Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/223 E. 2023/1088 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/223
KARAR NO: 2023/1088
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2019
NUMARASI: 2011/491 Esas 2019/909 Karar
DAVA: Alacak
BİRLEŞEN İSTANBUL 38. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN
2012/121 ESAS 2012/256 KARAR SAYILI DOSYASINDA
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/07/2023
İlk derece mahkemesince verilen kararın davacı/birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı … vekili; müvekkilinin …’nun davalı bankadan kullandığı krediye 40.000-TL ile sınırlı olmak üzere kefil olduğunu, ancak daha sonra kredinin minibüs alımı için değil, önceki kredi hesaplarının kapatılması amacıyla kullanıldığını öğrendiğini, müvekkili bu kefalete itiraz ettiğinde banka yetkililerinin müvekkiline … Turzim’in kullandığı krediye de kefil olduğunu ve bu borcu da ödemesi gerektiğini söylediklerini, … ile … Turizm yetkilisi …ün akraba olup, rehinsiz ve kefilsiz kredi kullandıklarını, banka müdürünün töhmet altında kalarak borçlarını yapılandırmak için kendilerinden kefil istediğini, …’a kefil olmaya giden müvekkiline iki ayrı sözleşme imzalatıldığını, bu sözleşmelerde tahrifat yapılarak … Turizm için de kefaleti alınarak kefalet miktarlarının değiştirildiğini, … için imzalanan kefalet sözleşmesinde müvekkilinin minibüs alınacağına inanarak kefil olduğunu, müvekkilin gerçeği bilmesi halinde kefil olmayacağını, bu nedenle bu kefaletinin irade fesadı nedeniyle iptalinin gerektiğini, … Turizm için imzalanan kefaletin ise açığa atılan imzanın kötüye kullanımı ve tahrifat nedeniyle geçersiz olduğunu, müvekkilinin borcun asıl borçlular tarafından ödenmemesi nedeniyle davalı … Turizm 61.790,97-TL, davalı … için de 43.019,87-TL kefalet ödemesi yaptığını, ilgililer hakkında müvekkilinin şikayeti nedeniyle açığa atılan imzanın kötüye kullanılması ve görevi kötüye kullanma suçlamasıyla kamu davası açıldığını belirterek, kefalet sözleşmelerine istinaden müvekkilince davalı bankaya ödenmiş olan toplam 104.810,84-TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; müvekkilinin davalı bankanın Sultanbeyli şube müdürü olduğu dönemde … Turizm’e kredi kullandırıldığını, daha sonra …’nun kendisi için 40.000-TL kredi talep ettiğini, ayrıca yeğeni …’ün sahibi olduğu … Turizm firmasına da eski kredi borcunu kapatması için kredi verilmesini talep ettiğini, müvekkilince yeni kefil bulması halinde kredi verilmesinin mümkün olabileceğinin belirtildiğini, bunun üzerine kefil olacak …’e kredilerin her ikisine de kefil olduğu anlatılarak imzalarının alındığını, asıl kredi alanın krediyi ne için kullandığının kefalet akti bakımından bir öneminin olmadığını, kaldı ki … yönünden önceden kullanılmış bir kredi bulunmadığını, davalının bu kredi için kefaletinin rızası dahilinde gerçekleştiğini, bu nedenle bu kefalet sözleşmesinin geçerli olduğunu, … Turizm’in ise önceden kredi kullandığını ve kredi borcunu ödemeyerek yeni kredi talep ettiğini, kefil olarak getirilen davacıya iki sözleşmeye kefil olduğu izah edilerek kredi sözleşmelerinin imzalatıldığını, kredi sözleşmelerinde kefalet limitinin yazılı olduğunu, kredi ve kefalet sözleşmelerinin geçerli olduğunu, davacının kefalet aktinden kaynaklı bankaya ödemiş olduğu miktarı, kredi sözleşmesinin asıl borçlularına rücu etmesi gerekirken, müvekkiline karşı dava açılmasının dayanağının bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … bank vekili; davacının hata ve hile iddiasına dayanması nedeniyle davanın hak düşürücü süre yönünden reddinin gerektiğini, davacının … yönünden kefaletinin rızası dahilinde olduğunu, davacının da şikayet dilekçesinde bunu belirttiğini, kredi lehtarının bu kredi öncesinde kullandığı bir kredi bulunmadığını, kullanılan kredi ile minibüs alınıp alınmamasının kefaletin geçerliliğini etkilemediğini, davacının … Turizm’in kullandığı kredi yönünden açığa atılan imzanın kötüye kullandığını ileri sürdüğünü, bu iddianın davacı tarafından ispatlanması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 38. ATM 2012/121 ESAS 2012/256 KARAR SAYILI DAVA: Davacı … bank vekili; davalının, … tarafından 02.03.2007 tarihinde kullanılan 67.301,97-TL tutarındaki krediye