Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2022/1014 E. 2022/995 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1014
KARAR NO: 2022/995
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/12/2021
NUMARASI: 2019/166 Esas – 2021/880 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/06/2022
Hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı, davalı banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında genel kredi sözleşmesi bulunduğunu, dava dışı …’nun bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak kredi borçlusunun babası, kendisinin de kardeşi olan … ile müşterek maliki oldukları Üsküdar’da bulunan dört katlı taşınmaz ve merhum kardeşi …’a ait dairenin ipotek olarak verildiğini, kredi borçlusu …’nun kredi borçlarını ödemekte yaşadığı sıkıntıyı gidermek üzere davalı Banka ile görüşme yoluna gidildiğini, borcun büyük bölümünü kapatma yolunda gerçek değeri o tarihte yaklaşık 1.300.000-TL olan taşınmazlarını vefa hakkı ile muhatap bankaya devir ve temlik etmek zorunda kaldıklarını, muhatap bankanın haksız ve mesnetsiz masraf ve faiz ilavesi ile taşınmazlarını ellerinden aldığı gibi haksız olarak fazladan borçlandırdığını, muhatap bankanın, İİK nun ilgili maddelerine aykırı olarak devre ve özellikle yıl sonunda kendilerine her hangi bir hesap özeti tebliğ etmediğini, daha önce yasaya ve usule aykırı olarak Kocaeli İcra Müdürlüğü marifeti ile çıkardığı mükerrer ödeme emirlerinin icra mahkemesi tarafından iptal edildiğini, muhatap banka yetkilileri ile yapılan temas sonucu borcun kabulünü içermemek kaydı ile gerçek borcun hesaplanması yönünde bir başvurularının olduğunu, kendisine yeniden yapılandırma ile ilgili hiçbir bilgi ve belge iletilmeden kat ihtarı tebliğ edilmeden yasaya aykırı olarak temerrüt faizi uygulanarak icra takip yoluna gidildiğini, belirterek davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH: Davacı 28/02/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile davanın istirdat davası olarak ıslah edilerek 250.000-TL’nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup, 30/10/2020 tarihli ek dilekçesi ile ise yarı hissesi adına kayıtlı olan taşınmazına 2013 yılında 1.200.000-TL değer biçilerek 1.355.000-TL ipotek tesis edildiğini, fakat bankaca bu taşınmazın 900.000-TL değer biçilerek borçtan düşüldüğünü, yarı hisse ile sahip olduğu taşınmaza 500.000-TL daha düşük değerle borçtan mahsup edilerek hissesi itibariyle 250.000-TL zarara uğratıldığını ifade etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkil banka ile … arasında genel kredi sözleşmesi akdedilerek kredi kullandırıldığını, işbu kredi sözleşmesini … ile davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, müvekkili bankanın doğmuş doğacak tüm alacağını teminen … ve davacı …’nun 1/2 oranında hissedar olduğu “Üsküdar İlçesi, … Mah. … Ada, … Pafta, … Parsel’de kayıtlı taşınmaz kaydına 1.355.000-TL ile ” Kadıköy İlçesi, … Mah., … Pafta, … Ada, … Parsel, … Kat, … Numaralı Bağımsız Bölüm” kaydına 570.000-TL bedelli ipotek tesis edildiğini, müvekkil banka ile asıl borçlu ve müteselsil kefil arasında imzalanan sözleşme gereği borçlu tarafa kredi kullandırıldığını, ancak kullanılan tutarların geri ödemesinin zamanında yapılmadığını, davacının borçlu sıfatına haiz olduğu açıkça ortada olduğunu, davacıya hesap kat ihtarnamesi ve hesap özeti usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini ve davacının temerrüde düştüğünü, takibe konu alacak miktarının bu ihtarnamede açıkça belirtildiğini, asıl borçlu … tarafından keşide edilen ihtarnameye, icra takibine itiraz edilmediğini, asıl borçlunun müvekkili banka aleyhine ikame ettiği bir davası da bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davalı bankanın davacıdan takip tarihi itibarıyla 297.482,49-TL alacaklı olduğu, işbu asıl alacağı takip tarihinden itibaren %35 oranında temerrüt faizi ve bu faizin %5 BSMV’si ile birlikte davacıdan istenebileceği, takiple dava tarihi arasında yapılan tahsilatların TBK m.100 uyarınca öncelikle alacağın faiz ve ferilerinden mahsubu yapılarak hesaplanması sonucu davalı bankanın dava tarihi itibarıyla 638.069,71-TL alacaklı olduğu, davacı yanın iadesini talep edebileceği herhangi bir alacağının bulunmadığı gibi İİK m.72/7’de ifade edilen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı, Davalı banka ile kendisi arasındaki hukuki işlemin kendisine ait taşınmazın davalı bankaya ipotek olarak verilmesi olduğunu, Borçlar kanunundaki sözleşmenin nitelik ve yorumlarına ilişkin maddelerin güçlü tarafın güçsüz tarafa karşı haksız ve ağırlaştırılmış hükümler içeren sözleşmelerin