Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1405
KARAR NO: 2023/1106
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/09/2022
NUMARASI: 2016/81 Esas 2022/535 Karar
DAVA: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)|Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/07/2023
Davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, “müvekkili şirketin, … Tic. Ltd. Şti.’nin hissedarı ve müşterek müdürü olduğunu, şirketin büyük hissedarı ve diğer müdürünün davalı olduğunu, davalının müvekkilin finansör olarak şirkette yer almasını sağladığını, bir süre sonra müvekkil şirket yetkilisinin, şirketin alacaklarının şirketin banka hesabına değil davalının şahsi hesabına ve/veya verdiği başka hesaplara yapıldığını ve/veya nakit tahsilat yapıldığının tesbit edildiğini, şirket adına yapılan işlem ve satışların kayıt dışı yapılmaya devam edilmesi üzerine müvekkil tarafından iki ayrı ihtar gönderildiğini, iştigal konusu bütünüyle aynı olan ve aynı ticari unvanı taşıyan … Dış Tic. Ltd. Şti. adında ikinci bir şirketin davalı tarafından kurulduğunu ve ilk şirketin sahip olduğu tüm müşteri portföyünün kurulan ikinci şirkete aktarılarak şirketin zarara uğratıldığını, davalının … adına yaptığı usulsüz tahsilatlar sebebiyle müvekkilin maruz kaldığı zararlarının, şirketin bedeli müvekkil tarafından karşılanan alt yapı, makine ve teçhizatlarla üretim yapıp kazanç elde ettiği için bu şirketin gelirlerinin minimum %25’inin belirlenerek müvekkil açısından tazminat olarak kabulüne karar verilmesini, fazlaya dair her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, … Dış Tic. Ltd. Şti. ortağı davalının müdürlükten azline ve şirkete kayyım atanmasına, … Dış. Tic. Ltd. Şti.’nin haklı fesih sebeple tasfiyesine, davalı müdürün usulsüz işlemlerinin tespiti ile fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000-TL tazminatın davalıdan tahsili ile müvekkili davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkili …’in … adlı şirketi 19/12/2001 yılında ABD Florida Eyaletinde kurduğunu, müvekkilin önceden tanıdığı davacı şirket yetkilisi …’nun kendisi ile ortak olmak istediğini, davacı şirket yetkilisinin inansmanı kendilerinin sağlayacağını, davacıya finansman sağlaması amacıyla %25, müvekkilin ise %75 hissesi olacağının kabul edildiğini, şirketin ana sözleşmesinde şirket ortaklarına rekabet yasağı konulmadığını, davacı tarafından finansmanın durdurulması nedeniyle …’nun piyasadan mal alamadığını ve siparişlerini yerine getiremediğini, tüm banka hesap ve şifreleri davacının elinde olup davacının kasıtlı olarak borçları ödemediğini ve şirketi icra takibi tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığını, davacı şirketin, finansman olarak verdiği paraları ilk tahsilattan hemen aldığı gibi finansman olarak şirkete verdiği paralara vade farktı uygulayarak davacı adına vade farkı faturası keserek şirket defterlerine işlediğini, davacı şirketin 31/03/2012 tarihinde şirket ortaklığından fiilen ayrıldığını %25’lik hissesini müvekkile devredeceğini yazılı ve sözlü bildirdiğini,ilişkinin 31/03/2012 tarihinde fiilen son bulduğunu, davacı şirket yetkilisinin, müvekkile gönderdiği ihtarnamede de şirket ortaklığından 31/03/2012 tarihinde fiilen ayrıldığını ve kendisine ait %25 hisse devri karşılığında sattığı araçtan 59.000-TL aldığını açıkça kabul ettiğini, yine aynı ihtarnamede finansman olarak verdiği paralar karşılığında …’yu kendisine borçlandırıp fatura kestiğini ve finansman karşılığında vade farkı faturası kestiğini açıkça kabul ettiğini, aynı iş kolunda … Dış Tic. Ltd. Şti.’nin kurulması nedeniyle 6102 sayılı TTK’nın 56. maddesinde düzenlenmiş haksız rekabet hükümlerine dayanarak müvekkilden tazminat talebinde bulunduğunu, haksız rekabet hallerine ilişkin açılacak davaların fiilin öğrenildiği tarihten itibaren yıl içinde açılmasının zorunlu olduğunu, davacı şirket yetkilisi tarafından 08/09/2012 tarihinde müvekkile gönderilen e-postada, cevap e-postalarında ve Eyüp Noterliği’nin 06/02/2014 tarih, … yevmiye no.lu ihtarda da müvekkilinin … Dış Tic. Ltd. Şti.’yi kurduğunu açıkça bildiğini, davacının 30/03/2012 tarihinde finansman sağlamayacağını ve şirket ortaklığından ayrıldığını müvekkile yazılı olarak bildirdiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; davalı şirkete yönelik açılan haklı fesih ve tasfiyeye ilişkin talebin tefrikine karar verilerek eldeki davanın limited şirket yöneticisinin sorumluluğu davası olarak karara bağlandığı;şirket yöneticileri aleyhine sorumluluk davasını şirketin kendisi belirli şartların gerçekleşmesi halinde şirket alacakları ve pay sahiplerinin talep edebildiği, TTK m.644’te atıf yapılan 553 ve 555 