Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/518 E. 2023/1580 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/518
KARAR NO: 2023/1580
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/12/2020
NUMARASI: 2019/644 Esas – 2020/766 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ:19/10/2023
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin 15.06.2004 tarihinden itibaren … Ltd. Şti’nin ortağı olduğunu, şirketin ticari faaliyetleri kapsamında doğan kamu borçlarının davalı tarafça ödenmemesi nedeniyle müvekkilinin kendi hissesini aşan kısma dair de ödeme yaptığını, şirketin kamu borçları nedeniyle müvekkilinin maaşına haciz konularak toplam 31.734,07-TL kesinti yapıldığını, bunun üzerine müvekkilinin 25/11/2016 tarihinde 125.889,92-TL tutarında ödeme yaparak vergi borcunu kapattığını, böylece müvekkilince vergi dairesine toplam 157.623,99-TL ödeme yapıldığını, davalının da şirketin %50 oranında hissedarı olması sebebiyle kamu borcunun %50’si oranında sorumlu olduğunu, bu nedenle müvekkilinin hissesini aşan kısma ilişkin ödemek zorunda kaldığı 78.811,99-TL bedeli davalıdan rücuen tahsil etme hakkının doğduğunu,davalı aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek, davalının itirazının iptali ile davalı aleyhine %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin borçlu şirkete 09/08/2006 tarihinde ortak olup 26/04/2011 tarihinde ortaklıktan ayrıldığını, müvekkile ortak olduğu 2009-2011 dönemini kapsayacak şekilde ve %50 ortaklık payına tekabül eden şirket borçlarının tahsili için vergi dairesince 6183 sayılı kanunun 35. maddesi gereğince 03/09/2013 tarihinde tebliğ edilen toplam 23 adet ödeme emri gönderildiğini, toplam borcun 19/02/2014 tarihi itibariyle gecikme zammı ve faizleriyle 84.600-TL’ye tekabül ettiğini, müvekkilinin ödeme emirlerinin iptali istemiyle İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 2013/2479 esas sayılı dosyasında dava açtığını, ancak hacizler nedeniyle ihtirazı kayıtla 19/02/2014 tarihinde toplam 43.062,76-TL ödemek zorunda kaldığını, takip konusu borcun hangi döneme ait olduğu belli olmadığı gibi müvekkilinin ortaklık dönemini kapsayıp kapsamadığının anlaşılamadığını, davacının şirket müdürü olması nedeniyle müvekkiline rücu hakkı bulunmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; limited şirketin vergi borcunu ödeyememesi nedeniyle davacı ortağa ödeme emri gönderildiği, davacının 6736 sayılı kanuna istinaden kendi adına şirket müdürü olarak 16.11.20016 tarihinde tecil taksitlendirme işlemi yaptığı, buna göre davalı ile ortak olduğu döneme ilişkin 25.11.2016 tarihinde 111.255,43-TL vergi aslı ve 14.644,49-TL faiz olmak üzere toplam 125.889,92-TL ödeme yaptığı, davacının şirket müdürlüğünü 26.04.2011 tarihinde bıraktığı,davalı tarafından ortak olunan döneme ilişkin olarak vergi dairesine 19.02.2014 tarihinde 26,814,15-TL vergi aslı ve 16.248,61-TL gecikme zammı olmak üzere toplam 43.062,76-TL ödeme yaptığı, taraflarca ortak olunan dönemle ilgili olarak toplam 168.962,68-TL ödeme yapıldığı, ödenen vergi aslı borcunun %50 ortaklık hissesi dikkate alınarak ortaklara düşen payın 69.034,79-TL olduğu, buna göre davacının 42.220.64- TL vergi aslı ve 5.557,48-TL gecikme faizi olmak üzere toplam 47.778,12-TL ortaklık payından fazla ödediği, ödeme tarihinden takip tarihine kadar yasal faiz hesaplanarak davacının 800,28-TL işlemiş faiz talep edebileceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının itirazının kısmen iptaline, takibin 47.778,12-TL asıl alacak ve 800,28-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 48.578,40-TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazla talebin reddine, %20 oranda hesaplanan 9.715,68-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili; davacının ödediği kamu