Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2021/1131 E. 2021/1251 K. 02.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1131
KARAR NO : 2021/1251
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/12/2020
NUMARASI : 2018/1026 Esas – 2020/857 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/09/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen kararın davacı ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkil banka ile borçlu …Tekstil, müteselsil kefilller … ve … arasında 04.03.2016 tarihinde imzalanan genel kredi sözleşmesi ile müvekkil banka tarafından borçlular lehine ticari kredi kullandırıldığını, borçluların kredi borçlarını ödemede temerrüde düşmeleri üzerine müvekkili tarafından kredi borcunun müvekkili bankaya ödenmesi hususunun ihtar edildiğini, borçluların ihtarnameye rağmen herhangi bir ödemede bulunmaması üzerine İstanbul Anadolu 21. İcra Müdürlüğünün…esas sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, davalı müteselsil kefil ….’ün icra takibindeki borca ve ferilerine haksız olarak itirazda bulunduğunu, davalı açısından takibin durduğunu, davalı ödeme yapmadığından borcun halen devam ettiğini belirterek, davalının takibe yönelik itirazının iptali ile davalı borçlunun asgari %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davanın itirazın tebliğinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerektiğini, hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davaya alacak davası olarak devam edilmesi gerektiğini, davanın zaman aşımına uğradığını, müvekkilinin Bayrampaşa ilçesinde ikamet etmesi nedeniyle mahkemenin yetkisiz olduğunu, eski sözleşmede imzası bulunan kefilin kendisi tarafından imzalanmayan yeni sözleşmeye istinaden kullandırılan krediden sorumlu tutulamayacağını, davacı bankanın müvekkilinin kefil olduğu sözleşmeden sonra imzaladığı sözleşmede müvekkilinin kefil olmadığını, bu nedenle müvekkilinin kefalet borcunun sona erdiğini, kaldı ki kefalet için müvekkilinin eşinin rızasının dahi alınmadığını, sözleşmede başka kefil bulunmasına rağmen diğer kefile ve asıl borçluya dava açılmadığını, bu nedenle müvekkilinin diğer kefile düşen tutarda borçtan kurtulduğunun dikkate alınması gerektiğini, öncelikle asıl borçluya başvurularak borcun ödenmemesi halinde kefilden borcun istenebileceğini, oysa somut olayda borçlu ve kefile aynı anda ihtar gönderildiğini, bu nedenle müvekkilinden temerrüt faizi istenemeyeceğini belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine en az %20 tutarında kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı banka ile davalı borçlu şirket arasında 04.03.2016 tarihli davalının kefil olarak yer aldığı kredi sözleşmesi ile dava dışı …in kefil olduğu 21.10.2016, 27.07.2017 tarihli genel kredi sözlemelerinin imzalandığı, her ne kadar davacı banka tarafından dava konusu borcun yukarıda yer verilen tüm kredi sözleşmelerinden kaynaklandığı iddia edilmiş ise de; davacı tarafça davalının kefil olarak imzasının bulunmadığı sözleşmeden kaynaklı sorumluluğunun bulunduğuna dair dosyaya somut bir delil sunamadığı (İstanbul Bam 12. HD 2018/2013 – 2020/995) anlaşılmakla, yalnızca kefilin altında imzası bulunan sözleşme kapsamında yapılan değerlendirmede, davacı ile dava dışı şirket arasında ticari ilişki doğduğu, davalı …ün sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı, yasaya uygun olarak kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla/bu anlama gelen ibarenin yazılı olduğu ve kefillerin kendi el yazısı ile imzalanan sözleşme şartlarında tarafların mutabık kaldıklarını bildirdiği, davalının sözleşmenin imzalandığı tarihte şirket yöneticisi olduğu, Gebze 6. Noterliğinin 04.10.2017 tarihli ihtarnamesi ile hesabın kat edildiği, yapılan bilirkişi incelemesinde takip tarihi itibariyle davacı bankanın davalıdan faizler ve fer’ileri dahil olmak üzere toplam alacak tutarının 722,57 TL olduğu, davacının takipte kötü niyetli olduğunun davalı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine, ispatlanamayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; müvekkili ile dava dışı borçlu arasında muhtelif kredi sözleşmeleri imzalandığını, davalının da sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, ilk sözleşme tarihi 04.03.2016, ikinci sözleşmenin ise 21.10.2016 olup davalının kefaletinin devam ettiğini, bu nedenle her iki sözleşmedeki kefillerin esnek ticari hesap borcundan sorumlu olduklarını, hüküm kısmında icra dairesi bilgisinin yanlış yazıldığını, masraf kalemi olan 311,40 TL’nin toplam içerisine dahil edilmesine rağmen hüküm kısmında belirtilmemesinin infazda karışıklığa neden olabileceğini, icra inkar tazminatının asıl alacak üzerinden hesaplanması gerekirken toplam alacak üzerinden