Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/26 E. 2023/862 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/26
KARAR NO: 2023/862
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/11/2019
NUMARASI: 2014/392 Esas 2019/1461 Karar
DAVA: Tazminat ve Şirket Ortaklığından Çıkarılma
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/06/2023
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalının, %30 payla müvekkili şirketin ortaklarından birisi olup, 03/09/2012 tarihli ortaklar kurulu kararına kadar davacı şirketi temsil ve imzaya yetkili müdür olarak görev yaptığını, davalının, müvekkili şirketin kendisine olan güvenini kötüye kullanarak usulsüz işlemler yaptığının, kendisine haksız kazanç sağladığının anlaşıldığını, davalının, davacı şirket adına mal ve hizmet alımlarında bulunduğunu, bilhassa … Tic. Ltd. Şti. isimli firmadan yarı römork, dorse, lastik gibi bir takım araç ve teçhizat satın aldığını, ancak davalının araç ve malların bedelini gerçekte olandan yüksek göstererek aradaki farkı kendisinin sahibi olduğu diğer bir firma olan … Tic. Ltd. Şti. adına tahsil ettiğini, bu suretle haksız kazanç sağladığını, nitekim davalının … şirketi adına … firmasına kestiği danışmanlık hizmet bedeli faturasının 84.960 Euro olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bir nakliyat firmasının yüksek bedel tahakkuk edecek danışmanlık hizmeti almasının mümkün olmadığı gibi, yine … firmasının da bu derece yüksek bedelle danışmanlık hizmeti vermesinin mümkün olmadığını,… firmasından 2 adet dorse alınması hususunda müvekkili şirket adına anlaşma yapılmasına rağmen, davalının bu firmadan müvekkili şirketin bilgisi olmadan 4 adet dorse alarak 2 tane daha fazla dorsenin bedelini ödemek zorunda kalan şirketi zarara uğrattığını, ayrıca müvekkili aldatılarak gerçek bedellerinden çok daha fazla ödeme yaptığını, davalının satın aldığı dorseler için ödediği gerçek bedel bilinmediğinden, bu konuda şimdilik 10.000-Euro tazminat talep ettiklerini, davalının şirketi tek imza ile temsil ve ilzam yetkisi bulunmamasına rağmen şirket adına şirketin bilgisi dışında tek imza ile kira sözleşmeleri yaptığını, 3. şahısların şirketten taleplerde bulunması ile bu kira sözleşmelerinden haberdar olunduğunu, davalının müvekkili adına araçlara takılmak üzere 168 tane lastik satın almasına ve bedellerinin müvekkili şirketçe ödenmesine rağmen bu lastiklerin davacı şirket araçlarına takılmayarak davalının … firmasının araçlarına takıldığının tespit edildiğini, müvekkili şirketin herhangi bir siparişi olmamasına … isimli üçüncü şahıs tarafından müvekkili şirkete faturalar gönderildiğini, alınan cihazların davalının şirketinde olabileceğini, aynı şekilde … San A.Ş. isimli bir firma tarafından dorse çalışma bedeli adı altında fatura kesildiğini, ancak müvekkili şirketin böyle bir aracı kullanmadığını, davalının müvekkili şirket adına … ve … cihazları aldığını ve halen müvekkili şirkete iade etmediğini, müvekkili şirket adına alınan araç takip cihazlarının da davalının … firmasının araçlarında kullanıldığını, davalının şirketten aldığı iş avansı ve personel avansını iade etmediğini, bu nedenle müvekkili şirkete iş avanslarından dolayı 53.272,02-TL, personel avanslarından dolayı da 21.449,94-Euro borcunun bulunduğunu, davalının şirketten şoförleri adına aldığı 33.311,91-Euro ve 13.452,36-USD sürücü avanslarını da şirkete iade etmediğini, bu eylemleri nedeniyle suç duyuruları üzerine davalı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/139821 soruşturma sayılı dosyasında soruşturma başlatıldığını, davalının haklı sebeplerle ortaklıktan çıkarılması ve şirkete verdiği zararın tazmini