Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/548 E. 2023/1652 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/548
KARAR NO: 2023/1652
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/10/2020
NUMARASI: 2013/379 Esas – 2020/558 Karar
DAVA: Şirketin Fesih ve Tasfiyesi
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/10/2023
Davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalı şirketin 16/07/1996 tarihinde ana sözleşmesini tescil ettirdiğini, 17.04.2001 tarihine kadar şirketin davacı ve … tarafından münferiden temsil edildiğini, 01/10/1998 tarihinden bu güne kadar şirket ortaklarının bir araya gelemediğini ve şirketin 17/04/2001 tarihinden günümüze kadar temsil dahi edilemediğini, ayrıca davalı şirketin uzun süredir ticari faaliyetinin de bulunmadığını, davalı tarafından 26/02/2013 tarihinde şirket merkezinin nakli, müdür tayini ve imza yetkilisi hakkında ortaklar kurulu toplantısı yapıldığını, işbu toplantının yalnızca …’ın katılımıyla gerçekleştiğini, ortaklar kurulu kararına göre …’ın iki yıl süreyle şirkete müdür olarak atandığını, 26/02/2013 tarihli ortaklar kurulu toplantısının TTK’nın 447 maddesi düzenlenmesi kapsamında yoklukla malul olduğunu, bahsi geçen toplantı için hiçbir ortağa gerekli bildirimin yapılmadığını, yapılan bildirimlerin geçerli olmayan adreslere yapılmak istendiğini, geçersiz bildirimlerin de iade edildiğini, 26/02/2013 tarihli ortaklar kurulu kararlarının, toplantı tarihini izleyen üç ayın ardından 06/06/2013 tarihinde sicil gazetesinde ilan edildiğini, böylece ortakların alınan kararları öğrenme imkanlarının ortadan kaldırılarak iptal davası açmalarının engellenmek istendiğini, usulsüz ve yoklukla malul iş bu ortaklar kurulu kararlarının iptali amaıyla Bakırköy 7. ATM’nin 2013/342 esas sayılı dosyasıyla dava açıldığını, davalı şirket adına kayıtlı taşınmazda bulunan binaların … tarafından uzun süredir kiraya verildiğini, elde edilen kira gelirlerinin de şirkete aktarılmadığını, yine şirketin …’a ait başka şirketlerin borçlarına kefil yapıldığını, bu işlemde davalı şirketin menfaatinin gözetilmediğini belirterek, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davalı şirketin feshini gerektirecek haklı veya kanuni sebeplerin gerçekleşmediğini, davacının dava sebebini dayandırdığı şirketin ticari defterlerinin gerektiği gibi tutulmadığı iddiası ile şirketin beyanname vermediği iddialarının tek başına şirket feshine yeterli olmadığını, ayrıca TTK’nın 636/2 maddesi gereği şirketin feshini talep etmeden önce şirkete gerekli sürenin verilmesi gerektiğini, davacının, şirket ortaklarının 01.10.1998 tarihinden itibaren bir araya gelemedikleri şeklindeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını, şirket ortaklarının 16.04.1999 tarihinde bir araya gelerek şirketteki hisselerini ortaklardan … ve şirket dışından …’a devretmeyi kabul ettiklerini, protokole göre …’ın şirketin borçlarını üstlendiğini, bunun karşılığında davacının hisselerini bedelsiz devretmeyi kabul ettiğini, protokolden sonra davacı ve diğer ortakların şirketten ayrıldığını, şirketin tüm borçları ve davaları ile dava dışı ortak …’ın muhatap olduğunu, davacının ise kendisini ortak olarak görmediğinden şirketle ilgilenmediğini, şirketin bankalara, SGK ve vergi dairesine yüklü miktarda borcunun bulunduğunu, alacaklı … Bank ile …’a TMSF tarafından el konulması sonrasında TMSF ile anlaşma sağlanıncaya kadar şirket borçları için …’ın evinin satıldığını, daha sonra TMSF tarafından … Yönetim’e temlik edilen alacakla ilgili olarak