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/393 Esas 2017/809 Karar
TARİH : 22/06/2017
DAVA : Tespit
KARAR TARİHİ : 31/01/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/703 esas sayılı dosyası üzerinden verdiği kararda davacılar … ve …’ın davalı şirkette mevcut olan ortaklık payları üzerindeki hak ve yetkileri kullanmak üzere …’ın kayyım olarak atanmasına karar verildiği kararda görev süresinin dava sonuçlanıncaya kadar olduğunun belirtildiği davanın henüz sonuçlanmadığını, davacıların davalı şirkette %39,50 oranında hissesi bulunduğunu, davalı şirketin yöneticilerinin amacının davacıların hissesini ele geçirmek olduğunu, davalı şirketin yönetim kurulunun 12/02/2015 tarihli toplantısında 11 yıl önceki sermaye artırımıyla ilgili davacılar hakkında ıskat işlemi başlatılması kararı aldığını, bu konuda davacılara 12/02/2015 tarihinde ayrı ayrı ihtarname keşide edildiğini ve 1 aylık ödeme süresi verildiğini, bu ihtarnamelerin muhatabının davacılar olmadığını mahkeme kararına göre kayyım atandığını , davalının temerrüt faizi hesabı yaptığını ve diğer ortakların bu faizi ödediğini belirttiğini, bu nedenlerle 11 yıl önceki bir olaya dayanan işleme ilişkin zamanaşımı itirazlarının kabulüne, hisse temsil kayyımı olduğu halde asillere gönderilen ihtarnamelerin hükümsüz olduğunun tespitine davalı şirketin 12/02/2015 tarihli yönetim kurulu kararının hükümsüz olduğunun tespiti ve iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacılara ihbarname gönderildiğini, davacı asillerin sermaye koyma borcunu yerine getirmediğini, eksiksiz ve tam bir ödeme yapmadığını, sermaye koyma borcunun temrrüt faizinin de ödenmesinin gerekitğini, ödenmediği takdirde ıskat kararı alınabileceğini, Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/184 Esas, 2012/753 Karar sayılı kararın davacıya sermaye koyma borcundan kurtarmayacağını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 22/06/2017 tarih 2015/393 Esas 2017/809 sayılı kararında;
“Kadıköy 2. ATM.nin 2007/184 Esas, 2012/753 Karar sayılı dosyası uyap üzerinden celp edilerek incelenmiştir.
Davacılar adına kayyım olarak dava açan …’ın, Kadıköy 2 ATM.nin 2005/703 Esas sayılı doyasında 16.08.2007 tarihli kararla davacıların davalı . … AŞ’deki mevcut hak ve yetkilerini kullanmak üzere temsil etmek üzere kayyım olarak atandığı anlaşılmıştır. Bu atama kararının dava tarihi itibariyle ve yargılama boyunca mevcut olduğu görülmüştür.
Anonim şirkette yönetim kurulu kararlarının nasıl alınacağı 6102 sayılı TTK.nun 390. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre ” (1) Esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır. Bu kural yönetim kurulunun elektronik ortamda yapılması hâlinde de uygulanır. (2) Yönetim kurulu üyeleri birbirlerini temsilen oy veremeyecekleri gibi, toplantılara vekil aracılığıyla da katılamazlar. (3) Oylar eşit olduğu takdirde o konu gelecek toplantıya bırakılır. İkinci toplantıda da eşitlik olursa söz konusu öneri reddedilmiş sayılır. (4) Üyelerden hiçbiri toplantı yapılması isteminde bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu kararları, kurul üyelerinden birinin belirli bir konuda yaptığı, karar şeklinde yazılmış önerisine, en az  üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onayı alınmak suretiyle de verilebilir. Aynı önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılmış olması bu yolla alınacak kararın geçerlilik şartıdır. Onayların aynı kâğıtta bulunması şart değildir; ancak onay imzalarının bulunduğu kâğıtların tümünün yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması veya kabul  edenlerin imzalarını içeren bir karara dönüştürülüp karar defterine geçirilmesi kararın geçerliliği için gereklidir.(5) Kararların geçerliliği yazılıp imza edilmiş olmalarına bağlıdır”.
