Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1218
KARAR NO: 2023/1517
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/03/2017
NUMARASI: 2014/1094 Esas – 2017/358 Karar
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/10/2023
Dairemizce verilen kararın Yargıtay 11. HD tarafından bozulması üzerine yapılan duruşma sonunda dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin 1989 yılında … Göz Hastanesini kurduğunu, ancak maddi sıkıntı sebebi ile ortak arayışına girdiğini, bu süreçte davalının müvekkili ile ortak olmaya talip olduğunu, müvekkilinin 2005 yılında akdettikleri sözleşmeyle maliki bulunduğu hisselerin %99’unu davalı …’e, %1’ini ise …’ye devrettiğini, hisse devir sözleşmesinde “… Ltd. Şti, … Ltd. Şti., … Optik AŞ ve … Sigorta Ltd. Şti’nin piyasa değerlerinin toplam 3.200.000-USD olarak belirlendiğini, sözleşmede gerek bu şirketler gerekse de müvekkilinin bu şirketler sebebiyle oluşan toplam 1.500.000-USD olan piyasa borçlarının davalı tarafından nakden ve defaten ödenerek kapatılması, bakiye 1.700.000-USD olan müvekkilinin şahsi borçlarının ise dönemler halinde ödenerek kapatılması hususlarının tanzim edildiğini, müvekkilinin şirket hisselerini devretmesine rağmen net kardan %15 pay alması hususunda tarafların mutabık kaldıklarını, ayrıca müvekkilinin doktor olarak hizmet vermeye devam edeceğinden, bu hizmetlerinden dolayı doğacak hakediş bedellerinden masraf ve vergilerin mahsubu neticesinde kalacak bakiye bedelin %50’sine tekabül eden kısmı hak ediş bedeli olarak alacağının, müvekkilinin almaya hak kazandığı hak ediş bedellerinin öncelikle borçlarından mahsup edileceğinin hüküm altına alındığını,davalının hiçbir edimini tam olarak ifa etmediğini, özellikle banka ödemeleri ve sair ödemeleri zamanında, tam ve eksiksiz olarak yapmayarak müvekkilini zarara uğrattığını, müvekkilinin maddi ve manevi olarak baskı altında tutulmasına sebebiyet verdiğini, özellikle …’ın Şişli … İcra Müdürlüğünün … Esas sayısıyla başlattığı icra takibinde yapması gereken ödemeleri kasten yapmayarak müvekkili üzerindeki baskıları arttırıp korku ve baskı ile ilk sözleşmeye ilaveten cezai şart maddelerinin de bulunduğu ikinci bir sözleşme akdettiğini, 07.11.2006 tarihli sözleşme ile müvekkilinin … ve …’a olan borçları ile nakit aldığı borçlar bulunduğu, bu borçların toplamının 1.000.000-USD olduğu hususunda mutabakat tesis edildiğinin baskı ve korku ile imza altına aldırıldığını, ayrıca …’ın İstanbul … İcra Dairesinin …(doğrusu …) esas sayılı dosyasında 300.000-USD bedel davalı tarafından ödendiğinden, icra bedelinin temlik alındığından ve davacının davalıya 1.000.000-USD borcu bulunduğundan bahisle borçların teminatı olarak 500.000-USD bedelli bono alındığını, müvekkili ile eşinin müştereken maliki bulundukları Beykoz ilçesi … Mahallesindeki … parsel, … Blok, … numaralı bağımsız bölüm üzerinde 500.000-USD ipotek tesis edildiğini,sözleşmede düzenlenen cezai şart bedelinin de müvekkili tarafından tanzim ve imza altına alınan 07.11.2011 tediye tarihli ve 1.000.000-USD bedelli bono ile teminat altına alındığını, müvekkilinin taşınmazı üzerine ipotek konulmasını kabul etmek zorunda kaldığı gibi bonolar nedeniyle de borçlu olmadığı bedeli ödeme tehdidi ile karşı karşıya kaldığını, bu olumsuz gelişmelere rağmen davacının davalının belirlediği sağlık kuruluşlarında hizmet vermeye devam ettiğini, ilerleyen süreçte davacının sözleşmeyle belirlenen ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş akdinin müvekkili tarafından haklı olarak feshedildiğini, 07.11.2006 tarihli sözleşmenin ikrah ile imzalanması nedeniyle bu sözleşme ile sözleşme gereği imzalanan bonoların hükümsüz olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla 07.11.2006 tarihli sözleşme geçerli sayılsa dahi müvekkilinin borçlu