için mahkemeye başvurulması hususunda genel kurul kararı alındığını, ayrıca davalının şirkete verdiği zararın tazmininin gerektiğini, davalının sermaye koyma borcunu da yerine getirmediğini, bu durumun da çıkarma için haklı sebep olduğunu, bu kapsamda sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zarar olarak şimdilik 5.000-TL tazminat istediklerini belirterek, davalının TTK’nın 640. maddesi uyarınca haklı sebeple şirket ortaklığından çıkarılmasına, davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi nedeniyle davalıya ait %30 payın müvekkili şirkete bedelsiz olarak devrine, davalının müvekkili şirkete vermiş olduğu zarar kapsamında 10.000-Euro karşılığı olan 23.210-TL ve sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zarara karşılık 5.000-TL olmak üzere toplam 28.210-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacı şirketin kuruluş işlemleri sırasında … ile … şirketi arasında 14.03.2011 tarihinde protokol imzalandığını, yine taraflar arasında 08.04.2011 tarihinde ikinci bir protokol imzalandığını, 08/04/2011 günlü protokolün 1. maddesinde, müvekkili ile … şirketinin davacı şirketin kurucu ortakları olduğunun, 2. maddesinde, … şirketinin %70, kendisinin ise %30 payla şirket ortağı olduğunun, müvekkilinin … şirketinin … ve … plakalı çekici treyleri borçları ve kredi ödemeleriyle davacı şirkete devredeceğinin, devirden sonra kredi ödemelerinin davacı tarafından yapılacağının, 4. maddesinde, … plakalı tırın yeni kurulacak şirket tarafından devralınacağının, taksitli kredi ödemelerinin … şirketi tarafından yapılacağının belirtildiğini, bu hususlar dikkate alındığında davacı şirketin müvekkilinin şirketine ilk iki aracın devrine kadar yaptığı ödemelerden, son aracın da tüm ödemelerinden dolayı borcu olduğu gerçeğinin belireceğini, protokolün 9. maddesine göre müvekkilinin yeni şirketten 35.000-Euro personel avansı alacağını, bu avansı daha sonra şirket kar dağıtımında payına düşen temettülerle ödeyeceğini, müvekkilinin … şirketinin sahiplerinden olduğunu, 14/03/2011 tarihli protokolün 4. maddesinden anlaşılacağı üzere müvekkilinin yeni kurulacak şirkete know-how vereceğini, bunun ise bir bedelinin olması gerektiğini, davacı şirketin diğer yöneticilerinin bilgileri dışında dava dilekçesinin ikinci maddesinde sayılan malzemelerin müvekkilince tek başına alınmasının mümkün olmayacağını, dava dilekçesinin ek 3’ündeki faturaların genel toplamda 430.000-TL olup şirketin envanterine bu fatura bedeli kadar artı değerin girdiğinin kesin olduğunu, bu malzemelerin bedellerini diğer şirket müdürlerinin bilmemesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin kestiği danışmanlık faturasındaki 84.960-Euro (203.054,40-TL) bedel ile dava dilekçesinin ek 3’ündeki faturaların toplam bedeli karşılaştırıldığında, danışmanlık ücretinin toplam bedelin %47,22’si ettiğini, bunun da davacının iddiasının haksız olduğunu gösterdiğini, davacının, müvekkilinin davacıdan habersiz 2 adet daha dorse alındığını belgelemek için dava dilekçesine eklediği 5. ekte yer alan belgedeki şirket kaşesi üzerinde iki imza olup bu imzalardan birinin …’e ait olduğunu, bu nedenle davacının bu iddiasının da haksız olduğunu, kira sözleşmelerinin şirket araçlarına yer temini için yapıldığını ve müvekkilinin de kefil olarak yer aldığını, bu nedenle amacının şirketi zarara uğratmak olamayacağını, diğer yetkililerin de bu kiralamayı bildiklerini, davacının sunduğu lastik faturalarının davacı şirket tarafından ödendiğini, ancak alınan lastiklerin … firmasına takıldığı iddiası konusunda delil sunulmadığını, lastiklerin davacı araçlarında kullanıldığını, müvekkilinin tek başına şirketi borçlandırma