Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2023/185 E. 2023/788 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/185
KARAR NO: 2023/788
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/04/2022
NUMARASI: 2021/86 Esas 2022/285 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2023
Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; dava dışı … Ltd. Şti’nin davalılar ile birlikte üç ortaklı olarak kurulduğunu, müvekkilinin öncelikli şartının yeni kurulacak şirketin müvekkilinin faaliyet alanında müvekkilinin izni olmadan iştigal etmemesi ve yalnızca kuruluş amacı olan tekstil kalite kontrol işinde faaliyet göstermesi olduğunu, aynı şekilde müvekkilinin de diğer şirketlerin izni olmadıkça onların faaliyet alanında iştigal etmeden taşıma işini yapmasının kararlaştırıldığını, bu hususların dava dışı şirketin esas sözleşmesinin 9. ve 12. maddeleri doğrudan hüküm altına alındığını, ancak davalıların 2012 yılında müvekkilini saf dışı bırakmak amacıyla müvekkilinin muhalefet oyuna rağmen dava dışı şirketin adresini taşıdıklarını, dava dışı şirketin, taşıma işlerini müvekkilinin onayı olmaksızın … Lojistik şirketi üzerinden sürdürmeye başladıklarını, esas sözleşmedeki hükümlere rağmen davalıların … gibi paravan şirketler kurarak taşıma işleri yapmaya başladıklarını ve bu şekilde şirket ana sözleşmesini ağır şekilde ihlal ettiklerini, şirket esas sözleşmesindeki 12. maddenin iptal edilmesi için davalılar tarafından Bakırköy 5. ATM’nin 2016/259 Esas (yeni Esas: 2019/553) sayılı davanın açıldığını, davalı şirketin ana sözleşmesinin 12. maddesinin 03/04/2019 tarihli ortaklar kurulu kararına kadar olan 04/06/2010- 03/04/2019 tarihleri arasında geçerli ve yürürlükte olduğunun mahkeme kararı ile sabit hale geldiğini, davalı şirket ana sözleşmesinin 12. maddesinin ihlal edilmesi nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu zararının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili gerektiğini belirterek, dava dışı …Ltd. Şti’nin esas sözleşmesinin 12. maddesinde belirtilen alanlarda hangi şirket veya şirketlerle çalıştığının tespitine, esas sözleşmenin ihlal edilerek müvekkilinin onayı alınmaksızın … Lojistik şirketi ve bu aşamada bilinmeyen diğer şirketler ile çalışılması nedeniyle müvekkilinin uğradığı zarara karşılık 3.000-TL’nin, müvekkilin mahrum kaldığı kar olan 3.000-TL’nin, yine belirtilen maddeyi ihlal eder şekilde kurulan … şirketi adı altında faaliyet yürütülmesi nedeniyle müvekkilinin uğradığı zarara karşılık 3.000-TL’nin, müvekkili şirketin uğradığı itibar kaybı nedeniyle 20.000-TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; zorunlu arabuluculuk şartının yerine getirilmediğini, davalı şirketlerin Alman uyruklu tüzel kişi olduğunu, adreslerinin Almanya’da olduğunu, Türkiye’de herhangi bir şubesi veya irtibat ofisi de bulunmadığını, bu nedenle Türk mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, Rekabet Kurulu’nun, davanın dayanağı olarak gösterilen ana sözleşme maddesinin geçersizliğine hükmettiğini, dava konusu rekabet yasağı maddesinin davacının da olumlu oyuyla ana sözleşmeden çıkarıldığını, müvekkillerinin Türkiye’de faaliyet göstermediğini, bu nedenle söz konusu maddeye aykırı davranmadığını, kira hususunun dava konusu ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, tazminat koşullarının oluşmadığını, ayrıca tazminat talebinin somutlaştırılmadığını, davacının taleplerinin mesnetsiz, gerekçesiz ve belirsiz olduğunu belirterek davanın zorunlu arabuluculuk şartı yerine getirilmediğinden usulden reddine, yetki ilk itirazı dikkate alınarak yetki yönünden reddine, aksi takdirde zamanaşımı ve esasa ilişkin diğer nedenlerden dolayı reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; arabululuculuk şartının sağlandığı, davalıların adresinin Almanya’da olduğundan bahisle yetkisizlik itirazında