Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/475 E. 2021/717 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/475
KARAR NO: 2021/717
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/01/2020
NUMARASI: 2019/780 Esas 2020/34 Karar
DAVA: Alacak (Taşınmaz Alım-Satımı Kaynaklı)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2021
Davacının erken açılan davasının reddine ilişkin kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davacı ve davalı şirket arasında Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/297 esas sayılı dosyasında, davalının sözleşme ile vermeyi taahhüt ettiği İstanbul ili, Esenyurt ilçesinde bulunan … ada … parsel sayılı, … kat … no.lu ve … kat … no.lu bağımsız bölümlerin, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilinin talep edildiğini,dava konusu taşınmazların değerinin bilirkişi raporu ile dava tarihi itibariyle … no.lu bağımsız bölümün 80.000-TL ve … no.lu bağımsız bölümün 85.000-TL olduğunun tespit edildiğini, yargılamanın devamı sırasında davaya konu 2 dairenin davalı şirket tarafından 3. kişilere satıldığını, bu nedenle davanın tazminata dönüştüğünü, mahkemece 14/11/2017 tarihinde davanın kabulüne karar verilerek, 2 dairenin dava tarihindeki değeri olan 165.000- TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline hükmedildiğini, dosyanın halen Yargıtay’da olduğunu, ancak taşınmazların dava tarihi olan 10/12/2012 tarihindeki değeri ile karar tarihi olan 14/11/2017 tarihindeki değeri arasında önemli miktarda fark bulunduğunu, davanın devam ettiği 5 yıl içerisinde bölgedeki taşınmazların en az 3 kat değer kazandığını, mahkemece dava tarihindeki değere göre karar verildiğinden taşınmazların dava tarihindeki değeri ile karar tarihindeki değeri arasındaki fark kadar davacının zararı bulunduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, belirsiz alacak davası olarak, HMK’nın 107. maddesi gereğince ileride arttırılmak üzere şimdilik 1.000-TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacının açmış olduğu davada talebine göre hüküm kurulduğunu, bu nedenle davacının zarara uğradığı iddiasının gerçek dışı olduğu, davaya dayanak Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/297 esas sayılı dosyasında verilen hükmün henüz kesinleşmediğini,talep ettiği taşınmaz bedeli açısından lehine sonuçlanıp sonuçlanmayacağının belli olmadığını, davacının, verilen hükmün icrası için müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinde talebin 165.000-TL asıl alacak ve 75.348,49 TL faiz olmak üzere taşınmaz için talep edilen bedelin 240.000-TL’yi aştığını, diğer ferileri ile birlikte borcun 261.426,33 TL’ye ulaştığını, karar kesinleşmediğinden davacının henüz ne kadar alacağının doğduğu ya da alacağının doğup doğmadığının kesin hükümle belirlenmediğini,öncelikle davacının temerrüt faizini aşan bir zararının gerçekleşmesi gerektiğini, davacının talebi gibi karar verilmesi nedeniyle zarar iddiasında bulunamayacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; TBK’nın 118. maddesi gereğince temerrüde düşen borçlunun, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe borcun geç ifasından kaynaklanan alacaklının uğradığı zararları gidermekle yükümlü olduğu, davanın dayanağı olan tapu iptal ve tescili davasının halen Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/297 esas sayılı dosyası ile derdest olduğu, davacının, gerçek ve faizle karşılanmayan bir zararının bulunup bulunmadığının, talepte yasal faiz de istediği dikkate alınarak, önceki davanın kesinleşmesi ile belirlenebileceği, diğer yandan taşınmazların devri nedeniyle bedele dönüştürülen davada, eldeki davada ileri sürülen taleplerin de ileri sürülebileceği, davanın erken açıldığı gerekçesiyle, erken açılan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Davacı vekili; davalının vermeyi üstlendiği 2 adet daireyi 3. kişilere sattığını, mahkeme tarafından bu dairelerin dava tarihi olan 2012 yılındaki değerine hükmedilmiş ise de, karar tarihi olan 2017 yılındaki değeri ile hükmedilen değer arasında yaklaşık 300.000-TL fark bulunduğunu ve bu farkın davacının zararı olduğunu, bu nedenle borçlunun BKnun 112. maddesi gereğince, borcunu gereği gibi ifa etmediği için davacının uğradığı zararı gidermekle yükümlü olduğunu,kararın gerekçesinde bedele ilişkin olarak ileri sürülen taleplerin ilk davada ileri sürülebileceğinin belirtildiğini, ancak bu değerlendirme hatalı olup mahkemenin, elindeki davayı açıldığı tarihteki koşullara göre karara bağlayacağını, aynı davada, yargılamanın devamı sırasında değişen değere göre talepte bulunulmasının mümkün olmadığını, ancak,yargılamanın devamı sırasında meydana gelen değer artışının talep edilebileceğini,mahkemenin