Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/1440 E. 2022/1317 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1440
KARAR NO: 2022/1317
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/10/2021
NUMARASI: 2020/65 Esas – 2021/1038 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Davanın usulden reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin 07/09/2016 tarihinde … Bankası ile Nakit ve Kıymet Taşıma Muhafaza Hizmeti Sözleşmesi imzaladığını, bu sözleşme kapsamında … Bankasına nakit ve kıymet taşıma, muhafaza hizmeti verildiğini, Mart 2018 tarihinde müvekkilinin para ve ve kıymetli eşya nakli operasyonlarının yürütüldüğü nakit merkezinde, müvekkilinin eski çalışanı …’ın emniyeti suiistimal eylemi gerçekleştirerek müvekkilinin kasasından çaldığı 4.267.455-TL ile ortadan kaybolduğunu, konu ile ilgili ceza davasının İstanbul Anadolu 48. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2019/116 Esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, müvekkilinin nakit merkezi sorumlu yöneticisinin 4.direktörlük unvanlı … olduğunu, müvekkilinin nakit merkezi ve para ve kıymetli eşya nakli operasyonlarının dava dışı … Sigorta’nın 23/03/2017 – 22/03/2018 tarihli … poliçesi ile sigortalı olduğunu, gerçekleşen hırsızlık olayının derhal … Sigorta şirketine bildirildiğini, yapılan ekspertiz incelemesinde müvekkilinin TTK 1444 ve ilgili maddelerinde düzenlenen beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığı belirtilerek tazmin taleplerinin reddedildiğini, ancak bu süre zarfında müvekkilinin sözleşme gereği kasasından çalınan 4.267.455-TL’yi … Bankasına ödediğini, … sigorta ve avukatları ile yapılan uzun görüşmeler sonucunda her ne kadar müvekkilinin beyan yükümlülüğüne aykırı davranmış ve bu nedenle tazminat ödemesine hak kazanamamış olsa da müşteri memnuniyeti ve ticari ilişkilerinin devamı amacıyla şirketlerine 541.000-USD ödenmesi konusunda sigorta şirketinin ikna edildiğini ve söz konusu ödemenin müvekkiline yapıldığını, böylece müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yaklaşık 1.236.855-TL tutarında karşılanmayan zararı kaldığını, söz konusu hasarın sigorta kapsamı dışında kalmasının nedeninin dava dışı müvekkili şirket çalışanı …’un gerek paranın çalındığı nakit merkezini ve gerekse sigorta poliçesini kurgularken ve devamında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi olduğunu, müvekkilinin para ve kıymetli eşya nakli operasyonundan sorumlu yöneticisinin sigorta poliçesinin ve devamı sırasında operasyonel detayları ve soru formunda yer alan hususları gereği gibi ve doğru kurgulamaması nedeniyle şirketlerini zarara uğrattığını, müvekkilinin sigorta ettiren sıfatı ile davalıya yönetici sorumluluk sigortası yaptırdığını, bu poliçe kapsamında müvekkilini zarara uğratan üst düzey yönetici …’un sigortalı kişi olduğunu, bu nedenle poliçe kapsamında davalı tarafından müvekkilinin uğradığı zararın tazmini gerektiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkilinin para ve kıymetli eşya nakli operasyonu kapsamında nakit merkezinden çalınan ve … Sigorta tarafından beyan yükümlülüğüne aykırı davranıldığı gerekçesi ile kısmen karşılanan zararının karşılanmayan kısmından yönetici sorumluluk sigortası kapsamında davalının sorumluluğu olduğu tutarın uzman bilirkişilerce hesaplanarak belirlenmesine, belirsiz alacak davası olarak görülmek ve yargılama sırasında davalının sorumlu olduğu tutarın kesin olarak belirlenmesi halinde artırılmak üzere müvekkilinin uğradığı şimdilik 10.000-TL tutarında zararın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacının varlığını iddia ettiği zararına ilişkin talebini belirsiz alacak davası olarak ikame etmekte hukuki menfaati olmadığını, bu nedenle davanın öncelikle hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, davacı tarafın talebinin yönetici sorumluluk sigortası poliçesi tahtında sağlanan teminat kapsamında olmayıp ancak bir emniyeti suiistimal poliçesinin kapsamında değerlendirilebileceğini, davacının iddiasının aksine sorumluluğu iddia edilen yönetici …’un gerek sigorta poliçesi kullanırken gerekse devamındaki yükümlülükleri yerine getirdiğini, ilgili yöneticinin talebe konu zarara ilişkin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını, davacı tarafın somut olayda varsa zararını belirleyebilecek durumda olduğunu, ayrıca davacının dava dilekçesinde … Sigorta A.Ş. tarafından ödenen bedeli belirttikten sonra karşılanmayan zararını 1.236.855-TL olarak gösterdiğini, dolayısıyla davacının huzurdaki davaya konu edilen sözde zarar miktarının belirlenebilir durumda olduğunu, bu nedenle hukuki menfaat yokluğundan davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun her halükarda poliçe, hüküm ve koşulları ile sınırlı olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davacı vekilinin dava dilekçesinde meydana gelen hırsızlık sebebiyle davacının kasasından 4.267.455-TL’nin hırsızlandığını, davacının operasyonlarının dava dışı … Sigortaya sigortalı olup davacının hırsızlık sebebiyle … Sigortadan da 541.000-USD tahsil ettiğini, davacının çalınan tüm miktar olan 4.267.455-TL’yi dava dışı … Bankasına ödediğini, karşılanmayan zararının ise 1.236.855-TL olduğunu bildirdiği, netice-i talebin hırsızlık sebebiyle meydana gelen zararın bakiye kısmı olan 1.236.855-TL için belirsiz alacak olarak 10.000,00-TL’nin davalı sigorta