Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/727 E. 2023/236 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/727
KARAR NO: 2023/236
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/10/2019
NUMARASI: 2014/1246 Esas – 2019/830 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/02/2023
Davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 04.07.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere “Distribütörlük Sözleşmesi” imzalandığını, sözleşme gereğince davalı şirketin sahibi olduğu … isimli ürünün Türkiye’deki tek satıcısının 5 boyunca müvekkilinin olacağını, sözleşmenin imzasından sonra müvekkilinin sözleşme gereğini yerine getirmek için Eylül 2013 yılında ürünün tanıtımı için İstanbul’da bir toplantı yaparak 10 kişilik saha kadrosu oluşturduğunu, müvekkil şirketin satışını yaptığı 10 ürün bulunmakta iken davalı ile yaptığı sözleşmedeki ürün dahil başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde tanıtım ekibi oluşturduğunu, müvekkil ile davalı şirket arasında yapılan sözleşme gereği 5 yıllık satış planlaması tahmini yapıldığını, müvekkil şirketin ilk yıl için belirlenen kota miktarı olan ürünü ilk beş ayda yaptığını, müvekkilinin ikinci siparişini 07.06.2014 tarihinde bildirmesine rağmen davalının olumsuz cevap vererek siparişi göndermediğini, davalının siparişleri yerine getirmediği gibi sözleşmeyi feshettiğini Noter aracılığıyla müvekkiline bildirdiğini, davalının sözleşmeyi haksız bir şekilde feshederek ilaç tanıtım ve satışını dava dışı … Dağ.San. Tic. Ltd. Şti’ye verdiğini, davalı ve dava dışı şirketin 1 yıl boyunca müvekkili şirketinin emek ve para ödeyerek yaptığı tanıtımdan faydalanarak ürünü sattığını, müvekkilinin ürünü tanıtmak ve satmak için 10 kişilik bir ekip oluşturduğunu ve özel araç tahsis ettiğini, ekipte bir kişinin aylık maliyetinin 4.000-5.000-TL arasında değiştiğini, müvekkilinin 5 yıllık bir sözleşmesi olmasından dolayı böyle bir yatırım yaptığını belirterek müvekkilinin kazanç kaybı ve tanıtım masrafları ve emekleri nedeniyle uğradığı zararın tazmini için şimdilik 100.000-TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının iddialarının asılsız olduğunu, sözleşmenin 4.2 maddesi uyarınca distribütöre satılan malların bedelinin distribütör tarafından mal tesliminden 10 gün içinde ve banka çeki ile ödenmesi gerektiğini, müvekkil şirketin 02.09.2013 tarihinde 1002 kutu mal teslim ettiğini, 10 gün içinde ödeme yapılması gerekirken 14 gün sonra banka çeki ile değil 6 adet firma çeki ile ödeme yapıldığını, müvekkil şirketin tekrar 100 kutu mal teslim ettiğini, davalının ödemeyi geciktilerek uzun vadeli ödeme yaptığını, davacının yeterli satış yapmayarak sözleşme kurallarını ihlal ettiğini, davacının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğinin anlaşıldığını, dövizde %28 civarında devalüasyon olması nedeniyle maliyetlerin yükseldiğini ve müvekkilinin zarar etme noktasına geldiğini, müvekkil şirketin fiyat artışı yaptığını, ancak davacının bu artışı reddettiğini, davacının sözleşmede gizlilik beyanı olmasına rağmen davacı şirketin buna aykırı davrandığını, sözleşmeye göre 04.07.2013 – 03.07.2014 tarihleri arasındaki ilk yıl içerisinde davacı şirketin 2500 kutu ürün alması gerektiğinin açıkça düzenlenmesine rağmen davacının taahhüdünü yerine getiremeyeceğinin kesinleştiğini, davacının 10 kişilik saha kadrosu bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, davalı tarafın sözleşmesel yükümlülük ihlalinin düzeltilmesini talep eden yazılı bir bildirimde bulunmadan doğrudan sözleşmeyi feshettiği, feshin akit şartlarına uygun olmadığı, bu hali ile somut olayda haklı nedene dayalı bir fesihten bahsedilemeyeceği, TBK’nın 125. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için bu yüzden bir zarara uğraması gerektiği, davacı tarafça her ne kadar yatırım harcamaları zararı kapsamında menfi zararların da tazmini talep edilmiş ise de yanlar arasındaki sözleşmenin fesih tarihine kadar uygulandığı, yatırımın tasfiye edilmediği gibi ayrıca davacı tarafça kar mahrumiyetine ilişkin müspet zarar talebinde bulunulduğu, her iki zararın birlikte istenilebileceğine dair sözleşmede açık bir hüküm bulunmadığı, salt fesih nedeni ile yatırım zararı talebinde bulunulamayacağı, bu nedenle davacının menfi zarar kalemi kapsamındaki anılı isteminin yerinde olmadığı, kar mahrumiyetinin hesabında sözleşmenin feshinden sonra davacının yeni bir distribütörlük ilişkisi kurabilmesi için gerekli olan makul sürenin dikkate alınması gerektiği, sözleşmenin fesih tarihinden itibaren davacının yeni bir distribütörlük ilişkisi kurabilmesi için somut olayda gerekli olan 2 aylık makul süre ile birlikte net gelir yöntemine göre yapılan hesaplama gereğince davacı yanın 7.069,20-TL kar mahrumiyetine dayalı alacak isteminin yerinde olduğu, temerrüdün dava tarihi itibari