bulunulmuş ise de iddia edilen eylemlerin ve zarar gördüğünü iddia eden davacının Türkiye’de olması nedeniyle bu itirazın yerinde olmadığı, taraflar arasındaki rekabeti engelleyici ve dava dışı şirketin anasözleşmesinde yer alan 12. maddenin davacının da oyuyla 03/04/2019 tarihinde kaldırıldığı, davacının dayandığı haksız rekabet vakıasının TTK’nın 54 ve devamı maddelerinde düzenlendiği, 60. maddeye göre dava hakkı olan kişinin dava hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde bu hakkın doğumundan itibaren 3 yıl geçince dava hakkının zamanaşımına uğrayacağı, dava dilekçesi içeriğinden, taraflar arasındaki ihtilafın 2016 yılında açılan dava ile başladığı ve bu durumun 03/04/2019 tarihinde sözleşme maddesi kaldırılmakla son bulduğu, davacının, sözleşme maddesinin yürürlükte bulunduğu 04/06/2010 ila 03/04/2019 tarihleri arasındaki dönemde yapılan haksız rekabet nedeniyle tazminat talebinde bulunduğu, davanın açıldığı 08/02/2021 tarihi itibarıyla bir yıllık zamanaşımının dolduğu, davacının en genç ana sözleşme maddesinin iptal edildiği tarih itibarıyla dava hakkı olduğunu ve haksız rekabet edildiğini öğrendiği davalının zamanaşımı defiin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; haksız rekabetin devam ettiği müddetçe zamanaşımı sürelerinin işlemeyeceğini, haksız rekabet devam ettiği sürece her gün yeniden dava açma hakkının doğduğunu, davalıların haksız rekabet teşkil eden davranışlarının dava dışı şirketin kuruluşundan 03/04/2019 tarihli ortaklar kurulunda ilgili maddenin sözleşmeden çıkarılmasına kadar devam ettiğini, dolayısıyla somut olayda zamanaşımı sürelerinin işlemediğini, bu nedenle mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı vekili, müvekkilinin taşımacılıkla iştigal ettiğini, davalıların ise tekstil kalite kontrolü işi yaptıklarını, tarafların bir araya gelerek …Ltd. …ni kurduklarını, şirket esas sözleşmesinin 12. maddesinde yeni kurulacak şirketin müvekkilinin faaliyet alanında müvekkilinin izni olmadan iştigal edemeyeceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalıların müvekkilinin onayını almadan lojistik hizmetlerini başka firmalar üzerinden veya kurdukları paravan şirketler üzerinden gerçekleştirerek şirket esas sözleşmesini ihlal ettiklerini belirterek şirket esas sözleşmesinin 12. maddesinin ihlal edilmesi nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu maddi ve manevi zararın davalılardan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, davanın TTK m.54 vd maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine tabi olduğu değerlendirilerek TTK’nın 60. Maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Öncelikle; 6100 sayılı HMK’nın 33. maddesi uyarınca Hakim, Türk hukukunu resen uygular. 06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hâkimin görevidir Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur. TTK’nın 54/2 maddesinde haksız rekabet; “rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen, bununla birlikte dürüstlük kuralına aykırı olan davranışlar ve uygulamalar” olarak tanımlanmaktadır. Haksız rekabet hukuku, rekabet hakkının sınırlarını çizerek, dürüstlük kurallarına aykırı davranış ve ticari uygulamaları yasaklayıp başta rakipler olmak üzere, müşterileri ve ekonomik birlikleri ve piyasaya katılanları korumayı amaçlamaktadır. Haksız rekabete ilişkin kurallar ile, rekabet hakkının dürüstlük kurallarına aykırı veya kötüye kullanılarak rekabet ortamının bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalması engellenmek istenmiştir. Rekabet yasağı ise, belirli bir sözleşme ilişkisi ile oluşan durumun, sözleşme ilişkisinin devamında ve sonrasında devam etmesinin ve bu ilişkiye zarar verilmemesinin, rakip konumuna gelinmemesinin sağlanması için getirilen bir faaliyette bulunma yasağıdır (Nomer Ertan, .F., Haksız Rekabet Hukuku, İstanbul 