Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/1963 E. 2023/839 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1963
KARAR NO: 2023/839
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2022
NUMARASI: 2017/140 Esas 2022/544 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2023
Maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacılar vekili; müvekkili …’in, diğer müvekkilleri … ile …’in müşterek çocuğu olduğunu, müvekkili …’in gebelik takibinin 12/10/2013, 06/12/2013, 03/01/2014, 29/01/2014, 06/02/2014 ve 21/02/2014 tarihli kayıtlardan anlaşılacağı üzere en az 6 farklı tarihte Bafra Devlet Hastanesi’nde kadın doğum uzmanı olan Dr. … tarafından yapıldığını, davalı … Sigorta’nın, Dr. …’in tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesini tanzim ederek tarifede belirlenen toplam 800.000-TL’lik teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlendiğini, davalı … Sigorta’nın sorumluluğunun, TTK’nın 1485/1 hükmünün TTK 1458 hükmüne atfı nedeniyle geriye dönük 10 yıllık süreyi de kapsadığını, zamanaşımı süresinin ise TTK 1482 nedeniyle 10 yıl olduğunu, müvekkili …’in hamileliği boyunca davalının sigortalısı doktor tarafından takip edildiğini, ne var ki anılan doktorun genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu, down sendromunun hamilelikte teşhis edilemediğini ve küçük …’in down sendromlu olarak doğduğunu, sigortalı doktorun müvekkili …’i gebelikte olabilecek hastalıklar, yaptığı (yapacağı) tarama testleri, down sendromunun ne olduğu, down sendromu ve benzeri hastalıkların teşhis ve tespitiyle ilgili seçenekler konusunda bilgilendirmediğini, aydınlatılmış rızasını almadığını, ileri testleri önermediğini, CVS/amniyosentez yapmadığı gibi bilgilendirme de yapmayarak, down sendromunu gebelikte saptayamayarak sakat bir çocuğun doğumuna neden olduğunu, vekalet sözleşmesi kapsamında doktorun, hastanın müterafik kusuru bulunmadıkça en hafif kusurundan dolayı bile gerçekleşen zararın tamamından sorumlu olacağını, down sendromunun hayat boyu devam eden bir iş göremezlik hali olup öncelikle müvekkili …’in bu işgöremezlik hali nedeniyle maddi zarara uğradığını ve dahi bizzat bu acıyı yaşam boyu çekecek olması nedeniyle de manevi zarara uğradığını belirterek, müvekkili küçük … için 15.000-TL işgöremezlik (bakıcı ücreti dahil) maddi tazminat ile 20.000-TL manevi tazminat, anne … için 10.000-TL manevi tazminat, baba … için 10.000-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 55.000-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; sigorta genel şartlarına göre alacak 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, down sendromlu doğuma sebep olunduğunun küçük …’in doğum tarihi olan 11/06/2014 tarihi itibariyle öğrenildiğini, bu tarihten itibaren 2 yılık süre içerisinde talepte bulunulmadığından talebin zamanaşımına uğradığını, davanın açılmasından önce sigortalıya söz konusu olayın ihbar edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerektiğini, sigortalıya ihbar tarihinde geçerli bulunan poliçenin sigortacısının sorumlu olduğunu, bu nedenle müvekkili aleyhine açılan davanın husumetten reddinin gerektiğini, dava dışı sigortalının müvekkilince 06/08/2016-2017 tarihleri arasında sigortalandığını, somut olayda tıbbi uygulama hatası bulunmadığını, meydana gelen sonuç ile sigortalı hekimin fiilleri arasında nedensellik bağı bulunmadığını, dava öncesinde müvekkiline başvuru bulunmaması halinde, bu tarih öncesi faiz sorumluluğunun bulunmadığını, olay haksız fiilden kaynaklandığından davacıların ancak yasal faiz isteyebileceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH: Davacılar vekili 03/02/2022 tarihli dilekçesiyle, dava değerini ıslah ederek maddi tazminat talebini 760.000-TL’ye çıkarmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; her ne kadar Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulu tarafında düzenlenen raporda, dava konusu olayda hastanın 37 yaşında olduğu, üçlü testin yapıldığı ve referans aralığının (-) olduğu, buna göre kişiye invaziv yöntem önerilmesinin gerekmediği, ancak maternal yaş dolayısıyla hastaya invaziv tanı yöntemlerinin önerilmesinin beklendiği, dosyada buna yönelik herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, doktorun açıkça kusurlu bulunmadığı yönünde rapor düzenlenmiş ise de, hastayı takip eden doktorun kişiye sözel ya da yazılı olarak invaziv yöntem önerdiğine ilişkin dosyaya somut delil sunulamadığının anlaşıldığı, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemlerin de düşük gibi riskleri beraberinde getirmekte olduğunu, bu durumda hekimin, test sonucunda elde edilen verileri, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklaması ve onu aydınlatması