Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/1075 E. 2018/589 K. 13.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1075 Esas
KARAR NO : 2018/589 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/286 Esas 2017/743 Karar
TARİH : 21/09/2017
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ: 13/06/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin pay sahibi olduğu davalı şirketin uzun bir süredir kar dağıtımında bulunmaması dolayısıyla kar’ın bilirkişi marifetiyle tespit edilerek, bunun mümkün olmaması halinde ise kanuni yükümlülüklerini ihlal ederek müvekkiline doğrudan zarara uğramasına sebebiyet veren davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu temelinde oluşan zararın tazminine karar verilmesini, aslında davalı … AŞ’nin istikrarlı bir şekilde kar etmesi ve kar dağıtmama yönünde haklı bir gerekçe bulunmamasına rağmen kar dağıtımında bulunmadığını, müvekkilinin sermaye payına karşılık gelen toplam kar alacağının kesin olarak belirlenmesi sebebiyle şimdilik 100.000,00 TL nin ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline, yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerini ihlal etmeleri dolayısıyla bu alacaklarının, yönetim kurulu üyelerinden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, kar payının alacağına ilişkin davada davacının da ortağı bulunduğu davalı şirket haricinde diğer davalı müvekkillerinin pasif dava ehliyeti bulunmadığını, kar payı tahsili iddiasına ilişkin davaların şirket ortaklarına veya yönetim kuruluna karşı yöneltilemeyeceği, ancak şirkete karşı açılabileceği, şirkete ait tüm genel kurul tutanaklarının incelendiğinde davacının her Genel Kurula katılarak Genel Kurul gündeminde olan maddelere onay verdiğinin görüleceğini, Genel Kurullarda davacının da oyuyla da yönetim kurulu üyelerinin tek tek ibra edildiğinin karara bağlandığını, bu kararların kesinleştiğini, ayrıca bilanço ve kar/zarar hesaplarının da okunarak oy birliğiyle ibra edildiğini, ayrıca davanın haksız ve mesnetsiz açıldığından reddine karar verilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 21/09/2017 tarih 2016/286 Esas 2017/743 sayılı kararında;
“davacı şirketin davalı … AŞ’nin hissedarı olduğu ve davaya konu Genel Kurul Toplantılarında alınan kararlara davacı şirketin de katıldığı ve yapılan oylama sonucunda bilanço ve kar/zarar hesaplarının oy birliğiyle tasdik edildiği, ayrıca yönetim kurul üyelerinin her biri kendi ibralarında sahibi oldukları paylardan doğan bu haklarını kullanmayarak toplantıya katılan diğer ortakların oy birliğiyle ayrı ayrı ibra edildiği, davacı şirket tarafından alınan kararlara verilmiş bir muhalefet şerhinin de mevcut olmadığı ve Genel Kurullarda alınan kararların tamamına muvafakat ettiği, bu Genel Kurul Toplantısında alınan Kararların iptaline ilişkin her hangi bir dava bulunmadığı gibi, HMK 111. Maddesi ” davacı aynı davalıya karşı birden fazla talebini aralarında aslilik-fer’ilik ilişkisi kurmak suretiyle aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır” hükmünü ihtiva etmekte olup, HMK 111 madde gereğince ancak aynı kişiye karşı terditli dava açılabileceği, davacı tarafın ise; davalı şirket hakkında ki dava kabul edilmez ise diğer davalılar yönünden talepde bulunulduğu gibi ayrıca, 16/09/2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait Genel Kurul Toplantısında alınan 6 nolu karar ile yönetim kurulu üyeleri oy birliği ile ibra edildiğinden davacı tarafın ise tutanakta muhalefeti ve muhalefet şerhi bulunmadığı, genel kurul kararına karşı yasal süre içinde iptal davası açıldığı da belirtilmediği ve iptal davası açılmadığından…”gerekçesi ile,
Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesi kararının kanuna aykırı olduğunu,
Davalı …A.Ş.’nin genel kurul toplantı tutanakları incelendiğinde, dava tarihine kadar “kâr payı dağıtımı” olarak bağımsız bir gündem maddesinin dahi toplantı gündeminde yer almadığını,
Davaya TTK mad. 445 vd. hükümlerinde hukuki zemine kavuşturulan iptal davası muamelesi yapıldığını, davanın genel kurul kararının hükümsüzlüğü tahtında açılan bir iptal davası olmayıp, davalı …A.Ş.’nin uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde kâr elde etmesine karşılık kâr payı dağıtmamayı açık bir alışkanlık haline getirmesi ile keyfi ve kötü niyetli olarak kâr payı dağıtmaması temeline dayalı olarak açılan kâr payı dağıtımı ve (şayet bu mümkün olmazsa) TTK md. 409 hükmü gereğince kâr payı dağıtımını zorunlu gündem maddesi olarak toplantı gündemine eklemeyerek devredilmez görev ve yetkilerini ihlal ederek müvekkili şirketin doğrudan zarara uğramasına yol açan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu davası olduğunu,
Davalı …. A.Ş.’nin genel kurul toplantılarında kâr payı dağıtımı yapılması ve/veya yapılmaması hususunda olumlu ve/veya olumsuz herhangi bir karar alınmaması sebebiyle iptal davası açılması da teknik olarak mümkün olmadığını, davalı şirketin tamamen kötü niyetli bir şekilde iptale tabi olacak bir karar dahi almadığını,
