Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/2026 E. 2021/1756 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2026
KARAR NO: 2021/1756
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/04/2021
NUMARASI: 2017/1178 Esas-2021/454 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına dair kararın davacılar ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA:Davacılar vekili; kurucu ortak davacı …’in Mudanya’ya yerleşmesi sonrasında şirketle adeta bağlarının koparılmaya çalışıldığını, bir süre kendisine genel kurul toplantılarına ilişkin evraklar gönderilerek imzalatıldığını, 2008 sonrasında ise, şirketin genel kurul toplantılarından haberdar edilmeden yavaş yavaş uzaklaştırıldığını, diğer davacı …’ye de aynı muamelede bulunulduğunu,eski fabrika binası satıldıktan hemen sonra bankadan yüklüce bir kredi çekildiğini, davacı …’e aylık geçinebileceği kadar bir para ödendiğini,bu paranın huzur hakkı adı altında ödendiğinin belirtildiğini, oysa yasal olarak huzur hakkının YK üyelerine verilebilecek bir ödeme olduğunu, müvekkillerin imzasına muhtaç kararlarda kendilerinden bunca zamandır imza alınmaması göz önünde bulundurularak varsa herhangi bir kararda imzaları bunlara ilişkin de imza incelemesi yapılmasını talep ettiklerini,her yıl sonunda ortaklara kar dağıtılıp dağıtılmadığının belirlenmesi gerektiğini, haklı nedenlerle şirketin feshini, olmadığı takdirde yine haklı nedenlere müsteniden çıkma paylarından şimdilik 5.000-TL’yi ticari faiz ile birlikte davalı şirketten alınarak davacılara verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, şirket hissedarlarından …’ın kendi hisselerinin bir kısmını yeğeni ve davacı …’e bedelsiz vererek onun hisse oranını %22 ye çıkarttığını, kendi hissesini de %50 ye düşürdüğünü, davacı …’in 2000’li yılların başından itibaren şirketteki görevlerini yerine getiremediğini, davacının, dayanağı olmayan, hiç bir delil ve belgeye dayanmayan suçlamaları ile şirketin feshinin talep edilemeyeceğini, şirketin tüm organları ile toplanarak kararlar alabildiğini, müvekkil şirket, hem tekstil, hem turizm sektöründe yaşanan bu zorluklara rağmen, halen ticari faaliyetini sürdürmekte, tekstil bölümü yurtdışına ihracat yapmakta, turizmde ise 2 apart otel ile hizmet vermeye devam ettiğini,asılsız ve gerçek dışı iddialarla açılmış olan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davalı şirketin haklı sebeple fesih koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde; bilirkişi tarafından hazırlanan rapor uyarınca davalı şirketin karlılık ve mali yönden durumunun negatif eğilimli olduğu, özetle davalı şirketin mali tablolarına göre şirketin 2015,2016 ve 2017 yıllarında zarar ettiğinin tespit edildiği, yargılama sırasında 09.12.2020 tarihinde davalı şirketin yapılan genel kurul toplantısında şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği, gerek bilirkişi incelemesi ve gerekse de davalı şirket tarafından yapılan genel kurulda alınan fesih ve tasfiye kararı uyarınca davalı şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluştuğu, davacıların dava açmakta haklı olduğu takdir ve sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına ,yargı giderinin davalıya yükletilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: 1)Davacılar vekili; bilirkişi raporunda davalı şirkete ait taşınmazların satışı için genel kurul kararı alınmadan satıldığı, genel kurul onayının ise sonradan alındığı, bu durumun kötü yönetimin bir göstergesi olduğunu, müvekkilinden habersiz krediler çekildiğini, şirketin borçlandırıldığını ve ekonomik açıdan sürekli geriye gidildiğini, davalı şirketin 09/12/2020 tarihinde davalı şirketin yapılan genel kurul toplantısında şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesinin davanın olası sonuçlarından kaçınmak amacıyla yapıldığını, bu noktada bu fesih ve tasfiye işleminin hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneği olduğunu,aynı zamanda müvekkillerinin terditli talebi olan ortaklıktan çıkma ve ortaklık paylarının tahsili talebi hususuna da mahkemece değinilmediğini, her ne kadar davalı şirket tasfiye sürecine girmiş olsa ve ilk dava hususunda karar verilmesine yer olmasa da halen tasfiye edilmediğini, tabiri caizse hasta olsa da ayakta kalan bir şirket olduğuna göre müvekkillerinin ortaklıktan çıkmasının mümkün olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını, terditli talepleri hususunda karar verilmesini talep etmiştir. 