başladığı, açıkça avans faizi talebinde bulunulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, yatırım harcamalarına yönelik 20.000-TL talebin reddine, kar mahrumiyeti talebinin kısmen kabulü ile 7.069,20-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemenin kararının dosyadaki somut olaya aykırı olduğunu, dava konusu malzemenin sadece davalı tarafından ilk kez üretilerek satışa sunulurken müvekkili tarafından tanıtıldığını, müvekkilinin aynı ürünü satan bir satıcı ile tekrar bir sözleşme imkanı ve ihtimalinin bulunmadığını, bu nedenle mahkemece 60 günlük makul süre değerlendirilmesi yapılmasının dosyadaki delillere aykırı olduğunu, davalı tarafın sözleşmeyi feshederken müvekkilinin tanıttığı ürünü çok daha fazla fiyata satma düşüncesinde olduğu, dosyaya ibraz edilen ürünlerin de yaklaşık % 50 daha fazla satışa sunulduğunun tespit edilmesine rağmen iki aylık süre ile kar kaybı hesaplamasının doğru olmadığını, yatırım harcamalarına ilişkin taleplerinin yasadan kaynaklanmasına rağmen sözleşme hüküm bulunmadığı gerekçesiyle bu taleplerinin reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı, davalı ile aralarında … isimli ürünün Türkiye’de tek satıcı olarak pazarlanmak üzere düzenlenen 04/07/2013 yürürlük tarihli distribütörlük sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini belirterek yatırım harcamaları ve kazanç kaybından kaynaklanan maddi zararının tazminini talep etmiştir.TBK’nın 112. maddesine göre; borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse, borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Aynı kanunun 125. maddesi kapsamında ise; karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde bir tarafın temerrüde düşmesi halinde, diğer taraf sözleşmeden dönebileceği gibi borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan zararın giderilmesini isteyebilir. Sözleşmeden dönme halinde, alacaklı sözleşmenin hükümsüz kalması nedeniyle uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olabileceği gibi, menfi (olumsuz) zarar da olabilir. Müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Menfi zarar; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Mahkemece, sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği kabul edilerek davacının yeni bir distribütörlük ilişkisi kurabileceği 2 aylık süreye isabet eden net kazanca hükmedilmiş, yatırım harcamalara ilişkin talep yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm sadece davacı vekili tarafından istinaf edildiğinden istinaf incelemesi davacının gösterdiği istinaf nedenleri ile sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 5 yıl süreli olduğu 04/07/2013 – 03/07/2018 dönemini kapsadığı, ancak sözleşmenin 07/07/2014 tarihinde davalı tarafından feshedilerek son verildiği anlaşılmaktadır. Yerleşik Yargıtay içtihatlarında belirtildiği üzere, uzun süreli sözleşmelerin süresinden önce feshedildiği hallerde kar mahrumiyetinden kaynaklanan maddi zararın tespitinde öncelikle davacının sözleşmenin feshinden sonra aynı veya emsal nitelikte bir işi ikame etmesi için gereken makul sürenin ve bu süreye karşılık gelen zarar miktarının tespit edilmesi gerekmektedir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 08/01/2019 tarihli 2017/1390 E. 2019/118 K.). Makul sürenin tespitinde aynı iş olabileceği gibi emsal nitelikte işler de dikkate alınabilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda rakip firmaların varlığı, distribütörün pazarlama ve sermaye kapasitesi, pazar payı ve piyasa şartlarına göre davacının yeni bir distribütörlük ilişkisinin kurulması için 60 günlük süre gerektiği bildirilmiştir. 60 günlük süreye isabet eden net kar ise 7.069,20-TL olarak hesaplanmış olup mahkemece kazanç kaybı nedeniyle bu miktara hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Bunun dışında, davacı tarafça yatırım harcamaları zararı kapsamında, sözleşmeye duyulan güven ve inanç nedeniyle işçi sayısını artırdığını, işin yürütümü sırasında başka kişilerden de destek alındığını, araç kira ve yakıt gideri yaptığını, sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmektedir. Ancak bu giderler işletmeye ilişkin olup sadece davalı ile aralarında distribütörlük sözleşmesi için yapıldığına dair bir delil bulunmamaktadır. Öte yandan taraflar arasındaki sözleşme fesih tarihine kadar uygulandığından, sözleşmenin feshine kadar faaliyetin yürütülmesi için yapıldığı iddia edilen işçi ödemeleri, araç kiraları, yakıt harcamaları vs giderlerin zarar olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından bu talep yönünden davanın reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle, mahkemece kazanç kaybına dayalı talep yönünden davanın kısmen kabulüne, yatırım harcamalarına dayalı talep yönünden davanın reddine dair verilen kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 16/02/2023