Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/365 E. 2023/1586 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/365
KARAR NO: 2023/1586
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/11/2020
NUMARASI: 2016/100 Esas – 2020/569 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/10/2023
Davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, müvekkili …’nın diğer müvekkilleri … ile …’nın müşterek çocuğu olduğunu, davalı sigorta şirketinin, Kadın Doğum Uzmanı Dr. …, Kadın Doğum Uzmanı Dr. …, Kadın Doğum Uzmanı Dr. … Tıbbi Kötü Uygulamaya ilişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçelerini tanzim ederek, tarifede belirlenen 1.200.000-TL’lik teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlendiğini, müvekkil … hamileliği boyunca takibinin davalının sigortalısı doktorlar tarafından yapıldığını, anılan doktorların genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu, down sendromunu ve bilişsel, nöromotor geriliği hamilelikte teşhis edilmediğini ve küçük …”in down sendromlu olarak doğduğunu, davalının sigortalısı doktorun tıbbi kötü uygulamalarının özetle; bilgilendirmeme, aydınlatılmış rıza almama, teşhiste kusur, ileri testleri önermeme, ultrason kullanımında ihmal, ultrason bulgularını değerlendirmeme, kosultasyon istememe, CVS/amniyo sentez yapmama olarak sayılabileceğini, down sendromu, bilişsel, nöromotor gelişimde geriliğin hayat boyu devam eden bir iş görememezlik hali olup, …’nın bu işgöremezlik nedeniyle maddi ve bu acıyı yaşam boyu çekecek olması nedeniyle de manevi zarara uğradığını, bu kapsamda anne … ve baba …’nın hayat boyu çocuklarını down sendromlu ve bilişsel, nöromotor gelişimde geri olarak görerek acı çekmeye devam edeceklerini, davalının sigortalısı doktorun tıbbi kötü uygulama sonucu bebeğin down sendromlu ve bilişsel, nöromotor gelişimde geri olduğunun saptanamadığını ve doğumdan sonra anlaşıldığını, … işgöremezlik oranının, 04.11.2015 tarihli Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Engelli Sağlık Kurulu Raporu ile %88 olarak tespit edildiğini belirterek davacı … için 10.000-TL işgöremezlik (bakıcı ücreti dahil maddi) tazminatı ve 60.000-TL manevi tazminat, davacı … için 30.000-TL manevi tazminat, davacı … için 30.000-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 130.000-TL tazminatın dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacılar vekili 13/09/2018 tarihli değer arttırım dilekçesi ile davacı … maddi tazminat istemine artırarak 680.000-TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
CEVAP:Dava dilekçesi tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece, davacı … (…) … gebeliğine ilişkin olarak 13.10.2011 tarihinde Şişli Hamidiye Etfal Hastanesin’de Dr. … tarafından ultrasonografik inceleme yapıldığı ve 12+5 günlük gebelik saptandığı, 11-14 hafta tarama testi istendiği, test sonuçlarına göre yaş riskinin 1:395, biokimyasal riskin 1:1402, kombine riskin 1:5798 çıktığı, 04.11.2011 tarihinde… Hastanesinde Dr. … tarafından USG yapıldığı ve 17 haftalık gebelikte fetal anomali saptanmadığı, 03.01.2012 tarihinde aynı doktor tarafından tekrar USG yapıldığı ve 26. Haftada bir haftalık bir gerilik saptandığı, doktorun DS riskinin %60-70 dışlandığının rapor edildiği, 13.03.2012 tarihinde İstinye Devlet Hastanesinde muayene ve biokimya testleri yapıldığı, 09.04.2012 tarihinde Şişli Hamidiye Etfal Hastanesi’ne yatış ve sezaryen ile doğum yaptığı, hasta kayıtlarının incelenmesinde tıbbi kayıtlar arasında hasta tarafından imzalanmış herhangi bir onam formu yer almadığı, dosyadaki mevcut tıbbi kayıtlardan hastanın Down sendromu konusunda bilgilendirildiğine dair yazılı bir belge (aydınlatma formu) düzenlenmediği, bu durumda davacı annenin, uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusundaki bilgilendirmenin, davalının sigortalısı olan dava dışı uzman doktorlar tarafından davacı hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapıldığı, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiği hususunu geçerli delillerle ispatlayamadığı, davalının sigortalısının ağır kusurlu olduğu, davalı ile sigortalı hekim … arasında düzenlenen Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi uyarınca davalının poliçede yer alan olay başına 400.000-TL teminat limitiyle sorumlu olduğu, davalı ile sigortalı hekim … arasında düzenlenen Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi uyarınca davalının poliçede yer alan olay başına 400.000-TL teminat limitiyle sorumlu olduğu, poliçelerin davacı … hamilelik süresini kapsadığı, dolayısıyla davalının işbu davada toplam 800.000-TL limiti ile sınırlı olmak üzere maddi tazminat ve manevi tazminattan sorumlu olduğu, bilirkişi raporunda yapılan hesaplama sonucunda davacı küçüğün iş göremezliğe dayalı maddi zararının 905.982,34-TL olduğu, sigortanın teminat limitinin 800.000-TL olduğu, davacı vekilinin 680.000-TL olarak ıslah talebinde bulunduğu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olayın niteliği, iş göremezlik oranı, davacılarda oluşturduğu elem ve üzüntüye göre davacıların talep ettikleri manevi tazminat tutarlarının makul olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile davacı … için 680.000-TL maddi ve 60.000-TL manevi tazminat ile davacı anne … için 30.000-TL ve baba … için 30.