Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/488 E. 2023/527 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/488
KARAR NO: 2023/527
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2019
NUMARASI: 2015/977 Esas – 2019/1152 Karar
DAVA: Tapu İptali Ve Tescil /Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/04/2023
Davanın reddine ilişkin verilen kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacılar vekili; müvekkilleri ile davalı arasında 22.08.2015 tarihinde şirket devir sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin …’nin davalıya ait payları ile şirkete ait … işletmesinin müvekkillerine devri hükümlerini ihtiva ettiğini, davalı tarafın bahse konu devir sözleşmesinde hile ile müvekkillerini yanılttığını, sözleşme hükümlerine aykırı hareket ettiğini, sözleşmenin 4.1 maddesinde devredenin sözleşme kapsamında belirtilen beyan ve taahhütlerin tam ve doğru olduğunu beyan ettiğini, 9.n bendinde ise idare mahkemesindeki dava dışında şirketle ilgili bir dava bulunmadığının beyan edildiğini, sözleşme sonrasında davalı tarafın işletmenin bulunduğu yere ait kira sözleşmesi ve tahliye davasını kasten ve hile ile gizlediğinin tespit edildiğini, müvekkillerinin 07.10.2015 tarihinde davalının mal sahibi ile sıkıntısı olduğunu öğrenerek mal sahibine ulaşıldığında, Bakırköy 7. SHM’nin 2014/576 esas sayılı dosyasında taşınmazın tahliyesi ve 240.000-TL kira alacağı davası bulunduğunu öğrendiklerini, davalının sözleşmenin devir öncesi ve kapanış sonrası taahhütler kısımının a bendinde işletme faaliyetinin yasalara uygun yürütüldüğünü taahhüt etmesine rağmen Bahçelievler Belediyesinin 24/06/2015 tarihli ve Bahçelievler İlçe Tarım Müdürlüğünün 24/07/2015 tarihli gıda raporlarını sakladığını, raporlar nedeniyle 31/08/2015 tarihinde üretim işyerinin faaliyetinin durdurulduğunu, belirtilen eksikler derhal yapılıp faaliyete devam edildiğini, şirket defterlerinin usulüne uygun tutulmadığını, devir tarihi itibariyle borç bulunmaması gerekirken devirden sonra müvekkilleri tarafından devir öncesi döneme ait yaklaşık 30.000-TL borç ödendiğini, davalı tarafın kira sözleşmesine ilişkin hususu kasıtlı olarak gizlediğini, davalının gerçeğe aykırı taahhütlerde bulunarak ve müvekkilini yanıltarak sözleşmenin yapılmasını sağladığını belirterek, sözleşmenin geriye yönelik olarak feshine, devir sözleşmesi gereğince davalıya verilmiş olan 30/10/2015 vadeli 80.000-TL bedelli, 01/03/2016 vadeli 35.000-TL bedelli senetler yönünden davacıların davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, sözleşme gereği …’a devredilen İstanbul ili Küçükçekmece ilçesi … Mahallesi … ada … parselde kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı … adına tesciline, dava sürecinde taşınmazın devredilmesi halinde taşınmaz bedelinin tahsiline, davalıya ödenen 100.000-TL ile 20.000-TL senet ödemesinin faiziyle birlikte müvekkillerine iadesine, sözleşmenin ihlali nedeniyle uğranılan zarar kapsamında 50.000-TL ile sözleşme bedeli olan 685.000-TL’nin davalıdan 22.08.2015 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; müvekkili … ile dava dışı … Gıda’nın kiracısı olduğu taşınmaz malikleri arasında dava bulunduğunu, davanın halen devam ettiğini, davanın devir konusu şirketle ilgisinin bulunmadığını, davadan şifahi olarak davacılara defalarca bahsedilmiş olup şirketle ilgili olmadığından protokolde belirtilmediğini, müvekkilinin bu davayı davacılardan gizlemesinin söz konusu olmadığını, davanın davacıları etkilemesi ihtimalinde sözleşmenin 11.6 maddesinde zararın devreden müvekkilince karşılanacağının belirtildiğini, sözlemenin 9.n maddesinde idare mahkemesindeki dava dışında devredilen şirketle ilgili devam eden herhangi bir davaya