maddelerinde doğrudan, dolaylı zarar ayrımı yapılmış olup, dolaylı zararın ise pay sahibi tarafından ancak şirkete ödenmek üzere talep edilebileceğinin düzenlendiği, somut olay yönünden davacının dolaylı zarara uğradığı iddiasında bulunduğu talebini 26/05/2022 tarihli dilekçesinde de davayı ıslah etmek suretiyle ıslah edilen tutar üzerinden davanın kabulü ile bedelin diğer davalı limited şirketine ödenmesini talep ettiği; davacının davasını ıslah etmek için 12/05/2022 tarihli celsede süre talep ettiği ve mahkemece verilen 1 no’lu ara karar gereği davacı vekiline ıslah dilekçesini sunması için 2 haftalık kesin süre verildiği, davalı vekilinin ıslaha beyan dilekçesinde, ıslah için öngörülen sürenin kesin olup mahkemece kanunda öngörülen kesin sürelerin artırılmasının hukuken mümkün olmadığı, davacı tarafça HMK 180 ve 181 maddelerine göre 1 haftalık kesin süre içinde ıslah dilekçesi sunulmadığını ve bu nedenle ıslahın yapılmamış sayılmasına karar verilmesini talep ettiği; Davalı vekili her ne kadar davacının kanunda öngörülen süre içerisinde davasını ıslah etmediğini beyan etmiş ise de; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2014/8010 esas – 2015/23789 karar sayılı ilamında “ıslah HMK m.177 gereğince tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Devam eden 181. maddedeki 1 haftalık süre, ıslaha başvurulması halinde ıslah ettiği usul işlemi yapması için verilir. Kısaca bu süre ıslah edildiği taktirde, verilen süredir. Davacı taraf ise henüz ıslaha başvurmamış , başvurmak için süre istemiştir. Davacı vekili daha sonra tahkikat için süre verilmesi ve harç yatırıldığı taktirde ıslah dilekçesi de dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken ıslah talebinin reddi usul ve yasaya aykırıdır” denildiği, Mahkemece verilen iki haftalık süre ıslaha başvuru için verilmiş olup davalının bu konudaki itirazının yerinde görülmediği; ıslah kısmi ve tam ıslah olarak ikiye ayrılmakta olup, sadece talep sonucunun arttırılmasının kısmi ıslah olarak kabul edildiği, davanın tamamen değiştirilmesi ve yeni bir davaya çevrilmesinin ise tam ıslah olduğu, davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren tarafın, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorunda olduğu, aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayıldığı ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edileceği (HMK m. 180), davasını tam ıslah etmiş ve bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermiş olan tarafın ilk dava dilekçesi, hiç verilmemiş sayılacağı; yani, mahkemece nazara alınmayacağı, başka bir deyişle ıslah, bunu yapan tarafın kapsatacağı noktadan itibaren, bütün usul işlemlerini yapılmamış sayılması sonucunu doğurduğundan, davanın tamamen ıslahında, dava dilekçesi dahil olmak üzere bütün usul işlemleri yapılmamış sayılacağı ve mahkemenin davayı yeni dava dilekçesine göre göreceği, davasını tamamen ıslah etmiş olan davacı, ıslah dilekçesinde aynı zamanda ıslah ettiği işlemi açıkça belirtmişse (yani ıslah dilekçesi aynı zamanda yeni bir dava dilekçesi niteliğinde ise) davacının artık HMK m.180’e göre bir hafta içinde yeni (ikinci) bir dava dilekçesi vermesine gerek olmadığı, somut olayda davacının ıslah dilekçesinde talep kısmını değiştirdiği bu haliyle davanın tam ıslah olduğu ancak davacı tarafça yukarıda açıklanan usule göre 1 haftalık süre içerisinde yeni bir dava dilekçesi vermek suretiyle usuli işlemleri tamamlamadığından davacının ıslahı yapılmamış sayılmış ve davacının talebinin yöneticinin sorumluluğu kapsamında dolaylı zarar istemine ilişkin olup, bu durumda davacı TTK m.555 gereği zararın ancak şirkete ödenmesini talep edebileceği, davacının zararın kendisine ödenmesini talep ettiği gerekçesiyle yerinde görülmeyen talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; kanun koyucunun ıslahın yapılabileceği zaman dilimini kati sınır koymaksızın yargılamanın sonuna değin şeklinde belirlediğini, mahkeme gerekçesinde de ıslahın yapıldığı zamanlama ile ilgili herhangi bir sorun bulunmadığını, sorunun tam ıslah şeklinde sunulduğu belirtilen ıslah dilekçesinin 1 haftalık süre içerisinde verilip verilmeyeceği noktasında toplandığını, Anayasa’nın 36. maddesi hak arama özgürlüğünü teminat altına aldığını, 40. maddesinin ise temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisi olduğunu, kişi yada kurumun mahkemeye başvurmasını engelleyen sınırlamaların mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirildiğini, mahkemece celsede ıslah dilekçesini sunmak için tarafına 2 haftalık süre verildiğini, Mahkeme yargıcının değişmesinden sonra mahkemece verilen 2 haftalık sürenin hukuka uygun olmadığı düşüncesiyle tam ıslahın 