Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/652 E. 2021/616 K. 28.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/652
KARAR NO: 2021/616
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/12/2020
NUMARASI: 2017/1002 Esas 2020/828 Karar
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/04/2021
Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirkete ait geminin davalı şirketin KKTC Kalecik’de bulunan enerji üretim tesisinde akaryakıt tahliyesi yaptığı sırada davalı tarafın tesisindeki yakıt tahliye borularının, taraflar arasındaki 11.07.2013 ve 22.07.2013 tarihli yakıt tahliye protokollerine aykırı şekilde olması nedeniyle 15.07.2013 tarihinde davalı şirkete ait tesiste yakıt sızıntısı meydana geldiğini ve izleyen günlerde müvekkiline ait geminin kirliliğine bağlı olaylar ve davalı tarafa ait tesisteki yetersizlikler nedeniyle tesisten ayrılmasına mani olunduğunu, taraflar arasındaki tahliye protokollerine aykırılığa bağlı olarak çıkan kirlilik ve gecikmeler nedeniyle meydana gelen zarardan davalının sorumlu olduğunu, zira olaydan sonra yapılan bilirkişi incelemesi ile de davalının kusurlu olduğunun tespit edildiğini, buna bağlı olarak müvekkilinin yapmak zorunda kaldığı giderlerden davalının sorumlu bulunduğunu ayrıca geminin tersanede kaldığı süre içerisinde müvekkilinin gelir kaybına uğradığını gelir kaybından da davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek müvekkili şirketin 1.057,154,54 USD tutarındaki gemi temizleme ücreti ile 93.892,80 TL kar kaybının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacı tarafın iddiasını tamamen ODTÜ’den alınan rapora dayandırdığını, oysa ODTÜ raporunun, makine mühendisi bilirkişiler tarafından gemi ile ilgili bir çalışma yapılmaksızın kaleme alındığını ve bilimsel sonuç verecek düzeyde bir rapor olmadığını, somut olay ile ilgili olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyeleri tarafından bilimsel ve tarafsız nitelikte bir bilirkişi raporu düzenlendiğini, bilirkişi raporunda kirlenmeye sebebiyet veren olayın “…geminin boşaltma sırasında çok yavaş şeklide baş taraftan dönmesi, geminin bu dönme sonucunda hortuma yüklenmesi ve elastik boruyu koparması…” olarak belirlediğini, somut olayda tankerin dönmesi suretiyle hortumu koparttığını ve kopan hortumdan yayılan petrol ürününün kirliliğe sebebiyet verdiğini, bu gerekçe ile davacı şirketin kendi malvarlığında meydana gelen zarara kendisinin katlanması gerektiği gibi müvekkilinin bu olay nedeniyle uğradığı zararı da tazmin etmek ile mükellef olduğunu, somut olayda maddi vakıanın denizde petrol kirliliğin nedeni ile … “…” isimli gemide meydana gelen doğrudan ve dolaylı zarar olması dikkate alınarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın görevli İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, davacı ile davalı arasında hiçbir sözleşmesel ilişki bulunmaması nedeniyle dikkate alınarak davanın pasif husumet ehliyetinin yokluğu nedeni ile reddine, dava konusu geminin davanın ikame edildiği tarihte ekonomik mülkiyetinin dava dışı “… Ltd” ye ait olması gerekçesi ile aktif husumet ehliyetinin yokluğu nedeni ile reddine, dosyaya dava konusu gemi üzerinde rehinli alacaklı bulunan … muvafakatinin sunulmaması gerekçesi ile davanın usulden reddine, zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, dava konusu kazanın 15/07/2013 tarihinde gerçekleştiği, daha önce bu konuda açılmış davanın takipsiz bırakılması nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verildiği, bu nedenle daha önce görülen davanın zamanaşımını kesmeyeceği, görülmekte olan davanın 18/09/2017 tarihinde açıldığı, BK.nın 72.maddesinde haksız fiillere ilişkin zaman aşımı düzenlenmiş olup, bu düzenlemeye göre, tazminat isteminin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı, davalının zamanaşımı defi yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili; davaya konu olan olayın davalının müvekkil ile arasındaki 11/07/2013 tarihli tahliye protokollerine aykırı davranmasından kaynaklandığı halde mahkemece bu protokollerin sözleşmeye aykırılık teşkil edip etmediği hususunda değerlendirmede bulunmadan karar verdiğini,mahkemece davaya konu olayın haksız fiil hükümlerine tabi olduğunu belirtmişse de müvekkil şirket ile davalı şirket arasındaki ilişkinin akdi nitelikte olduğunu,15.07.2013 tarihindeki kirlilik olayı meydana gelmeden önce taraflar arasındaki 11.07.2013’te imzalanan tahliye protokolünde davalı şirketin tahliye işleminin gerçekleşebilmesi için 16 inç çapında, saatte 1000 m3 miktarında yakıt aktarabilen ve maksimum 8 bar basınca dayanabilen sahil borusu temin etmeyi taahhüt ettiğini, zararın da protokolde kararlaştırılan