Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/440
KARAR NO: 2023/1294
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/10/2020
NUMARASI: 2018/7 Esas 2020/606 Karar
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtirazın İptali)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/09/2023
Davanın reddine ilişkin kararın davacı ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili ile borçlu/dava dışı … Ltd. Şti. arasında taksitli ticari kredi sözleşmesi imzalanarak kredi kullandırıldığını, davalının işbu kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, borçlular tarafından sözleşmelerde belirlenen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle kredi hesabının kat edildiğini, ihbarnameye itirazda bulunmayan ve borçları ödemeyen borçlu şirkete karşı İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla, şirket ve kefile karşı da İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ilamsız takibe geçildiğini, davalı kefilin takibe haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu, davalının itirazı haksız olup müvekkiline borçlu olmadığı yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını, kredi taksitinin vadesinde ödenmediğini ve kat ihtarı ile davalının temerrüde düştüğünü, borçlunun faize itirazı mesnetsiz olup talep edilen faiz oranının sözleşmeye ve kanuna uygun olduğunu belirterek, davalının İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasına yönelik itirazının iptali ile davalı aleyhine %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin ödeme emrine itirazında kredi sözleşmesindeki imzaya itiraz ettiğini, müvekkilinin icra takibinin dayanağı olan kredi sözleşmesini imzalamadığını, kredi sözleşmesinde kredi kullanan şirket adına ve kefil adına atılan imzaların müvekkiline ait olmadığını, sözleşme tarihi 01.08.2017 olup müvekkilinin şirketteki hissesini 11.07.2017 tarihinde devrederek ortaklıktan ayrıldığını, pay devri ile müvekkilinin şirketi temsil yetkisinin de sona erdiğini, imzaların müvekkiline ait olmaması nedeniyle kredi sözleşmesi üzerinde imza incelemesi yaptırılması gerektiğini, davacının kredi kullandırımı sırasında krediyi kullanan tarafın şirketi temsil yetkisi olup olmadığını araştırmadığını, buna rağmen müvekkili aleyhine takip başlatmakta kötü niyetli olduğunu, bu nedenle haksız ve kötü niyetli sayılarak icra inkar tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini, ayrıca sözleşme tarihinde eş rızası da alınmadığını, bu nedenle müvekkilinin sorumluluğuna gidilemeyeceğini belirterek, davanın reddi ile müvekkili lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davalının borca ve imzaya itiraz ettiği, geçerli bir kefaletin ve davalının borcunun bulunabilmesi için kefalet sözleşmesinde yer alan imzanın davalıya ait olmasının gerektiği, alınan 26.02.2020 tarihli ATK raporu ile kefalet sözleşmesinde yer alan imzanın davalıya ait olmadığının anlaşıldığı, HMK’nın 211. maddesinde imzayı inkar eden tarafın isticvabı akabinde mahkeme hakimi tarafından kanaat edinilememesi halinde bilirkişi incelemesi yapılacağının öngörüldüğü, imza incelemesine ilişkin bilirkişi raporu alındıktan sonra isticvap yapılmasının usul ekonomisine aykırı olduğu, nitekim cevap dilekçesi doğrultusunda usul ekonomisi de gözetilerek direkt olarak imza incelemesine ilişkin rapor alındığı, kefalet sözleşmesinde yer alan imzanın davalıya ait olmaması nedeniyle geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığından söz edilemeyeceği, davalının cevap dilekçesi ile kötü niyet tazminatı talep etmediği, bu nedenle bu yönde hüküm kurulmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; davalının müvekkiline borçlu olmadığı yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davalının itirazlarının, imzası bulunan kredi sözleşmesi hükümleri karşısında geçersiz olduğunu, talep edilen faiz oranı sözleşmeye ve kanuna uygun olup davalının faize itirazının da dayanaksız olduğunu, borçlu şirketteki hisse devri ve müdür değişikliği 31.07.2017 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayımlanmış olup kredi sözleşmesindeki imzanın ise ertesi gün olan 01.08.2017 tarihinde atıldığı düşünüldüğünde, davalının imzaya itirazının kötü niyetli olduğunu, alınan raporda inkar edilen imzanın kuvvetle muhtemel davalıya ait olmadığı sonucuna varıldığını, kredi sözleşmesinin davalı tarafından hem şirket yetkilisi asıl borçlu olarak hem de kefaleten imzalandığını, her iki imzanın da aynı kişi tarafından atıldığını, buna rağmen davalının kötü niyetli olarak imzayı inkar ettiğini, bu nedenle davalının kredi ile alınan aracın şirket tarafından nasıl satın alındığı ve şirket tarafından kullanılıp kullanılmadığı hususlarında isticvap edilmesi gerektiğini, ayrıca sözleşme huzurunda imzalanan araç satıcısı şirketin davaya taraf olarak eklenmesini talep ettiklerini, mahkemece bu taleplerinin reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili; mahkemece alınan rapor ile sabit olduğu üzere müvekkilinin imzaladığı bir kredi sözleşmesi bulunmadığını, davacı şirketin kredi sözleşmesinin kredi kullandıran şirket yetkilileri huzurunda imzalanması gerektiğini bilmesi gerektiğini, sözleşmenin müvekkili adına başkası tarafından imzalandığının açık olduğunu, sözleşmenin temsilcileri huzurunda imzalanıp imzalanmadığını araştırmayan davacının kötü niyetli olduğunu, cevap dilekçesinde kötü niyet tazminatı talepleri bulunmasına rağmen mahkemece bu taleplerinin gözardı edildiğini, dilekçede tazminatın adının kötü niyet ya da icra inkar