yetkisinin bulunmadığını, işlemler yapılırken satıcıların imza sirküleri ya da vekaletname istedikleri gerçeği karşısında, somut belgelerle kanıtlanamayan davacı iddiasının kabulünün mümkün olmadığını, ek 9 olarak sunulan faturaların konusu malların davacının siparişi olmaması halinde faturaların iadesi gerekirken bu cihazların müvekkilinin kendi şirketinde olabileceği iddiasının da hukuka aykırı olduğunu, dorse kullanım bedeli bedeli iddiasının da davacı tarafça reddi ile üçüncü kişi hakkında yasal yollara başvurması gerektiğini, ek 10 olarak sunulan faturanın şirket yöneticisine şirket işlerinde kullanması için alınan mobil iletişim cihazlarına ait olduğunu, araç takip cihazlarının müvekkilinin şirketinin araçlarında kullanıldığı iddiasının iftiradan ibaret olduğunu, 08.04.2011 tarihli protokolün 9. maddesine göre 35.000-Euro personel avansının geri ödemesinin, davacı şirketin kar dağıtmasına ve müvekkiline temettü ödemesine bağlandığını, bu koşul gerçekleşmeden alacağın dava edilmesini mümkün olmadığını, protokolün 4. maddesine göre … şirketinin satın aldığı … plakalı araç davalı şirkete hacizli olarak devredileceğini ve taksitlerini … şirketinin ödeyeceğini, davacının bu araçla ilgili bir ödeme yapmadığını, ayrıca davacının iki araçla ilgili olarak müvekkiline KDV borcunun bulunduğunu, bu nedenle davacının müvekkiline borçlu olduğunu, müvekkilinin şirketi tarafından davacının kullandığı nakil vasıtalarına devir öncesinde ödenen miktarlar ile davacıya devredilen … plakalı aracın taksitli kredi ödemelerinin müvekkilinin sermaye borcunu fazlası ile karşıladığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı şirketin 21/04/2011 tarihinde kurulduğu, ortaklarının … Ltd. Şti. (hisse oranı%69), … (hisse oranı %30) ve … (hisse oranı %1) olduğu, şirketin 03/09/2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından …’ın şirket ortaklığından çıkarılmasına ve yapmış olduğu usulsüz işlemler ve şirkete verdiği zararların tazmini için kanuni mercilere başvurulmasına oy çokluğu ile karar verildiği, 03/09/2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile …’in müdürlük görevinden azledilmesine karar verildiği, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/34 esas 2013/268 karar sayılı dosyasında, davacı şirket tarafından davalı … aleyhine açılan itirazın iptali davasında ‘davalının davacı şirketin müdürü olduğu dönemde kendisine yapılan ödemeler toplamının 25.817,11-TL olduğu tespit edilerek, davalının bu miktar aldığı avansı davacı şirkette geri vermesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/366 esas 2018/219 karar sayılı dosyasında, sanık olan davalı hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanığın, şirket adına tek başına imza yetkisi bulunmadığı halde sözleşme imzalayarak her biri 45.000-TL’ye temin ettiği iki adet dorse için her birine 45.000-Euro fatura kestirerek şirketin ödeme yapmasını sağlayıp, aradaki farkı sözleştiği şirket yetkilisinden alarak menfaat temin edip, temsil ettiği şirketi zarara uğrattığı gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verildiği, davalının davacı şirkette %30 oranında hissedar olduğu, davacı şirketin 03/09/2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile davalının ortaklıktan çıkarılmasına ve yapmış olduğu usulsüz işlemle ilgili ve şirkete verdiği zararlar ile ilgili kanuni mercilere başvurulmasına karar verildiği, aynı tarihli karar ile de davalının müdürlük görevinden azledilmesine karar verildiği, ceza yargılamasına davalının hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyetine karar verildiği, yine İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesince davalının aldığı iş avanslarını, davacı şirkete geri vermesi gerektiği gerekçesiyle davalı şirket tarafından açılan itirazın iptali davasının kısmen kabulüne karar verildiği, davalının iş ve eylemleri ile davacı şirketi 167.296,61 TL zarara uğrattığı, davacı şirketteki sermaye payı tutarı olan 60.000-TL karşılığında herhangi bir ödeme yapmadığı anlaşıldığından, davalının ortaklıktan çıkarılması talebinin yerinde olduğu, davalının sermaye payının tamamı oranında 60.000-TL ödenmemiş sermaye borcunun bulunduğu, davalının sermaye payının bilgi ve becerisi karşılığında belirlendiğine ilişkin sözleşme maddesi veya davacının ticari defterlerinde herhangi bir finansal veri bulunmadığı ve davacı şirketin 30/09/2018 tarihi itibariyle borca batık olduğu hususları göz önüne alındığında, davalı için ortaklıktan çıkma payı verilmediği, alınan bilirkişi raporuna göre davalının iş ve eylemleri ile davacı şirketi 167.296,61-TL zarara uğrattığı, davacı şirketin bu zarar için 23.210-TL talep ettiği, davacının bu talebinin kabulüne karar verildiği, davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmediğinden dolayı şirketin zarara uğradığının ise davacı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının şirket ortaklıklığından çıkarılmasına, 23.210-TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline, davalının sermaye borcunu yerine getirmediğinden dolayı uğranılan zararın tahsili talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; müvekkili şirketin, davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi nedeniyle uğranılan zararı ispat yükümlülüğünün bulunmadığını, sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesinin, şirketlerin doğası gereği zarara sebebiyet vereceğini, bu nedenle sermaye borcunun yerine getirilmemesinden kaynaklanan zarar isteminin kabulünün gerektiğini, mahkemece ortaklıktan çıkarılan davalının hisselerinin akıbetine ilişkin hüküm kurulmamasının hatalı olduğunu, bu hisselerin müvekkiline bedelsiz olarak devrine karar verilmesi gerektiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; davacı şirketin kuruluş işlemleri sırasında imzalanan protokol hükümleri gereğince davacı şirketin müvekkilinin şirketine ilk iki aracın devrine kadar yaptığı ödemelerden, son aracın ise tüm ödemelerinden dolayı borcunun bulunduğunu, ancak mahkemece bu hususun değerlendirilmediğini, 14.03.2011 tarihli protokolün 4. maddesinde, müvekkilinin yeni kurulacak davacı şirkete know-how vereceğinin kararlaştırıldığını, bu edimin bir karşılıksız yapılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin bu edimine karşılık yeni kurulacak şirketin de müvekkilinin sermaye koyma borcunu ödemiş kabul edeceğinin kararlaştırıldığını, davacı tarafından kullanılan … ve … plakalı treylerlerin kredi borçlarının müvekkili ile şirketi … firması tarafından ödenmiş olup davacının buna karşılık müvekkiline bir ödeme yapmadığını, müvekkilinin şirketi tarafından davacının kullandığı nakil vasıtalarına devir öncesinde ödenen miktar ile yine müvekkilinin şirketi tarafından davacıya devredilen … plakalı aracın taksitli kredi ödemelerinin, müvekkilinin sermaye borcunu fazlası ile karşıladığını, davacı şirketin ortaklığından çıkarılan müvekkilinin ortaklıktan çıkma payı alamadığını, bu nedenle müvekkiline ortaklıktan çıkma payı verilmesine hükmedilmesinin gerektiğini, esas sözleşmeye göre müvekkilinin davacı şirketi tek başına borçlandırması, treyler gibi yüksek bedelli vasıtaları diğer ortakların bilgisi dışında almasının hukuken ve fiilen mümkün olmadığını, davacı şirketin envanterine fatura bedelleri kadar artı değerin girdiğinin kesin olduğunu, bu malzemelerin piyasa değerlerini