taraf olmadığı belirtilerek, şirketle ilgili davalar dışında kalan davaların sözleşmeden ayrı tutulduğunu, kira sözleşmesiyle ilgili davada tahliye talep edilmediği gibi davanın devir konusu şirketle ilgisinin bulunmadığını, davacıların kira ile ilgili ihtilaftan haberdar olduklarını, belediye ve tarım müdürlüğü tarafından iş yerinin faaliyetinin durdurulması sonucunda cezanın müvekkili tarafından ödendiğini, şirket kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığı iddiası yerinde olmayıp davacıların şirketin tüm kayıtlarını inceleyerek hisseyi devraldıklarını, şirketin 30.000-TL devir öncesi borcu karşılığında mal alımı yapılmış olup davacıların bu malları satarak kar elde ettiklerini, davacılara … ile ilgili sözleşme konusunda bir taahhütte bulunulmadığını, davacıların hisse devri esnasında tüm araştırmaları yaptıklarını, hile iddiasının yerinde olmadığını, davacıların yanıltılmadığını, fesih talebinin yerinde olmadığını, davacıların zarar iddiasının dayanağının bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; dava dışı … şirketinin 24.08.2015 tarihi itibariyle 150.000-TL olan sermayenin tamamı davalı …’e ait iken, Bakırköy … Noterliğinin 24.08.2015 tarihli hisse devir sözleşmesi ile 60.000-TL’ye isabet eden hissenin tamamının davacı …’e, yine aynı tarihli devir sözleşmesi ile kalan 90.000-TL’ye isabet eden hissesinin tamamının davacı …’a devir ve temlik edildiği, sözleşme hükümleri ve ekindeki kapanış tutanağı başlıklı belge incelendiğinde, şirkete ait belge ve bilgilerde eksik veya devralanları yanıltabilecek nitelikte herhangi bir bilgi olmadığının görüldüğü, kapanış tutanağı başlıklı belgede gıda raporlarının bulunmadığı, Bahçelievler Belediyesi ve Bahçelievler Kaymakamlığınca düzenlenen gıda raporları nedeniyle işletme hakkında devir tarihi olan 22/08/2015 tarihinde verilmiş bir kapama kararının bulunmadığı, kararın işletmenin devrinden sonra 31/08/2015 tarihli olduğu, sözleşmenin 4.1 maddesi gereğince beyan ve taahhüde aykırılık tespit edilmediği, sözleşmenin 8.2.c maddesinde, şirketin ticari sözleşmelerinin (kira-bayilik) işbu sözleşmede öngörülen ortaklık yapısı değişiklikleri sebebiyle iptal/fesih olmayacaklarının tespit ve beyan edildiği, devreden pay sahibinin sadece kendi dönemi ve kusurlu olduğu işlemler bakımından sorumlu olacağı, devirden sonraki işlemlerden devralanlara karşı açılabilecek olan kira tespiti, tahliye davasından devredenin sorumluluğunun bulunmadığının belirtildiği, Bakırköy 7. SHM’nin 2014/576 esas sayılı dava dosyasında sabit görüldüğü üzere, dükkanın kira sözleşmesinin dükkan sahipleri … ve … ile dava dışı … arasında yapıldığı, 01/05/2000 tarihli yazılı kira sözleşmesi incelendiğinde 5 yıl süre için yapıldığı, devredilen şirketin ise 22.01.2002 tarihinde kira sözleşmesinden sonra kurulduğu, dava dosyası ekindeki Bakırköy … İcra Dairesinin … sayılı icra takip dosyasında devredilen … adına …’ın 23/05/2016 tarihli haciz tutanağında beyanlarının bulunduğu, şirket hakkında açılmış bir tahliye davası ya da icra takibi bulunmadığından, davacıların taşınmazı kullanmaya devam ettiklerinin anlaşıldığı, devredilen şirketin taşınmazdaki işletmesinin davacı tarafından devam ettirildiği, dava dışı … AŞ’nin dava dışı …’ya gönderdiği 18.09.2015 tarihli ihtarnamesinde, kendisinin izni olmaksızın işyerinin 3. kişiye devrinin kabul edilmediğinin, herhangi bir ürün teslimatı yapılmayacağının bildirildiği, bu ihtara rağmen devir sözleşmesinden sonra … şirketinin davacılara mal vermeye devam ettiği, ticari ilişkinin sonlandırılmadığı, böylece 8.2.c hükmü gereğince devirden sonra bayilik sözleşmesininde şirket ortaklık yapısı değişiklikleri sebebiyle fesih olmadığının tespit edildiği, sözleşmenin 9.n