nitelikte sahil borusu temin edilmemesinden kaynaklandığını, tahliye protokolünün isimsiz-atipik bir sözleşme niteliğinde olduğunu, bu protokole aykırılıktan meydana gelen zararların tazmini taleplerinin 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davanın haksız fiil olarak nitelendirilmesi halinde dahi zamanaşımı süresinin 2 yıllık genel zamanaşımı süresi değil, özel kanun hükmü gereğince 5 yıl olarak kabul edilmesi gerektiği, özel hüküm niteliğindeki 2872 sayılı Çevre Kanunu (ÇK) ve 5312 sayılı Deniz ve Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun’un özel düzenlemelerini uygulamak yerine olayda adi bir haksız fiil olduğu varsayımıyla TBK nun haksız fiiller için öngörülen 2 yıllık genel zamanaşımı süresinin esas alınmasının hatalı olduğunu, oysaki kirlilikten meydana gelen zararlarda, kirletene (zarar verene) karşı açılacak davalarda zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu, (2872 sayılı ÇK madde 28’in 3. fıkrası: : “Çevreye verilen zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren beş yıl sonra zamanaşımına uğrar.”), davalı tarafın da cevap dilekçesinin 5. sayfasında davaya konu olay nedeniyle yönelttikleri tazminat isteminin 2872 sayılı ÇK’ya tabi olduğunu beyan ettiğini, Yine özel hüküm niteliğindeki denizde meydana gelen petrol kirliliği ile ilgili 5312 sayılı Deniz ve Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun’nun “Zamanaşımı” başlıklı 12. maddesinde de deniz ve çevresine petrol ve diğer zararlı maddeler ile zarar verilmesi durumunda zarara uğrayanların tazminat haklarının 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunun düzenlendiğini, (Madde 12- Bu Kanun kapsamındaki olaylar nedeniyle tazminat taleplerinde zamanaşımı süresi, diğer kanunlarda daha uzun bir süre öngörülmedikçe, zararın öğrenildiği ve sorumlu tarafın tespit edildiği tarihten itibaren beş yıl, her hâlde olayın meydana geldiği tarihten veya olay, olaylar zincirinden meydana geliyorsa son olayın meydana geldiği tarihten itibaren on yıldır. “)denildiği , davalı tarafın 5312 sayılı Kanun gereğince yaptırmak zorunda olduğu Çevre Kirliliği Mali Sorumluluk Sigortası’nı ve 3. Şahıs Mali Sorumluluk Sigortası’nı yaptırdığı … Sigorta A.Ş.ne karşı açtığı İstanbul 7. ATM’nin 2015/376 esas sayılı davasında 15.07.2015 tarihinde Kalecik’te meydana gelen olayın kirlilik olayı olduğunu, çevreye ve diğer üçüncü kişilerin bu olay sebebiyle zarara uğradığını ve bu olay sebebiyle birçok üçüncü kişiye tazminat ödemesi yaptıklarını, bu ödemelerin esasen davalı … firması tarafından karşılanması gerekirken, adı geçen sigorta şirketinin kendilerine kısmi bir sigorta tazminatı ödemesi yaptığını ve esasen olaydan 100% oranında kendilerinin sorumlu olduğunu belirterek bakiye sigorta tazminatının ödenmesini talep ettiklerini, davalının eyleminin TCK madde 151’inci maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçunu oluşturduğundan olayda TCK’da düzenlenen zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğini, meseleye haksız fiillere dair öngörülmüş olan 2 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanacağı varsayılsa dahi bu davanın TBK madde 158’deki 60 günlük munzam sürede açılmış olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davalının ikrarı sebebiyle zamanaşımı süresi 10 yıla çıkmış olmasına rağmen mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılmadığını, olayın meydana geldiği 15.07.2013 tarihinden sonra ortaya çıkan kirliliğin sebebinin araştırılabilmesi için KKTC Makamları tarafından görevlendirilen ODTÜ’nden akademisyenlerden oluşan bir bilirkişi heyeti tarafından olay yerinde incelemeler yapıldığını, 21.07.2013 tarihli bilirkişi raporu ile davalı şirketin davaya konu olaydan sorumlu olduğu, davalının tesisinin bu tür kirlilik olaylarını engellemeye elverişli olmadığı, nitekim davalıya ait tesiste birçok eksikliğin bulunduğunun ifade edildiğini, davalı şirketin sigortacı şirkete karşı açtığı tazminat davasında (İstanbul 7. ATMsi, 2015/376 E.) delilleri arasında bu bilirkişi raporunu da gösterdiğini, 21.07.2013 tarihli rapor esas alınmak suretiyle meydana gelen kirlilikten dolayı kendilerinin 100% oranında sorumlu olduklarının tespit edilmiş olduğunu, kirlilikten etkilenen birçok kişi ve kuruma bu raporda tespit edilmiş olan 100% sorumluluklarını temel alarak tazminat ödediklerini ve bu ödemelerin çevre kirliliği mali mesuliyet sigortacıları tarafından kendilerine ödenmesi gerektiğini beyan ederek dava açtığını, davalının böylelikle kirlilik sebebiyle sorumlu olduklarını ve üçüncü kişilere tazminat borçlarının olduğunu ikrar ettiklerini, borcun ikrarı halinde zamanaşımı süresinin 10 yıl olacağını ileri