2016, s.7; Can, Ozan, “Rekabet Yasağı ve Rekabet Sınırlandırmaları Hukuku İlişkisi”, Rekabet Hukuku Dergisi, S.32, 2007, s.7). Rekabet yasağında ilgili işletmenin menfaatleri korunmakta iken, haksız rekabet hukukunda sadece tek bir işletme değil, rakiplerle birlikte, tüm katılanların menfaatlerinin korunması amaçlanmaktadır (Nomer Ertan, s.7). Diğer taraftan, rekabet yasağının ihlali her zaman haksız rekabete neden olmaz. Rekabet yasağı ihlalinin haksız rekabete neden olabilmesi için rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkilemesi, aynı zamanda dürüstlük kuralına aykırı ticari davranış ve uygulama niteliğinde olması gerekir. Bu kapsamda değerlendirme yapıldığında; davacı ve davalı şirketlerin ortağı olduğu …Ltd. Şti.’nin esas sözleşmesinin 12. maddesinde davalı şirketlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde doğrudan ve dolaylı olarak lojistik, nakliye, depolama ve elleçleme gibi hizmetlerin ancak davacının onayı ile yapılabileceği, rekabet yasağının şirketten ayrılması müteakip 2 yıl süre ile geçerli olduğu düzenlenmiştir. Davacı da davalıların sözleşmenin rekabet yasağı öngören bu hükmünü ihlal ettiklerini ileri sürmekte olup TTK m.54 vd hükümleri içerisinde değerlendirilebilecek bir vakıaya dayanmamaktadır. Bu durumda davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı haksız rekabete ilişkin hükümlere göre değil, taraflar arasındaki sözleşmenin tabi olduğu zamanaşımı süresine göre belirlenmelidir. TBK’nın 147/1-4 hükmü uyarınca bir ortaklıkta ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki, bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu düzenlenmiştir. Somut olayda da davanın TBK m.147/1-4 hükmü uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu ve zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı halde olayda uygulanma yeri olmayan TTK m.60 hükmünde düzenlenen haksız rekabet için geçerli olan 1 yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu yönüyle davacı vekilinin istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Ancak davacı şirket tarafından, dava dışı şirketin esas sözleşmesinde rekabet yasağı öngören 12. maddesi hükmünün 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un 4. Maddesini ihlal edip etmediğinin tespiti ve şirket ana sözleşmesine 4054 sayılı Kanun’un 8 maddesi kapsamında menfi tespit belgesi verilmesi için Rekabet Kurumu’na müracaatta bulunulmuştur. Bu durumda bahsi geçen esas sözleşme hükmüne dayalı olarak talepte bulunulup bulunulamayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Türk Borçlar Hukukunun temelini “sözleşme serbestisi ilkesi” oluşturmuş ve sözleşme serbestisi veya özgürlüğü, 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın 48. maddesinde “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir.” hükmüyle, temel hak ve özgürlükler arasında sayılarak anayasal güvence altına alınmış ise de; bu kural mutlak değildir. Kanunla, bu özgürlüğe sınırlama getirilebilir. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin kurulduğu tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı BK m.19’da “Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir./ Kanunun kat’i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka (adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça, iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Benzer düzenlemeye TBK m.26 ve m.27’de de yer verilmiştir. ‘Sözleşme özgürlüğü’ başlıklı 6098 sayılı TBK m.26’da “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” düzenlemesi yapılmıştır. ‘Kesin hükümsüzlük’ başlıklı TBK m.27’de ise “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” düzenlemesi yapılmıştır. Yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, TBK m.26’da (eBK m.19) yapılan düzenleme uyarınca, Türk Hukukunda esas olan sözleşme özgürlüğüdür. Diğer taraftan 1982 Anayasası