maddesinde, İstanbul İdare Mahkemesindeki dava dosyası haricinde devredilen şirket ile ilgili devam eden herhangi bir dava bulunmadığının belirtildiği, tahliye davası devredilen şirkete karşı açılmamış olması nedeniyle davacıların sözleşmenin 9.n maddesine aykırılık iddiasının sabit olmadığı, davalılar tarafından davacıların iradesinin hile kullanılarak yanıltılması için gereken bir eylem tespit edilemediği, yalnızca susarak yanıltmanın gerçekleşmeyeceği, basiretli tacir olan davacıların aleni olan şirket kayıt ve sözleşmelerini araştırmak yükümlülüğü bulunmasına rağmen kendi kusurları ile bu yükümlülüğü yerine getirmedikleri, kaldı ki davanın tahliye istemi yönünden reddi nedeniyle, davacıların kendilerini etkilemeyen dava dosyasını gerekçe göstererek akdin feshini isteyemeyecekleri, sözleşmenin feshini gerektirecek hile, yanıltma ve akde aykırılık sabit bulunmadığından davacıların sözleşme bedelinin iadesi ve tapu iptali isteminin yerinde olmadığı, zarar iddiasının da ispata muhtaç olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacılar vekili; devir konusu şirketin faaliyette bulunduğu dükkanın mal sahiplerinin, 2013 yılında Bakırköy … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile 01.05.2000 tarihli sözleşmeye dayanarak 240.000-TL için davalı … ve eski ortağı … hakkında kira alacağı ve tahliye talepli icra takibi başlattığını, kira bedelleri ödenmeyince de 08.07.2014 tarihinde Bakırköy 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/576 esas sayılı dosyası ile itirazın iptali, akdin feshi ve mecurun tahliyesini talep ettiklerini, bu davada davalı … ve … vekillerinin 01.05.2000 tarihli sözleşmenin feshedildiğini, davacı mal sahipleri ile … arasında 15.01.2002 tarihli yeni bir sözleşmenin imzalandığını beyan ettiklerini, mal sahiplerinin ise 15.01.2002 tarihli sözleşmenin sahte olduğunu ileri sürdüklerini, ancak davalı vekilince sözleşme aslı ibraz edilmeyerek kaybolduğunun beyan edildiğini, davalı … vekillerinin bu davada tahliyesi talep edilen yerin … tarafından kullanıldığı ve davanın tarafının … olması gerektiğinin beyan edildiğini, taraflar arasındaki devir sözleşmesi 22.08.2015 tarihinde imzalanmış olup, ayrıca sözleşmenin 7.2 maddesi gereğince şirkete ait olup davalı … tarafından teslim edilmesi gereken tüm belgelerin yazıldığı bir kapanış tutanağı düzenlendiğini, devirden yaklaşık 1 hafta sonra Bahçelievler Belediyesince devirden önce düzenlenen ve davalı tarafından sözleşme kapsamında müvekkile bilgi verilmeyen denetim raporuna dayalı olarak işletme faaliyetlerinin durdurulduğunu, davalının vekilinin şikayet üzerine baroya verdiği savunmasında, tahliye davasında devir sözleşmesi sırasında davalı …’e bu hususun devralan davacılara bildirilmesi gerektiğini ifade ettiğini, ancak davalının bu bilginin paylaşılmaması husunda kendisine talimat verdiğini beyan ettiğini, davalının açıkça bu hususun gizlenmesini istediğini, ancak bu beyanın mahkemece dikkate alınmadığını, alınan bilirkişi raporlarında, davalının şirkete ilişkin mali ve diğer kayıtları yasalara uygun tutmadığının, kayıtların gerçeği yansıtmadığın, şirketin mali durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun tespit edildiğini, ancak bu tespitlerin de mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, devri yapılan işletmenin faaliyette bulunduğu işyerine ilişkin devam eden tahliye ve alacak davası hakkında bilgi verilmesinin sözleşmenin asli edimlerinden olduğu gibi dürüstlük kuralı gereğince de zorunlu olduğunu, bu hususun gizlenmesinin aldatma teşkil ettiğini, mahkemenin tahliye davasının şirketle ilgili olmaması nedeniyle aldatma oluşturmadığı yönündeki gerekçesinin yerinde olmadığını, zira şirketin faaliyette bulunduğu yere