olduğu tutarların hakediş bedelleri ile ödenmesi sonucunda bonolar ve temlik işleminin iptalinin gerektiğini, 29.11.2005 tarihli sözleşme gereğince müvekkilinin hakediş bedellerinden vergi ve masraflar çıkarıldıktan sonra kalan bedelin %50’sinin müvekkilinin borçlarından mahsubu gerektiğini, 07.11.2006 tarihli sözleşmedeki cezai şart hükmünün de geçersiz olduğunu,müvekkilinin işçi aleyhine düzenlenen cezai şarttan sorumlu tutulamayacağını, davalı tarafından İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında temlik alınan bedel ve ipotek ile ilgili müvekkilinin borcu bulunmadığından, temlik işlemi ile icra takibinin iptalinin gerektiğini, davalının bu takibe konu 300.000-USD borcu ödeyerek bu bedeli sözleşmeye aykırı olarak temlik aldığını, bu bedelin esasen davalının şirket hisselerine karşılık ödemekle yükümlü olduğu bedel olduğunu, ayrıca sözleşmeyle kararlaştırılmasına rağmen müvekkiline 2005 yılından beri %15 kar payı ödenmediğini belirterek, Müvekkilinin ikrah sebebiyle imza altına almak zorunda bırakıldığı 07.11.2006 tarihli sözleşmenin irade sakatlığı sebebiyle geçersizliğine, bu sözleşmeye binaen müvekkili ve eşi tarafından imza edilmiş 07.11.2011 ödeme tarihli ve 500.000-USD bedelli bono ile cezai şart teminatı olarak imzalanan 07.11.2011 ödeme tarihli ve 1.000.000-USD bedelli bonolar nedeniyle borçlu olmadığından bonoların iptaline, müvekkili ile davalı arasında 29.11.2005 tarihinde akdedilmiş sözleşme gereğince İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına ödeme yapılmış olduğundan, bu dosya borcuna binaen davalı tarafından alınmış temlik işlemi ve icra takibinin iptaline, 29.11.2005 tarihli sözleşme gereğince net kardan davacıya ödenmesi gereken %15 kar payının tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000-TL kar payı bedelinin ödenmeyen dönemlere uygulanacak en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, aynı sözleşme gereğince müvekkilinin hak ediş bedellerinden masrafların mahsubu neticesinde kalan bedelin %50’si oranına tekabül eden bölümü ile davalılara olan borçlarının ödendiği ve hiçbir borcu kalmadığının tespitine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000-TL hak ediş bedelinin reeskont faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; davalı … ile davacı arasındaki alacak borç ilişkisi ile diğer davalı …’nin hiçbir ilgi veya irtibatının bulunmadığını, iptalleri istenen sözleşme, bono, icra takibi ve temlik işleminin tarafının davalı … olduğunu, bu hukuki işlemlerle ilgili taleplerin …’ye yöneltilemeyeceğini, davacının 07.11.2006 tarihli sözleşmeyi baskı, korku ve ikrah ile imzaladığı iddiasının yersiz olduğunu, ikrah şeklinde nitelendirilen eylemlerin davalı tarafından değil, alacaklı üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirildiğini, kişilerin hukukun kendilerine tanıdığı yasal imkanı kullanmaları ve cebri icra takibi yapmalarının gayri hukuki bir eylem ve ikrah olarak kabul edilemeyeceğini, BK’nın 31. maddesinde ikrahın, ikrahı yaratan durum ortadan kalktıktan sonra en geç bir yıl içerisinde ileri sürülmesi gerektiğini, davacının sözleşme yapıldıktan dört ve işyerinden ayrılıp kendi işyerini açtıktan üç yıl sonra bu iddiasını ileri sürmesinin mümkün olmadığını, davacının icra borçlarının ödenmesini hastanenin devir bedeline karşılıkmış gibi göstermeye çalıştığını, davalının önce bedelini ödeyerek hastaneyi devraldığını, daha sonra da bu miktarı davacıya borç verdiğini ve 07.11.2006 tarihli protokolün gerçek yapılış amacının da bu durumu sarahate kavuşturmak olduğunu, sözleşmenin açıklamalar kısmında satış bedelinin tamamen ödendiği ve bu bedelden ayrı olarak …’nın …’e 1.000.000-USD borcu olduğu hususuna da yer verildiğini, ikrahın yasal şartlarının mevcut olmadığını, yıllık kardan %15, hasta başına net