İlk derece mahkemesinin sorumluluk talebi tahtında temel almış olduğu yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiği gerekçesinin de hatalı bir yaklaşım olduğunu, davanın dayanağının anlaşılamadığını,
Genel kurul kararıyla yönetim kurulu üyelerinin ayrı ayrı ibra edilmiş olmasının, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak dava bakımından davalı …A.Ş.’nin dava hakkını ortadan kaldıracağını, gerekçeli kararda mahkemece müvekkilinin, şirketin ibra kararında olumlu oy kullanmış olmasını, sorumluluk talebi açısından bir red gerekçesi haline getirildiğini, bu hususun kabul edilemez olduğunu,
İlk derece mahkemesinin kararında yer verdiği bir diğer gerekçenin ise, davanın terditli taleple açılmış olması olduğunu, fakat HMK md. 111 hükmü bağlamında terditli talepten söz edilebilmesi için bunun aynı davalıya karşı ileri sürülmesinin mümkün olması gerektiğini,
Aksi düşünülse dahi talepler arasındaki yadsınamaz bir irtibat, HMK md. 111 hükmünün usul ekonomisi ilkesi ve amacına göre yorumlanması suretiyle davalı …A.Ş. ve yönetim kurulu üyelerinin aynı davalı olduğu kabul edilmesi gerektiğini, bu haklı ve yerinde argümanın kabul edilmemesi halinde dahi bu bir ret değil, dava dosyalarının ayrılması (tefrik) sebebi teşkil edebileceğini, (HMK md. 167), davanın doğrudan ve kısa yoldan reddine karar verildiğini,
İlk derece mahkemesince dilekçede açıklığa kavuşturulmaya çalışılan hiçbir hususun değerlendirilmediğini, dava sürecisindeki emek ve çabaların karşılıksız kalmasına sebebiyet verildiğini,
Kâr payı hakkı ile ilgili olarak TK’da ve ilgili ikincil mevzuatta öngörülen düzenlemelere bakıldığında yapılması gereken en vurucu tespitin, TK’nın şirketin sürekli kâr dağıtmayıp, oluşan kârı bünyesinde tutmasına izin vermemesi olduğunu,
Davalı …A.Ş.’nin önceki yıllarda kârı pay sahiplerine dağıtmayıp yedek akçelere ilâve edilmesi yönünde genel kurul kararı alırken, 2013 yılından bu yana, bu kez kâr dağıtma veya dağıtmama yönünde herhangi bir karar dahi vermemiş olup, fiili durum kalan kârın yedeklere ayrılması yönünde olduğunu, bu durumun hiç kuşkusuz, kâr dağıtmamanın haklı bir gerekçesi olmadığını ve bunun hukuki mesnedi olmayan keyfi bir alışkanlık haline geldiğini gösterdiğini,
Davalı şirketin bu tutumu ile kârdan yapılan ayrımlarla dağıtım arasında uygun bir denge kuramadığı ve pay sahiplerine tanınan bu hakkın kötüye kullanıldığının açık olduğunu,
Genel kurulun kanunla bağlı olup, tahakkuk eden kâr üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisini haiz olmadığını, her ne kadar kârın belirlenmesi ve dağıtılması noktasında genel kurulun devredilemez bir görev ve yetkisi olduğu söylenebilirse de (TK md. 408/2-d, Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (“BTY”), md. 30/1-ç), tespit ettiği kârı dağıtmaktan keyfi bir şekilde kaçınamayacağını,
Yargıtay’ın da tesis etmiş olduğu güncel bir kararında bu konuda olumlu görüş sahibi olduğunun vurgulandığını, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2015/14100 E. 2016/8853 K. , Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2002/13209 E. 2003/5053 K., 85/4091 E. 85/5289 K., 86/1195 E. 86/1250 K. sayılı kararları)
Aynı durumun doğrudan kar payına alacağının tahsiline ilişkin açılan bir davada Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/16024 E. 2015/11483 K.sayılı kararı ile vurgulandığını,
Somut olayda olduğu üzere şirketin kâr dağıtımı konusunda hiç karar almayıp, kötü niyetli ve kanuna aykırı bir şekilde bu konuyu olağan genel kurul gündemine dâhil etmediği durumlarda azınlık pay sahibine bu şekilde bir alacak davası açma imkânının verilmesinin evleviyetle kabul edilmesi gerektiğini, hal böyle olunca yapılması gerekenin kanun hükümlerinin azınlık pay sahibi olan müvekkilinin amacına uygun şekilde değerlendirilmesi gerektiğini,
Yüksek Mahkeme’nin kâr payı dağıtımına karar vermesi, onun genel kurulun yerine geçerek, devredilmez yetki ve görevlerini ihlal ettiği şeklinde yorumlanamayacağını, ilk derece mahkemesinin bu konu ile ilgili olarak gerekçeli kararında en ufak bir değerlendirmeye yer vermediğini, kararın eksik incelemeye dayalı olarak verildiğini,
Dava konusu olayda davalı yönetim kurulu üyelerinin, yasal görevlerini hukuka aykırı ve iyi niyetli olmayan bir şekilde ihlal ederek, genel kurul toplantısı gündemine kâr payının dağıtılması ile ilgili bir gündem maddesi eklememiş olmaları, müvekkilinin şirketin kâr payı alacağından mahrum kalmasına sebebiyet verdiğini,
Özen yükümlülüğü de dâhil olmak üzere, TK’nın açıkça emrettiği bir hususun yerine getirilmemesi suretiyle, bu konudaki yükümlülüğünü yerine getirmeyen diğer davalıların fiilleri dolayısıyla müvekkilinin zarara uğradığı ve oluşan bu zararın da müvekkilinin “kâr payı alacağı” olduğunu, (TK md. 369).
