Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2017/1025 E. 2018/518 K. 30.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1025 Esas
KARAR NO : 2018/518 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2014/826 Esas 2017/560 Karar
TARİH : 14/09/2017
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ : 30/05/2018
YAZIM TARİHİ : 31/05/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin T.C. ve Suudi Arabistan vatandaşı olup, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde faaliyet gösteren bir işadamı olduğunu, Suudi Arabistan’da … ismini kullandığını, müvekkilinin davalı bankanın Sarıyer Şubesi’ııdc … ismi üc 15.09.1997 tarihinde…numaralı USD hesabı açtırmış olup, hesap hareketlerinde de hesap kullanıcısı… olarak belirlendiğini, müvekkilinin bu hesabı elde etmiş olduğu birikimlerini depolamak amacıyla açtığını, ancak belirli zamanlarda hesap üzerinde işlemler yaptığını, kendisi için yurt dışına havaleler gerçekleştirdiğini ve bazı borç verme işlemleri yaptığını, müvekkilinin, davalılardan … isimli şahısla 20 yılı aşkın zamandır tanıştığını, bu süre zarfında bu şahsın, müvekkilinde uyandırdığı güven duygusu ile müvekkilinin birçok işlerini, yine müvekkilinden aldığı vekaletnameler uyarınca sevk ve idare ettiğini, ancak adı geçen şahsın müvekkile karşı çok ciddi ve kötü niyetli su istimal fiilleri işlediği, adımı kayıtlı olan ve çok değerli gayrimenkulleri müvekkilin bilgisi dışında sattığını, oturduğu ev tapusunu haksız olarak ele geçirerek borçlandığını ve evin icra marifetiyle satılmak üzere olduğunu 2009 yılı Haziran ayları başında öğrendiğini, bu tarihten sonra davalı … aleyhine çok sayıda alacak ve tazminat davası ikame ettiği gibi, birçok suçlama ile ilgili olarak da savcılık makamına başvurduğunu, müvekkilinin karşı karşıya kaldığı hukuksuz davranışları öğrendikten sonra davalı bankanın Sarıyer şubesine giderek hesabını kontrol ettiğinde kendisine hesabında para olmadığının söylendiğini, bunun üzerine bizzat ve vekilleri vasıtasıyla hesap hareketlerini talep edildiğini, bankanın 10.08.2009 tarihinde 2 sayfa hesap ekstresi, 2 adet swift mesajı, 19 adet talimat fotokopisi, 46 adet dekont fotokopisi teslim ettiğini, taraflarca yapılan inceleme sonrasında ödemelere ilişkin olarak hazırlanan talimatların sahte olduğunu, müvekkili tarafından imzalanmadığını ve hesabından bulunan paralarının bankanın aşağıda belirtilen kusurlu davranışları sebebiyle, diğer davalı …’un hesaplarına havale edildiği veya ödendiğini tespit edildiğini, müvekkilinin bilgisi dışında ve sahte talimatlar kullanılarak yapılan ve müvekkilinin zarara uğradığı işlemlerin toplamının 858,000,- USD olduğunu, işlemlere ilişkin müvekkilinin teyidinin alınmadığını, davalı banka ve çalışanlarının basiretli bir tacir gibi davranmayarak mevcut zararın oluşmasına sebebiyet verdiklerini, talimat evraklarındaki yazıların ve atılan imzaların müvekkiline ait olmadığını, müvekkilinin talimatla para çekilmesine veya transfer edilmesi işleğine ilişkin olarak belge düzenlemediğini, davalı bankanın işleme esas aldığı talimatların ise sahte olduğunu, banka işlemlerine esas olacak bir vekaletnamenin ise olmadığını, bankanın usulsüz işleme itibar ettiğini, gerekli araştırmayı yapmadığını, sonuçta müvekkilin zarara uğradığını, müvekkilinin isminin ..olup, banka hesap açma kartında da bu şekilde kayıtlı olduğunu, buna rağmen farklı isimle düzenlenmiş asılsız talimatlara itibar edilmesi, bankanın kusurunu gösterdiğini, banka adan işlem yapan memurun işleminden, adam çalıştıranların