kardan %50 hakediş uygulamasının 07.11.2006 tarihli sözleşmenin imzalanması ile ortadan kalktığını, 29.11.2005 tarihli sözleşmede hakedişler açıkça yazıyorken 07.11.2006 tarihli sözleşmede açıkça yazmadığını, hak ediş uygulaması devam ediyor olsaydı en azından hakediş oranı veya borca mahsup edileceği yazılı olacağı için, davacının hakediş talep hakkının da bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; alınan bilirkişi raporuna atıf yapılmak suretiyle, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; taraflar arasında akdedilen sözleşme gereği müvekkilinin tüm edimlerini yerine getirmesine rağmen davalının hiçbir edimini yerine getirmediğini, …’ın Şişli … İcra Müdürlüğünün … esas dosyasında başlattığı icra takibinde davalının yapması gereken ödemeleri kasten yapmayarak, müvekkili üzerindeki korku ve baskı ile ilk sözleşmeye ilaveten cezai şart maddelerinin de bulunduğu ikinci bir sözleşme akdettiğini, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına yaptığı ödemenin davalının şirket hisselerine karşılık ödemesi gereken bedel olduğunu, 07.11.2006 tarihli sözleşmenin irade sakatlığına rağmen geçerli olduğu kabul edilse bile, müvekkilinin borcun hakediş bedelleri ile ödemiş olduğunu, 07.11.2006 tarihli sözleşme ikrah altında imzalandığından, buna dayalı olarak alınan bonoların da yok hükmünde olduğunu, sözleşmede belirtilen cezai şartın da hem bu yönüyle hem de işçi işveren ilişkisinde tek taraflı olarak işçi aleyhine düzenlenmiş olması nedeniyle geçersiz olduğunu, davalının ödediği icra borcu ile dosyayı kapatması gerekirken ödediği bedeli sözleşmeye aykırı olarak temlik aldığını, sözleşmede belirlenen kar payı ve hakediş bedellerine ilişkin olarak müvekkiline ödeme yapılmadığını, bu bakımdan bilirkişi raporunun hatalı yorum ve eksik hesaplamaya dayandığını, bilirkişilerce müvekkiline ödenecek ücretin hakedişe dahil edildiğini, ancak bunun sözleşmeye aykırı olduğunu, hakedişin bizzat müvekkilinin baktığı hastalar üzerinden davalılara kazandırdığı gelir üzerinden hesaplanması gerekirken bu konudaki delillerin incelenmediğini, müvekkilinin verdiği hizmet ile elde edilen hakedişlerin borcunu fazlasıyla karşıladığını, taraflar arasında İş Mahkemesinde görülen davada verilen kararın kesinleştiğini, bu kararla müvekkilinin iş akdini feshinin haklı nedene dayandığı ve üzerine düşen edimleri yerine getirdiği hususlarının kabulünün gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle tanzim edildiğini, rapora yönelik itirazları dikkate alınmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE VE SÜREÇ: Dava; taraflarca imzalanmış olan 07.11.2006 tarihli sözleşmenin ikrah hukuksal nedenine dayalı olarak geçersizliğinin tespiti, buna bağlı olarak verilmiş olan bonolar ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti, 29.11.2005 tarihli sözleşme gereği kar payı ve hakediş bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Davanın reddine ilişkin hükmün davacı tarafından istinafı üzerine Dairemizce yapılan istinaf incelemesi neticesinde 2018/1620 esas ,2021/294 karar sayılı 02.03.2021 tarihli ilam ile “Sözleşme tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 520. maddesi uyarınca limited şirket hisse devir sözleşmesinin yazılı şekilde imzası noterlikçe onaylı sözleşme ile yapılması zorunlu olup, bu husus geçerlilik koşuludur. Yasa hükmü gereğince haricen yapılan hisse devir sözleşmesi geçersiz ise de, dava konusu olayda olduğu gibi hisse devir bedeli ve tarafların edimlerinin ne şekilde yerine getirileceğine dair düzenlenmiş olan adi yazılı sözleşme taraflar açısından hüküm ifade eder ve bağlayıcıdır. İkrahın düzenlendiği 818 sayılı BK’nın 29. maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. İkrahtan (korkutma) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılabilir. İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi, def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olayda ikrah altında imzalandığı iddia edilen sözleşme 07.11.2006 tarihinde imzalanmış olup, öncesinde yine taraflarca 29.11.2005 tarihli sözleşmenin imzalandığı, davaya konu işbu sözleşmenin ise ilk sözleşmedeki borcun davalı tarafından ödenmesi nedeniyle oluşan alacağının ödeme şartlarının belirlenmesi amacıyla akdedildiği görülmüştür. Davalının ilk sözleşme gereğince icra dosyası alacağının temliği suretiyle cebri icra yoluna başvurmuş olması, yasal bir hakkın kullanılması mahiyetinde olup, ikrah olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davaya konu işbu sözleşmenin ikrah (korkutma) altında imzalatıldığı hususunda başkaca herhangi bir delil ve iddia da bulunmamaktadır. Dolayısıyla davacının ikrah iddiası kanıtlanamamıştır. Bu nedenle sözleşme geçerli olduğu gibi, esasen ortada ikrah bulunmadığından, korkutmanın ortadan kalkması gibi bir durum da söz konusu değildir. Dolayısıyla dava tarihi olan 29.06.2009 tarihi itibariyle aradan 2,5 yıl kadar bir süre geçtikten sonra ileri sürülen ikrah iddiasının, hakdüşürücü süre nedeniyle de dinlenebilmesi olanağı yoktur. Somut olayda; davacının …Ltd. Şti. unvanlı şirketin kurucu ortağı olduğu, davacının diğer grup şirketleriyle birlikte mevcut ve şahsi borçları nedeniyle mali sıkıntı yaşaması sonucunda taraflar arasında 29.11.2005 tarihli protokol imzalandığı, protokol gereği davacının taahhüt ettiği hisse devrinin 07.12.2005 tarihli resmi devir sözleşmesiyle gerçekleştirilerek davacının şirket ortaklığından ayrıldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında düzenlenen 29.11.2005 tarihli protokol içeriğinde; davacının hisseleri devrettiği şirketlerin hisse devir bedelinin 3.200.000-USD olarak belirlendiği, davalının şirketlerin ve davacının şahsi borçlarının ödenmesi için 1.500.000-USD’yi nakit olarak ödeyeceği, kalan 1.700.000-USD’nin yine davalı tarafından ödenerek davacının şahsi borcu olarak değerlendirilip, davacının zaman içerisinde çalışmasının karşılığındaki alacaklarından mahsup edilmek suretiyle davalıya ödeneceği, davacının şirketin net kârından %15 pay alacağının, ayrıca doktor olarak yaptığı hizmetlerden dolayı ortaya çıkan hak edişinin, masraflar ve vergiler sonrasında %50 olarak belirlendiği, davacının söz konusu borcu bitene kadar, doktor olarak yaptığı hizmetlerden dolayı ortaya çıkan hak edişinden her ay 10.000-USD ücret alacağının kararlaştırılmıştır. Bu protokol sonrasında bu kez davacının bir kısım borçlarının davalı tarafından ödenmesi ve bir kısmının da ödenecek olması nedeniyle, hisse devir bedelinden hariç olmak üzere davalının davacıdan 1.000.000-USD alacaklı olduğunun kabulü ile bu borcun davacı tarafından ödenmesi koşullarının belirlenmesi amacıyla 07.11.2006 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Söz konusu sözleşmede; şirket hisse devir bedelinin tamamen ödendiği, bu bedelden ayrı olarak davacının var olan …’a ve …’a olan şahsi borcunun davalı tarafından ödendiği, bunların dışında davacının aldığı nakit borçlarla birlikte toplam 1.000.000-USD davacının borcu bulunduğu kabul edilmiştir. Davacının …’a olan 300.000-USD borcunun davalı tarafından tamamen ödendiği, bu sebeple davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün …(…) Esas ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyalarında temlik alacaklısı haline geldiği, sözleşme konusu 1.000.000-USD bakiye borcun teminatı olarak davacı tarafından davalıya 500.000-USD bedelli 5 yıl vadeli bir adet bono verildiği, yine davacının eşi adına kayıtlı taşınmaz üzerine davalı lehine 500.000-USD tutarında ipotek tesis edileceği, davacının borcunu 5 yıl içinde ödeyeceği, bu süre zarfında yalnızca davalının sahip ve