ilişkin bir dava bulunduğunu, kaldı ki bizzat davalı tarafın tahliye davasında bu davanın tarafının şirket olması gerektiğini beyan ettiğini, diğer yandan davalı …’in … adına düzenlemiş olduğu 2002 tarihli kira sözleşmesinden mal sahiplerinin bilgisi bulunmadığı gibi, mal sahiplerinin imzasının da bulunmadığını, dolayısı ile ortada sahte bir sözleşme bulunduğunu, bu sahteliğin de devir sözleşmesi sırasında gizlendiğini, …’in devir sözleşmesi sırasında sözleşme aslının vergi dairesinde olduğunu beyan ettiğini, mahkemede ise sözleşme aslının kayıp olduğunu beyan ettiğini, davalının, dava nedeniyle müvekkillerinin mal sahipleri ile görüşmesini kasıtlı olarak engellediğini, sözleşmenin 4. maddesi gereğince taraflar beyan ve taahütlerini eksiksiz olarak bildirmek zorunda olduğu gibi, sözleşmenin 7. maddesi gereğince de şirkete ait tüm belgeleri kapanış tutanağına eklemek zorunda olduklarını, ancak davalının sözleşmenin bu hükümlerini ihlal ettiğini, davalının işletme faaliyetlerini gerşekleştirdiği dönem olan 24.07.2015 tarihinde tutulan bir tutanaktaki eksiklikler giderilmediği için 31.08.2015 tarihinde işletmenin faaliyetinin durdurulduğunu, davalının bu hususta da müvekkiline bilgi vermediğin, bu belgeyi kapanış tutanağına eklemediğini, bu hususun açıkça akde aykırılık teşkil ettiğini, sözleşmenin 8.2.c maddesinde davalının, şirkete ait ticari sözleşmelerin, kira ve bayilik sözleşmelerinin devam kabiliyetini taaahhüt ettiğini, bu sözleşmelerin devam kabiliyetinin kendi dönemindeki kusurlu işlemleri nedeniyle ortadan kalması halinde sorumlu olacağının düzenlendiğini, tahliye davasının ise sözleşmenin devam kabiliyetini ortadan kaldıracak bir talep içerdiğini, yine davalının hisse devrine rağmen … bayiliğinin devam edeceğini açıkça taahhüt ettiğini, ancak hisse devri sonrasında …’nun ihtar çektiğini, …’nun mal vermeye devam etmesinin davalının akde aykırı davrandığını ve müvekkilinin bu nedenle sözleşmenin feshini isteme hakkını ortadan kaldırmayacağını, tahliye davasında devir konusu şirket taraf olmasa da işletmenin bulunduğu yerin tahliyesi istenildiğinden davanın doğrudan şirketle ilgili olduğunu, davalının sahte kira sözleşmesi düzenlemesi ile belediye tarafından tutulan tutanakların verilmemesinin aktif hile teşkil ettiğini, davalının tahliye davası hakkında bilgi vermemesinin ise pasif hile niteliğinde olduğunu, davalının bu konuda suskun kalarak davacıyı sözleşme yapmaya sevk ettiğini, bu konuda hilenin gerçekleştiğine dair bilirkişi raporlarındaki tespitlerin de mahkemece dikkate alınmadığını, tahliye davasında tahliyesi istenen yerde …’ın hala kiracı olduğunun kabul edildiğini, hile ve aldatmanın nedeninin bu davanın gizlenmesi olduğunu, sonuçta tahliye davası sonucunda mal sahiplerinin istemiyle iş yerinde bulunan tüm malların haczedilerek satıldığını, tüm menkulleri haczedilip satılan işletmenin de faaliyetine son verildiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, aldatma (hile) ve sözleşmeye aykırılık nedeniyle limited şirket hisse devir sözleşmesinin iptali ile buna bağlı olarak ödenen tutarlar ile uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir. Davacılar ile davalı … arasında akdedilen 22.08.2015 tarihli … firması hisselerinin davalı tarafından davacılara devrine ilişkin devir sözleşmesinin 4.1 maddesinde, devredenin sözleşmede yer alan beyan ve taahhütlerinin tam ve doğru olduğunu, eksik veya devralanları yanıltabilecek bilgi içermediğini beyan ve taahhüt ettiği, 6.1 maddesinde, şirkette kapanış günü alacak ve borç dengesinin sıfır olması koşuluyla, devralanın devredene 150.000-TL hisse bedeli ile 535.000-TL cafe işletme değeri olmak üzere toplam 685.000-TL ödeme yapacağı, 100.000-TL olan ilk taksitin