sorumluluğu çerçevesinde bankanın sorumlu olacağının açık olduğunu, müvekkilinin zararını doğuran sebebin, bir güven kurumu olan bankanın özen sorumluluğu ve gözetim ödevi olduğunu, olayda ise diğer sebepler yanında objektif b/cn yükümlülüğü ihlalinin bulunduğunu, her banka mudisi bankaya yatırdığı parayı geri alma hakkına sahip olduğunu, bankaların ise bu paraları istenildiğinde yada belirlenmiş bir vadede iade etmekle yükümlü olduğunu, müvekkilinin mağduriyetinin açık olduğunu, zarara uğratıldığını, zararın ise bankanın haksız işlemlerinden kaynaklandığını, bankada bulunan mevduatın sahibine yada geçeri vekiline ödenmesinin asıl olduğunu, ödemenin usulüne yapıldığının ise banka taralından ispatlanması gerektiğini, diğer davalı …’un da yapılan tüm bu kanunsuz işlemlerle kendisine menfaat elde ettiğini, müvekkilinin birikim yaptığı hesabını boşalttığını, müvekkiline karşı diğer davalı ile birlikle haksız fiil işlediğini, usulsüz talimatların bir kısmındaki yazılarının bu davalının eli mahsulü olduğunun görüldüğünü, davalının yetkisiz olmasına, hesap açılması esnasında ve sonrasında bu banka nezdinde vekaletnamenin bulunmamasına rağmen, usulsüz işlemler girişiminde bulunduğu ve banka bu usulsüzlükleri ret etmeyerek müvekkilinin zarar görmesine neden olduğunu ileri sürerek, toplam 858.000,00 USD alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tazmin ve tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı banka vekili cevap dilekçesi ile; davacı tarafından, somut belgelere ve gerçekliğe aykırı olarak 142-9002059 numaralı hesabından yapılan bir kışını işlemlere itiraz edildiğini, gerek davacıya ait hesap hareketleri ve işlemler gerekse müvekkil banka kayıtları ile belgeler karşısında iddiaların tamamı ile gerçeklikten uzak olduğunun görüldüğünü, davacının müvekkili bankanın 1052707 numaralı müşterisi olduğunu, davacı ile müvekkili banka arasında Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi imzalandığını ve kendisine hesap açıldığını, davacının müvekkil bankada açtığı hesabından para çekme, yurt dışına havale ve virmau gibi işlemler yaptığı gibi talîmatlı işlemler de yaptığını, müşteri tarafından verilecek talimatlar bizzat şubeye gelinerek verilebileceği gibi, faks veya başkaca bir iletişim aracı ile de iletilmesinin mümkün olduğunu. nitekim Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinin 14.2 nıd, uyarınca fax talimatı ile işlem yapılması mümkün olup davacı tarafından bu kapsamda 2001 yılından 2006 yılına kadar itiraz edilmeyen birçok işlem bulunduğunu, bu kapsamda tamamı aynı şekilde gerçekleştirilen bir kısım işlemlere itiraz edilmezken, işlemlerden bir kısmına itiraz edilmesinin kötü niyetli olduğunu, tüm işlemlerin davacının talimatına istinaden vc bilgisi dahilinde gerçekleştirildiğini, işlemlerde kendisinden gerekli teyitlerin alınmış olup, hukuka aykırı bir husus olmadığını, zira davacının itiraz ettiği işlem tarihleri arasında bizzat kendisi tarafından gerçekleştirilmiş ve itiraz konu olmayan birçok işlem olduğunu, nitekim itiraz edilen işlemlerden sonra bizzat kendisince şubeden gerçekleştirilen işlemler bulunduğu ve bu işlemler sırasında hiçbir itiraz ileri sürülmemiş olduğu sabit olmakla, davacının hesabına ve hesap bakiyesine vakıf olduğunun tartışmasız bulunduğunu, hesabından bizzat kendisince yapılan son işlemden/hesabm kapanmasından yıllar sonra (3 yıldan daha uzun) ortaya atılan bu iddiaların tamamı ile iyi niyetten ve somut maddi gerçeklikten uzak olduğu gibi, davacının bilgisi dahilinde olan ve