ilk dosyadaki yargılamanın sonucunu bekletici mesele yaparak davaya devam etmesi gerekirken, erken açıldığı gerekçesiyle ret kararı verilmesinin doğru olmadığını, müspet zarar talebi için ilk davanın kesinleşmesinin şart olmadığını, ayrıca kararda fazla vekalet ücretine karar verildiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, dava değeri 1.000-TL gösterildiğinden, tarifenin 13/2 maddesi gereğince vekalet ücretinin reddedilen miktarı geçemeyeceğini belirterek, kararın kaldırılarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında, dava tarihindeki bedeline hükmedilen iki adet taşınmazın karar tarihine kadar oluşan değer artışı sonucunda gerçekleştiği iddia edilen munzam zararın tazmini istemine ilişkindir. TBK’nın 122. maddesinde düzenlenen munzam (aşkın) zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Alacaklının, dava ettiği asıl alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi aşan zararını talep etmesi halinde, talep tarihi itibariyle oluşan munzam zararın bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. Somut olayda; davacı tarafından davalı aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında, dava konusu taşınmazların yargılama sırasında üçüncü kişilere satılması nedeniyle dava bedele dönüşmüş olup, temyiz üzerine hükmün Yargıtay’ca görev yönünden bozulması üzerine Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/297 esas sayılı dosyasında görevsizlik kararı verildiği, dosyanın Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/460 esasına kaydedildiği, Uyap sisteminden yapılan sorgulamada ise bu mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği ve kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Davacı işbu davada, ilk davada taşınmazların dava tarihi itibariyle tespit edilen değerleri üzerinden hüküm verildiğini, oysa dava ve karar tarihleri arasında taşınmazların değerinin 3 kata yakın arttığını ileri sürerek, taşınmazların dava ve karar tarihi arasında oluşan değer artış farkı oranında munzam zararı bulunduğunu iddia ederek işbu davayı açmıştır. Yukarıda da açıklandığı üzere munzam zarar talep edebilmek için; alacaklının öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararının bulunduğunu ve zarar ile borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu ispat etmelidir. Somut olayda ise, munzam zarar iddiasının dayanağını oluşturan Bakırköy 2. ATM nin 2020/460 esasına kayıtlı davada verilen karar henüz kesinleşmemiş olup, verilen hüküm doğrultusunda davalıdan tahsil edilmiş bir bedel de bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu haliyle davacının gerçek ve temerrüt faiziyle karşılanmayan bir zararının bulunup bulunmadığının tespiti mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece davanın erken açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ayrıca davacının munzam zarar iddiası ilk davanın kesinleşmesine bağlı olup, kararın kesinleşmesi işbu davanın dinlenebilme koşulu olduğundan, davacı vekilinin ilk davanın bekletici mesele yapılması yönündeki istemi de yerinde değildir. Öte yandan dava 1.000-TL üzerinden belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, mahkemece davanın reddi nedeniyle davalı yararına 3.400-TL maktu avukatlık ücretine hükmedilmiştir. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/2. maddesinde, hükmedilen ücretin kabul veya reddedilen miktarı geçemeyeceği hüküm altına alınmış olup, bu hükmün belirsiz alacak davalarında uygulanamayacağı yönünde bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda davalı yararına 1.000-TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, 3.400-TL vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, belirtilen hata yeniden yargılama gerektirmediğinden,kararın kaldırılarak “erken açılan davanın reddi ile davalı lehine 1.000-TL vekalet ücretine hükmedilmesine” karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/780 Esas-2020/34 Karar sayılı ve 21/01/2020 tarihli hükmünün, HMK.’nun 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA; “Davanın REDDİNE” İlk Derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 59,30-TL nispi karar ve ilam harcından 35,90-TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 23,40-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Davalı tarafça yapılan 84,25-TL yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Davalı vekili için takdir olunan 1.000-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, Davacı tarafça yatırılan 54,40-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde iadesine, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davalı tarafından yapılan 43,50-TL istinaf yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/05/2021