Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/882 E. 2023/716 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/882
KARAR NO: 2023/716
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/02/2020
NUMARASI: 2017/286 Esas – 2020/165 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/05/2023
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, davacının eski ortağı olan davalının şirketin ortağı olduğu döneme ait avans/cari hesap bakiyesi olan 672.035,72-TL borcuna istinaden Beyoğlu … Noterliğinin 29.09.2016 tarihli ihtarnamesinin keşide edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas numaralı dosyasında takip başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini belirterek, davalının itirazının iptali ile davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davanın, hizmet akdi uyarınca çalışan müvekkiline yapılan ödemelerin iadesi ile ilgili olması nedeniyle mahkeme görevsiz olup görevli mahkemenin iş mahkemesi aksi halde davanın ticari iş niteliğinde bulunmaması nedeniyle asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu, dava sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre açılmışsa, davacının sebepsiz zenginleşme nedenine dayandığının kabulünde dava 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin 1995-2015 yılları arasında davacı şirket bünyesinde çalıştığını, SPK çerçevesinde sorumlu ortak baş denetçi olarak görev yapabilmesi için yasal zorunluluk nedeniyle müvekkiline evrak üzerinde şirket hissesinin bir kısmının devredildiğini, müvekkilinin iş akdinin 06.01.2015 tarihinde sona erdiğini, kağıt üzerinde gözüken hisselerini de bedelsiz olarak davacıya iade ettiğini, taraflar arasında hiçbir zaman gerçek manada şirket ortaklığı kurulmadığını, müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını, müvekkiline yapılan tüm ödemelerin hizmet akdi kapsamında ücret, ücret benzeri ve işle ilgili yapılan masraf karşılıkları olduğunu, davacının sunduğu muavin defter kayıtlarından ödemelerin mahsuben yapıldığının belli olduğunu, uzun yıllardır süren hizmet ilişkisi nedeniyle müvekkiline yapılan ücret ödemelerinin bir kısmının avans olarak yapılmasının bir teamül haline geldiğini, ödemelerin hizmet akdi sebebiyle ücret alacağına mahsuben yapıldığını, müvekkilinin 2014 yılına kadar şirketin SPK ve BDDK nezdinde ki bağımsız denetim faaliyetlerinin neredeyse tamamında sorumlu ortak olarak görev yaptığını, bu nedenle fazla mesai yapıp bu ücrete de hak kazandığını, taraflar arasında bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığını, ilişki ticari iş niteliğinde olmadığından reeskont avans faizi istenemeyeceğini, müvekkilinin hisselerini bedelsiz devretmesi nedeniyle bu hisse bedelleri ile müvekkilinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yasal işçilik alacaklarının da alacaktan takas ve mahsubunun gerektiğini belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı tarafça davalının ortak olduğu döneme ilişkin alacağın talep edilmesi nedeniyle, davanın şirket ile ortağı arasındaki bir dava olduğu, bu nedenle ticari dava niteliğindeki davada mahkemenin görevli olduğu, davanın TBK’nın 147. maddesi gereği beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımının icra takibi ile kesildiği, davalının, ilgili dönemlerde davacı şirketin ortağı ve çalışanı olduğu, davacı şirket gibi olan yeminli mali müşavirlik ve bağımsız denetçilik hizmetinin birlikte verildiği şirketlerde, her iki hizmet için tek bir ücret söz konusu olup, ayrıca şirket ana sözleşmesinin elverdiği ölçülerde bir miktar kâr payı verilebildiği, dolayısıyla davalının şirketten hem bir ücret (maaş, huzur hakkı gibi), hem de kârdan pay alabildiği, davalının her iki hizmeti bir arada vermesi nedeniyle, davacı tarafça davalıya hem bir ücret ödendiği, hem de kârdan pay verildiği, ancak bunun dışında davalıya ikramiye, prim ve başka adlar altında herhangi bir ödeme yapılmadığı, ortaklardan alacaklar hesabının, işletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısı ile (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarların izlendiği hesap olduğu, davacı şirket tarafından davalıya yapılan huzur hakkı, kar payı, ikramiye ödemesi, kredi kartı ödemesi, eğitim ödemesi vb. gibi ödemeleri, işletmenin esas faaliyeti konusu dışındaki ödemeleri kapsadığından, bu tür ödemelerin bu hesapta tutulmasının doğru ve yerinde olduğu, bu tür borçlanmaların, ortaklık ilişkisine dayalı borçlanmalar olduğu, şirketin esas faaliyetleriyle ilgisi olmayan ve daha ziyade şahsi borçlanmaları kapsayan borçlanmaları kapsadığı, bu nedenle de