Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/807 E. 2023/1955 K. 14.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/807
KARAR NO: 2023/1955
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2020
NUMARASI: 2017/355 Esas – 2020/875 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/12/2023
Davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalı tarafından müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin usulsüz tebligat yapılarak kesinleştirildiğini, müvekkilinin davalıya borcu bulunmadığını, davalı tarafça takibe konu alacağa dair hiçbir somut delilin ortaya konulmadığını, taraflar arasında takibe konu alacağa ilişkin bir ticari ilişki bulunmadığını, müvekkilinin takibin kesinleşmesi nedeniyle icra ve haciz baskısı altında 45.000-TL ödeme yaptığını belirterek, müvekkilinin takibe konu borcunun bulunmadığının tespitine, haciz tehdidi altında ödenen 45.000-TL’nin ödeme tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve davalı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; tarafların altın ve döviz ticareti ile uğraştıklarını, davacı şirket ve temsilcilerinin müvekkilinden farklı zamanlarda elden aldıkları ve borçlandıkları paraları iade etmediğini ve 238.099,79-TL borçlandığını, borcun kaynağı olan 15.11.2016 tarihli mutabakatnamenin bu durumun açık ispatı olduğunu, bu belge altındaki imzanın davacı şirket namına sigortalı çalışanı olan kuryesi tarafından atıldığını, imzayı atan … piyasasında döviz cinsi borç alıp verme konusunda davacının temsilcisi olarak hareket ettiğini, bu nedenle belge altındaki imzanın davacı açısından bağlayıcı olduğunu, davacının belgenin aksini aynı kuvvette delillerle ispatlaması gerektiğini, ancak bu hususta herhangi bir yazılı delil gösterilmediğini, işin özelliği gereği davacı şirket yetkilisi … ve çalışanı … ile müvekkili adına görüşen müvekkilinin sigortalı çalışanı … arasındaki telefon görüşmelerinin kaydedildiğini, bu konuşmalarda davacı şirket yetkilisinin “biliyorum, haberim var, her şeyi göze alıyorum” şeklinde açık ifadelerinin bulunduğunu belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; dayanak belgede toplam borcumuz başlığı altında TL sütununda 238.099,79-TL yazılı olduğu, altında da el yazısı ile “… mutabık” yazısı ve ismin altında da imza bulunduğu, belgenin sol üst köşesinde de 15.11.2016 tarihinin yazılı olduğu, belge altında ismi ve imzası yazılı olan … SGK kayıtlarına göre belgeyi imzaladığı tarihte davacı şirket çalışanı olduğu, davalı tarafça sunulan 339 adet ses kaydı üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde, ses kayıtlarından 336 tanesinde görüşme esnasında ses kaydı yapıldığından tarafların haberinin bulunup bulunmadığının anlaşılamadığının, iki tanesinde ise ses kaydı yapıldığının taraflarca bilindiğinin tespit edildiği, ses kaydının yapıldığı taraflarca bilinen telefon görüşmelerinin dökümünden dava konusu olayı aydınlatacak veri elde edilemediği, tarafların ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde, dayanak belgenin kaydının bulunmadığının, ayrıca borç-alacak bakiyesi bulunmadığının tespit edildiği, dava konusu belge altında imzası bulunan … davacı şirketin ticari temsilcisi olarak kaydının bulunmadığı, bu durumda bu kişinin TBK’nın 547 maddesi gereğince davacının resmi ticari temsilcisi olduğunun kabul edilemeyeceği, TBK’nın 551 maddesi kapsamında … ticari vekil olarak davalı taraftan davacı şirket adına ödünç para alabilmesi için açıkça yetkili kılınmış olması gerektiği, ancak dosyada … ödünç para alma konusunda davacı tarafından açıkça yetkilendirildiğine ilişkin bir belge bulunmadığı, ödünç para alma konusunda açıkça yetkilendirilmeyen birinin daha önce alınmış ödünç paranın ne kadar olduğu konusunda imzalı belge verme yetkisinin de olamayacağı, … davacının ticari temsilcisi, ticari vekili ve tacir yardımcısı olmadığının anlaşıldığı, davalı vekilinin yemin delilinden feragat ettiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davacının icra takibinde davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacının ödediği 45.000-TL’nin 21/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının borçlu olmadığına karar verilen 238.099,79-TL’den istirdatına karar verilen 45.000-TL’nin düşümünden sonra geriye kalan 193.099,79-TL üzerinden %20 oranında kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili; taraflar arasındaki hukuki ilişki ve sonuçlarının örf ve adet ilişkisi üzerine kurulu olarak cereyan ettiğini, ancak mahkemece taraflar arasındaki ilişkiyi düzenleyen … serbest döviz piyasasının örf ve adet kuralları ile sonuçlarının