Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/587
KARAR NO: 2023/1735
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/12/2020
NUMARASI: 2014/303 Esas 2020/735 Karar
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
Davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında imzalanan 24.12.2012 tarihli bayilik sözleşmesinin davalı tarafından keşide edilen 06.09.2013 tarihli ihtarname ile haksız olarak feshedildiğini, fesihten önce 29.05.2013 tarihinde davalının da bünyesinde bulunduğu … Holding’in bir diğer şirketi olan … ile olan bayilik sözleşmesinin feshedildiğinin müvekkiline bildirildiğini ve web sitelerinde, tanıtım, afiş faaliyetlerinde … ibaresinin kullanılmasının durdurulması için İstanbul 4. FSH Hukuk Mahkemesinde 2013/42 D.İş numarasıyla ihtiyati tedbir talebinde bulunulduğunu, bunun üzerine davalı ile müvekkili arasındaki bayilik sözleşmesinin devam etmesi nedeniyle tedbir kararının uygulanamayacağını cevaben bildirdiklerini, sırf bu cevapları nedeniyle müvekkili cezalandırılmak istenilerek bayilik sözleşmesinin 06.09.2013 tarihinde davalı tarafından feshedildiğini, bayilik sözleşmesinin haksız feshi sonucu maddi zararlarının tazmininin gerektiğini, müvekkilinin tanıtım amacıyla 02.05.2013 tarihinde birçok internet sitesi açarak 50.000-TL danışmanlık bedeli ödediğini, davalının talimatları doğrultusunda mağazada tadilat ve dekorasyon yaptırarak 30.000-TL ödediğini, ayrıca davalı şirket genel müdür yardımcısının onayıyla 444’lü telefon için 919-TL ödeme yaptığını, bu harcamaların sözleşmenin 5 yıl süreceğine inanılarak yapıldığını belirterek, 80.919-TL maddi zararın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; taraflar arasındaki 24.12.2012 tarihli bayilik sözleşmesinin 12 ay süreli olduğunu, sözleşme yürürlükte iken davacının … markalarını ve ürünlerini tüketiciyi yanıltacak şekilde hem şirket ilan, reklam, panolarında, hem de internet sitesinde hukuka ve sözleşmeye aykırı bir şekilde kullandığını, davacıya marka kullanımında yaptığı ihlallerin düzeltilmesi için defalarca uyarıda bulunulmasına rağmen tutumunu değiştirmediğini ve markaları uygun olmayan biçimde kullanmaya devam ettiğini, bu nedenle sözleşmenin müvekkili tarafından 06.09.2013 tarihinde feshedildiğini, sözleşmenin 5 yıl süreli olmayıp, 5 yılın tarafların mutabık kalırsa sözleşmenin uzatılabileceği azami süre olarak belirlendiğini, yapılan fesih haklı olduğu gibi, müvekkilinin sözleşmenin 8.9 maddesine göre sebep göstermeksizin fesih hakkı bulunduğunu, davacının müvekkiline ait markaları ve ticaret ünvanını hiçbir ayırt edici unsur bulundurmadan kendi adına alan adı olarak tescil ederek kendisini … AŞ olarak gösterdiğini, kendi kartlarında müvekkilinin bayisi olduğuna dair hiçbir emare bulundurmadığını, şirketin girişinde yine tüketiciyi yanıltıcı şekilde reklam, ilan ve afişler bulundurduğunu, açmış olduğu internet sitelerinde müvekkilinin marka hakkına tecavüz ettiğini, bu hususun İstanbul 1. FSH Hukuk Mahkemesinin 2013/60 D. İş sayılı dosyasında yapılan tespit ile de ortaya çıktığını, bu dosyada verilen tedbir kararı ile sözleşmenin ihlalinin ortaya çıktığını,yaptığı masrafların sözleşme gereği yapılmadığı gibi davacının ticari faaliyetinin devamı için yapıldığını, harcamalar için müvekkilinden onay alınmadığı gibi onay alınsa dahi talep edilemeyeceğini,sözleşme 10 ay yürürlükte kaldığından culpa in contrahendo sorumluluğundan söz edilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; taraflar arasında imzalanan 24.12.2012 tarihli sözleşmenin davalı tarafça sözleşmenin 8.9 maddesi uyarınca davacı bayiye 7 gün önceden yazılı bildirim yapılmak sureti ile 06.09.2013 tarihli ihtarname ile feshedildiği, sözleşmenin 8.9 maddesinin davalıya 7 gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartı ile sözleşmeyi kayıtsız ve şartsız feshetme hakkı verdiği, ancak sözleşmenin bu maddesinin davalının davacı karşısındaki güçlü durumu da dikkate alındığında dürüstlük kurallarına uygun olmadığı, bu sebeple batıl olduğu, buna göre yapılan feshin de haksız olduğu, davacı tarafça; bayilik için internet sitelerinin açıldığı ve buna ilişkin danışmanlık ücretleri ödendiği, davalının talimatı ile işyerinde tadilat yapıldığı ve ayrıca işyerine 444’lü telefon hattı tahsis edildiği iddia edilerek, buna ilişkin yapılan harcamaların davalıdan tazmininin talep edildiği, yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davacı tarafından açılan 12 adet internet sitesinin ve telefon hattının işin yapılması için gerekli olmadığı, yine tadilat masrafının sözleşmeden kaynaklandığının tespit edilemediği yönünde görüş bildirildiği, davacının masraf talepleri hakkında, bu işlerin yapılması gerektiğine dair sözleşmede bir hüküm bulunmadığı, yapılan masrafların iş için gerekli olduğunun ispat edilemediği gibi, davalının talimatı ile yapıldığının da ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; mahkemece talepleri gözetilmeksizin, bilirkişi raporuna yönelik itirazları dikkate alınmaksızın gerekçesiz olarak karar verildiğini, mahkemece alınan bilirkişi raporları arasında bulunan çelişkiler giderilmeksizin karar verilmesinin hatalı olduğunu, bayilik sözleşmesinin ekonomik olarak güçlü olan davalı tarafça sebepsiz olarak feshedilebileceğine dair hükmünün kanuna aykırı olması nedeniyle TBK’nın 27. maddesi kapsamında kesin hükümsüz olduğunu, ayrıca bu hükmün dürüstlük kuralına aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğunu, sözleşmenin 3.2 maddesi gereğince tanıtım, reklam ve satışların artırılması için müvekkilinin gerekli masrafları yapmak zorunda olduğunu, talep ettikleri masrafların işin ve ilişkinin doğası gereği yapılması gerektiğini, bu nedenle masraflara davalının onay verip vermemesinin önemli olmadığını, dava konusu masrafların müvekkilince sözleşmeye ve davalıya duyulan güven nedeniyle zorunlu olarak yapıldığını,haksız fesih sonucunda masrafların tazmini gerektiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, taraflarca imzalanmış bayilik sözleşmesinin davalı tarafça feshi nedeniyle, davacının sözleşme kapsamında yaptığı masrafların davalıdan tahsili istemine ilişkindir. TBK’nın 112. maddesine göre; borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse, borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olabileceği gibi, menfi (olumsuz) zarar da olabilir. Menfi zarar; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, alacaklının sözleşmenin geçerliliğine güvenerek yaptığı masraflar olup, bu kapsama sözleşmenin tesisine ilişkin vergi ve harç ödemeleri, noter masrafı, yol giderleri gibi giderler dahildir. Faaliyetin yürütülmesi için yapılmış olan masraflar ise menfi zarar olarak nitelendirilemez. Somut olayda; davacı ile davalı arasında 24.12.2012 tarihli ve 12 ay süreli bayilik sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin 8.9 maddesinde davalıya 7 gün önceden yazılı olarak bildirmek kaydıyla sözleşmeyi herhangi bir şarta veya süreye bağlı olmaksızın ve sebep göstermeksizin tek taraflı olarak feshetme hakkı tanındığı, sözleşmenin davalı tarafından bu madde hükmüne dayalı olarak 06.09.2013 tarihli ihtarname ile feshedildiği, davalı tarafça sunulan cevap dilekçesinde ise sözleşmenin feshi nedeni olarak; davacının müvekkiline ait markaları ve ticaret ünvanını hiçbir ayırt edici unsur bulundurmadan kendi adına alan adı olarak tescil ederek kendisini … AŞ olarak göstermesi, kendi kartlarında müvekkilinin bayisi olduğuna dair hiçbir emare bulundurmaması, şirketin girişinde yine tüketiciyi yanıltıcı şekilde reklam, ilan ve afişler