borcunu asıl borçlu olan şirketten talep etmeden müvekkilinden talep edemeyeceğini,gönderilen ödeme emrine karşı iptal davası açmayan davacının rücu hakkı olmadığını, davacının müdürlük görevini gereği gibi yerine getirmediğini, görevi nedeniyle kamu borçlarının ödenmemesinden ve geç ödenmesinden doğan zarardan davacının sorumlu olduğunu,mahkemece davacının kamu borcunun ödenmemesinden sorumluluğu dikkate aınmadan karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, limited şirkette ortağın aynı zamanda müdür sıfatını haiz olması halinde ödenmeyen kamu borcundan, sermaye payı oranında değil, borcun tamamından sorumlu olduğunu, rücu için kamu alacağının limited şirketin malvarlığından tamamen veya kısmen tahsil edilememesi veya edilemeyeceğinin anlaşılması üzerine ödeme yapılması gerektiğini,davacının şirkete karşı açılan bir takip olduğunu, takibin sonuçsuz kaldığını ve şirketin borcu ödemekten aciz olduğunu ispatlayamadığı dikkate alınmadan davanın kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, nitekim müteselsil borçlulardan birinin ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olacağını, bu koşullar oluşmadan kamu borcunun tamamını ödeyen müdür için de aynı durumun söz konusu olduğunu, ancak davacının borca itiraz etmediğini ve ödeme emirlerinin iptali için de dava açmadığını,borcu kabul ederek ödeyen davacının rücu hakkı bulunmadığını, davacının şirketin ticari defterlerini ibrazdan kaçınması nedeniyle alacağın şirketten tahsil edilip edilemeyeceği tespit edilmediğinden davanın reddi gerektiğini, amme alacağının tahsili için öngörülen 5 yıllık genel zamanaşımı süresi dolduğundan, kamu düzenine ilişkin bu hususun resen gözetilmesi gerektiğini, alacak likit olmadığı halde icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, dava dışı şirketin yöneticisi olan davacının, şirketin vergi borcuna istinaden ödediği tutarın rücuen tahsili istemiyle başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesi, “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde, bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir. Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır” hükmünü haizdir.6183 sayılı yasanın 35. maddesine göre; “limited şirket ortakları şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından, sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumludur.” Aynı kanunun mükerrer 35. maddesine göre ise “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Türk Hukukunda ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler. Ortakların sorumluluğu sadece ortaklığa karşıdır ve esas sermaye payı ile sınırlıdır. İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imkanını tanımamıştır. Ancak 6183 sayılı yasanın 35 ve mükerrer 35. maddesi; limited şirket yöneticileri ve ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağını ve bu Kanun hükmüne göre takibe tabi tutulacağını hükme bağlamıştır. Ortağın anılan bu borcu,sermaye borcundan ayrı, bağımsız bir borçtur. Sorumluluk, payı oranıyla sınırlıdır. Fakat, bahse konu borcun doğabilmesinin ön koşulu, amme borcunun limited şirketten tahsil imkanı bulunmamasıdır. Başka bir anlatımla, amme borcunun muhatabı şirketten tahsili yoluna gidilmesine rağmen, bunun tahsilinin mümkün olmaması halinde ortakların sorumluluğu söz konusu olur. Bu doğrultuda şirketin kamu borcunu ödeyen şirket ortağının, sermaye payları oranında diğer ortak veya ortaklara rücu imkanı bulunmaktadır. Ancak şirket yöneticisinin bu sıfatı dolayısıyla ödediği kamu borcunu diğer ortaklardan rücuen talep edebilmesi, ödediği tutarın kamu alacağının asıl borçlusu olan şirketten tahsil imkanının bulunmaması koşuluna bağlıdır. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir.Davalı vekilince, kamu alacağının tahsili için öngörülen zamanaşımı süresinin resen dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür. Ancak 6183 sayılı yasanın 102. maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresi, kamu alacağının idarece tahsili için öngörülen bir süre olup, şirket ortaklarının sorumluluğuna ilişkin olup idarenin taraf olmadığı işbu davada söz konusu zamanaşımı süresinin uygulanması mümkün değildir.Somut olayda; davacının, 15.06.2004 tarihinden itibaren %50 pay oranında ortağı ve 07.07.2005-26.04.2011 tarihleri arasında şirketin tek yetkili müdürü olduğu, davalının ise 09.08.2006 tarihinden ortaklıktan ayrıldığı 26.04.2011 tarihine kadar olan dönemde şirketin %50 hisse oranında ortağı bulunduğu, şirketin vergi mükellefiyetinin 31.12.2014 tarihinde resen terkin edildiği, şirketin ödenmemiş vergi borçları nedeniyle davacının yönetici sıfatıyla 6736 sayılı kanun kapsamında yapılandırma talebinde bulunarak dava dışı şirketin vergi borçlarına mahsuben 25.11.2016 tarihinde 111.255,43-TL vergi aslı ve 14.644,49-TL gecikme faizi olmak üzere toplam 125.889,92-TL ödeme yaptığı, vergi dairesince davalı adına düzenlenen ödeme emirleri doğrultusunda davalı tarafından da 19.02.2014 tarihinde 26.814,15-TL vergi aslı ve 16.248,61-TL faiz olmak üzere toplam 43.062,76-TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece hükme esas alınan 05.10.2020 tarihli bilirkişi kurulu raporunda; her iki ortak tarafından yapılan ödeme toplamı 168.962,68-TL olup %50 ortaklık hissesine göre ortaklara düşen payın 69.034,79-TL olduğu, davacının 42.220,64-TL vergi aslı ve 5.557,48-TL gecikme faizi olmak üzere toplam 47.778,12-TL tutarında fazla ödeme yaptığı tespit edilmiştir.Yukarıda da açıklandığı üzere Vergi dairesince davacıdan tahsil edilen tutarın davacının müdürlük dönemine ait vergi borcu olup, şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla davacıdan tahsil edildiği vergi dairesince düzenlenen 05.03.2019 tarihli yazı içeriğinden de anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere limited şirket ortağının vergi borcundan sorumlu tutulabilmesinin ön koşulu, kamu borcunun limited şirketten tahsil imkanının bulunmamasıdır. Somut olayda dosyaya sunulan İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 2013/2479 esas 2014/886 karar sayılı ilamında, tarafların ortağı bulunduğu şirketin vergi borçlarını ödememesi üzerine vergi dairesince düzenlenen ödeme emirlerinin şirkete 10.01.2011 ve 29.05.2012 tarihlerinde tebliğ edildiği, ancak şirketçe bir ödeme yapılmadığı, borcun şirketten tahsil imkanının bulunmadığı sabittir. Ancak davacının ödediği tutar, kendisinden şirketin yöneticisi sıfatıyla tahsil edilmiş olup,şirkete ait Vergi dairesinden getirtilen belgeler arasında bulunan 10.10.1995 tarihli yoklama fişine göre asıl borçlu şirketin o tarihten iki yıl önce faaliyet adresini terk ettiği ve halen nerede olduğunun bilinmediğinin tespit edildiği, şirketin vergi mükellefiyetinin de 31.12.2014 tarihinde resen terkin edildiği, şirketin faaliyetine son verdiği sabittir. Bu nedenle borcun asıl borçlu şirketten tahsil imkanının bulunmadığının kabulü gerekmekte olup, mahkemece davacının davalıya rücu hakkının bulunduğunun kabulü ile hissesi oranında davalının sorumluluğuna hükmedilmesi yerinde bulunmuştur.Niteliği itibariyle alacak likit olup davalının da itirazında haksız bulunması nedeniyle davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi de isabetsizlik bulunmamıştır.Açıklanan nedenlerle,istinaf nedeni yerinde olmayan davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 3.318,39-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 829,59-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.488,80‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan 33-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 19/10/2023