Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/1624 E. 2022/410 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1624
KARAR NO: 2022/410
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/06/2021
NUMARASI: 2021/341 2021/468
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/03/2022
İlk derece mahkemesince verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA:Davacı vekili ; müvekkili hakkında İstanbul CBS’nin 2016/93584Sr numaralı dosya üzerinden mal varlığına el konulduğuna dair karar tesis edildiğini, akabinde İstanbul 2.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/7525D.iş sayılı kararına istinaden TMSF’nin kayyım olarak atandığını, bu karara karşı Anayasa Mahkemesi nezdinde … nolu bireysel başvuru ile halen yargılamanın devam ettiğini, TMSF’nin kayyım olarak atanmasının ardından kayyım sıfatıyla “kayyım sıfatıyla tasarruf yetkisine haiz” yöneticiler olarak davacı gerçek kişilerin TMSF’nin bağlı bulunduğu Bakan tarafından görevlendirildiğini, müvekkilinin hissedarı olduğu şirket hisselerinin 3.şahıs bir tüzel kişiye devri nedeniyle söz konusu şirketlerdeki kayyımlık kararının kaldırılmasının talep edildiğini öğrendiğini, CMK’nın m.128/10 hükmüne göre kayyım atamasının yapıldığını, CMK m.133 madde hükümlerinin kıyasen uygulanması gerektiğini, CMK m.133/3 hükmüne göre “İlgililer, atanan kayyımlık işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22/11/2021 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ve 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı TTK hükümlerine göre başvurabilirler” düzenlemesinin mevcut olduğunu, bu nedenle ticaret mahkemesinin görevli olduğunu, müvekkilinin aleyhine tesis edilen işlemlerin hukuka aykırı olduğunu, nitekim konuyla ilgili kayyım TMSF’nin 04/10/2019 tarih ve 2019 /483 sayılı kararın iptaliyle ilgili İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 2021/784 esas sayılı dava dosyasının mevcut olduğunu, müvekkilinin hissedarı olduğu şirketler tarafından ihraç edilen ve halen müvekkili uhdesinde bulunan nama yazılı hisse senetlerinin bulunduğunu, nama yazılı hisse senetleri devredilmeden yalnızca yazılı devir sözleşmesi ile şirket hisselerinin devrine yönelik olarak gerçekleştirilen tüm işlemlerin hukuken “yoklukla malul” olduğunu, kayyımlar tarafından aksi yönde yapılan devir işlemlerinin “yoklukla malul” olduğunu,Cumhurbaşkanı kararı olmadan kayyımların kendi kendilerine satış ve tasfiye kararı vermesinin 6758 sayılı Kanunun 19 maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esasların 7.maddesi ve Cumhurbaşkanlığının 2019/1 sayılı genelgesine aykırı olduğunu, şirketlerin satışının ana sözleşme hükümlerine aykırı olarak gerçekleştirildiğini, müvekkilinin mal varlığının lehine işlem tesis etmesi gereken TMSF ve diğer davalıların müvekkilinin zararına işlem tesis ettiğinin tespiti ile işlemlerin iptalini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili müvekkili fon tarafından tesis edilen işlemlerin mevzuata uygun olarak gerçekleştirildiğini, müvekkili kurum ve görevlendirilen kayyım temsilcilerini yani yönetim kurulu üyelerinin yasalarla kendilerine yüklenen görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmek amacıyla kayyımlık görevi yürüttüklerini, şirketlerin haklarını korumak ve ekonomiye kazandırmak için üstün gayret sarf ettiklerini, bu arada fon kurulu kararlarınca atanan yönetim kurulunun idari, mali, cezai sorumluluklarının bulunmadığını, şirketlerin özenli ve ticari teamüllere uygun şekilde yönetildiğini, satış sürecinin hukuka uygun olarak yürütüldüğünü, davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece, CMK m.133 hükmü çerçevesinde şirkete soruşturma aşamasında kayyım atandığını, atayan makamın sulh ceza hakimliği olduğunu, kayyım atanma amacının 6102 sayılı TTK ve 2004 sayılı İİK’da düzenlenen hususlardan ise kaynaklanmadığı, bu atamanın somut olay açısından savcılık soruşturmasının amaca uygun yürütülebilmesi açısından gerçekleştirildiği davanın HMK m.114 hükmü uyarınca ve mahkemenin görevli olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine,karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; huzurdaki