kefil olduğunu, kredinin ödenmemesi üzerine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, davalının borca haksız olarak itiraz ettiğini, davalının kredi sözleşmesine kefil sıfatıyla açıkça imza attığını belirterek, davalının takibe yönelik itirazının iptali ile davalı aleyhine %40’tan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; müvekkilinin davacıya borcu bulunmayıp aksine alacaklı olduğunu, davacı banka çalışanları hakkında müvekkilinin şikayeti üzerine açığa atılan imzanın kötüye kullanılması ve görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açıldığını, müvekkilinin haksız yere ve iradesi dışında usulsüz işlemlerle kefil yapıldığını belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine %40 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; taraflar arasında geçerli genel kredi sözleşmelerinin akdedildiği, akdedilen sözleşmeleri kefil sıfatıyla imzalayanların kefaletlerinin geçerli olduğu, asıl davada davalı … Turizm ile davalı …’na yönelik davanın davacı tarafça takipsiz bırakıldığı ve yasal 3 aylık süre içerisinde de yenilenmediği, bu nedenle bu davalılara karşı açılan davanın HMK’nın 150 vd. maddeleri gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği; asıl davada, davacının davalı banka ile davalı … arasında imzalanan sözleşmeyi 67.301,97-TL kefalet limiti ile, davalı banka ile davalı … Turizm arasında imzalanan sözleşmeyi ise 65.920,04-TL kefalet limitiyle müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, imzalanan kefalet sözleşmelerinin yasada aranan şartları ihtiva ettiği ve geçerli olduğu, kefil sıfatıyla yapılan ödemelerin hukuka uygun olduğu, bu nedenle kullandırılan kredi borcunun asıl borçlular tarafından ödenmemesinde davalı banka ile banka personeli olan diğer davalıların herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığı, davalılardan … ile …’in bekletici mesele yapılan İstanbul Anadolu 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kesinleşen 27/09/2016 tarih, 2016/337 esas ve 2016/494 karar sayılı kararı ile beraat ettikleri dikkate alındığında, davalılar …, … ve … Bankası’na yönelik olarak açılan davanın reddine karar verildiği; birleşen davada ise davalı banka ile davalı … arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi kapsamında, davacı banka tarafından kullandırılan ve ödenmeyen kredinin tahsili için alacaklı davacı tarafça, kredi sözleşmesine müşterek ve müteselsil kefil olan davalı hakkında girişilen ilamsız icra takibinde, bilirkişi kurulu raporunda açıklandığı üzere davacı bankanın, takip tarihi itibariyle 11.250,03-TL asıl alacak, 4.059,78-TL işlemiş faiz, 202,98-TL BSMV ve 295,83-TL masraf olmak üzere toplam 15.808,62-TL alacağının bulunduğu, kefalet sözleşmesinin yasal unsurları taşıması nedeniyle geçerli olduğu, kredi sözleşmesini 67.301,97-TL kefalet limitiyle müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzalayan davalının, borcun tamamından kefalet limiti ile sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle; asıl davanın davalılar … Turizm .. Ltd. Şti. ve … yönünden HMK’nın 150/5 maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, davalılar …, … ve … Bankası yönünden reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, davalının İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasına yönelik itirazının iptali ile takibin 11.250,03-TL asıl alacak, 4.059,78-TL işlemiş faiz, 202,98-TL BSMV, 295,83-TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 15.808,62-TL üzerinden devamına, asıl alacak olan 11.250,03-TL’ye takip tarihinden itibaren %39 oranında temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden %5 gider vergisi uygulanmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine, kabul edilen kısım üzerinden %40 oranında hesaplanan 6.323,44-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı/birleşen davada davalı vekili; davalılar hakkında verilen beraat kararının suçun sabit olmaması nedeniyle değil, suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesine dayandığını, dosya kapsamı ve tanık beyanlarının da iddialarını destekler mahiyette olduğunu, müvekkili …’na 40.000-TL ile sınırlı olmak üzere kefil olmak isterken kendisine iki sözleşme imzalatıldığını, … Turizm’e ait ikinci sözleşmede tahrifat