Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/70 E. 2022/1204 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/70
KARAR NO: 2022/1204
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2019
NUMARASI: 2014/1875 Esas – 2019/804 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili;müvekkilinin taraflar arasında süregelen ticari ilişkide cari hesap alacağı oluştuğunu, davalının 13.03.2014 tarihi itibariyle borcunun 431.720,95-TL olduğunu, borcun ödenmemesi üzerine davalıya Kartal … Noterliğinin 22.04.2014 tarihli ihtarnamesinin gönderildiğini, ihtarname ile 431.720,95-TL cari hesap alacağı ile ihtar tarihine kadar hesaplanan 104.692,33-TL vade farkının ödenmesinin talep edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine davalı aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının borca itirazında borcun 145.982,42-TL sini kabul ederek, kalan 250.000-TL’nin davacıya verilen “kaynak ve robotik bölüm koordinatörlüğünden” kaynaklanan ücret alacağı olduğu için takas mahsup edildiğini beyan ettiğini, itiraz dilekçesinin devamında 285.738,73-TL ve ödeme emrinde belirtilen 113.287,77 TL olmak üzere toplam 399.026,50-TL borca ve faiz oranına itiraz ettiğini, davalının itirazına konu ücret alacağı iddiasına yönelik delil ileri sürülmediğini, davalının cari hesaptan kaynaklanan 35.738,73-TL tutarındaki borcunun müvekkili şirket ile yürütülen ticari ilişkisinden kaynaklanmadığını iddia ettiğini, ancak bu iddiasının mesnetsiz olduğunu, talep ettikleri faiz oranının yerinde olduğunu belirterek, davalının icra takibine yönelik kısmi itirazının iptali ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacı ve davalı şirket yetkilileri arasında çok uzun yıllar öncesine dayanan dostluk ve ticari ilişki bulunduğunu,davalı şirket yetkilisinin 1980 yıllarında davacı şirkette … Döküm Üretim Kaynak biriminde genel müdürlük yaptığını, daha sonra davalı şirketi kurduğunu,adı geçenin bir taraftan müdürlük yaptığı birimdeki işlerin denetimi ve danışmanlığını davacı şirkette fiilen bulunarak devam ettirdiğini, diğer taraftan da davalı şirketteki ticari faaliyetini sürdürdüğünü, 2010-2011 yıllarında her iki şirketin ortak iştigal konularının üretimi, pazarlanması hususlarında… danışmanlığında yeni bir şirket kurulmasının kararlaştırıldığını ve alt yapı çalışmalarının 2013 yıllarına kadar bizzat davalı şirket yetkilisi tarafından sürdürüldüğünü, ancak yeni bir şirket kurmaktan vazgeçildiğini, ancak davacı şirket bünyesinde…’ın proje geliştirme koordinatörü olarak devam etmesi için davacı şirket yetkilisi … ile anlaştıklarını, taraflar arasındaki güven ilişkisi nedeniyle yazılı bir sözleşme yapılmadığını, …’ın davacı şirketteki görevlerini 2014 yılı mart ayına kadar sürdürdüğünü, icra takibine kısmi itiraz ettikleri 250.000-TL’nin de davalı şirket hesabına şirket yetkilisi…’ın koordinatörlüğü için, 2010 yılından beri süre gelen emeği karşılığında hizmet bedeline mahsup edilmek üzere ödendiğini, ücret ve görevin ne kadar süreceği belli olmadığından hizmet bedeline dair fatura kesilmediğini, davacı dilekçesinde davalının banka hesabına ödenen 250.000-TL’nin neden yapıldığına dair bir izah bulunmadığını, davacının ticari defterlerinde 250.000-TL ödemeye dair hiçbir fatura ve dayanak bulunamayacağını, 13.03.2014 tarihli 35.738,73-TL tutarlı faturanın, mal alımı olmadığı için davacıya iade edildiğini, emtianın davalıya teslimine ilişkin irsaliyede imza olmadığını, gerçek bir alım-satım olmaması nedeniyle icra takibine konu edilen 35.738,73-TL ve faizine