davacı şirketin diğer müdürlerinin bilmemesinin mümkün olmadığını, davacı şirketin zarara uğratıldığı kabul edildiğinde, şirketi yöneten diğer müdürlerin de bu zarardan sorumlu tutulması gerektiğini, bu nedenle müvekkiline tazminat yükletilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle müvekkiline çıkma payı verilmeden ortaklıktan çıkarılmasının ve şirketin uğramış olduğu 23.210-TL zararın tamamını müvekkilinden tahsiline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak müvekkiline çıkma payı verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirket ortağının haklı nedenlerle ortaklıktan çıkarılması ve yönetici sorumluluğu kapsamında şirketin zararının tahsili istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı şirketin kuruluşuna ilişkin olarak dava dışı … firması ile davalı ve davalının yetkilisi bulunduğu … firması arasında 14.03.2011 ve 08.04.2011 tarihli protokollerin akdedildiği, protokoller doğrultusunda davacı şirketin kuruluşunun 21.04.2011 tarihinde tescil edildiği, şirketin sermayesi 200.000-TL olup … Lojistik’in %69, …’in %1 ve davalının ise %30 oranında hissedar oldukları, şirket müdürlerinin de bir yıllığına herhangi ikisinin müşterek imzaları ile şirketi temsil etmek üzere …, … ve davalı olarak belirlendiği, şirketin 14.06.2011 tarihli ortaklar kurulu kararı ile de aynı kişilerin 3 yıllığına şirket müdürü olarak seçildiği, 03.09.2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile davalının müdürlük görevinden azledilmesine karar verildiği, şirketin aynı tarihli ortaklar kurulu kararı ile davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına, davalının şirkete verdiği zararın tazmini için kanuni mercilere başvurulmasına karar verildiği, davacı şirket tarafından davalıya keşide edilen 19.09.2012 tarihli ihtarname ile davalıya şirkete verdiği zararı tazmin etmesinin, almış olduğu avansları iade etmesinin ve sermaye koyma borcunu ifa etmesinin ihtar edildiği, ancak davalı tarafından davacı şirkete bir ödeme yapılmadığı gibi, sermaye koyma borcunun da yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. TTK’nın 640. maddesinde, şirket sözleşmesinde, bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepler öngörülebileceği, çıkarma kararına karşı ortağın iptal davası açabileceği, şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararıyla haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarılması hâlinin saklı olduğu belirtilmiştir. TTK’nın 616 maddesinde, bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebeplerden dolayı şirketten çıkarılmasının, genel kurulun devredilemez yetkilerinden biri olduğu tanımlanmış, 621/1-h maddesinde ise, bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebepten dolayı şirketten çıkarılması için alınacak genel kurul kararının, temsil edilen oyların en az 2/3’ü ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması halinde alınabileceği belirtilmiştir. Bu durumda TTK’nın 640/3 maddesi uyarınca haklı sebeple ortaklıktan çıkarılma davasının açılabilmesinin ön şartı, TTK’nın 621/1-h maddesi uyarınca usulüne uygun olarak alınmış bir genel kurul kararıdır. Somut olayda davacı şirket ortaklar kurulunca bu yönde karar alındığı ve kararının gerekli çoğunluğu haiz olduğu görülmüştür.Ortağın haklı nedenlerle ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin TTK’nın 640. maddesinde, nelerin haklı sebep sayılacağı belirtilmemiştir. Bu durumda şirket kavramı ve şirketlerin kuruluş gayesi dikkate alınarak; aynı amaç için birlikte sermaye koyup emek vererek çalışma, dayanışma ve karşılıklı güven ortamının sağlanması gayelerine aykırı düşen, şirketin çalışmasını, devamını, ortaklarına