1 haftada yapılmadığı belirtilerek davanın reddi kararında tüm mevzuat kapsamında hukuka uyarlık bulunmadığını, müvekkili şirketin davalı tarafından zarara uğratıldığını, bu zararın ikrar edildiğini, bilirkişi raporları ile bu hususların tespit olunduğunu, bizzat davalı tarafından keşide edilen ihtarnameyle kabul edildiği de nazara alınarak karar verilmesi gerekirken sıkı şekil kuralları nedeniyle davanın reddinin hukuka uygun olmadığını, davalı Mercco 2’nin kesin süreye rağmen ticari defterlerini sunmadığını, yine davalının isticvabına dair talepleri konusunda herhangi bir işlem yapılmadığını, müvekkili şirket tarafından davalı aleyhine yapılan şikayet neticesinde Gaziosmanpaşa 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 2022/806 esas sayılı dosyasında güveni kötüye kullanma iddiasıyla kamu davası açıldığı, işbu davada alınan bilirkişi raporunda da şirketin zarara uğratıldığının tespit edildiğini, bu davanın neticesinin beklenmesi talep edilmişken bu hususta da bir karar verilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, kararın kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı limited şirket yöneticisi hakkında açılan sorumluluk davasıdır. Mahkemece; 26/05/2022 tarihli oturumda davacının ıslah talebinde bulunacağını beyan etmesi üzerine iki haftalık kesin süre verilmiştir. Verilen kesin süre içinde ıslah dilekçesi sunulmuştur. Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir (HMK m. 180). İstinaf incelemesi bakımından inceleme konusu HMK m.90/1’deki “kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim, kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez” hükmü nedeniyle 1 haftalık kesin süre içinde yapılması gereken tam ıslah dilekçesinin hâkim tarafından verilen 2 haftalık kesin süre içinde yapılmakla birlikte; bir kanunda gösterilen bir hafta geçtikten sonra yapılması nedeniyle ıslah yapılmamış sayılarak dava dilekçesinde tazminatın davacı adına ödenmesi talep edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kanunda yazılı sürelerin artırılıp eksiltilmesi mümkün değildir. Ancak son yıllarda Anaya Mahkemesinin verdiği kararların da dikkate alınması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin; 2019/18931 başvuru numaralı, 24/11/2021 tarihli kararında “41. Başvurucunun Mahkemenin karar gerekçesinde belirtilen tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşılmıştır. Mahkemenin kanun yolu ve süresini taraflara doğru gösterme yönündeki yükümlülüğü göz önüne alındığında kanun yoluna başvuru süresinin Mahkeme tarafından hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılan başvurucunun üzerinde, istinaf merciinin yorumunun ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. 42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği.” sonucuna varılmıştır. Yine Anayasa Mahkemesi 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 başvuru sayılı kararında mahkemeye erişim hakkının İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan “Adil Yargılanma Hakkının” en temel unsuru olduğu kanun yolları bakımından “Hukuki Belirlilik” ilkesinin ihlali sureti ile mahkemeye erişim hakkının kullanılmasının önlenemeyeceği” belirtilmiştir. Kanunda belirtilen kesin süre hakim tarafından değiştirilemez ise de; verilen 2 haftalık kesin süre içinde ıslah dilekçesi sunulmuş olup, kanunda yazılı süre geçtiğinden ıslah dilekçesinin dikkate alınmadan davanın reddine karar verilmesi, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün ihlali niteliğinde kabul edilebilecektir. Davacı 2 haftalık kesin süre içinde yeni bir dava dilekçesi sunmamış ise de, 26/05/2022 tarihli ıslah dilekçesinin dava dilekçesi niteliğinde olduğu, talebini miktar itibariyle artırdığı ve tazminatın şirkete ödenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle; Mahkemece verilen 2 haftalık kesin süre içinde davanın tam ıslahı olarak kabul edilen dilekçenin verildiği, hakim tarafından verilen kesin süre sebebiyle ilgililerdeki yanılmanın makul olup olmayacağı noktasında hareket edilmesi gerektiği, “iki hafta” sürenin hukukumuzda yaygın kullanılması sebebiyle makul yanılma olarak kabul edilmesi gerektiği, HMK’nın 90. maddesine aykırı olarak verilen 2 haftalık kesin sürenin makul yanılmaya yol açtığının kabulü ile verilen ıslah dilekçesi kapsamında yargılamanın yürütülmesi için kararın kaldırılmasına davanın yeniden görülmek üzere dava dosyasının kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/09/2022 Tarih 2016/81 Esas 2022/535 Karar sayılı kararın HMK m.353(1)a-4-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” Davacı tarafından yatırılan 179,90-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.10/07/2023