madde 13, bir temel hak ve özgürlük olan sözleşme özgürlüğüne, özellikle sözleşmenin içereğini düzenleme özgürlüğüne, özüne dokunmamak şartı ile genel sınırlamalar getirmiştir. Düzenleme özgürlüğünün sınırları TBK m.26’da yapılan düzenlemede ifade edildikten sonra bu sınırlar TBK m.27/1 gösterilmiştir. Benzer düzenleme mülga BK m.19 ve m.20’de yapılmıştır.TBK m.27/1’de yapılan düzenleme uyarınca, sözleşme içeriğini belirleme özgürlüğünün ilk sınırı, emredici hukuk kurallarına aykırı olmamasıdır. Kendisine mutlak surette uyulması gereken kurala emredici hukuk kuralı denir. Taraflar yaptıkları sözleşmelerde emredici hukuk kurallarının aksini kararlaştıramazlar. Taraflar, emredici normların aksine sözleşme yapmış olsalar bile, bu sözleşme değil, emredici hukuk kuralları uygulanır. Zira bu kurallar, irade özerkliğinin sınırlarından birini oluşturur (Eren, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s.359).Emredici hukuk kuralları, kanunda açıkça düzenlenebileceği gibi bazen kanununda yapılan açık düzenleme ile, bu hükmün aksinin kararlaştırılamayacağı hükme bağlanabilir. Bununla birlikte, kuralın emredici niteliği yorum yolu ile de tespit edilebilir. Emredici hukuk kuralları, ya tarafların her ikisini ya da sadece birini korumak veya genel ahlak amaçları ile konulur. Taraflardan yalnız birini korumayı amaçlayan emredici normlara ‘tek taraflı emredici normlar’ denir. Tek taraflı emredici normlar hangi tarafı koruyorsa onun aleyhine değiştirilmesi, sözleşme yapılması mümkün değildir (Eren, s.359).4054 Sayılı Kanun’un 56. Maddesinde 4. Madde kapsamındaki anlaşma ve kararların geçersiz olduğu, bu anlaşmalardan ve kararlardan doğan edimlerin ifasının istenemeyeceği düzenlenmiştir. Kanunda yapılan bu düzenleme emredici norm niteliğindedir. Buna göre değerlendirme yapıldığında; dava dışı şirketin esas sözleşmesinin 12. Maddesinde yer alan rekabet yasağı hükmünün Rekabet Kurulu’nun 2017/4-60 dosya sayılı, 08/02/2018 tarihli kararıyla diğer ortakların davacı şirketle rekabet etmesini engellediği, Kanun’un 4. maddesi kapsamında olduğu sonucuna varılmış; davacının söz konusu esas sözleşme hükmünün 4054 Sayılı Kanuna aykırı olmadığına dair menfi tespit belgesi verilmesi talebinin reddine, söz konusu hükmün esas sözleşmeden kaldırılması için Başkanlığın görevlendirilmesine karar verilmiştir. Bahsi geçen esas sözleşme hükmü 03/04/2019 tarihinde ortaklar kurulu kararıyla esas sözleşmeden çıkarılmış, davacı da herhangi bir muhalefet ileri sürmemiştir. Bu durumda Rekabet Kurulu’nun 2017-4-60 dosya sayılı 08/02/2018 tarihli kararı dikkate alındığında davacının davacının dayanağı olan esas sözleşme hükmünün 4054 S.lı Kanundaki emredici düzenlemelere aykırı olduğu, davacının bahsi geçen esas sözleşme hükmüne dayalı olarak talepte bulunamayacağı gibi esas sözleşme değişikliğine herhangi bir muhalefet ileri sürmeyerek iştirak ettiği, dolayısıyla Rekabet Kurulu kararını benimsemesi karşısında talebinin dürüstlük kuralına da uygun olmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.Açıklanan nedenlerle; mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, bahsi geçen hata nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/04/2022 Tarih 2021/86 Esas 2022/285 Karar sayılı kararın HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Yerinde olmayan davanın REDDİNE” İlk derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gerekli 179,90-TL karar harcından; davacı tarafından peşin yatırılan 153,70-TL’nin mahsubu ile bakiye 26,20-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan yargı giderinin üzerinde bırakılmasına, Arabulucuya resen ödenen 1.320-TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davalılar lehine taktir olunan 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine” Alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.18/05/2023