davada asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunu, kanun koyucu CMK madde 133 hükmü ile kayyım işlemlerine karşı şikayetin, şikayet konusunun niteliğine göre Medeni Kanun veya Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre gerçekleştirilmesi gerektiğini düzenlediğini, Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen hususlara ilişkin davalar, ticari dava olarak nitelendirildiğine ve ticari davalara bakma görevi de kanunla asliye ticaret mahkemelerine verildiğini kararın kaldırılması gerektiğini, kayyım işlemlerine karşı yapılacak şikayetin niteliğine göre TTK hükümlerinin uygulanacağını düzenlendiğini; uyuşmazlık konusu TTK’da öngörülen bir hususa ilişkinse ve/veya uyuşmazlık ticari bir dava mahiyetinde ise asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunu, bu nedenlerle; aksi yöndeki kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE:Davacı; yürütülen suç soruşturması kapsamında davacının tüm malvarlığı değerleri yönünden İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesince kayyum olarak TMSF’nin atanması karar verildiği, bu kapsamda pay sahipliği haklarını kullanamadığı,TMSF ve kayyum sıfatıyla görev yapan diğer davalıların müvekkili zararına işlem tesis ettiği iddiasıyla müvekkilinin sahibi olduğu şirketlerin hisselerinin ,mal varlığının devrine dair tesis edilen tüm ve iş ve işlemlerin denetlenmesini, davalılar tarafından gerçekleştirilen işlemlerin hukuka aykırı olduklarının tespiti ile iptalini talep etmektedir.5271 sayılı kanunun 133.maddesi “Suçun bir şirket faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli suç şüphe sebeblerinin varlığı… …soruşturma ve kovuşturma sürecinde hakim veya mahkeme şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir.Atama kararında “yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyım onayına bağlı kılındığı “veya “yönetim organının yetkilerinin yada yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir” denilmiştir.6758 sayılı kanunun 20.maddesinde ise ; “5411 sayılı kanun ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi TMSF ne verilen kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde ,bu şirketlerin veya bunların sahiplerinin Fona borçlu olup olmadığına bakılmaksızın kıyasen uygulanır. “6758 sayılı kanunun 19.maddesinin uygulanmasına ilişkin esaslara ilişkin yönetmeliğin 7. (1)maddesinde; … Mali durum, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sebepler nedeniyle şirketin mevcut halinin sürdürülebilir olmaması halinde şirketin, şirket varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine Bakan tarafından karar verilebilir. 19.maddeye dayalı yapılan yetki devri yönergesinin 5.maddesi uyarınca c) mali durum,ortaklık yapısı ,piyasa koşulları ile diğer sorunlar nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının tesbit edilmesi durumunda şirketin yahut varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine karar verme yetkisi Fon Kuruluna devredilmiştir. ç) Gerektiğinde 6102 sayılı TTK hükümlerine tabi olmaksızın genel kurul yetkilerini kullanma yetkisi Fon Kuruluna devredilmiştir. Anlatılan yasal düzenlemelere göre şirketin veya malvarlığının idaresinin yürütülen ceza soruşturma süresince kayyım olarak TMSF ne devredildiği , TTK hükümleri ile bağlı olmaksızın genel kurulun yetkilerinin Fon Kurulu tarafından kullanılabileceği ,kaynağı suç soruşturması olan ve ceza yargılamasının konusunu teşkil eden nedenler ile uyuşmazlığın TTK hükümlerine dayalı olarak çözümünün mümkün olmadığı,davacının pay sahibi olduğu şirketlere kayyım atanma sebebinin 6102 sayılı TTK da düzenlenen hususlardan kaynaklanmadığı, kayyımların yaptığı işlemlerin TTK kapsamında denetlenemeyeceği , Fonun TTK hükümlerine bağlı olmaksızın şirketin genel kurulunun yetkilerine haiz olduğu düşünüldüğünde davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. İstinaf nedenleri yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 59,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından sarf edilen giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.17/03/2022