hesaplanmasının Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, ayrıca davalı lehine 4.080-TL vekalet ücreti takdir edilmesinin hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İstinaf yoluna başvuran davalı vekili; davacı bankanın müvekkiline karşı takibe geçmekte kötü niyetli olduğunu, bu nedenle davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davanın büyük oranda reddedilmesinin ise müvekkilinin takibe itirazında haklı olduğunu gösterdiğini, bu nedenle müvekkili aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hak arama özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak icra inkar tazminatının kaldırılmasına ve davacı banka aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağa dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Müteselsil kefil kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olup, kefilin temerrüdü için hesap kat ihtarının tebliğ edilmesi gereklidir. Kefiller, kendi temerrüdünün sonuçlarından kefalet limiti kapsamında asıl borçlunun borcu kadar sorumludur. Başka bir anlatımla kefiller kefalet limitini aşmamak kaydıyla en fazla asıl borçlunun borcu kadar sorumlu olacaklardır.Somut olayda; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu… Tekstil arasında 20.000-TL limitli 04.03.2016 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeyi davalının da kefil olarak imzaladığı, sonrasında yine aynı borçlu ile davacı banka arasında 21.10.2016 ve 27.07.2017 tarihli sözleşmelerin de imzalandığı, ancak davalının sonradan imzalanan işbu sözleşmelerde kefalet imzasının bulunmadığı, davalının kefil olduğu sözleşme sonrasında 09.03.2016 tarihli kredi kartı talebine istinaden borçluya kredi kartı tahsis edildiği, dava ve takip konusu 389,76-TL borç ve ferilerinin bu kredi kartından kaynaklandığı, davalının kefalet imzasının bulunmadığı 21.10.2016 tarihli sözleşmeden sonra 31.05.2017 tarihinde asıl borçluya KMH hesabı açıldığı, dava ve takip konusu 5.586,03-TL borcun da işbu KMH hesabından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Davalının kefalet imzasının bulunduğu kredi sözleşmesi mevcut ve aynı sözleşmeye dayalı olarak davalı kefilin sorumluluğu devam ederken, davacı bankanın yeni kredi sözleşmeleri düzenlemesi nedeniyle, iradesinin önceki sözleşmenin devamı değil, yeni sözleşmeler yapmak olarak yorumlanması gerektiği, dolayısıyla davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşmelerin önceki sözleşmenin devamı olarak kabul edilmesinin olanaksız olduğu görülmektedir. Nitekim takip konusu KMH hesabından kaynaklanan borcun dayanağı hesap, davalının kefil olduğu sözleşmeye dayalı olarak açılmamış olup, davalının kefili olmadığı sonraki sözleşmeden daha sonraki bir tarihte açılmıştır. Bu nedenle KMH hesabının sonraki sözleşmeye dayalı olarak açıldığı kabul edilmelidir. Bu yüzden davalının, kefalet imzası bulunmayan sonraki sözleşmeden kaynaklanan dava konusu 5.586,03-TL esnek kredi borcu ve ferilerinden sorumlu tutulamayacağı yönündeki ilk derece mahkemesi kararı yerindedir. Ayrıca dava konusu 311,40-TL masraf kalemi de dahil olmak üzere toplam 722,57-TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hesaplamaya dahil edilen masraf kaleminin ayrıca hükümde gösterilmemesi, hüküm sonucu itibariyle doğru olduğundan, hükmün kaldırılması nedeni yapılmamıştır. Diğer yandan davanın reddedilen kısmı 5.902,31-TL olduğundan davalı lehine 4.080-TL vekalet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gibi; davacı lehine olmak üzere kabul edilen toplam borç üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi bakımından davacının hukuki yararı bulunmadığı gibi bu husus davalı tarafça da istinaf nedeni yapılmamıştır. Hüküm kısmında icra dairesinin yanlış gösterilmesi ise yerelde düzeltilebilecek maddi hata niteliğindedir. Öte yandan İİK’nın 67 maddesi, “Davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne haizdir. Borçlunun icra inkar tazminatına mahkum edilebilmesi için takibe itirazında haksız olması; alacaklının kötü niyet tazminatına mahkum edilebilmesi için ise açıkça takibin kötü niyetle yapılmış olması gereklidir. Somut olayda ise takip konusu alacak niteliği itibariyle likit olup, davalının itirazında haksız olduğu, reddedilen kısım yönünden ise davacının kötü niyetli olduğunun kanıtlanamadığı anlaşılmakla, kabul edilen kısım yönünden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi, davalının kötü niyet tazminatı isteminin ise reddine karar verilmesi isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, istinaf sebebleri yerinde görülmeyen davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Peşin harcın karar harcına mahsubuna başkaca harç alınmasına yer olmadığına,Taraflarca yapılan istinaf yargı giderinin üzerlerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/09/2021