yapıldığını, sözleşmelerde kefalet miktarı 40.000-TL iken daha yüksek miktar yazılarak tahrifat yapıldığını, mahkemece tahrifat incelemesi yaptırılmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu, her iki sözleşmede müvekkilinin imzasının açığa imza mahiyetinde olduğunu, bu nedenle kefalet sözleşmelerinin geçersiz olduğunu, ayrıca birleşen davada icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, davacı tarafından imzalanan genel kredi sözleşmelerinde kefaletin geçersiz olduğu iddiasına dayalı olarak, kefaleten ödenen tutarın iadesi; birleşen dava ise genel kredi sözleşmesine dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Asıl davada davalılar … Turizm .. Ltd. Şti. ve … aleyhine açılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup, bu davalılar hakkındaki hüküm istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Davacı tarafça asıl davada, 02.03.2007 ve 17.04.2007 tarihli genel kredi sözleşmelerinin irade fesadı, tahrifat ve açığa imzanın kötüye kullanılması nedenlerine dayalı olarak geçersiz olduğu iddia edilerek, asıl borçlunun borcuna mahsuben kefaleten alacaklı bankaya ödenen tutarların iadesi talep edilmiştir. Kefalet sözleşmelerinin imzalandığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerli olması için yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet limiti olarak, belirli bir miktarın gösterilmesi gereklidir. Müşterek borçlu ve müteselsil kefiller, asıl borçlunun borcundan (asıl borçlunun temerrüdü dahil) kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçları ile sorumludur. Somut olayda; davaya dayanak 02.03.2007 tarihli sözleşmede kredi limiti 40.000-TL ve davacı-birleşen davalının kefalet limiti 67.301,97-TL olarak gösterilmiştir. 17.04.2007 tarihli sözleşmede ise yine kredi limiti 40.000-TL ve kefalet limiti ise 65.920,04-TL olarak gösterilmiş olup, davacı-birleşen davalı tarafından imzaya yönelik bir itiraz da ileri sürülmemiştir. Her iki sözleşme de şekil şartları bakımından geçerli ve bağlayıcı niteliktedir. Ancak davacı tarafından, ilk sözleşmede asıl borçlu …’nun minibüs almak için kredi kullandığı inancıyla sözleşmeye kefil olunduğu, oysa asıl borçlunun önceki ödenmeyen kredi borcunun ödenmesi için bu sözleşmenin akdedildiği, bu nedenle iradesinin fesada uğratıldığı ileri sürülmüştür. Ancak kredinin asıl borçluya ne amaçla tahsis edildiği veya asıl borçlunun krediyi ne surette kullanacağı hususu, kefalet sözleşmesinin geçerliliğine etkili değildir. Nitekim davacı da dilekçelerinde bu borçlunun kredisine kefil olmak için bankaya gittiğini ve sözleşme imzaladığını kabul etmektedir. Bu nedenle 02.03.2007 tarihli sözleşme bakımından ileri sürülen geçersizlik nedenleri yerinde değildir. Davacı, … Turizm’e kefaletine ilişkin 17.04.2007 tarihli ikinci sözleşmede kefalet iradesinin bulunmadığını, diğer borçluya kefil olarak gitmişken kendisinin bilgisi dışında açığa imzası alınarak bu şirketin kredi sözleşmesine kefil yapıldığını ileri sürmüştür. İkinci kefalet sözleşmesinin ilk sözleşmeden sonraki bir tarihi taşımasına rağmen üzerinde bulunan sıra numarasının daha önce imzalanmış olan 02.03.2007 tarihli sözleşmenin sıra numarasından daha küçük olması, tek başına açığa imza iddiasının kabulüne yeterli ve elverişli değildir. Banka çalışanı ve şube müdürü olan davalılar … ile … hakkında İstanbul Anadolu 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/337 esas ve 2016/494 karar sayılı dosyasında, açığa imzanın kötüye kullanılması ve görevi kötüye kullanma suçlarından dolayı cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış olup, mahkemece verilen 05.03.2013 tarihli ilk hükümde, müştekinin …’na kefil olmak için bankaya gittiği, sanık banka görevlilerinin müştekinin önüne …’e (… Turizm) ait sözleşmeyi koyduğu, müştekinin …’a ait sözleşmeyi imzaladığını zannederek iradesi dışında ikinci kefalet sözleşmesini de imzaladığı, kredi şartlarının sanık banka görevlileri tarafından sonradan doldurulduğu, müşteki bankaya bir kez gitmiş olmasına rağmen sözleşme tarihlerinin farklı olduğu, böylelikle sanıkların müştekiye gerekli uyarıyı yapmadan imzasını alıp bilgileri sonradan doldurarak görevlerinin gereklerine aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle, görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmalarına karar verilmiş, kararın sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2014/6841 esas 2016/6552 karar sayılı ilamıyla, kamu görevlisi olmayan sanığın görevi kötüye kullanma suçunun faili olamayacağından, unsurları oluşmayan suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği, kabule göre de teşdiden cezalandırmaya yönelik ibareye yer verilmeden temel cezanın fazla tayini ve sanık hakkında 5237 sayılı yasanın 53/5 maddesinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş, mahkemece bozmaya uyularak sanıkların beraatine karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. TBK’nın 74. maddesi hükmü gereği; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de, mahkumiyet kararı ve tespit edilen maddi olgular ile bağlıdır. Bu kapsamda somut olayda mahkemece verilen ilk hüküm suçun unsurlarının oluşmaması gerekçesiyle bozulmuş ve mahkemece de bozmaya uyularak beraat kararı verilmiş olmasına göre, söz konusu karar da açığa imza alındığı iddiasının kabulüne elverişli değildir. Kaldı ki doğmuş bir borca sonradan kefalet de mümkündür. Bu nedenle davacının 17.04.2007 tarihli ikinci sözleşmeye yönelik geçersizlik iddiası da yerinde değildir. 6098 sayılı TBK’nın 78/1. maddesi “Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre; borç olmayan şeyin ödenmesi hâlinde, sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak talepte bulunabilmesi için; borcun ifası amacıyla ödeme yapılması, gerçekte ödenmesi gereken bir borcun bulunmaması, ödemeyi yapan kimsenin yanılmak suretiyle kendisini borçlu sanarak ödemede bulunması gerekir. Davacı tarafından ise, hakkında herhangi bir ihtar veya icra takibi bulunmamasına rağmen bu sözleşme gereği borçlu … Turizm’in kredi borcuna mahsuben rızaen 23.08.2007-13.01.2009 tarihleri arasında taksitler halinde toplam 58.423,65-TL ödeme yapılmıştır. Ödeme dekontlarında ihtirazi kayıt bulunmamaktadır. Davacı tarafından banka görevlileri hakkındaki suç duyurusu da ödemelerden sonra yapılmıştır. Bu durumda davacının yapmış olduğu ödemeleri davalı banka görevlileri ile davalı bankadan talep koşulları bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece asıl davanın reddine karar verilmesi yerindedir. Birleşen davada ise davacı banka tarafından, birleşen davalının imzalamış olduğu …’na ilişkin 02.03.2007 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan bakiye borç takip konusu edilmiş olup, davalının itirazı üzerine işbu dava açılmıştır. Davalının imzalamış olduğu işbu kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu sabittir. Bu nedenle davalı, kefalet sorumluluğu kapsamında ödenmeyen borçtan sorumludur. Bu hususta mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacı bankanın takip tarihi itibariyle 11.250,03-TL asıl alacak, 4.059,78-TL işlemiş faiz, 202,98-TL BSMV ve 295,83-TL masraf olmak üzere toplam 15.808,62-TL alacağının bulunduğu tespit edilmiş olup, mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda birleşen davanın kısmen kabulü isabetlidir. Diğer yandan birleşen davalı vekilince icra inkar tazminatı koşullarının mevcut olmadığı ileri sürülmüşse de, niteliği itibariyle alacak likit ve davalı da itirazında haksız bulunmakla, icra inkar tazminatı talep koşulları oluşmuş olup, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedeni yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle, davacı/birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı/birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Asıl dava yönünden alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50-TL harcın davacı/birleşen davada davalı …’den alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Birleşen dava yönünden alınması gereken 1.079,88-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 270-TL harcın mahsubu ile bakiye 809,88‬-TL harcın davacı/birleşen davada davalı …’den alınarak Hazine’ye gelir kaydına,Davacı/birleşen davada davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Davalı/birleşen davada davacı … Bankası T.A.O. tarafından yapılan 156-TL istinaf yargı giderinin davacı/birleşen davada davacı …’den alınarak davalı/birleşen davada davacı … Bankası T.A.O.’na verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.06/07/2023