gerektiği, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat yükünün ise hekimde olduğu, sunulan deliller kapsamında sigortalı dava dışı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirdiğinin ispatlanamadığı, bilirkişi raporunda yapılan hesaplama sonucunda davacı küçüğün sürekli iş göremezlik yönünden 3.698.961,31-TL ve bakıcı gideri yönünden 4.426.941,90-TL tazminat bakıcı gideri talep edebileceği, sigortanın teminat limitinin 800.000-TL olduğu, buna göre maddi tazminat talebi yönünden davanın ıslah edilmiş haliyle tam kabulünün gerektiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olayın niteliği, iş göremezlik oranı, davacılarda oluşturduğu elem ve üzüntüye göre davacıların talep ettikleri manevi tazminat tutarlarının makul olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile davacı … için 760.000-TL maddi ve 20.000-TL manevi tazminat ile davacı anne … için 10.000-TL ve baba … için 10.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, zira sigortalı hekimin kamu görevlisi olması nedeniyle taraflar arasında sözleşmesel ilişki bulunmadığını, bu nedenle taleplerin ancak haksız fiile dayandırılabileceğini, TBK’nın 72. maddesine göre ise tazminat isteminin 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacı tarafın çocuğun doğumu ile durumu 11.06.2014 tarihinde öğrendiğini, davanın ise doğumdan 3 yıl sonra açıldığını, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının doğrudan müvekkiline dava açma hakkının bulunmadığını, sigortalının savunma hakkının kısıtlanması şeklinde doğrudan dava açılmasının hukuka aykırı olduğunu, sigorta genel şartlarının dayanağı olan 1219 sayılı kanunun ek 12. maddesinde de doğrudan dava hakkının düzenlenmediğini, sigortalının kamu hastanesinde görev yapan kamu çalışanı olması nedeniyle vekalet ilişkisi kurulduğu iddiasının yerinde olmadığını, ancak haksız fiile dayanılabileceğini, davanın sigortalı hekime geç ihbarı nedeniyle sigortalı hekimin savunma hakkının kısıtlandığını, hekimin savunması alınmadan rapor alınmasının hukuka aykırı olduğunu, sigortalı hekimin tedavi sürecini tıp biliminin ilke ve kurallarına uygun olarak yönettiğini, sigortalı hekim tarafından davacılara amniyosentez önerilmesine rağmen davacıların testi yaptırmayı kabul etmediklerini, hekimin yaptırılması gereken testler ve riskler konusunda aydınlattığını, ATK raporunda da hekime bir tıbbi hata atfedilemeyeceğinin belirtildiğini, çocuğun down sendromlu doğumunda hekimin kusurunun olamayacağını, zira down sendromunun hastalık olmayıp genetik bir farklılık olduğunu, çocuktaki anomaliye hekim sebebiyet vermediğinden, tazminat talep edilmesinin mümkün olmadığını, aydınlatmanın yazılı olarak yapılması gerektiğine dair bir kanun hükmü bulunmadığını, sigortalı hekime davanın geç ihbarı nedeniyle aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispatının engellendiğini, davacı anneye yapılan üçlü test sonucunun negatif olduğunu, bu nedenle yüksek risk içeren amniyosentez ve gebeliğin sonlandırılmasına ilişkin aydınlatma yapılmasının beklenemeyeceğini, ATK raporundaki bilirkişilerin uzmanlık sahibi olmayan kişilerden teşekkül etmiş olmasının hak arama hürriyetine aykırı olduğunu, heyette sadece bir kadın doğum uzmanı bulunduğunu, bu nedenle raporun kabul edilmesinin mümkün olmadığını, çocuğun sırf down sendromlu olması nedeniyle iddia edilen %99 maluliyet oranının kabulünün ve bu oran üzerinden tazminat hesabı yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, ayrıca hükme esas alınan aktüer raporunun taraflarına tebliğ edilmediğini, poliçedeki limite ana para ve tüm ferilerin dahil olduğunu, bu nedenle mahkemece ana para dışında faiz, yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığından dava tarihinden itibaren avans faizine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 20/07/2010 yürürlük tarihli Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin ZMMS Sigortası Genel Şartlarında; “bu sigorta poliçesinin 1219 sayılı kanunun Ek 12. maddesi çerçevesinde, serbest ya da kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların poliçe kapsamındaki mesleki faaliyeti ifa ederken, sözleşme tarihinden önceki on yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak, sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine, bu taleple bağlantılı yargı gideri ile faize ve sigortalı aleyhine ileri sürülen tazminat talebine ilişkin makul giderlere karşı poliçe limiti dahilinde teminat sağlayacağı, ancak on yıllık dönemin başlangıcının 30.07.2009’u geçemeyeceği ve bir aydan fazla sigortasız kalınan dönemlerde meydana gelen olaylara bağlı olarak sigortalı dönemlerde yapılan ihbarlar için sigorta korumasının bulunmadığı” düzenlenmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 1482. Maddesine göre, sigortacıya yöneltilecek tazminat istemleri, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğrar. Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.1. maddesine göre, sigorta sözleşmesinin konusuna ilişkin olarak sigortalının kendisine tazminat talebinde bulunulduğunu öğrendiği ya da zarar görenin doğrudan doğruya sigortacıya başvurduğu anda riziko gerçekleşmiş sayılır. Genel şartların C.9. maddesine göre ise, sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve sigorta tazminatına ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Somut olayda davacı küçük …’in doğum tarihi 11.06.2014 olup, down sendromu nedeniyle alınmış ilk engelli sağlık kurulu raporu ise 02.07.2015 tarihlidir. İşbu dava ise 27.01.2017 tarihinde açılmış olmakla, dava zamanaşımına uğramamıştır. 20/07/2010 yürürlük tarihli Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin ZMMS Sigortası Genel Şartlarının B.5. maddesinde, zarar görenin, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini doğrudan sigortacıdan isteyebileceği açıkça hüküm altına alınmış olmakla, davacılar tarafından doğrudan davalı sigorta şirketine dava açılması mümkündür. Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayalı olup, hekimin kamu hastanesinde çalışan kamu görevlisi olması da hukuki ilişkinin vekalet sözleşmesi niteliğinde bulunduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Uyuşmazlığın temelini teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktorun bu kapsamda mevcut sorumluluğu ve özen borcu oluşturmaktadır. Buna göre vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilememesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle vekil konumunda olan ve tedavi işlemlerini yapanların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle söz konusu özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. Vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddütünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Biyotıp Sözleşmesi, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 59/g maddesi uyarınca çıkarılan Hekim Etiği Yönetmeliği ile Hasta Hakları Yönetmeliği hükümlerinde de belirtildiği üzere, hasta tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek hekim tarafından tıbbi müdahale konusunda bilgilendirilmelidir. Bu kapsamda sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevi hekime ait olup, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkı bulunmaktadır. Bu bilgilendirme, hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerekmektedir. Hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekim, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlüdür. Özetle, hekim görevini özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda; davacı annenin gebelik döneminde 19. haftadan itibaren takibinin davalının sigortalısı hekim tarafından gerçekleştirildiği, bu kapsamda sigortalı hekim tarafından davacının 12/10/2013, 06/12/2013, 03/01/2014, 29/01/2014, 06/02/2014 ve 21/02/2014 tarihlerinde muayene edildiği, küçüğün doğumunun 11.06.2014 tarihinde gerçekleştiği, takip sürecinde davacıya yapılan üçlü tarama testinde 03.01.2014 tarihinde düzenlenen raporda üçlü test sonucu 31,9, referans aralığı N(-) olarak tespit edildiği, o tarih itibariyle 37 yaşında olup yaşı itibariyle risk taşıyan davacıya amniyosentez veya kordosentez yapılmadığı gibi bu hususta bir bilgilendirme de yapılmadığı, mahkemece alınan ATK raporunda da maternal yaş dolayısıyla hastaya invazif tanı yöntemlerinin önerilmesinin beklendiğinin beklendiği, ancak dosyada buna yönelik bir tıbbi belge bulunmadığının tespit edildiği, doğum sonrasında davacı çocuğa 22.08.2014 tarihli raporla down sendromu teşhisi konulduğu ve çocuğun %99 oranında sürekli işgöremez halde ve sürekli bakıcı ihtiyacının bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Çocuğun down sendromlu olarak doğduğu tespit edilmiş olup, sigortalı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğine dair herhangi bir hastane kaydı bulunmadığı gibi bu hususta hiçbir delil sunulmaması karşısında, hükme esas alınan raporu düzenleyen bilirkişi heyetinde perinatoloji veya tıbbi genetik alanında uzman bilirkişilerin bulunmaması, tek başına bir eksiklik olarak kabul edilemeyecektir. Bu nedenle davalı vekilinin bu hususta ileri sürdüğü istinaf nedeni yerinde değildir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/1849 esas 2019/7606 karar sayılı ilamında; üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olma ihtimali bulunmakta olup, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulmasının gerektiği, ancak bu yöntemlerin de düşük gibi riskleri beraberinde getirdiği, bu durumda