Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/837 E. 2022/949 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/837
KARAR NO: 2022/949
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/11/2021
NUMARASI: 2019/123 Esas 2021/833 Karar
DAVA: Hisse Devri Sözleşmesinin İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/06/2022
Hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin … aracılığıyla tanıştığı davalının, … şirketinin bir miktar vergi borcu bulunduğunu, makul miktardaki borcu ödemek için gerekli finansmanı sağlayıncaya kadar geçici olarak şirketi güvendiği birisine devretmesi gerektiğini söyleyerek kendisinden yardım istediğini, müvekkilinin de güvenerek bu teklifi kabul ettiğini şirketin tüm hissesinin Üsküdar … Noterliği’nin 18/08/2016 tarihli ve … yevmiye numaralı hisse devri sözleşmesiyle 1.100.000-TL bedel karşılığında müvekkiline devredildiğini ve devir bedelinin ödenmiş gösterildiğini, ayrıca müvekkiline vekaletname imzalatıldığını, ancak müvekkilinin işe başlatılacağı söylenmesine rağmen davalı tarafından oyalandığını, aracı olan …’in de müvekkilin tehdit ettiğini, akabinde şirketin keşidecisi olduğu çeklerin süresinde ödenmemesi üzerine müvekkili hakkında davalar açıldığını, müvekkilinin 08.01.2018 tarihinde suç duyurusunda bulunduğunu, ancak hukuki uyuşmazlık gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, şirket hakkındaki vergi denetiminde müvekkilinin 09.11.2017 tarihinde ifade verdiğini, vergi müfettişi tarafından şirketin sahte belge ve fatura düzenleyerek vergi kaçakçılığı suçu işlediğinin tespit edildiğini, bu nedenle müvekkili hakkında İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/595 esas sayılı dosyasında dava açıldığını, bunun üzerine müvekkilinin sorunlu bir şirketin hile ile kendisine devredildiği şüphesine kapıldığını, ancak vergi kaçakçılığına ilişkin iddianamenin tebliğ tarihi olan 09.11.2018 tarihinde hilenin farkına vardığını, borçlu ve sorunlu bir şirketin müvekkiline hile ile devredildiğini belirterek, şirket hisse devri sözleşmesinin iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesi talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacının, şirketin ticari defterlerinin ibraz edilmemesi ve sahte fatura düzenlenmesi iddiasına dayalı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/595 esas sayılı dosyasının 07/02/2019 tarihli duruşmasında verdiği ifadesinde şirketi devralmak için kendisine baskı yapılmadığını beyan ettiğini, hisse devri sözleşmesinde aldatma koşullarının bulunmadığını, aldatma iddiasının TBK’nın 39. maddesi gereğince 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği üzere 09/11/2017 tarihinde vergi denetmenine ifade verdiğini, davacının söz konusu ifade sırasında hileye uğradığını fark etmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olup iddianame tebliğ tarihi olan 09/11/2018 tarihinde hileye uğradığını farkettiğini ileri sürmesinin iyi niyetli olmadığını,davacının kendi iradesiyle şirketi devraldığını, şirketin batık olmayıp piyasadan alacakları ve borçları olan bir şirket olduğunu, müvekkilinin borçtan kaçma amacı ve imkanının bulunmadığını, davacının iddialarının gerçeğe aykırı olduğunu belirterek, davanın hak düşürücü süre yönünden, aksi takdirde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacının başından itibaren hileli işlemi bilerek buna iştirak ettiği açıkça belli olmakla birlikte, bir an için sözleşme sebebi olarak ileri sürülen geçinme kaygısına değer verilmesi ihtimalinde, yani geçim baskısı nedeni ile hileye maruz kaldığı o sırada farketmediği bir an için kabul edildiğinde ise, vergi denetimi sırasında sorulan sorular ve davacının cevapları gözetildiğinde, davacının artık söz konusu ifadeyi verdiği 09/11/2017 tarihi itibari ile hileye maruz kaldığını idrak etmiş olması ve işin ciddiyetine vakıf olması gerektiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılarak, en geç 09/11/2017 tarihinin yasada belirtilen hilenin öğrenilmesi yönünden esas alınması gerektiği ve buna göre davanın 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 13/09/2019 tarihinde açıldığı gerekçesiyle, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; müvekkilinin hileyi, sahte belge düzenlemek ve ticari defterleri ibraz etmemek suçuna ilişkin iddianamenin tebliğ tarihi olan 09.11.2018 tarihinde öğrendiğini, hilenin tam olarak öğrenildiği bu tarih itibariyle davanın süresinde olduğunu, müvekkilinin vergi müfettişine verdiği ifade sırasında dahi işlemin tam olarak farkında olmadığını, müvekkili hakkında şirketin keşidecisi olduğu çeklerin ödenmemesi nedeniyle davalar açıldığını, bunun üzerine müvekkili davalı hakkında suç duyurusunda bulunsa da C. Savcılığı tarafından takipsizlik kararı verildiğini, vergi müfettişinin yaptığı incelemelerde şirketin vergi kaçakçılığı suçunu işlediğinin tespit edildiğini ve bu suçtan kamu davası açıldığını, müvekkilinin hileyi tam olarak iddianamenin tebliğ tarihi olan 09.11.2018 tarihinde öğrendiğini belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı olarak hisse devri sözleşmesinin iptali istemine ilişkindir. 