Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/202 E. 2023/1615 K. 23.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/202
KARAR NO: 2023/1615
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2020
NUMARASI: 2018/432 Esas – 2020/756 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/10/2023
Davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalı şirketin 2017 yılı başlarında katalog satıştan perakende satışa geçmeye karar verdiğini, ilk olarak … firmasıyla görüşmeler sürerken bu firmanın mali sıkıntıya girmesi üzerine davalının işi dava dışı …’e devretmek istediğini, …’in de sektörde deneyimli olan … ve yatırım desteği için … ile anlaştığını, tüm bu anlaşmalar sonucunda 25.12.2017 tarihinde müvekkili şirketin kurulduğunu, bu yapılanmaya davalı şirketin de muvafakat etmesi sonucunda, davalı ile imzalanacak sözleşme öncesinde toplantılar yapıldığını, bu süreçte müvekkilince konsept mağaza tasarımı yapıldığını, davalı tarafından gönderilen sözleşmede müvekkilince bazı değişikliklerin talep edildiğini, davalının incelemesi sonucunda 23.02.2018 tarihinde sözleşmenin imzalanmasına karar verildiğini, yapılan hazırlıklar kapsamında müvekkilince mağazalarda kullanılacak server temini, program entegrasyonu, personel eğitimi, mağazalarda kullanılacak sarf malzemelerinin tasarımı, ürün görselleri, ürün teşhir rafları, iş kıyafetleri, AVM yöneticilerine lansman yapılması gibi konularda masraf yapıldığını, ancak sözleşmenin imzalanacağının düşünüldüğü 23/02/2018 tarihli toplantıda davalı şirket tarafından sözleşme imzalanmasından vazgeçildiğinin bildirildiğini, davalının ortada bir sebep yok iken vazgeçmesinin hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu, davalının eyleminin culpa in cotrahendo kuralına da aykırı olduğunu, davalı şirkete keşide edilen 30/03/2018 tarihli ihtarnameye olumsuz yanıt verildiğini, güven sorumluluğu gereği davalının sebebiyet verdiği zararlardan sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 20.000-TL maddi tazminatın 05/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilince iyi niyetli olarak daavcı ile sözleşme görüşmelerine başlanıldığını, ancak sözleşmenin ana konularında mutabakat sağlanamadığını, görüşmeler devam ederken … firmasından haklarını alamayan işçilerin müvekkilini rahatsız etmeye başladıklarını, davacı şirketin …’ın paravan şirketi olduğunu belirttiklerini, tüm bu hususlar sonucunda müvekkili şirketin davacı ile birlikte bu projenin sürdürülebilirliğine inancının kalmadığını ve davacı şirkete olan güveninin sarsıldığını, bu nedenle sözleşme görüşmelerinin sonlandırılmasına karar verildiğini, müvekkili tarafından görüşmelerin sonlandırıldığı bilgisinin 23/02/2018 tarihli toplantıda davacı ortağı … ve danışmanı …’e şifahen söylendiğini, akabinde keşide edilen ihtarnamenin ise davacıya tebliğ edilemediğini, müvekkilinin görüşmelerine başladığı sözleşmeyi imzalamak zorunda olmadığını, yürüttüğü sözleşme görüşmelerini dilediği zaman sebep bildirmeksizin sonlandırma hakkına sahip olduğunu, müvekkilinin davacıyı yanıltacak bir beyan vermediğini, davacıyı zarara sokacak bir harekette bulunmadığını, sözleşme görüşmelerinde müvekkilince en az 132.000-TL masraf yapıldığını, müvekkilinin dürüstlük kuralına riayet ettiğini, bu nedenle sözleşme öncesi görüşmelerden doğan sorumluluğuna gidilemeyeceğini, görüşmelerin sona ermesinde kusurun davacıya ait olduğunu, davacının somut zararını ispat edemediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacının uğradığını iddia ettiği zarar nedeniyle düzenlemiş olduğu herhangi bir fatura olmadığından, bu hususta taraf defterlerinde herhangi bir kaydın olmasının fiilen mümkün olmadığı, diğer yandan davacının uğradığını iddia ettiği zarar kalemlerini isteme hakkına haiz olduğu, buna ilişkin geçerli masraf belgelerini somut olarak ortaya koymasının gerektiği, taraflar arasındaki görüşmelerde 22.12.2017 tarihinden itibaren e-mail aracılığıyla sözleşme planlama, görüş bildirme içerikli yazışmalar yapıldığı, mağaza konseptinin belirlenmeye çalışıldığı, online eğitim planı üzerinde çalışıldığı, perakende mağazalarında kullanılmak üzere kartvizit, koku, giftcard, poşet vb. üzerinde görüş alışverişinde bulunulduğu, 15.02.2018 tarihinde bir tanıtım toplantısı organize edildiği, davalı tarafından bu süreçte faturalandırılmış bazı ödemelerin yapılmış olduğu, bu kapsamda yapılan masrafların 148.329-TL olmasına rağmen davacı vekilince 2.186.993,86-TL’lik kayıt sunulduğu, ancak bu faturalar karşılığı alınan ürünlerin başka amaçla kullanılıp kullanılmadığı, iki taraf arasında sözleşme görüşmelerinde kullanılıp kullanılmadığının belirlenemediği, davacı vekilinin davayı ıslah etmediği, talebin sözleşmenin imzalanması aşamasında yerine getirilmemesi nedeniyle güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarar olduğu, davacının sözünü ettiği masrafların ise dava dışı şirketler ile sözleşme öncesi yapılması gereken bu nedenle ortaya çıkan masraflar olduğu, bu giderlerin davalıdan talep edilemeyeceği, iş hacminin gelişmesine engel olunduğuna yönelik iddianın da yerinde görülmediği, kaldı ki davacı şirket tacir olup destek sözleşmesi kapsamında ajans ile görüşmeler yaparken bayilerin kurulması için de gerekli hazırlığı yapması ve yurt dışından getirilecek olan ürünlerin ithalat süresini göz önünde bulundurması gerektiği, hazırlıkların bu nedenle daha esnek ve uzun sürdüğü kanaatine varıldığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 20.000-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; davacının süresinde delillerini sunmadığını, itirazlarına rağmen sunulan belgelerin incelendiğini, gerekçeli kararda tespit edilen 148.329-TL içerisinde müvekkilinin kendi zararını göstermek için sunduğu belgelerin de bulunduğunu, bu belgelerdeki zararların davacının zararıymış gibi değerlendirildiğini, müvekkilinin sözleşmeden caymadığını, sözleşme görüşmelerinin davacının kusuru ile son bulduğunu, müvekkilinin karşı tarafı zarara sokmak için görüşme yaptığına dair bir delil bulunmadığını, sözleşmenin sona erdirilmesinde davacının kusuruna dair iddialarının mahkemece araştırılmadığını, davacının zararını ispatlayamadığını, sunulan harcama belgelerinin dava konusu ile ilgisinin olmadığını belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, sözleşme öncesi görüşmelerin sonlandırılması nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı vekilince, davacı tarafça delillerin süresinde sunulmadığı ileri sürülmüştür. HMK’nın 119(1)-f hükmü uyarınca, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir. Ön inceleme duruşmasında ise kanunun 140/5 maddesi gereği taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. HMK’nın 145. maddesinde ise tarafların, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkemenin o delilin sonradan gösterilmesine izin verebileceği hüküm altına alınmıştır. Somut olayda davacı vekilince sunulan 08.06.2018 tarihli delil dilekçesinde masraf faturalarına dayanılmışsa da dilekçe ekinde faturalar sunulmamıştır. Ancak mahkemece davacı tarafa bu hususta HMK’nın 140/5 maddesi kapsamında bir süre verilmeden ön inceleme duruşmasında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, davacı tarafça masraf faturaları ise bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ekinde sunulmuştur. Dolayısıyla mahkemece bu delillerin ibrazı konusunda usulüne uygun şekilde verilmiş bir kesin süre bulunmadığından, delillerin süresinde sunulmadığının kabulü mümkün olmadığından, davalı vekilinin bu hususta ileri sürdüğü istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2012/13-1220 esas ve 2013/239 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk (culpa in contrahendo), sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflardan birinin diğerine veya onun koruması altında bulunan kişilere, aralarında dürüstlük kuralı gereğince ortaya çıkan güven ilişkisinin ihlali sonucu meydana gelen sorumluluktur. Sözleşmenin görüşülmesine başlamakla taraflar arasında hukuksal bir ilişki, daha doğru bir deyimle bir güven ilişkisi meydana gelir. Bu güven ilişkisi TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına dayanmakta olup, dürüstlük kuralı uyarınca belli bir ölçüde karşı tarafın çıkarlarını gözetme, böylece bildirim, aydınlatma (boş yere güven vermeme, güveni boşa çıkarmama) gibi birtakım özen yükümlülükleri doğar. Buna göre görüşmeler sırasında görüşmecilerin sözleşmenin muhtevası ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi ve koruma yükümlülüklerine uyması gerekir. Görüşmeciler bu yükümlülüklere kusurlu olarak aykırı davranıp, görüşmelerin başlamasıyla aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde, bundan doğan zararlardan sorumlu olup, sözleşme görüşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlığın da sözleşme hukuk çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Güvenin boşa çıkması nedeniyle sorumluluğun doğabilmesi için, güven konusunun objektif bakımdan güven uyandırmaya ilişkin olması gerekir. Yani güven konusu ortalama, makul ve dürüst bir kişide güven uyandıracak nitelikte ise hukuk düzeni bu güveni haklı güven olarak değerlendirir ve koruma altına alır. TBK’nın 112. maddesine göre; borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse, borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Bu zarar müspet (olumlu) zarar olabileceği gibi, menfi (olumsuz) zarar da olabilir. Somut olayda davacı tarafça menfi zarar talep edilmiş olup, menfi zarar, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Dolayısıyla