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmadığını, ancak talep edilen bedelin HMK’nın 107. maddesi kapsamında artırılmasının usule aykırı olduğunu, mahkemece hastane kayıtları tamamlanmaksızın dosyanın bilirkişiye verildiğini, bilirkişinin ön raporunda dosyadaki verilerle bir değerlendirme yapılamayacağının belirtildiğini, adı geçen hekimlerin tıbbî açıdan kusurlarının bulunmadığını, hastaya gerekli tüm tetkiklerin yapıldığını, ileri tetkik gerektiren bir durum tespit edilmediğini, bu nedenle amniyosentez, cvs ve gebeliğin sonlandırılmasına dair bilgilendirmeyi gerektiren bir durum olmadığını, 10.10.2017 tarihli bilirkişi raporunda tıbbî açıdan davacı …’ya gebeliğinde yapılan testlerin güncel ve yeterli olduğunun, Down Sendromu açısından yaklaşımın doğru ve eksiksiz olduğunun açıkça tespit edildiğini, bu nedenle yazılı onay alınmasının zorunlu olmadığını, diğer taraftan hastaya gerekli testlerin yapıldığını, test sonuçlarına göre kuşku uyandıran bir durum olmadığı için ileri tetkik yöntemleri ile ilgili bilgi verilmesinin, gebeliğin sonlandırılmasının düşünülmediğinin tespit edildiğini, aydınlatma yükümlülüğü ile küçük …’in sağlık durumu arasında illiyet bulunmadığını, müvekkili şirkette tıbbi sürece ilişkin evrak bulunmadığı halde müvekkili şirketten hukuka aykırı olarak aydınlatma yapıldığının ispatının istendiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, zira sigortalı hekimler ile taraflar arasında sözleşmesel ilişki bulunmadığını, bu nedenle taleplerin ancak haksız fiile dayandırılabileceğini, TBK’nın 72. maddesine göre ise tazminat isteminin 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacı tarafın çocuğun doğumu ile durumu daha öncesinde öğrendiğini, davanın ise doğumdan 4 yıl sonra açıldığını, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının doğrudan müvekkiline dava açma hakkının bulunmadığını, sigortalının savunma hakkının kısıtlanması şeklinde doğrudan dava açılmasının hukuka aykırı olduğunu, sigorta genel şartlarının dayanağı olan 1219 sayılı kanunun ek 12. maddesinde de doğrudan dava hakkının düzenlenmediğini, sigortalıların hastanede görev yapan doktorlar olması nedeniyle vekalet ilişkisi kurulduğu iddiasının yerinde olmadığını, ancak haksız fiile dayanılabileceğini, davanın sigortalı hekime geç ihbarı nedeniyle sigortalı hekimin savunma hakkının kısıtlandığını, hekimin savunması alınmadan rapor alınmasının hukuka aykırı olduğunu, sigortalı hekimin tedavi sürecini tıp biliminin ilke ve kurallarına uygun olarak yönettiğini, mahkemece poliçedeki şartlara aykırı bir şekilde poliçe limitinin aşılamayacağına ilişkin kurala aykırı davranıldığını, davacı tarafça 3 hekimin kusuruna dayalı olarak talepte bulunulduğu halde sadece 2 hekim yönünden inceleme yapılmasının yerinde olmadığını, hükmedilen faiz türü ile faizin başlangıç tarihinin hatalı olarak belirlendiğini, sigortalı hekim tarafından davacılara amniyosentez önerilmesini ve gebeliğin sonlandırılmasını gerektiren bir durumun bulunmadığını, hekimlerin hangi konuda bilgilendirme yapmadıklarının anlaşılamadığını, çocuğun down sendromlu doğumunda hekimin kusurunun olamayacağını, zira down sendromunun hastalık olmayıp genetik bir farklılık olduğunu, çocuktaki anomaliye hekim sebebiyet vermediğinden tazminat talep edilmesinin mümkün olmadığını, aydınlatmanın yazılı olarak yapılması gerektiğine dair bir kanun hükmü bulunmadığını, yüksek risk içeren amniyosentez ve gebeliğin sonlandırılmasına ilişkin aydınlatma yapılmasının beklenemeyeceğini, bedel artırım dilekçesinin davanın ikinci kez ıslahı niteliğinde olduğunu, anomaliye hekimlerin sebebiyet vermemesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmasının hukuken mümkün olmadığını, dava dilekçesinde çocuğun istenmediği halde dünyaya geldiğine ilişkin bir iddia bulunulmadığını, insanın yaşamının bir başkası tarafından yok edilmesini engellemesi talep hakkı olmadığı gibi yaşama hakkı engellenmediği için tazminat talebinde bulunmasının da mümkün olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.20/07/2010 yürürlük tarihli Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin ZMMS Sigortası Genel Şartlarında; “bu sigorta poliçesinin 1219 sayılı kanunun Ek 12. maddesi çerçevesinde, serbest ya da kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların poliçe kapsamındaki mesleki faaliyeti ifa ederken, sözleşme tarihinden