Yönetim Kurulu kararlarının ne şekilde batıl olacağı ise 391. maddeisnde düzenlenmiştir. TTK.nun 391. maddeisne göre “Yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebilir. Özellikle; a) Eşit işlem ilkesine aykırı olan, b) Anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, c) Pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, Diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin, kararlar batıldır”.
Genel hukuk kurallarından biri olan eşit işlem ilkesi, dürüstlük, ahlak, hakkaniyet ve akte vefaya gibi şirketler hukuku bakımından büyük önem arz eden genel hukuk ilkelerinden biridir.
Tüm pay sahiplerine eşit işlem yapma/ eşit davranma yükümülülüğü getiren bu ilke, keyfiliği ve subjektif uygulamaları önler.
Somut olayda eşit işlem kuralına uyulup uyulmadığı incelenmiştir.
Ortakların şirketteki sermaye koyma borcu bakımından, kural olarak ortaklar, ortaklık devam ettiği sürece sermaye koyma borcu zaman aşımana uğramaz. Ancak yine, eşit işlem ilkesi kuralı gereği ortakların sermaye borçlarını ödeme şekli ve şartları da eşit olmalıdır. Eldeki davada bilirikşi marifetiyle incelenen ve mahkememizce de denetlenerek benimsenen rapora göre ortakların tümü için sermaye koyma borcunun aynı şekilde hesaplandığı, biri için yapılan eksik hesaplamanın diğerleri için de yapıldığı, eksik faiz ödemesinin tüm ortaklar için geçerli olduğu anlaşılmıştır.
TTK.nun 482. maddesine göre, sermaye koyma borcunu süresi içinde yerine getirmeyen pay sahibi, ihtara gerek olmaksızın, temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür. Davacı tarafın bu yönedne de sermaye koyma borcunu ödediği iddiasına itibar edilememiş, temerrüt faizi de ödenmeden sermaye koyma borcunun yerine getirildiğinden söz edilemeyecektir.
Bir diğer mesele, asıl borç ödendiği halde temerrüt faizi ödenmeyerek eksik ödeme yapıldığı halde ıskat kararı alınıp alınamacağına ilişkindir. TTK.nun 128. maddesiniin 7. fıkrasında ” Şirket, her ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmesini isteyebileceği ve dava edebileceği gibi, yerine getirmede gecikme sebebiyle uğradığı zararın tazminini de isteyebilir. Tazminat istemi için ihtar şarttır. Şahıs şirketlerinde bu davayı ortaklar da açabilir”.hükmü yer almaktadır. Bu bakımdan davalı şirketin TTK.nun 483. maddesinde belirtilien usul içinde karar aldığı anlaşılmşıtır.
Açıklanan sebeplerle, ıskat kararının alınığı YK kararının hükümsüzlüğünün tespiti, veya bu mümkün olmazsa iptali şeklindeki talepli davada, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı tarafın, ortaklardan ….’a menfaat sağlandığı, …..’ın şirkete borçlu olduğu, zimmet suçunu işlediği şeklindeki iddiaları bu davanın konusu olmayıp ayrı bir dava konusu olduğundan bu itirazlara itibar edilmemiştir…”gerekçesi ile,
Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile,
… ve …’ın, davalı şirkette toplam % 39,5 oranında hissesi bulunmakta olup, davaya konu olan sermaye artırımının 10/06/2004 tarihinde tescil edildiği ve davacıların sermaye artırımına iştirak ettiklerini,
…’ın taahhüt ettiği 35.486,00.TL’lik apel borcunun tamamını 29/12/2006 tarihine kadar ödediği ve taahhüdünü yerine getirdiğini,
…’da taahhüt ettiği 226.- TL’lik apel borcunun tamamını 29/12/2006 tarihine kadar ödediği ve taahhüdünü yerine getirdiğini,
Davacıların sermaye taahhüt borçlarını ödediklerinin bilirkişi raporunda da tespit edildiğini,
Asıl borç ödenmiş olmasına rağmen, davalı şirketin yönetim kurulunun 14/02/2007 tarihli kararı ile davacıların ıskatına karar verdiğini,
Iskat müeyyidesinin asıl amacının temerrüde düşen pay sahibinin vakit geçirmeksizin paydan ıskat edilmesi değil, anonim şirket esas sermayesinin temin edilmesi olduğunu, olayda da davalı şirketin sermayesi temin edildiği ve davacılar tarafından ödendiğini,
Davalı şirketin, daha önceki ıskat kararında olduğu gibi, ne şekilde yapıldığı belli olmayan bir temerrüt faizi hesapladığını, davalı şirketin yönetim kurulunun da, dava konusu yapılan kararında; “bu temerrüt faizinin ödenmemesi halinde ıskat işleminin uygulanacağına” karar verdiğini,