bulundurması, açmış olduğu internet sitelerinde müvekkilinin marka hakkına tecavüz etmesi, müvekkilinin markalarını haksız ve kötü niyetli olarak kullanması olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme, davalı tarafça 7 gün önceden bildirmek koşuluyla sebep göstermeksizin fesih hakkı tanıyan sözleşme hükmü gereği feshedilmiş olup, fesih ihtarında herhangi bir fesih nedeni bildirilmemiştir. Ancak davalının grup şirketleri olan…, … ve … tarafından davalı aleyhine, davalı tarafından açılan internet sitelerinde müvekkillerinin markalarının haksız olarak kullanıldığı iddia edilerek delil tespiti ve ihtiyati tedbir talep edildiği, İstanbul 4. FSH Hukuk Mahkemesinin 2013/42 D.İş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda, davalının web siteleri ile işyerinde …. markası ve logolarının kullanıldığının tespit edildiği, mahkemece 05.09.2013 tarihinde verilen karar ile ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile davalının internet siteleri ile iş yerinde talepte bulunanların marka ve logolarının kullanılmasının tedbiren önlenmesine karar verildiği, yine İstanbul 4. FSH Hukuk Mahkemesinin 2013/60 D.İş sayılı dosyasında verilen 20.12.2013 tarihli karar ile davalının davacıya ait markanın internet sitelerinde kullanımının tedbiren önlenmesine karar verildiği, taraflar arasındaki e-posta yazışmalarında; davalı tarafından davacıya 28.03.2013 tarihinde web sitesinde yapılması ve yapılmaması gerekenlerin bildirildiği, 29.03.2013 tarihinde web sitesi için aranılan şartların bildirildiği, 08.04.2013 tarihinde web sitesinde yapılması gereken logo değişikliğinin halen yapılmadığının, bu konuda önceki haftalardaki yazılı ve sözlü uyarılara rağmen düzeltme olmamasının olumlu karşılanmadığının, toplantılarda bu iş kalemlerinin yerine getirilmediğinin raporlandığının, konuyla ilgili düzeltmelerin en kısa sürede yerine getirilmesinin bildirildiği, 17.04.2013 tarihinde davacının röportaj videosunun müşteriyi yanıltıcı olması nedeniyle uygun bulunmadığının bildirildiği, 24.05.2013 tarihinde ise google reklamında sadece kendilerinin ismi kullanılarak reklam verilemeyeceğinin belirtildiği, davalı ile diğer grup şirketleri tarafından davalı aleyhine İstanbul 3. FSH Hukuk Mahkemesinin 2014/10 esas sayılı dosyasında açılan markaya yönelik tecavüzün önlenmesi istemli davada, mahkemece davanın kısmen kabulü ile davalının internet siteleri yoluyla davacıların markasına tecavüzün önlenmesine karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, yine diğer grup şirketleri tarafından İstanbul 1. FSH Hukuk Mahkemesinin 2013/190 esas dosyasında davalı aleyhine aynı istemlerle açılan davada mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince kararın vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden bozularak sair temyiz itirazlarının reddine karar verildiği, bozmaya uyularak verilen kararın da onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin feshi; sözleşmedeki sebeb gösterilmeden verilen tek taraflı fesih hakkının kullanılması yoluyla yapılmıştır. Bu hüküm taraflar bakımından bağlayıcı olup ,ancak kötüye kullanılması durumunda haksız fesih sayılacaktır. Sunulan ve incelenen bu deliller doğrultusunda, davalının sözleşmeden kaynaklanan fesih hakkını kötüye kullandığı davacı tarafça kanıtlanamamıştır.Bu durumda sözleşmenin davalı tarafça feshi nedeniyle, davacının dava konusu menfi zarar talep etmesi mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle, davalı tarafça yapılan feshin bildirimli fesih olduğu ,tek taraflı kullanılan fesih hakkının kötüye kullanılmadığı belirlendiğinden davanın reddine ilişkin karara yönelik istinaf nedeni yerinde olmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 59,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.08/11/2023