kazanç sağlamasını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkansız hale getiren davranışların haklı neden olarak kabulü gerekmektedir. Ancak haklı nedenler sınırlı olmayıp, iddia edilen eylemlerin haklı neden oluşturup oluşturmadığının her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.Eldeki davada davacı tarafça ortaklıktan çıkarma nedeni ve yönetici sorumluluğuna dayalı tazminat dayanağı olarak; davalının şirket adına … firmasından satın aldığı yarı römork, dorse, lastik gibi araç ve teçhizatın bedelini gerçekte olandan yüksek göstererek, aradaki farkı kendisinin sahibi olduğu … firması adına tahsil ettiği, bu suretle haksız kazanç sağladığı, bu kapsamda … şirketi adına … firmasına 84.960-Euro danışmanlık hizmet faturası kestiği, … firmasından 2 adet dorse alınması konusunda anlaşma yapılmasına rağmen bu firmadan 4 adet dorse alarak bedelini şirkete ödettiği, şirketi tek imza ile temsil yetkisi bulunmamasına rağmen şirket adına şirketin bilgisi dışında tek imza ile kira sözleşmeleri akdederek şirketi zarara uğrattığı, şirketin araçlarına takılmak üzere satın alınan 168 adet lastiği kendisine ait olan … firmasının araçlarına taktırdığı, …’den bir kısım cihazlar satın alarak kendi şirketinde kullandığı, … firması tarafından hizmet alınmadığı halde müvekkiline dorse çalışma bedeli adı altında fatura kestirdiği, şirket tarafından verilen mobil iletişim cihazlarını şirkete iade etmediği, yine şirket adına alınan araç takip cihazlarının davalının sahibi olduğu … firmasının araçlarında kullanıldığı, şirketten aldığı iş ve personel avansı ile sürücü avanslarını iade etmediği, ayrıca davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmediği ileri sürülmüştür. Bu kapsamda mahkemece toplanan deliller, tanık beyanları ve bilirkişi raporlarında; davalının ihtara rağmen 60.000-TL tutarındaki sermaye koyma borcunu yerine getirmediği, dava dilekçesinde belirtilen diğer zarar iddiaları ispata muhtaç olsa da, davalının davacı şirket adına dava dışı … firmasından alınan dorselerin bedelinin olduğundan yüksek gösterilmesini sağlayarak, aradaki fark konusunda yetkilisi olduğu … şirketi tarafından … firmasına 84.960-Euro tutarlı fatura düzenlediği, soruşturma dosyasında … firması çalışanının 11.11.2013 tarihli ifadesinde de 2 adet dorse tamir ve tadilatı yaptırmak isteyen davalının, her dorse için 45.000-Euro üzerinden fatura kestirdiğini, fatura bedellerinin … firmasına ödendiğini, kendilerinin iş bedeli olan 90.000-TL’yi aldıklarını, geri kalanı davalıya iade ettiklerini beyan ettiği, dolayısıyla davalının bedeli yüksek göstermek suretiyle davacı şirketin fazladan … firmasına ödediği tutarı, kendi şirketi olan … adına … firmasına danışmanlık hizmet bedeli adı altında fatura keserek farkı … firmasından almak suretiyle davacı şirketin zararına neden olduğu, bu zararın miktarının da bilirkişi raporlarında 167.296,61 TL olarak belirlendiği, davacı tarafça ileri sürülen diğer iddialar ile birlikte değerlendirildiğinde, bu aşamadan sonra artık ortaklar arasındaki ilişkinin devamının beklenemeyeceği, zira davalının eylemleri nedeniyle şirket ortakları arasında karşılıklı güven ilkesinin ortadan kalktığı, ortakların birlikte şirket faaliyetlerine devam etmelerinin olanaksız olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalının haklı nedenlerle ortaklıktan çıkarılma koşulları oluşmuş olmakla, mahkemece ortaklıktan çıkarılma isteminin kabulü yerindedir. Ancak mahkemece alınan bilirkişi raporunda şirketin borca batık olduğu tespit edilmiş olmakla, ortaklıktan çıkarılma nedeniyle davalıya ayrılma akçesi ödenmesi mümkün değildir. Davacı tarafından, davalının