Davalı şirketin savunmasına göre; diğer ortaklar temerrüt faizini ödedikleri, bu şekilde eşit işlem ilkesine aykırılık ortadan kalktığını, bilirkişi heyetinin de raporunda bu görüşü benimsediğini, bu görüşün eksik incelemeden ve hatalı yorumdan kaynaklandığını,
Davalı şirketin en büyük hissedarı, yönetim kurulu başkanı, tek imza yetkilisi …..’ın, davalı şirketin 174.450.TL parasını zimmetine geçirdiği ve parayı kullandığını,
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, Esas No:2008/376, Karar No:2015/443 olan 13/05/2015 tarihli kararında;“174.450.- T.L. sının 25-06-2010 tarihinden itibaren değişen ve değişecek avans faiz oranları uygulanmak suretiyle hesaplanacak faizi ile birlikte davalı ….’tan tahsiline, dava dışı … Anonim Şirketi’ne ödenmesine” karar verildiğini,
Yargıtay’ın, davayı açan kayyımın görevinin devam edip etmediği araştırılmadan hüküm tesis edildiği gerekçesi ile kararı bozduğunu,
Dolayısıyla…’ın 174.450.TL’lik borcunu, faizi ile birlikte davalı şirkete ödemediği sürece, 52.890.TL’lik apel borcunu ve faizini bu para ile ödemiş olduğu sonucu ortaya çıktığını, …..’ın bir yandan şirketin parasını alarak, diğer yandan bunun bir kısmı ile apel borcunu ve faizini ödemiş olmasının, eşit işlem ilkesine temelden aykırılık teşkil ettiğini,
Davalı şirketin kayıtlarında 174.450.TL’sinin faizi ile birlikte ödenip ödenmediği, ödenmedi ise kimin adına gözüktüğünün araştırılması gerektiğini,
Bilirkişi raporunun sonuç kısmında; “faizin eksik hesaplandığı, ancak eksik hesaplamanın tüm ortakları kapsadığından eşit işlem ilkesine aykırılık olmadığı kanaatine varılmıştır” dendiğini, bu kanaatin isabetsiz olduğunu, tüm ortakların hissesinin eşit olmadığını, eksik faiz hesaplanması ile şirketin en büyük hissedarı olan….’a büyük menfaat sağlandığını, bunun da eşit işlem ilkesine aykırılığın devam ettiğinin en temel göstergesi olduğunu,
Usulüne uygun temerrüde düşürülmeden, ıskat ihtarı çekilemeyeceğini, apel çağrısının ortaklardan ilân suretiyle istenmesi gerektiğini, raporda bu hususun araştırılmadığını,
Yargıtay kararlarına göre; ıskatın sadece pay taahhüdünden doğan borcun yerine getirilmemesi halinde uygulanabilecek bir müeyyide olduğunu, diğer yan edimlerin yerine getirilmemesinde ıskat müeyyidesi uygulanamayacağını,
TTK’nın pay sahibinin sermaye borcunu zamanında veya hiç ifa etmemesi halinde doğacak sonuçları ve uygulanacak yaptırımları m. 407‘de, yaptırımlardan biri olan ıskatın usulünü ise m. 408’de gösterdiğini,
Pay borcunu zamanında veya hiç ifa etmemesi halinde pay sahibine karşı uygulanabilecek yaptırımların TTK. m.407’ de açıkça sayılmış olmasına karşın davalı şirket yönetim kurulunun ısrarla müvekkillerinin ıskatı için çabalamasın iyiniyetle bağdaşmadığını ve TMK. m.2 uyarınca hukuk düzeni tarafından da korunmaması gerektiğini,
Bilirkişi raporunun davalı şirket kayıtları esas alınarak düzenlendiğini, davalı şirket kayıtlarına ve rapora göre diğer ortaklar faiz ödemelerini 26/08/2010 tarihinde yaptıklarını, yine rapora göre davalı şirketin 2010 senesine ait envanter defterine kapanış tasdiki yaptırılmadığını, 2010 senesi defterlerinin kesin delil vasfına haiz olmadığı raporda belirtildiğini, bu durumda 2010 senesi ödemelerinin defter kayıtları nazara alınarak tespit edilmesinin doğru olmadığını,
Bütün bunların haricinde davalı şirketin 11 sene önceki işleme dayalı faiz talebi zaman aşımına uğradığını,
İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/393 Esas 2017/809 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava hukuki niteliği itibariyle davacılar … ve …’ın davalı şirket ortaklığından TTK 482-483 maddeleri uyarınca ıskatına dair yönetim kurulunun 12/02/2015 tarihli kararının geçersiz olduklarının tespiti ile iptallerine karar verilmesi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yukarıdaki gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ve davacı vekilince karar istinaf edilmiştir.