bu şirketle anlaşma yapıldığını ve gecikmeli de olsa ödemelerin yapıldığını, şirketin SGK ve …’ın bir kısmı hariç tüm borçlarının …’ın öz mal varlığından ödendiğini, …’ın müdürlük süresi dolmasına rağmen yeni müdür seçilmediğinden şirketin temsili hususunda problem yaşandığını, bu nedenle şirkete müdür atanmasının şirketin menfaatine olduğunu, şirkete ait taşınmazın satışına yönelik bir işlem bulunmadığı gibi mevcut ipotek ve hacizler nedeniyle satışının mümkün de olmadığını, şirketin …’a ait şirketlere kefil yapıldığı iddiasının dayanaksız olduğunu, şirketin 1999 yılından sonra kefil olması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davacının şirketin tüm borçlarından haberdar olduğunu, davacının şirket hisselerini devretmeyi kabul ettikten 14 yıl sonra fesih ve tasfiye davası açmasının iyi niyetli olmadığını, davacının protokole göre devretmesi gereken şirket hisselerini devretmediğinden kusurlu olduğunu, kendi kusuruna dayanarak şirketin feshini talep etmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine, aksi halde fesih yerine davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; alınan bilirkişi raporlarında tespit edildiği üzere davalı şirketin 2010 yılından beri faaliyetinin bulunmaması ve zarar etmesi, ortakların uzun süre bir araya gelmemesi nedeniyle ortaklar arasındaki ihtilafın haklı sebep teşkil ettiği, davacı ortağın haklı sebeplerin ortaya çıkmasında kusurlu ya da asli kusurlu olduğundan söz edilemeyeceği, bu itibarla şirket feshi için haklı neden bulunduğu, alınan ilk heyet bilirkişi raporunda; şirketin uzun yıllardır gayrı faal olduğu, fesih ve tasfiye koşulları gerçekleştiği, öte yandan şirketin faaliyette bulunmamasının ortaklar arasındaki ihtilaftan ve 16.04.1999 tarihli protokolden kaynaklandığı değerlendirildiğinde, davacı ortağın şirketten çıkarılması halinde şirketin faaliyetine devam edebileceği ve ortakların toplanmasının gündeme gelebileceği, bu halde feshin son çare olması ilkesi ve menfaatler dengesi göz önünde bulundurularak, davalı şirketin feshi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılması veya uygun bir çözümün mahkemece benimsenebileceği görüşünün bildirildiği, ikinci bilirkişi heyet raporunda tespit edildiği üzere, şirketin halihazırdaki malvarlığının güncel değeri dikkate alındığında, rapor tarihi itibariyle, davacının %20 hissesine karşılık talep edebileceği ayrılma payının 7.294.877,89-TL olarak tespit edilebileceği, ancak İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihi itibariyle 486.530,32-TL, İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla, davalı şirketin 21.07.2016 tarihi itibariyle 687.790,07-TL ve İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihli itibariyle 45.852.246,55-TL borçlu olarak gözüktükleri, davalı şirketin mizanında ayrıntıya yer verilmediğinden şirket borçlarının detayının tespit edilemediği, davacının ve davalı şirketin icra takiplerine konu borç miktarları oranında borçlu olup olmadıklarının ayrı davaların konusu olduğu, yine şirketin nazım hesaplarında 139.392.809,28-TL şirketin icra dosyalarına borçlu olduğu yönünde kayıt yapıldığı, bütün bu hususlar birlikte dikkate alındığında icra dosya borçlarının davalı borçlarına dahil edilmesi gerektiği yönünde mahkemece kanaat getirilmesi durumunda, şirket borca batık hale geldiğinden davacının herhangi bir ayrılma payının oluşmayacağının tespit edildiğinin bildirildiği, mezkur icra dosyalarında davalı şirketin veya diğer borçluların açtığı bir dava veya başka bir uyuşmazlık