kendi icazeti çerçevesinde gerçekleştirilen işlemler hakkında, diğer davalı ile arasındaki nedenini bilmedikleri sorunlardan ölürü itiraz edilerek haksız surette menfaat temin edilmeye çalışıldığının açık olduğunu, davacının hesabından gerçekleşen işlemlerin detayına bakıldığında, davacının işlemlerden bilgi sahibi olduğu somut bir şekilde görülmekle beraber, iddiaların da hayatın olağan akışına aykırı olduğunun sabit olduğunu, davacıya ait hesap hareketleri incelendiğinde, davacının itiraz ettiği işlemlerin, hesapta gerçekleşen toplam işlem adedinin yarısı civarında olduğunun görüldüğünü, bu kapsamda davacı bir yandan faks talimatı ile işlem yapılmasına itiraz ederken, yine ayıtı şekilde itiraz etmediği başkaca birçok işlem bulunduğunu, davacının itiraz konu ettiği ilk işlem 22.08.2001 tarihli ve 158.000.00 USD tutarlı Uğur’a yapılan virman olduğunu, itiraz konu işlem tarihinden dava tarihine değin neredeyse 10 yıl süre geçtiğini, davacının itiraz ettiği işlemden sonra şubeye gelerek bizzat kendisince başkaca birçok işlem yapılmış olması karşısında, davacının hesabı ve bakiyesinden haberdar olmaması mümkün olmadığı gibi, 2001 yılındaki işlemin 2006 yılı sonuna kadar (hesabın son hareket tarihine kadar) bilmemesi mümkün olmayıp, aksi yöndeki iddiaların tamamı ile hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, itiraza konu 11.08.2006 tarihli 5,000,00 USD miktarlı son işlem tarihinden sonra 03.11.2006 tarihinde davacı tarafından hesabından bizzat 4.500,00 USD nakil çekildiğini, bu işlemle hesap bakiyesinin neredeyse sıfırlandığını, bu durumda davacının hesap bakiyesini bildiği ve öğrendiği ancak bu işlem sırasında hiçbir itirazın ve ihtirazi kaydın bulunmadığı, bu kapsamda tüm işlemler bilgisi dahilinde olup, işlemlere icazetinin bulunduğunun ortada olduğunu, davacı itirazlarının yerleşik Yargıtay kararına da aykırı olduğunu, itiraza konu işlemlere benzer şekilde işlemlerin yapılmasına rağmen bu işlemlere itiraz edilmemesi halinde bu yönde bankaya güven verildiğinin, itiraza konu işlemlerden sonra işlemlere itiraz ileri sürülmeksizin devam edilmesi batinde itiraz konu işlemlere icazet verildiğinin, ayrıca aradan bunca bir süre geçmesine rağmen iradesi dışında yapıldığı iddia edilen işlemlerden haberdar olunmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunun kabulü gerektiğini ve bu nedenlerle bankalara herhangi bir kusur ve sorumluluk yüklenmeyeceği tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıkça belirtildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; davada davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, öncelikle zamanaşımı defıleri sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep etliklerini, taraflar ortak iş yapan resmi ve gayri resmi işlerde ortaklıkları olan kişiler olduğunu, davalı bankaya verilen tüm talimatların usulüne uygun ve davacının imzasını taşıyan talimatlar olduğunu, talimatların birbirinin benzeri olmasının sebebi, bilgisayarda kayıtlı talimatın üzerindeki değişikliklerin yapılarak çıkartılıp davacının imzalamasından dolayı olduğunu, tüm imzaların davacıya aiı olduğunu, davacının davalı bankada bulunan dava konusu hesabım bizzat kendisinin 2006 yılında kapattığını, hesabın tüm aktif ve pasifini zaten bilmekte olduğu gibi, kapanış tarihinde ıttıla sahibi olduğu gibi, bu tarihten önce yani hesabın açılışından kapanışına kadar birçok değişik tarihte banka hesabında bizzat kendisi birçok işlem yaptığını, bu sebeple işlemleri 2009 yılında fark ettim iddiasının abesle iştigal olduğunu, hesabını kapattığını ve bu tarihten somada müvekkille ortak iş yapmaya devam ettiğini,aksi halde ortaklılarının devam ettirmelerinin mümkün olmayacağını, MK. 2 açık olduğunu, herkes haklarım kullanırken ve borçlarım yerme geninken dürüstlük kuralına uymak zorunda bulunduğunu, hesaplarda bizzat işlem yapıp, ayın hesabı kapatan kişinin habersiz 2009’da öğrendim iddiasının kötü niyetli ve hukuken koruması mümkün olmayan bir sav olduğunu, davacının bahsettiği rakam 858.000.