Yargılama sürecinde dava dosyasına celb edildiği anlaşılan Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/703 Esas sayılı dava dosyasında 16.08.2007 tarihli celse 1/A nolu ara karar ile “… ve …’ın davalı …. A.Ş’de mevcut olan ve işbu dava ve birleşen davalara konu olan ortaklık payları üzerinde şirket ortaklarına ait hak ve yetkileri kullanmak ve bu davanın sonuçlanmasına kadar geçerli olmak üzere bağımsız mali müşavir ….’ın kayyım olarak atanmasına” karar verilmiş, 17.12.2007 tarihli gerekçeli kararda ise “… ve …’a …’ın kayyım atanmasına dair kararın işbu hükmün kesinleşmesinden 10 gün sonrasına kadar devamına” karar verildiği anlaşılmıştır.
Yine İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2010/412 E. 2015/555 K. 18/06/2016 tarihli ilamında da kayyım olarak atanan …’ın görevinin hükmün kesinleşmesinden 10 gün sonrasına kadar sürmesine karar verilmiş, kararın Yargıtay 11. HD 2015/11831 E. 2016/9196 K. 29/11/2016 Tarihli kararı ile onandığı ve ilgili mahkemeye yazılan müzekkere cevabıyla dosyanın karar düzeltme talebi ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinde olup henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır. İstinaf konu İDM si gerekçeli kararında da kayyım atama kararının dava tarihi itibarıyla ve yargılama boyunca devam ettiğine işaret edilmiştir. Bu durumda Kadıköy … Noterliği eliyle 12/02/2015 tarihinde TTK 483/2 maddesi uyarınca davacılara yapılan ihtarın Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/703 E. sayılı dosyasında pay sahipliği yargılama konusu olan ortakların şirketteki payları üzerinde ortaklıklarına ait hak ve yetkileri kullanmak üzere atanıp görevi devam eden ve mahkemece tayin edilen kayyıma yapılmadığı, şirket ortaklarına yapıldığı anlaşılmaktadır. TTK 483/2. maddesindeki davet ve ihtar bildirim şekli emredici düzenleme olup, yapılan ihtarın şirket ortaklarının kendisine yapıldığı ve bu surette usule uygun yapılmadığının kabulü zorunludur. Bu itibarla davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b2 madde uyarınca hükmün ortadan kaldırılarak dairemizce davanın kabulü ile 12/02/2015 tarihli davacıların ıskatına yönelik yönetim kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespiti yönünde hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2017 tarih 2015/393 Esas 2017/809 sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince ORTADAN KALDIRILMASINA ve dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak;
1-DAVANIN KABULÜ İLE,
Davalı şirketin 12/02/2015 tarihli ıskat kararının hükümsüzlüğünün (batıllığının) TESPİTİNE,
2-Alınması gerekli 35,90.TL harçtan dava açılırken davacılar tarafından peşin olarak yatırılmış olan 27,70.TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 8,20.TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından dava açılırken yatırılan 55,40.TL toplam harcın davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından sarfedilen 1.800,00.TL bilirkişi gideri ve 145,00.TL posta gideri olmak üzere toplam 1.945,00.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
5-Davacılar vekille temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 2.180,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
6-İstinaf yönünden davacılar tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 31,40.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
7-İstinaf yönünden davacılar tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 24,00.TL posta gideri olmak üzere toplam 109,70.TL’nin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
8-Dosyada artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 31/01/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.