yansımamış olup, mevcut durumda bu icra takipleri nedeniyle davalı şirketin borçları da hesaba katıldığında, davacının davalı şirketten alacağı bir pay bulunmadığının kabul edilmesinin gerektiği, davacı vekilince, defter ve belgeler üzerinde şirketin borca batık gösterilmeye çalışıldığı ve davalının borçlandırma işlemleri yaptığını gösterdiği, şirketin borca batık olduğu yönünde gösterilen 3 adet icra takibindeki borcun asıl sorumlusunun, davalı şirket hakim ortağı ve yetkilisi olan …’ın diğer şirketleri olduğu, davalı şirketin işbu borçlara kefil olduğu, işbu alacaklar TMSF’ye geçmiş olup, daha sonra … Yönetim tarafından temlik alındığı, … ile davalı arasında yapılandırma protokolü yapılarak borcun miktarının icra kapak dosyalarındaki miktarın çok altında tespit edilerek, yapılan ödemeler sonucu borcun kapandığı ve fakat muvazaalı şekilde icra dosyalarının davacının kardeşi … tarafından temlik alındığı, tüm bu hususların şirketin muvazaalı işlemlerle borçlandırıldığını ve yine şirket varlıklarının şirket borçlarının ödenmesinde kullanılmasına rağmen kayıt üzerinde şirketin borçlu olarak gösterilmeye devam ettiğini gösterdiği ileri sürülmüşse de, bu muvazaa iddialarına ilişkin açılmış bir dava ve alınmış bir mahkeme kararı bulunmadığı, mevcut durumda davalı şirketin icra takipleri ile ilgili devam eden süreçte borçlarını ne şekilde tasfiye edeceği şirket lehine belirlenerek, icra takiplerinin neticelenmesinden sonra davacının tasfiye payının kalıp kalmayacağının tespit edilebileceği, davacının şirketten ayrılma payı almadan çıkması yerine, şirketin feshi ile tasfiyesine karar vermenin her iki tarafın menfaatlerinin korunması açısından tercih edildiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalı şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; davacı 6 ortaklı müvekkili şirketin yalnızca %20 hissesine sahip ortaklardan biri iken, 1999 yılında şirketin o dönemki kamu ve özel borçlarından kurtulmak maksadıyla, şirketin büyük ortağı … tarafından borçların üstlenilmesi karşılığında hisse devir protokolü ile hisselerini devrettiğini, bu protokol şekil şartlarına aykırı olsa da davacının asıl iradesinin şirketin paylarını devretmek olduğunu, devir işlemi tamamlamamış olsa da sonrasında geçen 20 yılı aşkın süre boyunca davacının ortak sıfatıyla herhangi bir genel kurula dahi katılmadığını, protokol tarihi itibariyle derhal şirket müdürlüğünden de istifa ettiğini, aradan yıllar geçtikten sonra şekil eksikliği nedeniyle halen kayden ortak sıfatını taşıyan davacının %20’lik payının şirketin faaliyetlerini engelleyebilecek bir yönünün bulunmadığını, …’ın ilgili protokol gereği üstlendiği edimleri yerine getirmek maksadıyla ortağı olduğu diğer şirketler vasıtasıyla 2.000.000-USD’yi bulan banka teminat mektubu kullandırarak şirketin piyasa borçlarını ve özellikle banka borçlarını ödediğini, yine şirkete ait taşınmazların satışını engellediğini, bu nedenle davacı tarafından hakkın kötüye kullanılması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca davacı vekilinin 25/11/2014 tarihli ve 03.04.2019 tarihli celsede fesih talebinden vazgeçerek, davacının şirketteki pay bedeli ödenerek ortaklıktan çıkarılmasını talep ettiğini, bu nedenle mahkemece taleple bağlılık ilkesi gereği yalnızca ortaklıktan çıkarılma talebine ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğini, alınan bilirkişi raporunda da şirketin uzun yıllardır gayrı faal olduğu, fesih ve tasfiye koşulları gerçekleştiği, şirketin faaliyette bulunmamasının ortaklar arasındaki