hissedarı olduğu sağlık kuruluşlarında ücret mukabili hizmet vereceği, bu ücretin sözleşme konusu borca mahsuben işlem göreceği veya aylık harici ödemeler halinde borcun ödeneceği, davacının çalışmaması veya işi bırakması halinde davalıya 1.000.000-USD cezai şart ödeyeceği, bu cezai şartın teminatı olarak da davacı tarafından 1.000.000-USD bedelli bono verildiği hususları hüküm altına alınmıştır. Sözleşme doğrultusunda davacı tarafından taahhüt edilen 500.000-USD ve 1.000.000-USD tutarlı bonolar davalıya verildiği gibi, davacının kendisi ve eşi üzerine kayıtlı taşınmaz kaydına da davalı lehine ipotek tesis edilmiştir. İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan … AŞ tarafından başlanılan takipte 300.000-USD dosya borcunun davalı … tarafından sözleşme gereği ödenerek alacağın davalı tarafından temlik alındığı, tarafların kabulündedir. Dava dosyası içeriğinde; sözleşmede ve dava dilekçesinde yazılı davalı tarafından temlik alınan ve … tarafından başlatılan ilamsız icra takip dosyası numarası İstanbul … İcra Dairesi’nin … olduğu yazılı ise de bu dosyanın taraflarla ilgisiz, alacaklısı ve borçlunun farklı kişiler bulunduğu, bu nedenle doğru icra dosya numarasının … olduğu belirlenmiştir. İstanbul … İcra dairesinin … Esas sayılı icra takip dosyasının adliyelerin taşınması esnasında kaybedildiği ve henüz bulunamadığı, İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/790 esas sayısında açılan icra dosyasının ihyası talepli davanın takip edilmediğinden açılmamış sayılmasına karar verildiği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Dairemizde istinaf incelemesinde bulunan 2019/1082 esas sayılı dosya kapsamından; eldeki dosya davalısı … tarafından davacı hakkında Beykoz İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile 04.11.2014 tarihinde kambiyo senedine dayalı takip başlatıldığı, dosya davacısı … tarafından senedin protokolde yazılı borcun teminatı olarak düzenlendiği ileri sürülerek şikayet yoluna gidilerek takibin iptalini Beykoz İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/384 ve 387 Esas sayılı dosyalarında talep ettiği, 2014/384 Esas sayılı dosyada isteğin derdestlik nedeniyle reddine karar verildiği,Yargıtay 12.HD’nin 2015/10831esas 2015/22462 karar sayılı ilamı ile önce açılan davanın derdestlik nedeniyle reddi mümkün olmadığından kararın bozulduğu, mahkemece bozmaya uyularak bononun kayıtsız şartsız borç ikrarı içermediğinden iptaline karar verildiği, Yargıtay 12 HD’nin 2017/7794 Esas – 2017/14771 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği, böylelikle 500.000-USD bedelli senede dayalı kambiyo takibinin iptal edildiği, akabinde alacaklı davalı tarafından Beykoz İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında davalı … tarafından, 500.000-USD bedelli bonoya ve sözleşmeye dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatıldığı, bu takibe dayalı itirazın iptali için Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/52 Esas sayılı dosyasında dava açıldığı, mahkemece itirazın iptali davasının reddine karar verildiği ve kararın henüz istinaf incelemesinde olduğundan kesinleşmediği görülmüştür. Yine bu dosya içeriğinden; Beykoz İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında; alacaklı …, borçlu …, 1.000.000-USD asıl alacak olmak üzere toplam 1.210.664,02-USD alacak üzerinden, imzalanan 7.11.2006 tarihli protokol ve borçlu tarafından keşide edilen 07.11.2011 vade tarihli 1.000.000-USD bedelli bonoya dayalı 15.09.2017 tarihinde Ankara … İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyası ile ilamsız takip talebinde bulunulduğu, 23/09/2017 tarihinde borçlu vekili Av. … tarafından takibe yetki, alacak ve ferileri yönünden itiraz edildiği, 06/10/2017 tarihinde takibin durdurulmasına yönelik karar verildiği, 11/01/2017 