müvekkili şirkete vermiş olduğu zarar kapsamında 23.210-TL tazminat talep edilmiş olup, şirketin uğramış olduğu zarar 167.296,61-TL olarak tespit edilmiş olmakla, yönetici sorumluluğu kapsamında davacının talebiyle bağlı kalınarak bu tutarda tazminata hükmedilmesi yerindedir. Davalı tarafça aynı zamanda görev yapan diğer iki şirket müdürünün de zarardan sorumlu olduğu ileri sürülmüşse de, zararın oluşumunda diğer şirket müdürlerinin bir kusuru bulunmadığı gibi, oluşan zararın tamamen davalının usulsüz işlemlerinden kaynaklandığı sabittir.Davacının ileri sürdüğü diğer zarar kalemi, davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi nedeniyle oluştuğu iddia edilen zarardır. Davacı tarafça işbu davada sermaye koyma borcunun yerine getirilmesi talep edilmemiş, bu borcun ifa edilmemesi nedeniyle uğranılan zarar istenilmiştir. Nitekim davacı vekilinin 29.11.2017 tarihli dilekçesinde de sermaye payının değil, bu borcun yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zararın talep edildiği belirtilmiştir. Davalı tarafından, sermaye koyma borcunun mevcut şirketinin know-how’u ile yerine getirildiği ileri sürülmüşse de, bu hususta taraflarca akdedilen protokollerde veya şirket ana sözleşmesinde bir hüküm bulunmamaktadır. TTK’nın 128/7. maddesinde de şirketin sermaye koyma borcunu dava edebileceği belirtildikten sonra, yerine getirmede gecikme sebebiyle uğradığı zararın da tazminin talep edebileceği hüküm altına alınmıştır. Ancak TTK’nın 481. maddesinde, esas sözleşmede başka bir hüküm bulunmadığı takdirde payların bedellerinin, yönetim kurulunca pay sahiplerinden ilan yoluyla isteneceği, ilanda ödenmesi istenen sermaye borcunun oranı veya tutarı ile ödeme tarihi ve ödemenin nereye yapılacağının açıkça belirtileceği düzenlenmiştir. Ancak somut olayda davalıya bu usule uygun olarak yapılmış bir ödeme ilanı bulunmamaktadır. Ayrıca davacı tarafça şirketin ne suretle zarara uğradığı da somutlaştırılmamıştır. Bu nedenle mahkemece bu zarar kalemi yönünden istemin reddine karar verilmesi isabetlidir. Davacı tarafça, ortaklıktan çıkarılan davalının hisselerinin müvekkiline bedelsiz olarak devredilmesi gerektiği, bu nedenle bu hisselerin akıbetine ilişkin hüküm kurulmamasının hatalı olduğu ileri sürülmüştür. TTK’nın 642. maddesi uyarınca, ayrılan ortağın esas sermaye payı üzerinde ortaklık, sadece payın bizzat ortaklık tarafından iktisap edilmesi, devri ya da itfası şeklinde tasarrufta bulunmaya yetkilidir. TTK’nın 482. maddesinde, sermaye koyma borcunun süresinde yerine getirilmemesi halinde yönetim kurulunun mütemerrit pay sahibini iştirak taahhüdünden ve yaptığı kısmi ödemelerden doğan haklarından yoksun bırakmaya ve söz konusu payı satıp yerine başkasını almaya ve kendisine verilmiş pay senedi varsa bunları iptal etmeye yetkili olduğu belirtilmiş, TTK’nın 612. maddesinde de şirketin kendi esas sermaye paylarını iktisap usulü ve koşulları düzenlenmiştir. Ayrıca hisseler üzerinde tasarrufta bulunulabilmesi için ortaklıktan çıkarılma kararının da kesinleşmesi zorunludur. Bu nedenle ortaklıktan çıkarma kararı veren mahkemece, çıkarılan ortağın hisselerinin akıbeti konusunda bir karar verilmesi mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle, istinaf nedenleri yerinde görülmeyen davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacıdan alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalıdan alınması gereken 1.585,47-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 396,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.189,07‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı ve davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 01/06/2023