ihtilaftan ve 16.04.1999 tarihli protokolden kaynaklandığı değerlendirildiğinde, davacı ortağın şirketten çıkarılması halinde şirketin faaliyetine devam edebileceği ve ortakların toplanmasının gündeme gelebileceği, bu halde feshin son çare olması ilkesi ve menfaatler dengesi göz önünde bulundurularak, davalı şirketin feshi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılması veya uygun bir çözümün benimsenebileceği görüşünün bildirildiğini belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Davacı … ilk derece mahkemesi karar tarihi sonrasında 23.02.2021 tarihinde vefat etmiş olup, geriye mirasçı olarak …, … ve … mirasçı olarak kalmıştır. Davacı mirasçılardan …, Büyükçekmece 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/705 esas 2021/721 karar sayılı ilamıyla mirası reddetmiş ve karar kesinleşmiş olmakla, bu mirasçı bakımından davanın aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmektedir. Mirasçılardan … de 16.03.2022 tarihli dilekçeyle davadan feragat etmiş olup, bu mirasçı bakımından ise davanın feragat nedeniyle reddi gerekmektedir. Bu nedenle istinaf incelemesi diğer davacı mirasçısı … bakımından yapılmıştır. TTK’nın 636/3. maddesinde; haklı sebeplerin bulunması halinde her ortağın mahkemeden şirketin feshini isteyebileceği, mahkemece istem yerine davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına da karar verebileceği düzenlenmiştir. Limited şirketlerde şirketin haklı sebeplerle feshine haklı sebep teşkil edecek nedenlerin hangi haller olduğu hususu TTK’da sayılmamış olup, doktrinde ve yargı kararlarında yer verilen bazı haklı sebep teşkil edebilecek fiil ve davranışlar; zorunlu organların mevcut olmaması, genel kurulun toplanamaması, bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, bir ortağın uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi, uzun süre kar dağıtılmaması, gereksiz sermaye arttırımları ile azınlığın etkisizleştirilmeye çalışılması, ortakların bilgi alma ve denetim haklarının kullandırılmaması, aile şirketlerindeki husumet ve ortaklar arasındaki çekişmelerdir. Davacı tarafından fesih gerekçesi olarak; şirket ortaklarının uzun süredir bir araya gelemediği, şirketin 17.04.2001 tarihinden günümüze kadar temsilcisinin bulunmadığı, şirketin uzun süredir herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı, usulsüz genel kurul toplantısı yapıldığı, davalı şirket adına kayıtlı taşınmazın şirket ortağı … tarafından kiraya verilmesine rağmen elde edilen kira gelirlerinin şirkete aktarılmadığı, şirketin …’a ait başka şirketlerin yüklü borçlarına kefil yapıldığı hususları ileri sürülmüştür. Somut olayda; davacıların murisi …’nin, 16.07.1996 tarihinde kurulan davalı şirketin %20 oranındaki pay ile ortağı olup, diğer ortakların %60 pay ile …, %10’ar pay ile … ve … olduğu, şirket ana sözleşmesi ile …’ın 3 yıl süreli müdür olarak atandığı, 01.04.1997 tarihinde yapılan ana sözleşme tadili ile davacı ile …’ın 4 yıllığına münferiden temsile yetkili olmak üzere müdür olarak seçildiği, şirket müdürlerinin temsil yetkileri süre nedeniyle sona ermesine rağmen bu hususta ortaklar kurulu almayan şirketin 26.02.2013 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirkete 2 yıl süre ile …’ın müdür olarak seçildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan bilirkişi raporlarında; şirketin 2010 yılından beri ticari faaliyetinin bulunmadığı ve zarar ettiği, şirket ortaklar kurulunun 09.10.1998 tarihinden 26.02.2013 tarihine kadar toplanmadığı, …’ın şirkete ait taşınmazı kendi yararına