2) Davalı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde; davacı tarafın dava tarihi itibariyle davayı açma hakkı olmadığını, dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporlarında ve kayyum raporlarında da; müvekkili şirketin kötü yönetildiğine ilişkin herhangi bir tespit olmadığı gibi şirketin zarara girmiş olmasının da şirketin feshini gerektiren sebeplerden olmadığının da tespit edildiğini; müvekkili şirketin sona ermesi için davacılar tarafından olağan yolların bir kez olsun denenmediğini, gündeminde tasfiye olan bir genel kurul toplantısı yapılmasının şirket yönetim kurulundan talep edilmediğini, son olağanüstü genel kurul toplantısında dahi, gündeminde şirketin sona erme ve tasfiyesinin bulunmasına rağmen, davacılar veya vekilleri tarafından katılım sağlanmadığını, ortada hiçbir haklı sebep yokken ve haklı sebep davasının son çare olduğu ilkesine rağmen, davacılar tarafından doğrudan bu yola başvurulduğunu belirterek kararının onanmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin müvekkili şirketten alınmasına ilişkin kararının bozularak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: HMK’nin 111. maddesinde düzenlenmiş terditli davada, davacı aynı davalıya karşı aralarında hukuki veya ekonomik bağlantı bulunan birden fazla talebini, aralarında aslilik ve ferilik ilişkisi kurarak aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Terditli davadaki, taleplerden biri asıl talep iken ikincisi fer’i (yardımcı, terditli, kademeli) taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesini ister; yardımcı talebini ise asıl talebinin reddedilmesi ihtimali için yapar. Mahkeme davacının asıl talebinin, esastan reddine karar vermedikçe fer’i talebi inceleyip karara bağlayamaz. O halde; terditli davanın dinlenebilmesi için, asıl talep ile fer’i talep arasında bir bağlantı bulunmalı ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik bakımdan aynı veya benzer bir amaca yönelmiş olması gerekir. Terditli davada mahkemece, ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapılarak asıl talebin yerinde olduğu kanaatine varılırsa fer’i talebin incelenmesine gerek kalmayacaktır. Fakat ilk talep, yerinde bulunmazsa aynı hadiseden doğan ikinci talebin incelenmesi gerekecektir. Bu durumda iki ayrı dava değil, aynı davada talep sonuçlarından birinin kabul edilmemesi nedeniyle diğer talep sonucunun hükme bağlanması sözkonusudur. Davacı vekili anonim şirketin feshi davasında ; fesih kararı verilmesine gerek olmadığı ,ancak terditli talepleri olan şirketten çıkma talebi hakkında bir karar verilmediğini ileri sürerek terditli taleplerinin incelenmesini talep etmiştir. Eldeki dava TTK’nın 531. maddesi uyarınca anonim şirketin haklı sebeple feshine ilişkindir.Davalı şirketin yapılan genel kurulunda şirketin fesih ve tasfiyesine karar alınmıştır. Davacı vekili; şirketin haklı sebeple feshi koşullarının oluştuğu ilk dava hakkında yeniden karar alınmasına gerek olmasa da şirketten çıkma hususunun değerlendirilmesini talep etmektedir.Anonim şirketlerin haklı sebeble feshi davasında limited şirketten farklı olarak haklı sebeble çıkma veya çıkarılma düzenlenmemiştir.Bu sebeble gerek ortaklık gerekse pay sahipleri tarafından yarıca dava açılamayacaktır.Haklı sebeble fesih davasında ancak fesih davası açılabilir.Benzer şekilde TTK 531.madde gerekçe gösterilerek pay sahiplerine çıkarma davası da açılamaz.O halde burada sözkonusu olan teknik anlamda pay sahiplerinin haklı sebeble çıkması yahut ortaklığın pay sahiplerini haklı sebeble çıkarması sözkonusu olmayıp ,yalnız fesih davasında öngörülebilecek tedbirlerden birisi olarak şirket bünyesi dışında üçüncü bir makam olan mahkeme iradesi ile davacı azınlık pay sahiplerinin ortaklıktan çıkarılmasına hükmedilmesidir.Mahkemece bu yönde karar alınabilmesi için ,davacı pay sahiplerinin kusurları ile haklı sebebe yol açması gerekmediği gibi ortaklığın yahut pay sahiplerinin bu yönde talepde bulunmaları gerekmemektedir.( Anonim Ortaklığın Haklı Sebeble Feshi,Dr.Nuri Erdem sahife; 264 vd) Ancak; terditli taleplerle dava açılması halinde ikincil talebin bir dava yoluyla talep edilmesi mümkün görülmediğinden davacıların çıkma talepleri terditli talep de sayılamaz.TTK 531.maddenin gerekçesi incelendiğinde; şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getiren mahkeme, şirketi feshetmek yerine, fesih ve kendilerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen çözüme karar verebileceği açıklanmaktadır.Şirket tasfiyeye girdiğinden davacı ortakların -çıkma talebinin- değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır. Davalı şirket tarafından yapılan genel kurulda alınan fesih ve tasfiye kararı uyarınca davalı şirketin haklı nedenle fesih koşullarının oluştuğu, davacı tarafın dava tarihi itibariyle bu davayı açmakta haklı olduğu gerekçesiyle yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına ve davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacılar vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacılar vekili ve davalı vekili tarafından yatırılan peşin harçların karar harcına mahsubuna başkaca harç alınmasına yer olmadığına, İstinaf yoluna başvuranlar tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiylekararverildi.25/11/2021