Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2023/1404 E. 2023/1799 K. 21.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1404
KARAR NO: 2023/1799
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/10/2022
NUMARASI: 2021/199 Esas – 2022/916 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
Davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, … San ve Tic.A.Ş isimli firmanın gerçek sahibinin davalı … olduğunun tespiti ile firmanın 21/04/2004 tarihinden itibaren davalı … adına tescil edilmesini, her türlü borçlarından rücuen sorumlu tutulmasını ve müvekkilinin uğradığı 764.697-TL çek kaynaklı kesinleşen icra takipli borç ve bu çeklerin karşılıksız çıkmasından kaynaklı icra ceza mahkemelerinde görülen davalarda kesinleşen 753.627-TL adli para cezası, SGK ve vergi borçlarından sorumluluğun davalı olduğunun tespitini, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak İstanbul 7. İcra Ceza Mahkemesinin 2017/57 Esas, 2019/369 Karar sayılı kararı ile 28.950-TL adli para cezası, mahkeme kararının konusu olan icra takibindeki çek miktarının 30.000-TL maddi tazminatından davalının sorumluluğunun ve 1.000-TL manevi tazminatın karşılanmasını talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili;davacının, şikâyet ve sair davalar ile taciz ederek haksız kazanç elde etme çabası içinde olduğunu, zira dava dilekçesinde de ikrar ettiği üzere bugüne kadar gerek Cumhuriyet Savcılığı gerekse hukuk mahkemelerine yaptığı mükerrer başvuruların reddedildiğini, dava dilekçesinde yazdığı ve alıntı yaparak eklediği tüm delil ve iddialar kendisinin de belirttiği üzere İstanbul C.Başsavcılığının 2017/154829 soruşturma numaralı dosyasında yer almış olup İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Mali Şubenin de yaptığı kapsamlı inceleme sonucunda “Kovuşturmaya Yer Olmadığı” gerekçesi ile takipsizlik kararı verildiğini,takipsizlik kararına yapılan itirazın İstanbul 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 2019/2474 değişik iş sayılı kararı ile reddedildiğini,soruşturma dosyasının tüm evrak ve ifade zabıtları dava dilekçesine kopyala yapıştır yapılarak eldeki dosyaya sunularak magazinsel bir kurgu yaratmaya çalışıldığını, ifade veren bazı şahısların hiç çalışmadıkları dönemlere ilişkin şirketlerin içindeymiş gibi ifade verdikleri beyanları dahi sanki delilmiş gibi ibraz edildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, davacının … Hiz..A.Ş isimli firmanın gerçek sahibinin davalı … olduğunun tespiti ile firmanın 21/04/2004 tarihinden itibaren davalı … adına tescil edilmesini, borçlarından rücuen sorumlu tutulmasını talep edilmiş ise şirketin sicil dosyasından, davacının 2010 yılından beri şirket yönetim kurulu üyesi olduğu, şirketin hali hazırda iflas nedeni ile tasfiye halinde olduğu ve davacının şirketi temsile yetkili olduğu görülmüş olup, sicil kayıtlarının aleniliği ve geçerliliği dikkate alındığında ve davacının hata, hile, tehdit gibi hususlardan kaynaklanan bir şirket ortaklığı/ yönetim kurulu üyeliği/ şirket yetkilisi durumu olduğuna dair iddia ileri sürmediği gözetilerek sicil kayıtlarına göre davacının şirketin ortağı ve yetkilisi olduğu, davalının adı her ne kadar şirketin imza sirkülerinde temsilci olarak adı geçmekte ise de, sonraki süreçlerde kayıtlarda adının yer almadığı, perdenin aralanması teorisinin uygulanmasına imkan sağlamayacağı, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını icap ettiren vakaların birer istisna olduğu, her somut olayda yapılacak inceleme sonucunda kanuna karşı hile veya sözleşmeden doğan yükümlülüklerden kaçınma gibi durumların varlığı tespit edildiği takdirde tüzel kişiliğin nazara alınmasının TMK 2. maddesine dayanılarak uygulanabileceği, iş bu dava tarafları arasındaki ilişkinin bu kapsamda da değerlendirilemeyeceği, açıklanan bütün hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacının değil de davalının şirketin sahibi olduğu ve bütün borçlardan sorumlu olduğuna dair iddianın ispatlanamadığı kanaati ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEBLERİ: Davacı vekili, … şirketinde 20/03/2006 tarihinde İç Güvenlik ve Denetim Müdürü olarak işe başladığını, şirketin o tarihlerde Türkiye genelinde bankaların kredi kartlarının dağıtım işini yapıp 2010 yılı Haziran ayında kredi kart dağıtım işi durdurulmuş ve şirket … A.Ş.’nin Ankara, Bolu, Çayırova, İstanbul ve Çerkezköy fabrikalarında üretilen ürünlerin kullanma kılavuzlarını basım işine başlamış, 2011 yılında da Çerkezköy’de bulunan … A.Ş.’nin fabrikalarında üretilen ürünlerin kullanma kılavuzlarını basmaya başlamış ve …’te şirketin satın alma sorumlusu olduğunu; …, çalışanı olan davacı müvekkile önce 10/04/2012 tarihli toplantı ile 18/04/2012 tarih 8051 sayılı Türk Ticaret Sicili gazetesinde yayınlanan karar ile binde 2 hisse ile yönetim kurulu üyeliğine en son da Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin 15/07/2016 tarih ve 9116 sayısı ile yayınlanan karar ile şirketin tüm hisselerini müvekkili …’in üzerine devir ettirerek şirketin tek imza yetkilisi yaptığını, şirketi …’nun yönettiğini, bu devirler esnasında müvekkilinin hiçbir bedel ödemediğini, zaten maddi imkanı da şirket yönetme bilgisi de olmadığını, müvekkilinin davalı tarafından kurban seçilip kandırıldığını, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava; davacının … Sanayi ve Ticaret A.Ş isimli firmanın gerçek sahibinin davalı … olduğunun tespiti ile hisselerin baştan bu yana davalı adına tescili ve şirketin tüm borçlarından sorumlu tutulmasına ilişkindir. Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı halinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi, ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır (Yargıtay 11 HD 23.02.2021 tarih ve 2020/2970 esas, 2021/1603 karar sayılı ilamı). Somut olayda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin de uygulanması mümkün görülmemiştir. 15 temmuz 2016 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği üzere davacının … şirketinin tek pay sahibi olarak kayıt ve tescil edildiği anlaşılmaktadır. Davacı tek pay sahibi olduğu şirketin gerçek sahibinin davalı olduğunu, gerçekte şirketin tüm borçlarından sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürmektedir. Davacı şirketin gizli ortağı ve yetkilisinin … olduğunu ileri sürmekte ise de şikayetleri neticesinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Hukukumuzda gizli ortaklık müessesi tanımlanmamış olup davacının iddiaları ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamıştır. Davacı tüzel kişilik perdesinin aralanması gerektiğini, bu yoldaki tanıklarının dinlenmediğini ileri sürülmüş ise de tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanması mümkün olmadığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,HMK ‘nin 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.21/11/202