peşin ödendiği, ikinci taksit olarak …’a ait taşınmazın 370.000-TL bedel kabul edilerek …’a devredileceği, üçüncü taksit olarak 30.09.2015 tarihinde 100.000-TL ödeneceği, bu ödemenin 80.000-TL’sinin …’tan kullanılan DBS kredisine, 20.000-TL’sinin ise pay sahibine yapılacağı, ödemenin temini için 30.09.2015 vade tarihli ve 20.000-TL bedelli senet verileceği, dördüncü taksit olarak 30.10.2015 tarihinde 80.000-TL ödeme yapılacağı, ödemenin temini için 30.10.2015 vadeli 80.000-TL bedelli senet verileceği, beşinci taksit olarak 01.03.2016 tarihinde 35.000-TL ödeme yapılacağı, ödemenin temini için 01.03.2016 vadeli 35.000-TL bedelli senet verileceği, 7.5 maddesinde, kapanış işlemleri bazında tarafların sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde diğer tarafın sözleşmeyi feshetme hakkının doğacağı, 8.2 maddesinde, şirketin ticari sözleşmelerinin (kira ve bayilik) işbu sözleşmede öngörülen ortaklık yapısı değişiklikleri sebebiyle iptal/fesih edilmeyeceğinin, şirketin kapanış günü itibariyle alacak borç dengesinin sıfır olduğunun beyan ve taahhüt edildiği, 9. maddesinde, işletme faaliyetlerinin olağan şekilde ve yasalara uygun yürütüldüğünün, İstanbul İdare Mahkemesinin 2011/1210 esas sayılı dosyası haricinde devredilen şirketle ilgili devam eden bir davaya taraf olmadığının taahhüt edildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda; davacılar ile davalı … arasında … firmasının tüm hisseleri ile şirkete ait … cafe işletmesinin devir konusunda 22.08.2015 tarihli sözleşme akdedildiği, sözleşme gereği davalının şirketteki 150.000 hissesinden 90.000 kısmının davacı …’a, 60.000 kısmının davacı …’e 24.08.2015 tarihli hisse devir sözleşmeleri le devredilerek buna ilişkin ortaklar kurulu kararının 04.09.2015 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği, hisse devir bedeli kapsamında davacılar tarafından davalıya 100.000-TL peşin ödeme yapıldığı, davacılar tarafından davalıya verilen 20.000-TL bedelli senedin bu kapsamda ödenmiş olduğu, yine davacılar tarafından dördüncü taksit ödemesinin temini için 22.08.2015 keşide ve 30.10.2015 vade tarihli, 80.000-TL bedelli bono ile beşinci taksit ödemesinin teminatı olarak yine aynı keşide tarihli ve 01.03.2016 vade tarihli, 35.000-TL bedelli bono verildiği, bu bonolardan 80.000-TL bedelli olanın davalı tarafından İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında 02.11.2015 tarihinde icra takibine konulduğu, sözleşmenin imza tarihinden önce devir konusu şirketin işletmesinin faaliyetini sürdürdüğü iş yeri malikleri tarafından, taşınmazda kiracı olarak 01.05.2000 tarihli kira sözleşmesinde kiracı sıfatıyla imzası bulunan şirketin eski ortaklarından … aleyhine kira alacağı ve tahliye istemiyle Bakırköy … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında 31.12.2012 tarihinde takip başlatılmış olduğu, borca itiraz üzerine bu kez Bakırköy 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/576 esas sayılı dosyasında 08.07.2014 tarihinde davalılar … ve … aleyhine itirazın iptali davası açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda 18.02.2016 tarihinde alacak istemi yönünden itirazın iptali ile takibin devamına, tahliye isteminin reddine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, bu dosyada davalılar vekilince ilk sözleşmenin feshedildiği, şirketin taraf olduğu ikinci bir kira sözleşmesi imzalandığının ileri sürüldüğü, iş yeri malikleri tarafından söz konusu sözleşmede imzalarının bulunmadığının ve sözleşmenin sahte olduğunun ileri sürüldüğü, ancak sözleşme aslının mahkemece verilen kesin süreye rağmen davalı tarafça dosyaya sunulamadığı, tahliye ve kira alacağı istemli icra takibinde devir konusu şirketin iş yerinde haciz işlemi yapılarak