tarihinde alacaklı vekilinin dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesini talep ettiği, dosyanın Beykoz İcra Müdürlüğünün … esas numarasını aldığı, ödeme emrinin 20/12/2017 tarihinde borçlu vekili Av. …’a tebliğ edildiği, 29/01/2018 tarihinde haciz kararı alındığı, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … talimat sayılı dosyasında borçlunun iş yerinde haciz işlemi gerçekleştirildiği, borçlu vekili tarafından 30/01/2018 tarihinde tebligatın usule aykırı olduğu olduğu belirtilerek ıttıla tarihinin 29/01/2018 olarak düzeltilmesi istemiyle icra müdürlüğüne talepte bulunulduğu, icra müdürlüğünce talebin reddine karar verildiği, dosyanın derdest olduğu anlaşılmıştır. İşbu davanın tefrik edildiği İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesinin 2009/535 esas sayılı dosyasında ise davacı tarafından eksik ücret alacağı ve işçi alacakları için açılan davada iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiği, davacının aylık 10.000-USD ücret alacağı bulunduğu, bu ücretten ödenmeyen 23.591,95-USD bakiye ücret alacağının bulunduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtay 9. HD onanarak kesinleşmiştir. Kesinleşen ilama göre; davacının davalıya ait iş yerlerinde 3 yıl 5 ay 14 gün çalıştığı, aylık 10.000-USD ücret ile çalıştığı, ücreti eksik ödendiğinden iş akdini 11.05.2009 tarihinde haklı nedenle feshettiği belirlenmiştir. Öncelikle davalı şirketin her iki sözleşmede de taraf olmadığı, ilk sözleşmenin imza tarihi olan 29.11.2005 tarihi itibariyle davalının, henüz davalı şirket ortağı olmadığı, bu nedenle şirket adına da sözleşme yapmasının mümkün olmadığı, 07.11.2006 tarihli sözleşmede ise şirketi taahhüt altına sokan bir düzenleme bulunmadığı anlaşılmakla, davalı şirkete husumet yöneltilmesi mümkün değildir. Bu davalı yönünden açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, esastan reddi isabetsizdir. Davalı … ise her iki sözleşmede de taraf konumundadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, taraflar arasındaki sözleşme bakımından ikrah koşullarının mevcut olmadığı tespit edilmekle, 07.11.2006 tarihli sözleşme geçerli olduğu gibi, sözleşme hükümleri gereğince davacının borç ikrarında bulunduğu 1.000.000-USD’nin teminatı olarak davacı tarafından davalıya verilen 500.000-USD bedelli senet ile davacının davalının işyerinde çalışmaması halinde ödeyeceği 1.000.000-USD cezai şartın teminatı olarak verdiği, 1.000.000-USD bedelli bonoların da ikrah nedeniyle geçersiz kabul edilmesi mümkün değildir. 500.000-USD bedelli bono, davacının sözleşmede kabul ettiği üzere (1.000.000 -USD) borcun teminatı olarak verilmekle, borcun henüz ödenmemiş olması nedeniyle de davacının bu bononun geçersizliğini ileri sürmesi mümkün değildir. Yine 07.11.2006 tarihli sözleşmede açıkça davalının, davacının …’a olan 300.000-USD borcunu ödediği ve (İstanbul … İcra Müd. … ve İstanbul … İcra Dairesinin …) sayılı dosyalarda alacağı temlik aldığı açıkça yazılı olduğundan ve davacının 07.11.2006 tarihli sözleşmedeki açık kabulü doğrultusunda, davacının borçlusu olduğu davalının temlik aldığı İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takibine ve (ikrar olunan bir milyon USD borcun teminatı olduğu sözleşmede açıkça yazılan) 500.000-USD bedelli bonoya yönelik borçlu olunmadığının tespiti ile temlik işleminin iptali isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Dava konusu olan; 1.000.000-USD bedelli bono ise, yargılama devam ederken Beykoz İcra Dairesinin … Esas sayılı (yetkisizlik kararından evvel Ankara … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyası) ile icra takibine konu edildiği tespit edilmiştir.) 