sürerek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava; davacıya ait olan gemi ile taşınan akaryakıtın davalıya ait olan tesise boşaltılması sırasında tesise ait tahliye borularından kaynaklandığı ileri sürülen petrol sızıntısı nedeni ile gemide meydana gelen kirlenmenin giderilmesine ilişkin oluşan zarar ile geminin işletilemediği süre içerisinde mahrum kalınan kazançtan dolayı oluşan zararın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Taraflar arasında aynı dava ilk olarak, İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1476 E.2015/353 K. Sayılı dosyasında görülmüş olup, 09/09/2015 tarihinde davanın görev yönünden reddine, dosyanın İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşmiş, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için süresinde müracaat edilmemesi nedeniyle 11/09/2017 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. TBK’nın 158’inci maddesinde; dava veya def’i, mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklıya haklarını kullanması için altmış günlük ek süre tanınmıştır. Öte yandan HMK’nın 20. maddesine göre, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekmekte olup; aynı hükümde, süresinde başvuru yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılacağı düzenlenmiştir. Bu açılmamış sayılma durumu iki haftalık başvuru süresinin geçmesi ile kendiliğinden oluşacak olup bunun için ayrıca mahkemenin bir karar vermesine de gerek duyulmayacaktır. Buna göre; yetkisizlik veya görevsizlik kararının sonuçları, söz konusu kararların kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlayacak olan iki haftalık süre içinde başvurulup başvurulmamasına göre farklı olacaktır. İki haftalık süre içinde başvurulması halinde davaya görevli veya yetkili mahkemede devam edileceğinden yeni bir dava açmaya, bunun içinde ek süreye ihtiyaç duyulmayacaktır. Buna karşın iki haftalık süre içinde başvurulmaması durumunda ise iki önemli sonuç ortaya çıkacaktır. Birincisi, yetkisiz veya görevsiz mahkemede açılan dava açılmamış sayılacak, ikincisi ise yetkisizlik veya görevsizlik kararıyla sonuçlanan yargılama sürecinde zamanaşımı süresi dolmuş ise davacıya 6098 TBK md. 158’de düzenlenen ek süre verilecek ve bu süre iki haftalık başvuru süresinin bitiminden itibaren başlayacaktır. (Yargıtay 11. HD. 02/07/2020 T. 2019/1090 E. 2020/3439 K.; TD 17.09.1955, 8498/6195; TD 18/05/1972, 1643/2512; 11 HD 03/04/1979, 1196/1705; 11 HD 16/12/1989, 4006/9013 tarih ve sayılı kararlar, Prof. Dr. Baki KURU Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt 1 sayfa 361, Prof. Dr. Ejder Yılmaz Hukuk Muhakemeleri Şerhi 3. Baskı Cilt 1 Sayfa 566, Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu Borçlar Hukuku Genel Hükümler Genişletilmiş 22. Bası sayfa 1138). Davacının TBK m.158’deki 60 günlük ek süreden yararlanabilmesi için, dava konusu alacağın veya hakkın, görevsiz mahkemede dava açıldığı tarih ile bu davanın açılmamış sayıldığı tarih arasında zamanaşımına uğramış olması gerekir (Kuru, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt I, 6. Baskı, 2001, s.363). Bunun dışında altmış günlük ek süre, açılmamış sayılma kararı daha sonraki bir tarihte yazılmış olsa dahi, kararın yazıldığı tarihten değil açılmamış sayılma durumunun ortaya çıktığı kanun yolu başvurusunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki haftalık sürenin bitiminden itibaren başlayacaktır (Yargıtay. 11. HD. 02/07/2020 T. 2019/1090 E. 2020/3439 K.). Somut olayda, bahse konu olayın 15/07/2013 tarihinde meydana geldiği, davanın görevsiz mahkemede zamanaşımı süresi içerisinde 30/12/2014 tarihinde açıldığı, 09/09/2015 tarihinde davanın görev yönünden reddine karar verildiği, kararın 31/05/2017 tarihinde onanarak kesinleştiği, Yargıtay ilamının davacıya 18/07/2017 tarihinde tebliğ edildiği, araya adli tatilin girmesi nedeniyle dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için 07/09/2017 tarihine kadar başvuruda bulunulmadığı, davanın 08/09/2017 tarihinde açılmamış sayıldığı ve zamanaşımı süresinin bu tarihten önce dolduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasında görülmekte olan iş bu dava ise 18/09/2017 tarihinde TBK m.158’de davacıya tanınan 60 günlük ek süresi içerisinde açılması karşısında ilk derece mahkemesince davanın zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle reddine karar verilmesi isabetli görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusu haklı görüldüğünden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/12/2020 Tarih 2017/1002 Esas 2020/828 Karar sayılı kararın HMK.’nın 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 59,30-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 28/04/2021