haklı nedenle itiraz ettiklerini, icra takibine konu olan 145.982,42-TL’nin ise taraflar arasında gerçek alım-satıma ilişkin olduğundan,kabul edilerek davacının banka hesabına ödendiğini belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davaya konu takibin 431.720,95-TL cari hesap alacağı ile 113.287,77-TL vade farkı alacağına dayandırıldığı, borçlu vekilince borcun 145.985,42-TL’lik kısmının kabul edilerek bakiye 399.026,50-TL kısmına itiraz edildiği, borca itiraz dilekçesinde, takibe konu alacağın 250.000-TL’lik kısmının davacı şirkete verilen ücret alacağı olduğu, 35.738,73-TL tutarlı faturanın iade edildiğinin, bu nedenle 285.738,73-TL ana para ve 113.287,77-TL vade farkı alacağına itiraz edildiği, taraflar arasında 250.000-TL tutarlı havale ödemesi, 35.738,73-TL tutarlı fatura bedeli ve 113.287,77-TL tutarlı vade farkı alacağı yönünde ihtilaf bulunduğu, davacı tarafça, 250.000-TL’nin davalının mali durumu kötü olduğundan, ödeme yapmazsa davacının işini yapmayacağını söylemesi nedeniyle mağdur olmamak için bu ödemeyi yaptığı ileri sürdüğü; taraf ticari kayıtlarının tetkikinde, davacı tarafça banka havalesi yoluyla ve herhangi bir açıklama yapmaksızın 11/09/2012 tarihinde 250.000-TL’nin davalıya gönderildiği,havale tarihinde davacının kendi kayıtlarında davalıdan 281.211,85- TL alacaklı iken havaleyi yaptığı, havalenin mevcut bir borcun ödenmesi için yapıldığının kabulü gerektiği, davacı tarafça ise bu karinenin aksi ileri sürülmesine karşın delil sunulmadığı gibi, yemin deliline dayanması nedeniyle yemin teklif hakkının hatırlatıldığı ancak yemin teklif etmediği gözetilerek anılan 250.000-TL yönünden alacak iddiasını ispat edemediği; ihtilaflı 35.738,73-TL tutarlı faturanın davacı taraf ticari kayıtlarında yer almasına rağmen davalı tarafça 08/04/2014 tarihli noter ihtarnamesi ekinde anılan fatura ve sevk irsaliyesinin davacıya iade olunduğu, faturada ve sevk irsaliyesinde de teslim alan kısmında imza bulunmadığı, bu itibarla davacı tarafça 35.738,73-TL tutarlı faturaya konu malın davalı tarafa teslim edildiğinin ispatlanamadığı,fatura kadar alacağın varlığının sübut bulmadığı; davaya konu 113.287,77-TL tutarlı vade farkı alacağı yönünden ise, vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme ya da teamül halini almış fiili bir uygulamanın varlığının kanıtlanması gerektiği,faturaya vade farkı uygulanacağına ilişkin şerh düşülmesi ve faturaya süresinde itiraz edilmemesinin vade farkı istenebilmesine olanak vermeyeceği, taraflar arasında vade farkına ilişkin bir sözleşme sunulmadığı gibi taraflar arasında bu yönde bir teamül oluştuğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; 07.09.2018 tarihli ek bilirkişi raporunda davalının 328.044,16-TL borçlu olduğu tespit edilmesine karşın mahkemece davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin üstlendiği projelere bir takım ekipmanlar ve fikstürlerin davalı tarafından yapıldığını, müvekkilinin almış olduğu projelerdeki taahhütlerini süresinde yerine getirmesi için davalının elindeki işleri geciktirmemesi gerektiğini, müvekkilinin gecikme tazminatları ile yüz yüze bırakılma ihtimali olduğu için davalıya ödeme yapılmak zorunda kalındığını, dosyaya sundukları hukuki mütalaanın da mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, söz konusu hukuki mütalaada her iki taraf defterlerinin birbiriyle uyumlu ve usulüne uygun tutulduğu dikkate alındığında; artık 250.000-TL’nin davacının, davalıya mal alımından kaynaklı borcu için yapıldığı hususunun kesin delil mahiyetinde