kiraya verdiği iddiası bakımından delil bulunmadığı, davalı şirketin 2010 yılından beri faaliyetinin bulunmaması ve zarar etmesi, ortakların uzun süre bir araya gelmemesi ve ortaklar arasındaki ihtilafın haklı sebep teşkil ettiği, davacı ortağın kusurlu olmadığı, ancak şirketin faaliyette bulunmamasının, ortaklar arasındaki ihtilaftan ve 16.04.1999 tarihli protokolden kaynaklandığı değerlendirildiğinde, davacı ortağın şirketten çıkarılması halinde şirketin faaliyetine devam edebileceği ve ortakların toplanmasının gündeme gelebileceği, bu halde feshin son çare olması ilkesi ve menfaatler dengesi göz önünde bulundurularak, davalı şirketin feshi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılması veya uygun bir çözümün benimsenebileceği, şirketin halihazırdaki malvarlığının güncel değeri dikkate alındığında, rapor tarihi itibariyle davacının %20 hissesine karşılık talep edebileceği ayrılma payının 7.294.877,89-TL olarak tespit edildiği, ancak İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihi itibariyle 486.530,32-TL, İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla davalı şirketin 21.07.2016 tarihi itibariyle 687.790,07-TL ve İstanbul … İcra Dairesi … esas sayılı dosyasıyla davacı … ve davalı şirketin 18.10.2016 tarihli itibariyle 45.852.246,55-TL borçlu olarak gözüktükleri, davalı şirketin mizanında ayrıntıya yer verilmediğinden şirket borçlarının detayının tespit edilemediği, şirketin nazım hesaplarında 139.392.809,28-TL şirketin icra dosyalarına borçlu olduğu yönünde kayıt yapıldığı, icra dosya borçlarının davalı şirketin borçlarına dahil edilmesi halinde şirket borca batık hale geldiğinden, davacının çıkma payı alacağının oluşmayacağı bildirilmiştir.Dosya kapsamında toplanan delillerden; davalı şirketin TMSF tarafından el konulan … ile …’tan krediler kullandığı gibi şirket ortağı …’ın ortağı olduğu diğer şirketlerin asıl borçlu olduğu genel kredi sözleşmelerine de kefil olduğu, bu kapsamda asıl borçlusu … şirketi olan 06.02.1996, 19.12.1996, 05.11.1997, 21.05.1998, 22.07.1998 ve 11.12.1998 tarihli genel kredi sözleşmelerinde davalı şirketin kefil olarak yer aldığı, bu sözleşmelerin bir kısmında davacının da müteselsil kefil olarak yer aldığı, söz konusu genel kredi sözleşmelerinin imza tarihlerinde davacının da şirketi münferiden temsile yetkili müdür olduğu, söz konusu sözleşmelerden kaynaklanan kredi borçları nedeniyle şirketin de borçluları arasında yer aldığı icra takipleri başlatıldığı, söz konusu alacakların bankalara el konulmasıyla TMSF’ye geçtiği, TMSF’nin alacakları temlik sözleşmesiyle … Yönetim’e devrettiği, en son 26.09.2008 tarihli temlik sözleşmesiyle …’nin de … alacağını …’a 3.000.000-USD bedelle devir ve temlik ettiği, müteveffa davacının da imzaladığı 16.04.1999 tarihli protokol ile; şirketin borçlarını …’ın üstlenmesi karşılığında davacının da aralarında bulunduğu ortakların hisselerini …’a bedelsiz olarak devretmeyi taahhüt ettikleri, ancak protokol gereği hisse devirlerinin gerçekleşmediği, … tarafından bu protokole dayalı olarak hissenin adına tescili istemiyle davacı aleyhine açılan davanın reddine karar verilerek kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.Bu tespitler doğrultusunda davalı şirketin 1998 yılından itibaren 14 yıl boyunca ortaklar kurulu toplantısı yapılmadığı gibi şirketin 2001 yılından 2013 yılına kadar yetkili müdürünün de bulunmadığı, şirketin 2010 yılından beri faal olmayıp zarar ettiği, yüklü miktarda borçlarının bulunduğu sabittir. 