şirketinden tahsili olmakla bu durumda belirsiz alacak davasından söz edilemeyeceği, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı, zira davacının zararını dava dilekçesinde belirtildiği üzere 1.236.855-TL olduğunun aşikar olduğu, bu durumda davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında müvekkilinin hukuki menfaatinin bulunduğunu, tazminat davasında zararın belirlenmesinde kusur oranının dikkate alınması gerektiğini, zarar miktarının tam ve kesin bir şekilde belirlenmesinin müvekkili şirketten beklenemeyeceğini, zararın tam olarak belirlenebilmesi için kusur tespiti ve bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, yine TBK’nın 52. Maddesi gereğince hakimin tazminattan indirim hakkının bulunduğunu, ayrıca … hakkında İstanbul Anadolu 14. İş Mahkemesi’nin 2020/135 Esas sayılı dosyasından aynı vakıalara ve hukuki sebebe dayalı olarak dava açıldığını, davaların birinde verilecek kararın diğerini etkileyeceğinden her iki davanın da birleştirilmesi gerektiğini, bu nedenle birleştirme talebinin reddine ilişkin hükmün de usule aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, iş yeri yetkilisinin hatalı uygulaması nedeniyle sigorta kapsamında karşılanmayan bakiye zararın yönetici sorumluluk sigorta poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, dava dilekçesinde dava dışı banka ile müvekkili arasında yapılan sözleşme ile müvekkilinin bankaya karşı nakit ve kıymet taşıma, muhafaza hizmeti vermeyi üstlendiğini, eski çalışanı tarafından emniyeti suiistimal eylemi sonucunda kasadan alınan 4.267.455-TL nedeniyle bu miktar kadar müvekkili tarafından bankaya ödeme yapıldığını, dava dışı … Sigorta A.Ş. tarafından emtia blok sigorta poliçesi kapsamında 541.000-USD ödendiğini, iş yeri yetkilisi …’un sigorta sürecindeki beyan yükümlülüklerine aykırı davranışı nedeniyle zararın tamamın ödenmediğini belirterek … Sigorta A.Ş. tarafından yapılan ödemenin düşülmesi ile bakiye 1.236.855-TL zararının bulunduğunu, bu zarardan yönetici sorumluluk sigorta poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğunu ileri sürmektedir. Bununla birlikte HMK m.107 gereğince belirsiz alacak davası açtığını belirterek 10.000-TL’nin tahsilini talep etmektedir. Mahkemece ise dava değerinin belirlenebilir olduğu gerekçesiyle hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı H.M.K. 33. maddesinde “Hakimin, Türk Hukukunu re’sen uygulayacağı”, HMK 107/1. maddesinde “davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değer belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği” düzenlenmiştir. HMK 109/2. maddesinde düzenlenen kısmi dava açma yasağına ilişkin hükmün davadan önce 01.04.2015 tarih ve 6444 sayılı Yasa’nın 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılması sonucu dava tarihi itibari ile kısmi dava açmak mümkün hale gelmiştir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif imkânsızlığa dayanmalıdır. Talep edilecek alacak miktarının davanın açıldığı anda tam ve kesin bir biçimde belirlenmesinin mümkün olmasına rağmen belirsiz alacak davası şeklinde açılan dava, hukuki yarar, yani dava şartı yokluğu nedeni ile usulden hemen reddedilmemelidir. Zira bir miktar belirtilmek sureti ile açılan belirsiz alacak davası da alacak ister belirli ister belirsiz olsun bir eda davasıdır ve eda davalarında hukuki yarar var kabul edilir. Öte yandan davacının dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşması mümkün olmayıp bir mahkeme kararına muhtaç ise dava açmakta hukuki yararının bulunduğu tartışmasızdır. Başka bir anlatımla alacağın belirli veya belirsiz olması başlangıçta var olan hukuki yararı ortadan kaldırmaz. Bu durumda davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır. (Yargıtay HGK’nın 16.05.2019 tarih ve 2016/22-1166 Esas, 2019/576 Karar sayılı kararı; Yargıtay 11. HD’nin 12/05/2022 tarih ve 2020/8201 Esas, 2022/3819 Karar sayılı kararı). Somut olayda, davacının bakiye zararı belirlenebilir nitelikte olup bu nedenle davanın belirsiz alacak davası olarak açılması doğru değil ise de, dava tarihi itibariyle belirli alacaklar içinde artık kısmi dava açılması mümkün hale geldiğinden ve davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmış olması nedeniyle mahkemece davanın kısmi eda davası olduğunu kabul edip işin esasına girilmesi gerekirken yanlış ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu bu yönüyle haklı bulunmuştur. Buna karşılık birleştirme talebinin reddine ilişkin 05/04/2021 tarihli kararın ara karara karşı da istinaf yoluna müracaat edilmiştir. HMK’nun 168. maddesi gereğince, aynı yargı çevresinde ve aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki ilk derece mahkemesi kararlarına karşı hükümle birlikte istinaf yoluna gidilebileceği düzenlenmiş ise de madde metninde birleştirme talebinin reddi yönündeki ara kararlarına karşı istinaf yoluna gidilebileceğine dair bir düzenleme bulunmamadığından davacının aksi yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; davaya kısmi dava olarak devam edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/65 Esas – 2021/1038 Karar sayılı 07/10/2021 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)a-4-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” Davacı tarafından yatırılan 80,70-TL peşin istinaf karar harcının davacıya iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/09/2022