- USD gibi bu rakam olup, gözden kaçtığı gibi biı iddia mevzubahis olamayacağını, ortaklılarının devam elliği sürece yapılan tüm işlemlerin muteber olduğumu ne zaman ki ortaklığı müvekkili sona erdirmiş, işlemlerde dolandırıldığını iddia ederek her türlü davayı açmaya başladığını, davacı iddialarının herhangi bir belgeye dayanmadığını, davacının bankaya talimat vermesi suretiyle, banka tarafından ödemelerin müvekkile yapıldığını, bu talimatlar müvekkile verilen bir borç değil, müvekkilinin davalıdan olan alacakları olduğunu, davacı bizzat bankalar verdiği talimatlarla müvekkile olan borcunu ödediğini, aksi lakdirde davacının 2001 yılından bu yana ve en son 2006 yılında olmak üzere bankaya tali mal vererek toplam 858.000.-USD’yi niçin ödediğini, fakat müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu, çünkü kendisine teslim edilip, bedeli ödenmeyen mallar var olduğu gibi, elden verilmiş ve ödenmemiş birçok borç para mevcut olduğunu, davacının talepleri uçuk ve gerçek dışı iddialar olup, ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin davacı ile birlikte antika işleri yaptıkları gibi, kendi aralarında da alışveriş yaptıklarını, bu esnada davacının müvekkilinden birçok antika eşya aldığı gibi, elden borç para da alarak borçlandığını, müvekkilinin sermaye sahibi olup, ekonomik olarak davacıya birçok kereler yardım ettiği ve antika işinde kendisine bilgi olarak da destek olduğunu, müvekkilinin ortaklığın devamında ciddi zarar gördüğünü ve tüm servetinin yok olduğunu, bu sebeple davacı ile ilişkilerini askıya alma kararı verdiğini, davacının bunu hazmedemediğini ve bu dava gibi birçok dava açarak hırs ve kızgınlığını gösterdiğini, sürekli suistimal edildiğini ileri sürdüğünü ve neredeyse 10 yıllık alışverişleri bilmediğini iddia ettiğini, bu iddiaların hayatın olağan akışına aykırı, çarpıtılmış ve inandırıcı olmaktan uzak olduğunu, savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 14/09/2017 tarih 2014/826 Esas 207/560 sayılı kararında;
“Yargıtay 11. HD.nin 26/11/2015 tarih 2014/17575-2015/12649 sayılı kararında; Mahkemece, dosyaya sunulan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının ortağı olduğu kişiler ve şirket ile ilgili kendisine ait olmayan para transferlerinin, kendi hesapları üzerinden yapıldığı, ortaklık ilişkilerinin sürdüğü dönemde bu işlemlere internet bankacılığı ile vakıf olan davacının, aradan uzun yıllar geçtikten sonra bu işlemlerin varlığından haberdar olmadığı iddiasıyla işbu davayı açtığı, hesapların 1999-2004 tarihli oldukları, en fazla 6 ay vade ile açılmış ve uzatılmaksızın vade bitiminden çekilmiş dava konusu hesaplar üzerinden ortalama 10 yıl geçtikten sonra, hesabın başkasına ödendiği iddiasının hayatın olağan akışına uymadığı, üstelik davalı banka ile ilişki kurulmasının sebebi olan şirket ortaklığının 2006 yılında sonlanmasına rağmen, bu tarihten çok önce vadesi dolan hesapların hiç soruşturulmamasının makul bir yaklaşım olarak kabul edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve yargıtayca onandığı anlaşılmıştır.