hükümsüz olduğunu düzenlediğini, bu kapsamda TBK’nın 24, 25, 26, 27 ve 28 madde hükümlerinin dikkate alınmasında haklı ve hukuki taleplerinin mahkemece dikkate alınmadığını, önce taşınmaza ipotek tesis edildiğini, bir süre sonra gizli ve açık tehditlerle vefa akdi tesisi ile birlikte satış işlemi yapılmak zorunda bırakıldığını, davalının TBK hükümlerine aykırı olarak baskı ve tehditle kendisini satışa mecbur bıraktığını, kardeşinin hasta olması nedeniyle hukuki tedbir alamadıklarını, dolayısıyla davalı bankanın hak etmediği miktarda menfaat temin ettiğini, davalı banka tarafından vefa sözleşmesi şerhini kaldırdığı tarih ve işlemi hakkında bir bildirim yapılmadığını, yasal süre içerisinde davaya cevap verilmediği gibi zamanaşımı itirazında da bulunulmadığını, davalının haksız ve hukuksuz işlemlerinin daha önceden de iptal ettirildiğini, mahkemece davanın menfi tespit davası olarak nitelendirilmesinin doğru olmadığını, davanın temelinin kendisinin ve kardeşinin müşterek sahip olduğu ve davalı bankaya ipotek tesis edilen taşınmaz üzerinde vefa aktinden kaynaklanan haksız ve hukuksuz zararın giderilmesi davası olduğunu, mahkemece haksız olarak davanın reddine karar verildiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı, dava dilekçesi ile menfi tespit isteminde bulunmuş olup, ıslah ve 30/10/2020 tarihli beyan dilekçesi ile, davalı banka lehine ipotek tesis ettiği hisseli taşınmazının değerin düşük olarak borca mahsup edilmesi nedeniyle uğradığı zararın tazmini talep etmekte olup, mahkemece borçlu bulunan davacının alacağı olmadığı , davanın İİK 72/7’de düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir. İİK’nun 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin 7. fıkrasında ise “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir” düzenlemesi mevcuttur. Borçlu, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için istirdat davası açabilir (İİK m. 72/VII). İstirdat davası, esasen sebepsiz zenginleşme iddiasına dayanan bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödenmiş olduğu iddia edilen bir paranın geri verilmesi istenir. Yalnız, davanın şartı icra hukukuna dayanmaktadır: Borçlunun, borcu bulunmadığı bir parayı icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması gerekir (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/ Hanağası, Emel: İcra İflas Hukuku, Ankara 2018, 4. Baskı, s. 228). Somut olayda davacı, ıslah dilekçesi ve sonrada ibraz ettiği beyan dilekçesine göre, kendisinin müşterek hisse ile sahip olduğu ve davacı banka lehine ipotek tesis ettiği fakat sonrasında borca mahsuben bankaya devrettiği İstanbul ili Üsküdar İlçesi … Mah. … ada, … pafta, … parselde kayıtlı taşınmazın davalı banka tarafından gerçek değerinden daha düşük bedelle devralındığını iddia ederek aradaki farkın tahsilini talep ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, hissedar olduğu İstanbul ili Üsküdar İlçesi … Mah. … ada, … pafta, … parsel sayılı taşınmazı davalı bankaya 13/08/2015 tarihinde devretmiş olup, hakkındaki icra takipleri bu tarihten daha sonra 19/01/2016 tarihinde başlatılmıştır. Davacı hakkında taşınmazların devri sırasında herhangi bir icra takibi bulunmamaktadır. Davacı davalı banka lehine ipotek tesis ettiği hisseli taşınmazı davalı bankaya icra zoru altında devretmiş değildir. Bu durumda davacı davasını istirdat davası olarak nitelendirmiş ise de somut olayda İİK m.72/7 uyarınca açılmış bir istirdat davası söz konusu olmadığı halde davanın İİK m.72/7’de öngörülen hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Buna karşılık davacı, söz konusu taşınmazın davalı banka tarafından gerçek değerinden daha düşük bedelle borca mahsup edildiğini, taşınmazın gerçek değeri ile kabul edilen değeri arasındaki nispetsizliği ileri sürmekte, TBK m.28’de karşılığını bulan gabin (aşırı yararlanma) hukuki nedenine dayandığı anlaşılmaktadır. Davacının talebinin bu hükümler çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın istirdat davası olarak değerlendirilerek hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusu yerinde olduğundan kararın kaldırılarak esasa ilişkin nedenler incelenmeksizin davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacının istinaf başvurusunun kabulüne, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/12/2021 Tarih, 2019/166 Esas – 2021/880 Karar sayılı kararının HMK.’nun 353(1)a-4 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine” Davacı tarafça yatırılan 80,70-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile HMK.’nın 353(1)a maddesi uyarınca kesin olmak üzere karar verildi. 30/06/2022