Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/467 E. 2018/320 K. 11.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/467
KARAR NO : 2018/320
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 30/01/2017
DOSYA NUMARASI : 2014/265 Esas – 2017/55 Karar
DAVA : Alacak (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 11/04/2018
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 01.12.2009 tarihli bayilik sözleşmesi bulunduğunu, davalının 18.12.2010 tarihinde sözleşmeyi feshettiğini, müvekkilinin davalı şirket tarafından Greater Europe bölgesinde münhasır satış bayii olarak yetkilendirdiğini, davalının, müvekkilinin siparişlerini karşılamayı ve müvekkilinin yetkilendirildiği bölge ülkelerinde yapılan bütün satışlarda müvekkiline komisyon vermeyi kabul ettiğini, müvekkilinin sözleşme süresince sorumluluklarını yerine getirdiğini, ancak davalının haksız olarak sözleşmeyi feshettiğini, fesih bildiriminin geçersiz olduğunu, bu nedenle ihtarname gönderilerek ödenmesi gereken 855.000 Euro’nun ödenmesinin ihtar edildiğini ancak ödeme yapılmadığını, müvekkilinin münhasıran yetkili olduğu Greater Europe bölgesinde davalının 3. firmalar aracılığıyla yaptığı satışlardan müvekkilinin komisyon alacağı olduğunu, bu nedenle tazminat miktarının tespiti ile şimdilik 20.000TL’nın faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Sözleşmede davacımn taraf sıfatı bulunmadığını, zamanaşımının dolduğunu, müvekkili şirketin sorumlu olmadığı, sözleşmenin 9.Maddesinin hakkaniyet doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiğini, sözleşmenin feshinden sonra satış yapılmadığını, daha önce yapılan satışa ilişkin komisyonun ödendiğini, belgenin sözleşme niteliği taşımadığını, bu nedenlerle davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’ 2014/265 Esas 2017/55 Karar sayılı ve 30/01/2017 tarihli gerekçeli kararı ile; ” … Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafın alacağına dayanak yapmış olduğu ve inkar edilmeyen komisyon sözleşmesine göre sözleşmenin Greater Europa Bölgesi dahilinde yapılan satışları kapsadığı, davacı tarafın bu bölgede yapılan satışın varlığını kanıtlayamadığı, bilirkişi heyetinin raporunda tespit etmiş olduğu 65.915,00TL ‘lik satışın Lübnan’a yapıldığı, dolayısıyla Lübnan’a yapılan satışla ilgili komisyonun sözleşme kapsamında Lübnan’ın bulunmaması nedeniyle istenilemeyeceği ve bu bağlamda ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerektiği … ” gerekçesi ile ” Sabit görülmeyen davacının davasının REDDİNE ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Müvekkilin davalı adına 65.915,00 TL’ lik satış yaptığının sabit olduğunu ve işbu hususun mahkemenin de kabulünde olduğunu, taraflar arasında komisyon sözleşmesi bulunduğunu ve müvekkili davacının satışına aracılık ettiğini, bu nedenle müvekkilin komisyon alacağı hakkının doğduğunun açıkça ortada olduğunu, ancak davanın reddine Greater Europe bölgesine Lübnan’ ın girmediğinin gerekçe gösterilmesinin hatalı olduğunu, sözleşmenin orijinal metninde müvekkilinin yetkili kılındığı bölge Greater Europe bölgesi iken; davalı şirketin sözleşme maddelerini saptırarak Avrupa Bölgesi’ ne satış yapmadığını iddia ettiğini, bilirkişi raporunda da sözleşmenin orijinal metninde, davalı şirketin Greater Europe bölgesinde yetkilendirildiğinin açıkça belirtildiğini, Mahkemece Lübnan’ ın neden Genişletilmiş Avrupa Bölgesi içine girmediği veya Genişletilmiş Avrupa Bölgesi’ ne hangi ülkelerin girdiği konusunda hiçbir değerlendirmesi olmadığını, işbu hususta uzman bilirkişi görüşü ya da Dışişleri Bakanlığı’ na müzekkere dahi yazılmadan karar verilmesinin oğru olmadığını,
İleri sürerek; eksik ve hatalı inceleme ile tesis edilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
Dava, taraflar arasında imzalanan 01/12/2009 tarihli sözleşmeden kaynaklanan komisyon alacağının tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Taraflar arasında 01.12.2009 tarihli yazılı sözleşme yapıldığı ve davalı tarafın 18.12.2010 tarihinde gönderdiği e-mail ile sözleşmeyi feshettiği dosya kapsamına göre sabittir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin noter tasdikli Türkçe örneğinin 2.maddesi” Sizin kapsayacağınız bölge Avrupa ( İngilizce örneğine göre Greater Europe ) ve ürün münhasırlık temelinde ışıl şekillendirme makinesidir. Bölgeniz dışında gelen müşterileriniz, bilgilerinizi bize göndererek müşteriniz olarak kabul edilecektir.” hükmünü içermektedir.
Yine sözleşmenin 9.maddesi ” Taraflar arasındaki bu anlaşma, taraflardan birinin iki yıl öncesinden bildirimde bulunarak feshedilmediği sürece yürürlükte kalmaya devam edecektir. İki yıllık fesih süresi zarfında bölgenizde müşterilerinizden alınan siparişler için tam komisyon alma hakkına sahip olacaksınız” hükmünü içermektedir.
İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporuna göre; 2 yıllık fesih süresinde davalı şirketin Lübnan da bulunan bir şirkete 65.910,00 TL lik satış yaptığı tespit edilmiş olup, taraflar arasındaki asıl ihtilafta Lübnan ülkesinin sözleşmenin İngilizce metninde geçen Greater Europe bölgesinde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dairemizce; “Greater Europe” nın ne anlama geldiği, hangi ülkeleri kapsadığı ve Lübnan ülkesinin bu sınır içinde kalıp kalmadığı hususu Dışileri Bakanlığı ‘na sorulmuş, Dışişleri Bakanlığı 28/03/2018 tarihli yazısında “Greater Europe” ifadesinin genellikle akademik alanda kullanılmakla birlikte, coğrafi açıdan sabit bir alanı tasvir etmediği” bildirilmiş, yine İstanbul Ticaret Odası Başkanlığı ” “Greater Europe” deyiminin ticari işlerde kullanıldığına ilişkin herhangi bir teamülün bulunmadığı bildirilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’ nun 6. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine 6100 sayılı HMK’nın 190/1 maddesi gereğince “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmektedir. Anılan maddeler uyarınca herkes iddiasını ispat etmekle mükellef olup, somut olayda ispat yükü davacı üzerindedir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 9.maddesi “İki yıllık fesih süresi zarfında bölgenizde müşterilerinizden alınan siparişler için tam komisyon alma hakkına sahip olacaksınız” hükmünü içermekte olup, bu hüküm kapsamında; Lübnan ülkesinin “Greater Europe” bölgesi kapsamında kaldığını ve en önemlisi davalının satış gerçekleştirdiği … Co şirketinin davacının müşterisi olduğunu davacı ispat edemediğinden davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan ve kamu düzenine de aykırı olmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50 TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 11/04/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.