Mahkememizin benzer bir dosyasında ( 2014/845 -2016/783 karar İst. Bölge Adliyesi 13. Dairesinde 2017/118-222 sayılı kararı ile istinaf başvurusunun reddine karar verildiği anlaşılmıştır. ) Belirtilen yargıtay kararı birebir dava dosyamıza uygun olması nedeniyle, davanın 2011 yılında açıldığı anlaşılmış olmakla, ortalama 10 yıl geçtikten sonra hesabın başkasına ödendiği iddiasının hayatın olağan akışına uymadığı ve hesapların hiç soruşturulmamasının makul bir yaklaşım olarak kabul edilmediğine dair yukarıda belirtilen yargıtay kararı doğrultusunda 11 yıl sonra ek ve kök davanın açılması MK.nın 2.maddesi göz önüne alınmak suretiyle açılan davanın reddi cihetine gidilmiştir.
Bilirkişi raporlarında, davacının , davalı tfrik olunan Uğur Aydın’ın bankaya vekaletname verdiği, bu anlamda işlemleri gerçekleştirildiği, 100.000,00 ABD Doları ile ilgili %50 oranında 60.000,00 USD olarak sorumlu olması konusundaki bilirkişi raporuna itibar edilmemiştir.
Davacı 15/09/1997 tarihinde davalı bankada mevduat hesabı açmış olup, vekalet verdiği … tarafından yapılan işlemlere icazet verdiği, ayrıca 2006 tarihinde de kendisinin bankadan para çekme işleminde bulunduğu, davanın aradan 13 yıl geçtikten sonra 19/04/2010 tarihinde açıldığından MK.nın 2.maddesi göz önüne alınmak suretiyle ve yukarıda belirtilen istinaf mahkemesince de benzer kararın yerinde bulunduğundan…”gerekçesi ile,
Davacı vekilinin açmış olduğu davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesi tarafından davalı … hakkında karar verilirken hukuk kuralları, TMK, TTK, Bankacılık Kanunu ve mevzuatı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararları ve Yargıtay içtihatları, Yargıtay tarafından sayısız kez verilen içtihatların dikkate alınmadığını, kararın eksik inceleme ile verildiğini,
Dava dosyasından tefrik edilen ve şu anda İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/383 E. sayılı dosyası ile davalı … yönünden devam etmekte olan davada alınan bilirkişi raporunda bankanın %80 müterafik kusurunun tespit edildiğini,
Mahkeme tarafından sahtecilik iddiası hususunda teknik olarak herhangi bir inceleme yapılmadığını,
Müvekkiline ait olduğu iddia edilen faks talimatlarının kopyalama yöntemi ile çoğaltıldığını,
Dava konusu talimatlar ile ilgili İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından talimatların sahte olduklarına ilişkin güçlü bir tespit mevcut iken, Mahkeme tarafından işbu hususun göz ardı edilmesi veya bu konuda Mahkeme tarafından dosyanın Grafolog uzmanlarına tevdii ile teknik inceleme yapılması konusunda herhangi bir karar verilmemesinin dosya hakkında eksik inceleme yapıldığının ve bu hususta teknik inceleme olmadan hüküm kurulamayacağının kanıtı olduğunu,
Mahkeme tarafından davalı bankanın sorumluluğu açısından hukuka aykırı değerlendirme yapılarak hüküm kurulduğunu,
İtimat kurumu olan bankanın aldığı mevduatı sahteciliğe karşı özenle korumakla yükümlü olduğunu, bankanın objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurundan dahi sorumlu olduğunu, ancak davalı bankanın müvekkili adına düzenlenmiş talimat ve havale işlemleri için yerine getirmesi gereken özen borcuna aykırı hareket ederek müvekkilinden talimatlara ilişkin onay almadığını,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1994/11-178E. ve 1994/398K. Sayılı ve 15.6.1994 tarihli kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2001/11-270 Esas, 2001/328 Karar sayılı 04.04.2001 tarihli kararları gereği, bankaların güven kurumları olmaları ve adam çalıştıran sıfatı ile de hafif kusurdan dahi sorumlu olacaklarının belirlendiğini, birer itimat kurumu olan bankaların aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorunda olduklarını, bu konuda da objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumlu olacaklarını, Mahkeme tarafından davalı bankanın gerek Yargıtay içtihatları ile gereksede yasal mevzuat ile hüküm altına alınan sorumluluğu nazara alınmadığı ve hukuka aykırı karar verildiğini,