olan taraf defterleriyle ispatlandığının tespit edildiğini, ticari defterlerin aksinin ancak yazılı belgelerle ispatlanması gerektiğinin, dolayısıyla davalı tarafın, 250.000-TL’nin davalı şirket yetkilisinin davacı şirketteki hizmeti karşılığında ödendiğini ispatlaması gerektiğinin belirtildiğini, mahkemece 07.09.2018 tarihli ek bilirkişi raporu dikkate alınmayarak, 02.05.2016 tarihli raporu hükme dayanak almasının hukuka aykırı olduğunu, davalıya kesilen faturalarda açık ve net olarak vade farkı kesileceği yazılı olup davalının da buna herhangi bir itirazının bulunmadığını belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, cari hesap alacağına dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı tarafça 431.720,95-TL cari hesap alacağı ile 113.287,77-TL vade farkı olmak üzere toplam 545.008,72-TL alacağın tahsili istemiyle ilamsız takip başlatıldığı, davalı borçlu tarafça borcun 145.985,42-TL’lik kısmının kabul edilerek bakiye 399.026,50-TL kısmına itiraz edildiği, davalı tarafın borca itiraz dilekçesinde, takibe konu alacağın 250.000-TL’lik kısmının davacı şirkete verilen ücret alacağı olarak borçtan takas-mahsup edildiği, 35.738,73-TL tutarlı faturanın iade edilerek malların teslim alınmadığı, davacıya bakiye bir borç bulunmadığının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda davacı tarafın alacak iddiası; 113.287,77-TL vade farkı, 250.000-TL tutarlı havale ödemesi ve 35.738,73-TL tutarlı faturaya dayanmaktadır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde; takip ve dava tarihi itibariyle davacının ticari defter kayıtlarına göre davalıdan 285.738,53-TL alacaklı, davalının ticari defter kayıtlarına göre davacıya 250.000-TL borçlu olduğu tespit edilmiştir. Davacının alacak iddiasına dayanak 35.738,73-TL tutarlı fatura davalı tarafça yasal süresinde davacıya iade edilmiştir. Fatura ve sevk irsaliyesinde de davalı imzası bulunmamakta olup, fatura konusu malların davalı tarafa teslim edildiğine dair herhangi bir delil de ibraz edilmemiştir. Vade farkı istenebilmesi için, taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme hükmü veya teamül halini almış fiili bir uygulamanın bulunması gerekmektedir. Somut olayda taraflar arasında bu hususta akdedilen sözleşme bulunmadığı gibi, vade farkı ödeneceğine dair bir teamülün varlığı da kanıtlanamamıştır. Davacı şirket 11.09.2012 tarihinde davalı şirkete 250.000-TL havale etmiştir.Havale dekontunda herhangi bir açıklama yoktur.Bu ödemenin mevcut bir borcun tasfiyesi için yapıldığı karine olarak kabul edilmelidir. Davacı tarafça bu ödemenin davalıya avans olarak yapıldığı ileri sürülmüş ise de bu husus kanıtlanamamıştır. Davalı tarafça ise söz konusu ödemenin, davalı şirket yetkilisinin davacıya verdiği hizmet bedeli olduğu ileri sürülmüştür. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, karşı yan iddiasını kanıtlamalıdır. Öğreti ve uygulamada, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir. Bu kapsamda, ödemenin avans olarak yapıldığını ispat yükü davacı üzerindedir. Ancak davacı tarafça bu iddia kanıtlanamamış olup, mahkemece verilen kesin süreye rağmen yemin deliline de başvurulmamıştır. Açıklanan nedenlerle ,davacı şirketin havale bedeli ,vade farkı ,bir adet fatura bedelinden kaynaklanan alacak iddialarının davacı tarafça kanıtlanamadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TLharcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından sarf edilen istinaf yargı giderinin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 15/09/2022