bu hesabın işleyiş mantığına göre, bu hesaptan ödenen paraların davacı şirkete geri ödenmesi gerektiği, bu hesabın şirkete verilen hizmetlerin karşılığı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, zamanaşımı defi nedeniyle davacının davalıdan TBK’nın 147. maddesi gereği son beş yıllık alacağını isteyebileceği, TBK’nın 154. maddesi gereği zamanaşımının icra takibi ile kesildiği, bu nedenle davacının, icra takibinden geriye doğru 5 yıllık alacağını isteyebileceği, bilirkişi heyetince 17.11.2016 takip tarihinden 5 yıl öncesine dayanan alacağın 187.757,58-TL olarak, işlemiş faizin ise 2.538,59-TL olarak hesaplandığı, bu hesaplamanın dosya kapsamına uygun olduğu, davalının şirketteki hisselerini nominal bedel üzerinden devrederek ortaklıktan ayrıldığı, bu nedenle davalının şirketten bir alacağının bulunmadığı, davacı tarafından davalıya 28.297-TL kıdem tazminatı ve aylık ücretlerini ödediği, 27.12.2013 tarihli yenilenen iş sözleşmesinde davacının davalıya bir kârdan pay verme ve ayrıca bir ikramiye taahhüdü bulunmadığı, davalının ihbar öneli verilmediğine dair bir iddiasının bulunmadığı, sözleşmede fazla çalışma ödenmeyeceğine dair hüküm bulunduğu, davacıya daha önce fazla mesai ücreti ödemesi tespit edilemediği, bu nedenle davalının davacı şirketten takas-mahsup edebileceği bir alacağının bulunmadığı, icra takibinin şirketin ortağına verdiği ödünç paraya ilişkin olduğundan, davacının 3095 sayılı Kanun’un 2. maddesinde belirtilen avans faizi talep edebileceği, alacak likit olmadığından icra inkâr tazminatı talep edilemeyeceği, reddedilen kısımla ilgili olarak da davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından kötüniyet tazminatı takdirine yer olmadığı gerekçesiyle, davanın 187.757,58-TL asıl alacak ve 2.538,59-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 190.296,17-TL üzerinden kısmen kabulüne, tarafların icra inkar tazminatı ile kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; ortaklık ilişkisinin devamı süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, ayrıca cari hesap kat edilmeden zamanaşımının söz konusu olmayacağını, muacceliyetin de davalının ortaklıktan ayrıldığı 02.09.2016 tarihinde gerçekleştiğini, bu nedenle mahkemece alacağın kısmen zamanaşımına uğradığı değerlendirmesinin hatalı olduğunu, 20 yıllık ortaklık ilişkisinde borç bakiyesine ses çıkarmayan davalının şimdi zamanaşımı savunmasında bulunmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, ayrıca davalının cari hesabı bilmesine rağmen takibe kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, bu nedenle mahkemece kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; müvekkiline yapılan ödemelerin hizmet karşılığı olduğunu, 20 yıllık ilişki süresince yapılan ödemelerin iadesinin istenilmediğini, bu konuda müvekkiline bir uyarı yapılmadığı gibi alacaklarından da bir kesinti yapılmadığını, bu durumun müvekkilinde ödemelerin hizmetinin karşılığı olduğu inancını oluşturduğunu, ödeme makbuzlarında ödemelerin borç olduğuna dair bir ibare bulunmadığını, verilen parayı 20 yıldır istemeyen davacının, ödemelerin borç olarak yapıldığını ispatlaması gerektiğini, alacak kalemlerinden seyahat, konaklama, araç yakıt ve otopark kalemlerinin verilen hizmetin masrafı olduğunu, ödemelerin ortaklıkla ilgisinin bulunmayıp hizmet akdine dayalı olduğunu, bu nedenle davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesinin mümkün olmadığını, görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğunu, ortada bir ödünç sözleşmesi bulunmadığından ancak sebepsiz zenginleşmeye dayanılabileceğini, bunun kabulü halinde ise davanın 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, cari hesaptaki ödemelerin iş masrafı, hangilerinin ücrete ilişkin masraf olduğu araştırılmaksızın tüm ödemelerin borç olarak verildiği kabul edilerek hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, davacının cari hesabının davada delil niteliği taşımadığını, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmamasına rağmen davacının takipte cari hesap bakiyesine dayandığını, bu durumda davacının taraflar arasında bir cari hesap sözleşmesi bulunduğunu ispatlaması gerektiğini, bu durumda muaccel bir alacaktan söz edilemeyeceğini, şirket ortağına borç verilmesi TTK’da düzenlenmiş bir husus olmadığından alacağa ticari faiz işletilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin takas mahsup talebinin dikkate alınmadığını, davacının takipte kötü niyetli olması nedeniyle davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davacı şirket tarafından ortağı, çalışanı ve bir dönem yönetim kurulu üyesi olan davalıya borç olarak verildiği iddia edilen paranın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı, davacı şirkete 25.10.1996 tarihinde ortak olmuş ve ortaklık ilişkisi tüm hisselerini devrettiği 02.09.2016 tarihine kadar sürmüştür. Davalı aynı zamanda 10.11.2005-31.01.2014 ile 05.02.2014-06.10.2015 tarihleri arasında davacı şirketin sigortalı çalışanı olup, 27.06.1997-26.04.2004 tarihleri arasında da davacı şirketin yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmıştır. Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür. TTK’nın 367. maddesine göre anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Somut olayda davalının şirket ortağı olduğu ve yaklaşık 7 yıl süreyle yönetim kurulu üyesi sıfatını taşıdığı dönem içerisinde davacı şirket tarafından kendisine yapılan ödemelerin tahsili talep edilmiş olmakla, davacı anonim şirket ile ortağı ve yönetim kurulu üyesi olan davalı ortağı arasındaki uyuşmazlığın, TTK hükümleri gereğince çözümlenmesi gerekmektedir. Davalının aynı zamanda sigortalı çalışan olması da bu sonucu değiştirmeyeceğinden mahkeme görevli olup, davalı vekilinin ileri sürdüğü göreve ilişkin istinaf nedeni yerinde değildir. TBK’nın 147/4 maddesi uyarınca bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Somut olayda uyuşmazlık da davacı şirket ile ortağı ve bir dönem yönetim kurulu üyesi olan davalı arasındaki alacak isteminden kaynaklandığından, beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Beş yıllık zamanaşımı süresi ise TBK’nın 154. maddesi gereği davacının icra takip tarihi olan 17.11.2016 tarihi itibariyle kesilmiş olmakla, bu tarihten geriye doğru beş yıllık döneme ait alacağın talep edilmesi mümkündür. Bu nedenle taraf vekillerinin zamanaşımına yönelik olarak ileri sürdükleri istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Somut olayda; davalının davacı şirkete 25.10.1996 tarihinde ortak olduğu ve ortaklık ilişkisinin tüm hisselerini devrettiği 02.09.2016 tarihine kadar sürdüğü, davalının aynı zamanda 10.11.2005-31.01.2014 ile 05.02.2014-06.10.2015 tarihleri arasında davacı şirkette sigortalı olarak çalıştığı, 27.06.1997-26.04.2004 tarihleri arasında da davacı şirketin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Davacı şirket tarafından, davalının ortak olduğu bu döneme ilişkin olarak 01.01.2002 tarihinden itibaren 31.12.2015 tarihine kadar olan 14 yıl boyunca otel ve konaklama, benzin, otopark, uçak bileti gibi adlar altında yapılan ödemeler ile aidat, okul taksiti, kredi kartı gibi kişisel harcama niteliğindeki ödemelerin davalıya borç olarak yapıldığı iddia edilerek, bu tutarların tahsili talep edilmektedir. Davalıya yapılan bu ödemeler davacı şirketin ortaklardan alacaklar hesabına kaydedilmiş olup, davalının ortaklıktan ayrılmasıyla birlikte diğer çeşitli alacaklar hesabına aktarılmıştır. Mahkemece davacı şirketin ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davalıya yapılan bu ödemelerin büyük kısmının davalının kişisel ihtiyaçları ile masrafları ve ödemelerinin şirket tarafından yapılmasından oluştuğu tespit edilmiştir. Davalıya bu dönemde ayrıca sigortalı çalışması karşılığında hak ettiği ücret ile yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde huzur hakkı ödemesi de yapılmıştır. Bu nedenle davalının hak ettiği ücret ile huzur hakkı dışında ilave olarak yapılan dava konusu ödemelerin, davalıya borç olarak verildiği sabittir. Davalı tarafça bir kısım ödemelerin şirketin işleriyle ilgili yapılan masraflara ilişkin olduğu ileri sürülmüşse de bu husus kanıtlanamamıştır. Bu nedenle mahkemece takip tarihinden geriye doğru beş yıllık döneme ait alacağa hükmedilmesi isabetlidir. Davacının 29.09.2016 tarihli ihtarnamesi ile davalı 01.10.2016 tarihinde temerrüde düşmüş olup, uyuşmazlık şirket ile ortağı arasındaki alacağa dayandığından ticari iş niteliğinde bulunmakla, hükmedilen alacağa avans faizi işletilmesinde de hukuka aykırılık yoktur. Diğer yandan takip konusu alacak likit olmayıp miktarının tespitinin yargılamayı gerektirmesi nedeniyle, icra inkar tazminatı koşulları oluşmadığından, mahkemece davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmemesi yerindedir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Alınması gereken 12.999,13-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 3.249,75-TL harcın mahsubu ile bakiye 9.749,38‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı ve davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nın 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 11/05/2023