Tüm bu açıklamalar ışığında, müvekkilinin uğradığı zararın kâr payı alacağı olduğu gözetilerek, hukuka aykırı fiil ile arasında nedensellik bağı bulunduğu hususları karşısında, anılan üyelerin “müteselsilen” sorumluluklarının talep edilebileceğini, (TK md. 557/2).
Hatalı ve yanılgılı değerlendirme ile tesis edilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmaması halinde müvekkili şirketin uzun yıllardır mahrum olduğu kâr payı alacağına kavuşmaktan men edileceği gibi, bu talep kabul edilmemesi halinde kendisi açısından doğrudan nitelik arz eden zararlarının tazmini yolunun da nihai olarak kapanmış olacağını,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, kâr payı talebi kabul edilmemesi halinde yönetim kurulu üyesi sıfatları bulunan diğer davalıların detaylarıyla arz edilen kanuni yükümlülükleri ihlal etmeleri dolayısıyla müvekkili şirketin uğramış olduğu doğrudan nitelikteki zarar görünümünde olan kâr payı alacağının, davalı şirket dışındaki diğer davalılar olan yönetim kurulu üyelerinden tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/286 Esas 2017/743 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı tarafından davalı şirketten kar payı alacağının tespiti ve tahsiline, bunun mümkün görülmemesi halinde diğer davalı şirket yöneticilerinin yasal yükümlülüklerini ihlal ile davacının kar payı alacağını almamasına neden oldukları, bu surette uğranılan doğrudan zarardan yöneticilerin de sorumlu olacağı iddiasına dayalı olarak zararın davalı yöneticilerden tahsili istemli dava açıldığı, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, kararın davacı vekilince istinaf edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı vekilince karın belirlenmesi ve dağıtılması noktasında genel kurulun devredilmez bir görev ve yetkisi olmakla birlikte, davalı şirketin dava tarihine kadar genel kurullarında kar payı dağıtımına ilişkin gündem maddesi yer almadığı, buna göre genel kurullarda bilanço kar/zarar hesapları ve yöneticilerin ibrası yönünde olumlu oy kullanılmış olmasının da davanın reddi gerekçesi yapılmasının doğru olmadığı, açılan davanın TTK 445 maddesi kapsamındaki genel kurul iptali davası da olmadığı, mahkemece bu zeminde değerlendirme yapılmasının doğru olmadığı, davalı şirketin uzun yıllar genel kurullarında kar payı dağıtımına ilişkin gündem maddesi konulmayıp, buna ilişkin olumlu yada olumsuz bir karar alınmadığı, bu nedenle müvekkilinin doğrudan zarara uğradığının iddia edilerek davalı şirket dışındaki davalı yöneticilerin de sorumlu olduğunun iddia edildiğini, davalı şirket genel kurullarında kar dağıtımına ilişkin olumlu yada olumsuz bir karar alınmadığından, genel kurul kararının iptali davası açma olanağının da bulunmadığını ileri sürerek kararı istinaf etmiştir.
TTK 411. maddesinde anonim şirket azlık pay sahibi olan ortağın, yönetim kurulundan yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilecekleri yasal olarak düzenlenmiştir. Yine TTK 412 maddesinde pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmemesi halinde aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir. Davacı tarafından yukarıda açıklanan TTK 411, 412 maddeleri uyarınca davalı şirketin genel kurullarında kar dağıtımına ilişkin gündem maddesi belirlenmesi yönünden herhangi bir girişimin yapıldığı iddia ve ispat edilmemiştir. Yine davacı tarafından ilk derece mahkemesi gerekçesinde de vurgulandığı üzere davalı şirketin genel kurullarına katılınıp bilanço kar/zarar hesapları ve yöneticilerin ibralarının oy birliği ile karara bağlandığı, kararlara davacının da olumlu oy kullandığı da değerlendirildiğinde, davacı vekilinin istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin karşılandığı, hükümde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31,40.TL’nin mahsubu ile bakiye 4,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 13/06/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.