tazminatı olarak adlandırılmış olmasının bu gerçeği değiştirmeyeceğini belirterek, kararının bu yönden kaldırılarak davacı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacağın tahsili istemiyle başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı ile dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şti. arasında akdedilen 01.08.2017 tarihli genel kredi sözleşmesine dayalı olarak 38.948,88-TL alacağın tahsili istemiyle asıl borçlu ile birlikte müteselsil kefil sıfatıyla davalı aleyhine ilamsız takip başlatıldığı, davalı tarafın itirazında genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla kendisine atfen atılan imzanın inkar edildiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık, takip konusu alacağın dayanağı olan genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla davalıya atfen atılan imzanın davalının eli ürünü olup olmadığı, buna bağlı olarak davalının müteselsil kefil sıfatıyla takip konusu borçtan dolayı sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasındadır.TBK’nın 583. maddesi “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.”hükmünü haizdir. Genel kredi sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olduğunu ispat yükü, alacaklı davacı üzerindedir. İspat yükü üzerinde bulunan davacı, öncelikle genel kredi sözleşmesinde kefil sıfatıyla atılan imzanın davalıya ait olduğunu ve taraflar arasında geçerli bir kefalet ilişkisi bulunduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu kapsamda mahkemece alınan 26.02.2020 tarihli ATK raporunda, kredi sözleşmesinde davalıya atfen atılan imzanın kuvvetle muhtemel davalının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. Bilirkişi incelemesinde mukayeseye esas alınan belgelerin hem sözleşme tarihinden önce hem de resmi kurumlar önünde düzenlendiği, bilirkişi raporunda karşılaştırmanın denetime elverişli şekilde yapıldığı anlaşıldığından, mahkemece bilirkişi raporunun yeterli görülerek hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Davalının davaya dayanak 01.08.2017 tarihli kredi sözleşmesinin imza tarihinden önce 11.07.2017 tarihli hisse devri sözleşmesi ile asıl borçlu şirketteki tüm hissesini devrederek ortaklıktan ayrıldığı, aynı tarihli ortaklar kurulu kararı ile davalının şirketi temsil yetkisinin sona erdirildiği, bu hususların 31.07.2017 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği anlaşılmaktadır. Bu husus da dikkate alındığında, asıl borçlu şirket yetkilisine atfen ve kefaleten atılan imzanın aynı kişi tarafından atılmış olması, imzanın davalı tarafından atıldığını kabule elverişli değildir. Bu doğrultuda davacı vekilinin, kredi ile alınan aracın şirket tarafından nasıl satın alındığı ve şirket tarafından kullanılıp kullanılmadığı hususlarında davalının isticvap edilmesi yönündeki istinaf nedeni yerinde olmadığı gibi, davalı ile arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayan araç satıcısı şirketin davaya taraf olarak eklenmesi yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Bu nedenle davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.Diğer yandan davalı vekilince sunulan cevap dilekçesinde kötü niyet tazminatı talep edilmesine rağmen mahkemece talep edilmediği gerekçesiyle hakkındaki dava reddedilen davalı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmediği belirtilmiş, ancak bu hususta olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamıştır. İİK’nın 67. maddesi, “Davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmünü haizdir. Alacaklının kötü niyet tazminatına mahkum edilebilmesi, açıkça takibin kötü niyetle yapılmış olmasına bağlıdır. Dolayısıyla sadece ve ancak takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilir. Somut olayda ise bir finansman şirketi olarak kredi sözleşmesindeki imzanın huzurunda atılmasını sağlamayan davacı, sözleşmeye imzalar atılırken imzaların atan kişiye aidiyeti noktasında gerekli dikkat ve özeni göstermek mecburiyetinde olup, kredi sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olup olmadığını da bilebilecek durumdadır. Bu durumda sözleşmedeki kefalet imzasının davalıya ait çıkmaması nedeniyle, davacının kötü niyetli olduğunun kabulü gerekmekte olup, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmesi hatalıdır.Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalının kötü niyet tazminatı isteminin kabulü gerekirken reddi doğru değil ise de, yapılan hata/eksiklik yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK’nın 353/(1)b-2 maddesi uyarınca kaldırılarak “davanın reddine, takip konusu alacağın %20’si oranında 7.789,77-TL kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine” karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/10/2020 Tarih 2018/7 Esas – 2020/606 Karar sayılı kararının HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın reddine, takip konusu alacağın %20’si oranında hesaplanan 7.789,77-TL kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” İlk derece mahkemesine ilişkin olarak; “Alınması gereken 269,85-TL nispi karar ve ilam harcının mahkeme veznesine yatırılan 470,41-TL peşin harçtan mahsubu ile fazla olan 200,56-TL’nin talebi halinde davacıya iadesine, Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, Davalı lehine takdir olunan 5.842,33-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” Alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 59,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalı tarafından yatırılan 55-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.07/09/2023