Mahkeme tarafından davalı bankanın dikkat ve özen borunu yerine getirmeyerek sahte olduğu açık olan banka talimatlarına ilişkin müvekkilinden bir teyit yazısı almadığı gerçeğini dikkate almadığını,
Mahkemenin davalı bankanın, Türk Medeni Kanunı, Türk Ticaret Kanunu, Bankacılık Kanunu ve mevzuatı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararları ve Yargıtay içtihatları gereğince, yüksek meblağ içeren bir paranın talimat ile istenmesi halinde gerekli özeni göstererek mudiye telefon, faks vs. ile durumu duyurmak suretiyle yoğun denetimi ve müdahalesi altında bulunan ve kendileri için belirlenmiş özel ilkelere uymak şartıyla faaliyet gösterebilen ve hafif kusurlardan dahi sorumlu kuruluşlar olan davalı bankanın kendisine yüklenen sorumluluk ve yükümlülükleri yerine getirmediği konusunda hukuka aykırı olarak değerlendirme yapmadığını,
Tefrik edilen İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/383 Esas sayılı dosyasında mahkeme tarafından tayin edilen bilirkişi incelemesinde işbu dava dosyasındaki davalı bankanın %80 müterafik sorumlu olduğu tespit edildiğini,
İzah edilen sebeplerle, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin; davaya konu banka talimatlarının sahte olduğu konusundaki İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının adli bilimler ve belge inceleme uzmanları teknik inceleme kurulu tarafından hazırlanan mütalaa ile sabit olan iddialar dikkate alınmayarak ve hatta bu konuda mahkeme tarafından herhangi bir teknik inceleme yapılmadan eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurma yoluna gitmiş olmasının hukuka aykırı olması sebebiyle,
Mahkemenin davalı bankanın gerek müvekkilinden teyit alınması konusunda gerekse de bir banka olarak yüklenmiş olduğu özen ve dikkat borcuna, adam çalıştıran olarak da gözetim yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi sonucu sorumlu olduğu hukuki gerçeğine, tüm yasal mevzuat ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak hüküm kurmasının,
Diğer yandan ise işbu dava dosyasından tefrik edilen davalı … yönünden yargılaması devam etmekte olan İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/383 Esas sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporu ile de davalı bankanın müvekkili nezdinde meydana gelen zarardan sorumlu olduğunun tüm yasal mevzuat ve Yargıtay kararları ile ortaya konulmuş olması sebebiyle, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/826 E. 2017/560 K. sayılı ve 14.09.2017 tarihli ilamının kaldırılması gerektiğini,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/826 Esas 2017/560 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı tarafından davalı banka nezdindeki döviz hesabından bilgisi ve onayı olmaksızın talimatsız veya sahte fax talimatlarıyla hakkındaki davanın tefrikine karar verilen …’a ödeme ve havaleler yapıldığını, usulsüz işlemler nedeniyle davalı bankanın müvekkilinin zararlarını gerek sözleşmeye aykırılık, gerek objektif özen sorumluluğu gerekse adam çalıştıranın sorumluluğu çerçevesinde gidermek zorunda olduğunu ileri sürerek, 15 adet usulsuz işlemlerle hesabından çekildiğin ileri sürdüğü toplam 858.000 USD nin her bir işlem tarihinden itibaren faiziyle davalıdan tahsilinin talep edildiği, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekilince yargılama sürecinde taraflarınca sunulan bilimsel mütala içeriğine göre işlemlere esas talimatların sahteliğinin belirlendiği, buna rağmen ilk derece mahkemesince talep konusu işlemlere esas fax ve talimatların sahte olup kopyalama yöntemi ile oluşturulduğu iddiasının teknik olarak incelenmeden sonuca gidildiği ileri sürülüp istinaf nedeni yapılmıştır. HMK 282 maddesindeki ” Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirilir.” şeklindeki düzenleme ile alınan bilirkişi rapor içeriklerinde davacı tarafça sunulan özel mütalanın da değerlendirildiği gözetildiğinde, ilk derece mahkemesince dava konusu işlemlerden davacının bilgisi olduğu ve zımni icazeti bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinin esasa ilişkin gerekçesine göre davacı vekilinin bu yöndeki eksik inceleme sonucu karar verildiği yönündeki istinafı yerinde değildir.