hekimin, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olabileceğini, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini usulünce anne-babaya açıklaması, onları aydınlatması gerektiği, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükünün ise hekimde olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda davacının düşük risk grubunda bulunması halinde dahi hekimin yine de çocuğun down sendromlu olabileceğini ve kesin tanı için yapılması gerekenler ile bunların risklerini davacılara usulünce açıklayarak onları aydınlatması gerektiği kabul edilmelidir. Kaldı ki annenin yaşı itibariyle yüksek risk taşıması nedeniyle invazif tanı yöntemlerinin (amniyosentez, kordosentez) önerilmesinin beklendiği de sabittir. Ancak somut olayda davalının sigortalısı hekim tarafından davacıdan, down sendromunun teşhisine yönelik ileri düzeyde tetkikler istenilmediği gibi, davacı annenin down sendromu konusunda bilgilendirildiğine dair yazılı bir belge (aydınlatma formu) de düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2020/11-592 esas 2022/356 karar sayılı ilamında; Türk hukukunda girişimsel bazı müdahalelerde hastanın yazılı rızasının alınması gerektiği öngörülmüş ise de aydınlatma yükümlülüğünün yazılı olarak yapılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almadığı, dolayısıyla hastanın aydınlatılmasının sözlü ya da yazılı şekilde gerçekleştirilebileceği, başka bir deyişle hekimin hastasını aydınlatma yükümlülüğü kapsamında yazılı aydınlatma belirli ölçüde ispat kolaylığı sağlasa da, şekil serbestisinin söz konusu olduğu, o hâlde aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususunun hekim tarafından her türlü delille ispatlanabileceği belirtilmiş olup, somut olayda bu kapsamda davacının aydınlatıldığına dair herhangi bir delil veya bir hastane kaydı da bulunmamaktadır. Davalı tarafça sigortalı hekime davanın geç ihbarı nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığı ileri sürülmüşse de, sunulan hastane kayıtlarında gerekli aydınlatmanın yapıldığına dair herhangi bir kayıt bulunmadığı gibi, yargılama sürecinde ve istinaf aşamasında dahi bu hususta hiç bir delil ibraz edilmemiştir. Bu nedenle davalının savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyeceği gibi, ıslah dilekçesinin tebliğ edilmiş olması karşısında, salt aktüer bilirkişi raporunun tebliğ edilmemiş olması da savunma hakkının kısıtlandığını kabule elverişli değildir. Bu durumda uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkiler, komplikasyonlar ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskler konusunda bilgilendirmenin, davalının sigortalısı olan ihbar olunan hekim tarafından davacı annenin sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapıldığının, davacı anneyi bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğinin geçerli delillerle ispatlanamadığı, davalının sigortalısı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen sigortalı hekim, davacı çocuğun down sendromlu olarak doğmasından dolayı değil, bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranışından dolayı sorumludur. Bu doğrultuda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda tespit edilen maddi ve davacıların olay nedeniyle uğradıkları manevi zarar kapsamında manevi tazminata poliçe limitleri ile sınırlı olarak hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmakta olup, haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, yani haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Bu nedenle zarar gören davacılar tarafından dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi talep edilmiş olmakla, mahkemece ıslahla artırılan kısım yönünden de dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ayrıca uyuşmazlık TTK’da düzenlenen sigorta sözleşmesinden kaynaklandığından, mahkemece avans faizine hükmedilmesi de yerindedir. Diğer yandan davacılar vekili tarafından sunulan istinafa cevap dilekçesinde, TTK’nın 1427/3 maddesine dayalı olarak geçici ödeme talebinde bulunulmuş ise de, somut olayda durum ve koşulların avans ödemesi yapılmasını gerektirdiği hususunda bir kanaate ulaşılamadığından, davacılar vekilinin avans ödemesi isteminin de reddine karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine, koşulları bulunmadığından davacılar vekilinin avans ödemesi talebinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Koşulları bulunmadığından davacılar vekilinin avans ödemesi talebinin reddine, Alınması gereken 54.648-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 13.662‬-TL harcın mahsubu ile bakiye 40.986‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davacı tarafından yapılan 39-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.25/05/2023