07.11.2006 tarihli sözleşmenin 5. maddesi gereğince davacının, davalının sahip ve hissedarı olduğu sağlık kuruluşlarında 5 yıl süreyle çalışma taahhüdünün ihlali halinde öngörülen 1.000.000-USD tutarlı cezai şartın teminatı olarak düzenlenmiştir. Ancak Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesinin 2009/535 esas sayılı dosyasında verilen kararda tespit edildiği üzere, iş sözleşmesi davacının ücret alacaklarının ödenmemesi üzerine davacı tarafından haklı olarak feshedilmiştir. Bu tespit dikkate alındığında, artık davacının 5 yıl süre ile çalışmamasının davalı işverenden kaynaklanan bir sebeple mümkün olmadığı tespit edildiğinden, söz konusu cezai şarttan ve bunun teminatı olan verilmiş olan 1.000.000-USD tutarlı bonodan dolayı sorumlu tutulamayacağı gözetilmeksizin, bu bonoya dayalı istem yönünden davanın kabulü gerekirken reddine karar verilmesi doğru değildir. 29.11.2005 tarihli protokolde, davacının şirketin net kârından %15 pay alacağı kararlaştırılmıştır. Hükme esas alınan bilirkişi kurulunca tespit edildiği üzere, davalı şirket 2005-2008 yıllarında kar, 2009 ve 2010 yılında zarar etmiş olup, 2005 yılı başında ise 1.131.715,32-TL geçmiş yıllar zararı bulunmaktadır. Şirketin 2005-2008 yılları toplam karı ise geçmiş yıllar zararını karşılamaya yeterli değildir. Davacının talep edebileceği %15’lik tutar açıkça kar payı olmakla ve belirtildiği üzere şirket geçmiş yıllardan ötürü kar elde edememiş olmakla, davacının sözleşme gereğince kar payı alacağı talep etmesi mümkün değildir. Yine aynı protokolde davacının doktor olarak yaptığı hizmetlerden dolayı ortaya çıkan hak edişinin, masraflar ve vergiler sonrasında %50 olarak belirlendiği, davacının söz konusu borcu bitene kadar, doktor olarak yaptığı hizmetlerden dolayı ortaya çıkan hak edişinden her ay 10.000-USD ücret alacağının kararlaştırıldığı görülmüştür. Davacı ücret alacağını çalıştığı süre olan 3 yıl 5 ay 14 günlük ücret alacağını kendisi aldığı sabittir.Bu ücretten borcuna karşılık bir ödemede bulunmadığı kesinleşen hüküm ile sabittir. Dolayısıyla burada şirketin karlılık oranı dikkate alınmaksızın davacının doktor olarak verdiği hizmetten davalı şirketin elde ettiği gelirin, masraf ve vergiler çıkarılmak suretiyle tespiti gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacının doktor olarak verdiği hizmet nedeniyle şirketin elde ettiği gelir hesabı yapılarak, davacının hakediş alacağı 25.433,17-USD olarak tespit edilmiştir. Ancak taraflarca imzalanan protokoldeki hüküm gereği, davacıya ödenmesi gereken aylık 10.000-USD ücretin, davacının tespit edilen bu hakedişinden mahsubu gerekmektedir. Bu kapsamda İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesinin 2009/535 esas sayılı dosyasında, davacının 29.11.2005-Mart 2018 döneminde aylık 10.000-USD ücretinin kendisine ödendiği yönünde açık kabulü bulunmaktadır. Bakiye 23.591,95-USD ücret alacağı yönünden ise tahsil hükmü kurulmuş ve karar kesinlemiştir. Davacıya ödendiği ikrar edilen ve mahkemece hüküm altına alınan ücret alacağının mahsubu sonucunda, davacının bakiye hakediş alacağının bulunmadığı anlaşılmakla, hak edişleri ile borcun ödendiği iddiasının doğru olmadığı, bu alacak kalemi yönünden de ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, belirtilen hususlar yeniden yargılama gerektirmediğinden, hükmün kaldırılarak, davalı … Hizmetleri AŞ. aleyhine açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, davalı … aleyhine açılan davanın ise kısmen kabulü ile dava konusu 1.000.000-USD bedelli bono yönünden davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacının fazlaya dair bütün taleplerinin reddine” karar verilmiştir. Taraf vekillerinin hükmü temyizi üzerine; Yargıtay 11. HD’nin 2021/4185 Esas, 2023-387 Karar sayılı 19.01.2023 tarihli ilamıyla; “Taraflar arasında akdedilen 29.11.2005 tarihli sözleşmede davacı …’nın şirkette yapılan net kardan %15 kar alacağı kararlaştırılmış olup şirketin karı üzerinden hesaplanacak tutarın tahsiline karar verilmesi gerekirken şirketin yıllara göre kar zarar durumu değerlendirilerek, şirketin geçmiş yıllardan kaynaklı kar elde edemediği gerekçesiyle talebin reddi doğru olmamış, temyiz eden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin bozma kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine” karar verilmiştir.Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmuştur. 29.11.2005 tarihli protokolde, davacının şirketin net kârından %15 pay alacağı kararlaştırılmıştır. Hükme esas alınan bilirkişi kurulunca tespit edildiği üzere davalı şirket 2005-2008 yıllarında kar etmiş, 2009 yılında ise zarar etmiş olup, protokolde davacının kar payı alacağı kabul edilmekle, şirket zararından sorumlu olmayıp, kar elde edilen yıllar itibariyle net kar üzerinden %15 oranındaki kar payı alacağı miktar 129.371,17-TL’dir. Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamı gereği geçmiş yıllarda şirketin zarar ettiği dikkate alınmadan kar payı alacağının kısmi talebi olan 10.000-TL’sinin davalı …’den alınarak davacıya ödenmesine, hükmün kesinleşen diğer kısımlarının aynen tekrarına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/03/2017 Tarih 2014/1094 Esas 2017/358 Karar sayılı hükmün HMK 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “1- Davalı … AŞ. aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, 2- a) Davalı … aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne, Keşidecisi …, lehtarı … olan 07/11/2006 tanzim, 07/11/2011 vade tarihli, 1.000.000-USD bedelli senetten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, b) Davacının kar payı talebinin kabulüne, 10.000-TL kar payı alacağının dava tarihinden itibaren reeskont faizi işletilerek davalı …’den tahsiliyle davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin bütün taleplerin reddine” İlk Derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 106.549,93-TL karar ve ilam harcından, davacı tarafından yatırılan 675-TL peşin harç + 39.193-TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 39.868-TL harcın mahsubu ile bakiye 66.681,93-TL harcın davalı …’den tahsili ile hazineye gelir kaydına, Davacı tarafça peşin olarak yatırılan toplam 39.868-TL harcın davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan ve hakkındaki dava red edilen davalı için yapılan giderler ayrık tutularak hesaplanan 3.000-TL bilirkişi ücreti ile 93,85-TL tebligat ve müzekkere masrafı olmak üzere toplam 3.093,85-TL yargı giderinin, davanın kabulü oranı nazara alınarak takdiren 2.041,94-TL’sinin davalı …’den alınarak davacıya ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına, Davalı … tarafından yapılan 83,50-TL yargı giderinin red oranı nazara alınarak 36-74-TL’sinin davacıdan alınarak bu davalıya ödenmesine, kalanın davalı … üzerinde bırakılmasına, Davacı vekili için takdir olunan 87.662,50-TL nispi vekalet ücretinin davalı …’den alınarak davacıya ödenmesine, Davalı … vekili için takdir olunan 56.637,50-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e ödenmesine, Davalı … AŞ vekili için takdir olunan 4.080-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı .. AŞ’ye ödenmesine,” İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Davacı tarafından yapılan 363,15-TL istinaf yargı giderinin kabul ve red oranı nazara alınarak 240-TL’sinin davalı …’den alınarak davacıya ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına, Davalı … AŞ tarafından yapılan 69,75-TL istinaf yargı giderinin davacıdan alınarak adı geçen davalıya ödenmesine, davalı … tarafından yapılan 125,80-TL istinaf yargı giderinin davanın reddi oranında hesaplanan 55-TL’sinin davacıdan alınarak davalı …’e ödenmesine, kalanın davalı … üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 11/10/2023