Davacı vekilince işbu dava dosyasından tefrik edilen dosya kapsamında alınan raporda davalı bankanın da kusurlu olduğunun belirtildiğini, davalı banka yönünden kurulacak hükümde dikkate alınması gerekeceği ileri sürülmüştür. Davacı vekilince tefrik edilen dosyada alınan raporun karar tarihinden sonra alınmış olduğu, tefrik edilen dosya davalısı ile işbu davanın davalısı bankanın davacıya karşı sorumluluk sebep ve niteliğinin farklı olduğu, bu nedenle ilk derece mahkemesince tefrik kararı verildiğinin anlaşıldığı da gözetildiğinde, karardan sonra tefrik edilen dava kapsamında alınan bilirkişi raporunun işbu davanın tarafları yönünden hükme esas alınması gerekeceği yönündeki istinaf nedeni de ilk derece mahkemesi red gerekçesine göre yerinde görülmemiştir.
Yine davacı vekilince ilk derece mahkemesince davalı bankanın objektif sorumluluğu ve adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluğu kapsamında hukuka aykırı değerlendirme ile yargıtay kararlarına aykırı karar verdiği ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. İlk derece mahkemesince taraf vekillerinin beyanları, davacının hesap hareketleri de inceletilmek suretiyle alınan bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında davacı ile hakkındaki dava tefrik olunan …’un bir dönem aynı şirketin ortağı oldukları, davacı tarafından geniş yetkiler içeren vekaletnamelerle de vekil tayin ettiği anlaşılan … tarafından 2001-2006 yılları arasında davacının dava konusu yaptığı işlemlere itiraz edilmediği, usulsüz işlemler yapıldığı iddia edilen (22.08.2001-11.08.2006 tarihleri arasında) hesapta bilirkişi raporlarında tespit edilip yer verildiği üzere bizzat davacı tarafından da bu süreçte birçok işlemler yapılıp, son olarak hesabın 06.11.2006 tarihinde davacı tarafından yapılan para çekme işlemi ile hesabın sıfırlandığı, davacı tarafından eldeki davanın da dava konusu yapılan ilk işlem tarihinden 9 yıla yakın bir süre geçtikten sonra 19.04.2010 tarihinde açılmış olduğu, dava konusu yapılan işlemlerin tutarları da gözetildiğinde; davacı ile davalı arasında işlemlerin yapılış şekline ilişkin teamülün oluştuğu, işlemlerin yapılış süreci ve davacı vekillerince de üzerinde durulduğu üzere davacının ticari hayattaki konumu ve tecrübesi de dikkate alındığında sahte olduğunu iddia ettiği ve oldukça yüksek tutarlı işlemlerde bilgi sahibi olmamasının taraflar arasındaki ilişkiye ve hayatın olağan akışına aykırı bulunduğu, bu durumda davacının bir dönem şirket ortaklığı da kurduğu ve geniş yetkilerle vekil tayin ettiği anlaşılan hakkındaki dava tefrik edilen … tarafından bilgi ve onayı dışında yapıldığını ileri sürdüğü işlemlere zımnen icazet verdiğinin kabulü yönündeki ilk derece mahkemesi gerekçesine göre davacı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir.
İlk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 mad. uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31,40.TL’nin mahsubu ile bakiye 4,50.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 30/05/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.