davacının sözleşmenin geçerliliğine güvenerek yaptığı masraflar menfi zarar niteliğindedir. Sözleşme görüşmelerinin davalı tarafından sonlandırıldığı tarafların kabulündedir. Davalı tarafça; tarafların ana konularda fikir ayrılığı yaşadıkları, mutabakat sağlanamadığı, ayrıca daha önce görüşme yapılan …’in iflası ve işçilerin haklarının ödenmemesi nedeniyle olumsuz bir izlenim bulunduğu, davacı şirketin de …’ın paravan şirketi olduğu yönünde iddialar ileri sürüldüğü, davacı şirkete olan güvenin sarsıldığı, bu nedenle görüşmelerin sonlandırıldığı ileri sürülmüştür. Görüşmelerin sona erdirilmesinde davacının kusurlu olduğuna dair bir delil bulunmamaktadır. Davalının davacı şirket öncesinde perakende sektörüne giriş konusunda … ile görüşmeler yürüttüğü, …’ın iflası nedeniyle onun yönlendirmesiyle … ile görüşmelere başlandığı, sonrasında ise …’ın eski çalışanlarından …’ün kurucularından olduğu davacı şirket ile bu görüşmelere devam edildiği, görüşmelere katılan …’ın sonradan toplantılara gelmemeye başladığı, davalı tarafın cevap dilekçesiyle kabul edilmiştir. Dolayısıyla davalının başından …’ın yönlendirmesi ve katılımıyla görüşmeler yürüttüğü, davacı şirket kurucusunun da …’ın eski çalışanı olduğu davalının bilgisi dahilindedir. Bu nedenle davalının basiretli bir tacir olarak daha başından bilgisi dahilinde olan hususları ileri sürerek sözleşme görüşmelerini sonlandırması, tamamen davalının kusurundan kaynaklanmıştır. Bu nedenle sözleşmenin yapılacağına dair davacı tarafta yaratılan güvenin boşa çıkarılması sonucunda, davacının yapmış olduğu masraflardan kaynaklanan zararından davalı şirketin sorumlu tutulması doğrudur. Ancak mahkemece davacının uğradığı zarar kapsamında tespit edilen 148.329-TL zarara dayanak tüm faturalar, davalı şirkete hitaben düzenlenmiş faturalar olup, davalının yaptığı masraflara ilişkin faturalara dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi hatalıdır. Uğranılan zarar kapsamında davacı tarafça bir kısım faturalar ve ödeme dekontları sunulmuş olup, yapılan masrafların sözleşme görüşmeleri kapsamında ve sözleşmenin akdedileceği yönündeki inanca dayalı olarak yapılıp yapılmadığının tespiti gerekmektedir. Bu kapsamda sunulan e-posta yazışmalarından; tarafların mağaza konseptleri, mağaza yazılımları ve bunların entegrasyon işlemleri, kartvizit, koku kartı, hediye ambalajı tasarımı gibi konularda görüşmeler yürüttükleri, ayrıca … yöneticisi şirket yöneticilerine … Hotel’de proje lansmanı yapıldığı, bu kapsamda davacı tarafça bir takım masraflar yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı tarafça delil olarak sunulan faturalar konusu mal hizmetlere ilişkin masrafların sözleşme hazırlığı kapsamında yapılıp yapılmadığının tespiti gerekmekte olup, mahkemece bu hususta bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Ayrıca davacı tarafça masraf olarak dayanılan … Mimarlık tarafından düzenlenen 02.02.2018 tarihli 531.000-TL bedelli danışmanlık hizmet bedeli açıklamalı fatura ve 12.02.2018 tarihli 460.200-TL bedelli inşaat ve dekorasyon bedeli açıklamalı fatura ile yine … Mağazacılık firması tarafından düzenlenmiş olan 05.02.2018 tarihli 861.400-TL bedelli taf-hizmet bedeli açıklamalı fatura bakımından; taraflar arasındaki ilişkinin henüz sözleşme hazırlığı kapsamında bulunması ve halihazırda imzalanmış bir sözleşme bulunmaması, adı geçenlerin sözleşme görüşmelerindeki konumu ile davalı vekilinin bu faturalara yönelik itirazları değerlendirilerek davalının bu faturalar konusu bedelden sorumlu tutulup tutulamayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer yandan davacı tarafça işbu dava kısmi dava olarak açılmıştır. Kısmi davada alacak tutarı tespit edilerek kısmi davanın tümüyle kabulü ve kararın kesinleşmesi halinde, bu hüküm davacının daha sonra açması muhtemel ek dava bakımından hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin hüküm mahiyetini alacaktır. Bu nedenle somut olayda mahkemece davacının talep edebileceği alacak miktarı tespit edilip kesin olarak belirlenmeden, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik davanın kabulüne karar verilmesi de hatalıdır. Bu nedenle davacının dayandığı fatura ve dekontlar ile davacının ticari defter kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle, davacının sözleşme görüşmeleri kapsamında yaptığı ve davalıdan talep edebileceği masraf tutarı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca kaldırılarak, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/11/2020 Tarih 2018/432 Esas – 2020/756 Karar sayılı hükmün HMK’nın 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA;”Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” Davalı tarafından yatırılan 341,50-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 23/10/2023