16.04.1999 tarihli protokol ile davacının hisselerini davalı şirketin hakim ortağı …’a devretmeyi taahhüt etmiş olup, protokol gerekleri yerine getirilmemiştir. Bu tarih sonrasında ortakların bir araya gelmedikleri ve protokol nedeniyle aralarında dava görüldüğü, 2013 yılına kadar da şirketin ortaklar kurulunun toplanmadığı, şirketin uzun yıllardır faaliyetinin bulunmadığı ve tespit edilen icra takip dosyalarındaki borçlar ile birlikte borca batık hale geldiği anlaşılmaktadır. Davacının şirketteki pay oranının küçüklüğü, şirket mevcut yetkilisinin şirketin hakim ortağı olan … olması ve ortaklar arasındaki güven ilişkisinin zedelenmesi sonucunda, tarafların bu aşamadan sonra şirketin iştigal ettiği faaliyetleri bir arada yürütmelerinin mümkün olmadığı, davacı bakımından davalı şirkete ortak olmanın bir fayda sağlamadığı sabit olup, ticari faaliyeti bulunmayan şirketin devamında da da bir yarar bulunmadığından TTK’nın 636. maddesi kapsamında haklı nedenle fesih koşulları oluşmuş olup, mahkemece şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacı vekili yargılama sırasında 03.04.2019 tarihli duruşmada, önceki taleplerini tekrar ettiklerini, pay karşılığında ortaklıktan çıkmayı talep ettiklerini beyan etmiş olup, açıkça fesih ve tasfiye istemlerinden feragat etmemiştir. Bu nedenle bu beyanın talep daraltılarak sadece ortaklıktan çıkma talep edildiği şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle; davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte, ilk derece karar tarihi sonrasında davacının ölümü sonucunda mirasçılardan birisinin davadan feragat etmesi ve bir mirasçının da mirası reddetmesi nedeniyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK’nın 353/(1)b-2 maddesi uyarınca kaldırılarak “davanın davacı mirasçılarından …- bakımından aktif husumet ehliyeti nedeniyle reddine, davacı mirasçılarından … bakımından feragat nedeniyle reddine, davacı mirasçısı … bakımından ise davanın kabulüne, davalı şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine” karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/379 Esas – 2020/558 Karar sayılı 14/10/2020 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davacı mirasçılarından … bakımından davanın kabulü ile İstanbul Ticaret sicilinin … numarasına kayıtlı … Tic. Ltd. Şti’nin TTK 636/3 maddesi gereğince haklı nedenle fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuru olarak … ‘ın atanmasına, tasfiye memuruna aylık 1.500-TL ücret takdiri ile tasfiye memuruna ödenmesine, Davacı mirasçısı … bakımından davanın aktif husumet ehliyeti nedeniyle reddine, Davacı mirasçısı … bakımından davanın feragat nedeniyle reddine,” İlk derece mahkemesine ilişkin olarak; “Alınması gereken 269,85-TL karar ve ilam harcından, davacı tarafından yatırılan 24,30-TL’nin mahsubu ile kalan 245,55‬‬‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafça yatırılan 48,6‬0-TL peşin harçların davalıdan alınarak davacı …’ye verilmesine, Davacı tarafından sarf edilen 6.000-TL yargı giderinin davalıdan alınarak davacı …’ye verilmesine, Kullanılmayan gider ve delil avansının kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca talep halinde yatırana iadesine,” Davalı tarafından yatırılan 59,30-TL peşin istinaf karar harcının talebi halinde davalıya iadesine, Davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davacı tarafından yapılan 15,50-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacı …’ye verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nın 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 26/10/2023