araştırılmadığını, … piyasasındaki örf ve adet kuralları gereği ticari işin ifasında verilerin tutulduğunu ve ayrıca tarafların ortak iradelerine uygun olarak otomatik olarak ses kaydı alındığını, yine semeni nakit veya senet vererek ödediği halde, satın aldığı malın kendisine teslim edilmediğini ileri süren tarafın bunu ispat etmesi gerektiğini, taraflar arasında işin ifası için Whatsapp uygulaması ve telefon görüşmelerinin kullanıldığını, iletişim kayıtlarının tarafların ortak iradelerine uygun olarak saklandığını, iletişim kayıtları ile sabit olduğu üzere … dosyada bulunan borç mutabakatını imzalama ve tüm işlem trafiğinin yürütülmesi, edimlerin ifa edilmesi hususunda örf ve adet kuralları uyarınca yetkilendirilmiş olan davacının temsilcisi olduğunu, ticari mümessilin iyiniyetli 3. kişilere karşı müessese sahibi hesabına kambiyo taahhüdünde bulunmaya yetkili olduğunu, dolayısıyla belge altındaki imzanın davacı şirket yönünden bağlayıcı olduğunu, mahkemece taraflarca örf ve adet kurallarına uygun olarak kaydı tutulan ve hukuka uygun şekilde elde edilen, özel hayata dair bir içeriğin bulunmadığı ses kayıtlarının hukuka aykırı delil olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu, ses kayıtlarının … piyasasının rutin işleyişinden alınan ses kayıtları olduğunu, içeriklerinin hukuka uygun olarak elde edildiğini, konuşma akışı içerisinde tarihsel olarak birden çok defa bu kayıtların alındığının taraflarca ifade edildiğini, dosyada bulunan 13/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda, müvekkili şirket sigortalı çalışanı … ile davacı şirket yetkilisi … arasında gerçekleştirilen telefon görüşme kayıtlarının bir kısmında, bizzat davacı şirket yetkilisi …’nın “ses kaydı bende, şirket sistemi var ya” şeklinde beyanda bulunduğunu, buna göre konuşmaların otomatik olarak kayda alınmasına dair sistemin, müvekkilinde olduğu gibi davacı şirkette de bu şekilde bir sistemin bulunduğunu, bunun da … piyasasında işlem yapan taraflar açısından konuşmaların otomatik olarak kayıt altına alındığına ilişkin bir ticari örf ve adet olduğuna dair iddialarını doğruladığını, borçlunun borçlu olmadığının tespiti halinde alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilebilmesi için, alacaklının alacağının tahsilini talepte haksız ve kötü niyetli olmasının gerektiğini, müvekkilinin takipte haksız olmadığı gibi kötü niyetli de olmadığını, bu nedenle müvekkili aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca davacının hiç bir ihtirazi kayıt ileri sürmeden yaptığı 45.000-TL ödemenin iadesine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davacı aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ile icra tehdidi altında ödenen tutarın istirdatı istemine ilişkindir. Somut olayda; davalı tarafından davacı aleyhine 238.099,79-TL alacağın tahsili istemiyle 24.02.2017 tarihinde İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında ilamsız takip başlatıldığı, takibin kesinleştirildiği, ancak davacı borçlu tarafından 27.03.2017 tarihinde ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesi ve ödeme emrinin iptali istemiyle İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/473 esas sayılı dosyasında dava açıldığı, mahkemece davanın reddine ilişkin verilen kararın istinafı üzerine İstanbul BAM 23. HD’nin 19.11.2020 tarihli ilamıyla kararın kaldırılarak davacının şikayetinin kabulü ile ödeme emri tebliğ tarihinin 21.03.2017 olarak düzeltilmesine karar verildiği ve bu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiği, bu karar doğrultusunda icra dairesince davacı borçlunun ödeme emrine itirazının süresinde olduğu kabul edilerek takibin durdurulmasına ve hacizlerin kaldırılmasına karar verildiği, takibin durdurulması kararı öncesinde davacı borçlu tarafından davalı alacaklıya 45.000-TL ödeme yapıldığı ve bu ödemenin davalı alacaklı vekilince 28.04.2017 tarihli dilekçe ile icra dosyasına bildirildiği anlaşılmaktadır. Menfi tespit davasının niteliği gereği ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia eden davalı üzerindedir. Davalı tarafça alacağın ispatı bakımından davacının sigortalı çalışanı … tarafından imzalanmış olan 15.11.2016 tarihli belge ile davacı şirket yetkilisi … ve çalışanı … ile davalının sigortalı çalışanı … arasındaki telefon görüşmelerine ilişkin ses kayıtlarına dayanılmıştır. 15.11.2016 tarihli belgede “Toplam Borcumuz” yazısının karşısında 238.099,79-TL yazılı olduğu, altında da el yazısı ile “… mutabık” ibaresinin ve bu kişinin imzasının yer aldığı, belge altında ismi ve imzası bulunan …’ün belgenin düzenlendiği tarihte davacı şirketin sigortalı çalışanı olduğu anlaşılmaktadır.