önceki on yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak, sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine, bu taleple bağlantılı yargı gideri ile faize ve sigortalı aleyhine ileri sürülen tazminat talebine ilişkin makul giderlere karşı poliçe limiti dahilinde teminat sağlayacağı, ancak on yıllık dönemin başlangıcının 30.07.2009’u geçemeyeceği ve bir aydan fazla sigortasız kalınan dönemlerde meydana gelen olaylara bağlı olarak sigortalı dönemlerde yapılan ihbarlar için sigorta korumasının bulunmadığı” düzenlenmiştir.20/07/2010 yürürlük tarihli Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin ZMMS Sigortası Genel Şartlarının B.5. maddesinde, zarar görenin, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini doğrudan sigortacıdan isteyebileceği açıkça hüküm altına alınmış olmakla, davacılar tarafından doğrudan davalı sigorta şirketine dava açılması mümkündür. Diğer taraftan tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesileceği düzenlenmiş olup, davalı tarafından süresinde zamanaşımı defiinde bulunulmadığından davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayalı olup, hekimin kamu hastanesinde çalışan kamu görevlisi olması da hukuki ilişkinin vekalet sözleşmesi niteliğinde bulunduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Uyuşmazlığın temelini teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktorun bu kapsamda mevcut sorumluluğu ve özen borcu oluşturmaktadır. Buna göre vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilememesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle vekil konumunda olan ve tedavi işlemlerini yapanların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle söz konusu özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. Vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddütünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Biyotıp Sözleşmesi, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanununun 59/g maddesi uyarınca çıkarılan Hekim Etiği Yönetmeliği ile Hasta Hakları Yönetmeliği hükümlerinde de belirtildiği üzere, hasta tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek hekim tarafından tıbbi müdahale konusunda bilgilendirilmelidir. Bu kapsamda sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevi hekime ait olup, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkı bulunmaktadır. Bu bilgilendirme, hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerekmektedir. Hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekim, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlüdür. Özetle, hekim görevini özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda; davacı annenin gebelik dönemindeki takibinin davalının sigortalısı olan hekimler tarafından gerçekleştirildiği, davacı … gebeliğine ilişkin olarak 13.10.2011 tarihinde Şişli Hamidiye Etfal Hastanesin’de Dr. … tarafından ultrasonografik inceleme yapıldığı ve 12+5 günlük gebelik saptandığı, 11-14 hafta tarama testi istendiği, test sonuçlarına göre yaş riskinin 1:395, biokimyasal riskin 1:1402, kombine riskin 1:5798 çıktığı, 4.11.2011 tarihinde Özel Nisa Hastanesinde Dr. … tarafından USG yapıldığı ve 17 haftalık gebelikte fetal anomali saptanmadığı, 03.01.2012 tarihinde aynı doktor tarafından tekrar USG yapıldığı ve 26. Haftada bir haftalık bir gerilik saptandığı, doktorun DS riskinin %60-70 dışlandığının rapor edildiği, 13.03.2012 tarihinde İstinye Devlet Hastanesinde muayene ve biokimya testleri yapıldığı, 09.04.2012 tarihinde Şişli Hamidiye Etfal Hastanesi’ne yatış ve sezaryen ile doğum yaptığı anlaşılmaktadır. Hasta kayıtlarının incelenmesinde tıbbi kayıtlar arasında hasta tarafından imzalanmış herhangi bir onam formu yer almadığı, dosyadaki mevcut tıbbi kayıtlardan hastanın Down sendromu konusunda bilgilendirildiğine dair yazılı bir belge (aydınlatma formu) düzenlenmediği, bu durumda davacı annenin, uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusundaki bilgilendirmenin, davalının sigortalısı olan dava dışı uzman doktorlar tarafından davacı hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılmadığı, bu şekilde aydınlatma yükümlülüğünün mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirildiğinin ispatlanamadığı sonucuna varılmıştır.Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/1849 esas 2019/7606 karar sayılı ilamında; üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olma ihtimali bulunmakta olup, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulmasının gerektiği, ancak bu yöntemlerin de düşük gibi riskleri beraberinde getirdiği, bu durumda hekimin, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olabileceğini, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini usulünce anne-babaya açıklaması, onları aydınlatması gerektiği, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükünün ise hekimde olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda davacının düşük risk grubunda bulunması halinde dahi hekimin yine de çocuğun down sendromlu olabileceğini ve kesin tanı için yapılması gerekenler ile bunların risklerini davacılara usulünce açıklayarak onları aydınlatması gerektiği kabul edilmelidir. Ancak somut olayda davacının, sigortalı hekimler tarafından down sendromunun teşhisine yönelik ileri düzeyde tetkikler istenilmediği gibi, bu konuda bilgilendirildiğine dair yazılı bir belge de düzenlenmediği anlaşılmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2020/11-592 esas 2022/356 karar sayılı ilamında; Türk hukukunda girişimsel bazı müdahalelerde hastanın yazılı rızasının alınması gerektiği öngörülmüş ise de aydınlatma yükümlülüğünün yazılı olarak yapılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almadığı, dolayısıyla hastanın aydınlatılmasının sözlü ya da yazılı şekilde gerçekleştirilebileceği, başka bir deyişle hekimin hastasını aydınlatma yükümlülüğü kapsamında yazılı aydınlatma belirli ölçüde ispat kolaylığı sağlasa da, şekil serbestisinin söz konusu olduğu, o hâlde aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususunun hekim tarafından her türlü delille ispatlanabileceği belirtilmiş olup, somut olayda bu kapsamda davacının aydınlatıldığına dair herhangi bir delil veya bir hastane kaydı da bulunmamaktadır. Bu durumda uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkiler, komplikasyonlar ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskler konusunda bilgilendirmenin, davalıların sigortalıları hekimler tarafından davacı annenin sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapıldığının, davacı anneyi bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğinin geçerli delillerle ispatlanamadığı, davalıların sigortalısı bulunan hekimlerin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen sigortalı hekim, davacı çocuğun down sendromlu olarak doğmasından dolayı değil, bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranışından dolayı sorumludur. Bu doğrultuda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda tespit edilen maddi ve davacıların olay nedeniyle uğradıkları manevi zarar kapsamında manevi tazminata poliçe limitleri ile sınırlı olarak hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.20/07/2010 yürürlük tarihli Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında; serbest ya da kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların poliçe kapsamındaki mesleki faaliyeti ifa ederken mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine, bu taleple bağlantılı yargılama giderleri ile hükmolunacak faize ve sigortalı aleyhine ileri sürülen tazminat talebine ilişkin makul giderlere karşı poliçede belirlenen limitler dahilinde teminat sağlayacağı düzenlenmiş olup, poliçe kapsamında teminat altına alınan tazminat türleri bakımından herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Uyuşmazlık konusu sigorta poliçelerinde de aynı hüküm yer almaktadır. Poliçelerde sigorta teminatı olay başına ayrı ayrı 400.000-TL ile sınırlıdır. Ancak genel şartların B.3.3 maddesinde, sigortacının temerrüt faizi ödeme borcundan kurtulmasını öngören sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu, B.3.4 maddesinde ise sigortacının, dava sonucuna göre yargılama giderlerini ve avukatlık ücretlerini genel hükümler çerçevesinde ödemekle yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Söz konusu hükümler gereğince, hükmedilecek maddi ve manevi tazminat dışında yargılama giderleri, işleyecek faiz ve avukatlık ücreti tutarının poliçe limitinden düşülmesi mümkün değildir. Bu nedenle davalı Ak Sigorta vekilinin, teminat limiti dışında ayrıca yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilemeyeceği yönündeki istinaf gerekçesi de yerinde görülmemiştir. Yine uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmakta olup, haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, yani haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Bu nedenle zarar gören davacılar tarafından dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi talep edilmiş olmakla, mahkemece ıslahla artırılan kısım yönünden de dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Bunun dışında davacının alacak talebinin sigorta hukukuna dayalı olması nedeniyle avans faizine hükmedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 46.450,8‬0-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 13.662-TL harcın mahsubu ile bakiye 32.788,8‬0-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,Davacılar tarafından yapılan 22-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, davalı tarafından yapılan istinaf giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK’nın 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 19/10/2023