6098 sayılı TBK’nın 36. maddesine göre, taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı değildir. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere; aldatma, bir kişide yanlış fikir ve kanaat meydana getirmek veya mevcut bir yanlış fikrin devamını sağlamak, karşı tarafın bir hukuki işlem yapmasını sağlamak amacıyla her türlü hareket ve söylenen sözler ile bir kimsenin hukuki işlem yapmasını sağlamak için onun kasten yanıltılmasıdır. Hile halinde bir kimse, karşı tarafı sözleşme yapmasını sağlamak için sözleri veya davranışları ile onda yanlış bir kanaat uyandırmakta veya karşı tarafta olan yanlış kanaati güçlendirerek, bu kanaatin devamını sağlamaktadır. Yani hile, fiili olarak karşı tarafa yanlış beyanlarda bulunarak aldatmak şeklinde gerçekleşebileceği gibi, sözleşme yapılmadan önce açıklama yapılması gereken konularda sessiz kalmak suretiyle de gerçekleşebilmektedir. Aldatmadan söz edebilmek için gerekli unsurlar; aldatma eylemi, aldatma kastının bulunması, zarar ve aldatma ile zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Hile eylemi, sözleşmenin karşı tarafınca veya bu kişinin bilgisi kapsamında üçüncü kişi tarafından aldatıcı hareketlerle gerçekleşmektedir. Karşı tarafı aldatmaya yönelmiş bir eylem olmadan açıklanan irade beyanı her ne kadar yanılgı içerse de, aldatma kastı bulunmadığından hile eylemi gerçekleşmemiş kabul edilecek ve sözleşmenin hileye dayanarak iptal edilebilmesi ihtimali gündeme gelmeyecektir. Aldatma kastından söz edebilmek için ise, eylemi gerçekleştiren kimse yaptığı şeyin doğru olmadığını bilmeli ve karşı tarafı kandırma kastıyla hareket etmelidir. İlave olarak da yapılan hukuki işlem ile gerçekleştirilen eylem arasında illiyet bağı bulunmazsa, hileden söz edebilmek mümkün değildir. TBK’nın 39. maddesi hükmüne göre “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” Madde hükmünde belirtilen bir yıllık süre, hak düşürücü süre niteliğindedir. Somut olayda; davacı ile davalı arasında, dava dışı … Ltd. Şti. unvanlı şirketin davalıya ait 2.000 payının 1.100.000-TL bedelle davacıya satışına ilişkin olarak Üsküdar … Noterliğinin 18.08.2016 tarihli limited şirket pay devri sözleşmesinin akdedilmiş olup, davacı tarafça, söz konusu hisse devir sözleşmesiyle borca batık, sorunlu ve vergi kaçakçılığı yapılan şirketin kendisine hile ile devredildiği ileri sürülerek işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Hisse devrine konu şirket hakkında Vergi Denetim Kurulu tarafından, şirketin gerçek bir ticari faaliyetinin bulunmadığı, şirket tarafından düzenlenen sahte belgeler ile vergi kaçakçılığı yapıldığı iddiasıyla 25.04.2018 tarihinde vergi tekniği raporu ve vergi suçu raporu düzenlendiği, bu kapsamda 09.11.2017 tarihinde davacının ifadesine başvurulduğu, davacının ifadesinde “…’nin kendisine …’ın çok borcunun bulunduğunu, bu nedenle şirketi bir iki günlüğüne kendisinin üzerine alacaklarını söyleyerek sözleşmeyi imzalattıklarını, kendisinin iyi niyetinden faydalanarak bu durumu suistimal ettiklerini, şirketin sahte fatura düzenlediğini emniyete çağrılınca öğrendiğini” ifade ettiği, davacı tarafından dolandırıcılık iddiası ile davalı hakkında İstanbul Anadolu C. Başsavcılığına 08.01.2018 tarihinde suç duyurusunda bulunduğu, buna ilişkin şikayet dilekçesinde şirketin vergi borcu nedeniyle 3-4 günlüğüne devredilmesi gerektiği söylenince şirketi devraldığını, ancak şirket hakkında ödeme emirleri gönderilmeye başlandığını, şirketi geri almayan davalının bu şekilde kendisini dolandırdığını belirttiği, vergi incelemesi sonrasında vergi kaçakçılığı suçundan davacı ve davalı hakkında İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/595 esas sayılı dosyasında 01.10.2018 tarihinde kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Yine davacı hakkında karşılıksız çek keşide etmek suçundan dava açılarak 22.02.2018 tarihinde mahkumiyet kararı verilmiştir. Söz konusu mahkumiyet hükmü, davacının 08.01.2018 tarihli suç duyurusu ve Vergi Denetim Kurulu tarafından yapılan soruşturmada ifadesi alınan davacıya sorulan sorular ve alınan cevaplar itibariyle, davacı en geç ifade tarihi olan 09.11.2017 tarihi itibariyle veya davalı hakkındaki suç duyurusu tarihi olan 08.01.2018 tarihi itibariyle hileden haberdar olduğu kabul edilmelidir. İşbu dava ise 13.09.2019 tarihinde açılmış olup, yasada öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre her durumda dolmuştur. Bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle, istinaf nedeni yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Adli yardım kararı sebebiyle harç alınmayan davacıdan 80,70-TL karar ve ilam harcının alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.23/06/2022