Öncelikle sigortalı çalışan tarafından imzalanan işbu belgenin davacı şirketi bağlayıcı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. TBK’nın 551. maddesine göre ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez.Öte yandan, kanunda ticari vekilin tayini herhangi bir şekle bağlı tutulamıştır. Ticari vekilin açık ve zımni olarak tayin edilmesi mümkündür. Uygulamada çok defa temsil olunanın iradesine delalet eden davranışlarıyla ticari vekilin tayin edilmesine rastlanmakta ise de işletme sahibi gerçekte ticari vekil tayin etme isteğinde olmasa bile, davranışlarıyla üçüncü kişilerde böyle bir yetki vermiş olduğu inancını doğurmaktaysa, bu yetkinin dış görünüşe göre tespit edilen sınırları içinde yapılan muamelelerden dolayı işletme sahibi iyiniyetli üçüncü kişilere karşı bağlı olur (Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 17. Baskı, İstanbul 2021, s.732). Somut olayda taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı şirketin sigortalı çalışanı …’ün davacı tarafından ticari vekil olarak yetkilendirildiği hususunda belge sunulmamıştır. Ancak davalı tarafça, …’deki döviz ve altın alım satım işlemlerinde işlemi yapan kuryelerin işlem yapmaya yetkili bulunduğunu taraflarca telefon görüşmelerinin kayıt altına alınması konusunda teamül bulunduğu ileri sürülmüşse de bu konularda hiç bir inceleme yapılmamıştır.Davacı şirket yetkilisi … ve çalışanı … ile davalının sigortalı çalışanı … arasındaki telefon görüşmelerine ilişkin ses kayıtları dosyaya sunulmuştur. Mahkemece ses kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde; taraflar arasındaki 339 adet telefon görüşmesinin kayıt altına alındığı, 3 adet konuşmada her iki tarafın da konuşmaların kayıt altına alındığını bildiğinin anlaşıldığı tespit edilmiş olup, bu 3 adet konuşma içeriğinde dava konusu olayı aydınlatacak bir beyan bulunmadığı anlaşılmaktadır.Yargıtay HGKnın 2020/2-26 esas 2022/1434 karar sayılı, 2013/4-1183 esas 2014/960 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; 6100 sayılı HMK’nın 189/2. maddesinde yer alan “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olamayacağı kabul edilmiştir. Böylece ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukukî çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması esası getirilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle, yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınması ve delilin her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tespit edilmesi halinde, diğer tarafça bir itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir. Uygulamada kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlâli sonucu elde edilen kayıtların delil olarak değerlendirilemeyeceği kabul edilmektedir. Burada özenle üzerinde vurgulanması gereken husus; hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmesi ve bu konuda her somut olayda, o olayın özelliğine göre değerlendirme yapılması gerektiğidir. Bu konuda ihlâl edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Bu kapsamda somut olayda davalı tarafça delil olarak dayanılan ses kayıtlarının delil olarak kabul edilebilmesi için HMK’nın 189/2 maddesi kapsamında hukuka aykırı delil niteliğinde olup olmadığının tespiti gerekmekte olup, … piyasasında döviz ve altın ticaretinde taraflar arasındaki telefon konuşmalarının kayıt altına alınması hususunda teamül haline gelmiş bir uygulama bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Yine Kapalı Çarşı ve … piyasasında işvereni adına işlem yapan kurye gibi çalışanların hukuki durumunun tespiti, işverenini borçlandırıcı işlem yapma yetkisi bakımından teamül haline gelmiş bir uygulama bulunup bulunmadığının tesbiti gerekmektedir. Bu nedenle mahkemece bu hususta Kapalı Çarşı Yönetimi, İstanbul Ticaret Odası ve sektörle ilgili kuruluşlar nezdinde araştırma yapılarak,altın- döviz işlemlerinde teamül olarak uygulanan kuralların belirlenerek, sonucuna göre ses kayıtlarının çözümü yaptırılarak, konuşma kayıtlarının delil olarak dayanılan davacının sigortalı çalışanı … tarafından imzalanmış olan 15.11.2016 tarihli belge ile birlikte değerlendirilmesi suretiyle, davacının menfi tespit ve istirdat istemi bakımından sonucuna göre bir karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılarak, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/12/2020 Tarih 2017/355 Esas – 2020/875 Karar sayılı hükmün HMK’nın 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE”Davalı tarafından yatırılan 4.066,30-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/12/2023