tüm menkullerin haczedilerek muhafaza altına alındığı, bunun sonucunda iş yerinin faaliyetine son verildiği, yine iş yerinde 22.06.2015 ve 24.07.2015 tarihlerinde İlçe tarım Müdürlüğü ve ilgili belediye tarafından yapılan denetimlerde bazı temizlik ve hijyen kurallarına aykırılıklar tespit edilerek giderilmesi için süre verildiği, sonraki denetimde aykırılıkların giderilmemesi nedeniyle 31.08.2015 tarihinde iş yerinin üretim bölümünün faaliyetinin durdurulmasına karar verildiği, ancak eksiklikler giderildikten sonra iş yerinin tekrar faaliyetine başladığı, devir konusu şirket ile … firması arasında … işletmesine ilişkin franchise sözleşmesi bulunmakta olup, … firması tarafından şirkete keşide edilen 18.09.2015 tarihli ihtarnamede, onayları bulunmaksızın iş yerinin devri nedeniyle mal teslimatı yapılmayacağı bildirilerek sözleşme gereği cezai şart talep edildiği, fesih hakkının saklı tutulduğunun belirtildiği, sözleşme edimleri kapsamında Küçükçekmece ilçesi … Mahallesinde bulunan … ada … parsel … blok … kat … no’lu bağımsız bölümün 24.08.2015 tarihinde … tarafından …’a devredildiği, işbu yargılama sırasında ise taşınmazın … tarafından 22.02.2017 tarihinde dava dışı kişiye satışının yapıldığı, bu devir nedeniyle davacılar vekilince sunulan 21.10.2019 tarihli dilekçe ile taşınmazın 3. kişiye satışı nedeniyle taşınmazın bedeli olan 370.000-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. 6098 sayılı TBK’nın 36. maddesine göre, taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı değildir. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere; aldatma, bir kişide yanlış fikir ve kanaat meydana getirmek veya mevcut bir yanlış fikrin devamını sağlamak, karşı tarafın bir hukuki işlem yapmasını sağlamak amacıyla her türlü hareket ve söylenen sözler ile bir kimsenin hukuki işlem yapmasını sağlamak için onun kasten yanıltılmasıdır. Hile, fiili olarak karşı tarafa yanlış beyanlarda bulunarak aldatmak şeklinde gerçekleşebileceği gibi, sözleşme yapılmadan önce açıklama yapılması gereken konularda sessiz kalmak suretiyle de gerçekleşebilmektedir. Eldeki davada devir konusu iş yerinde yapılan denetimde temizlik ve hijyen kurallarına aykırılık nedeniyle iş yerinin faaliyetinin eksiklikler giderilinceye kadar durdurulması işlemi, işletme faaliyetinin devamı sırasında her zaman gerçekleşmesi mümkün olan bir işlem olup, ilgili aykırılıkların giderilmesiyle faaliyetin devamı mümkündür. Nitekim somut olayda da eksikler giderilerek faaliyet devam ettirilmiştir. Bu nedenle bu hususun sözleşmeye aykırılık olarak nitelendirilmesi ve feshi gerekçesi olarak kabulü mümkün değildir. Yine devir konusu şirketin … firması ile akdettiği franchise sözleşmesi kapsamında … cafe isimli iş yerini işlettiği sabit olup, davacıların bu hususu bilmesi gerektiği gibi, bu tür işletmeyi devralan davacıların bunu bilmemesi de mümkün değildir. Bu nedenle işletmeyi devralmadan önce, devir sonucunda franchise sözleşmesinin akıbetinin ne olacağını, sözleşmeyi inceleyerek davacıların değerlendirmesi gerekirdi. İşletmenin devri nedeniyle franchise veren firmanın ne şekilde hareket edeceği, sözleşmeyi bu nedenle feshedip etmeyeceği önceden öngörülemeyeceğinden, davalının sözleşmenin 8.2 maddesindeki, şirketin bayilik sözleşmesinin ortaklık yapısı değişiklikleri sebebiyle feshedilmeyeceği yönündeki taahhüdü bakımından, dava dışı … firmasının devir konusu şirkete keşide ettiği ihtarnamenin de fesih nedeni olarak ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak tahliye ve kira alacağına ilişkin icra takibi ve buna bağlı olarak açılmış olan dava, devir sözleşmesi tarihinden önceye ait olup, söz konusu icra takibi ve dava hakkında davacılara bilgi verilmediği ve bu nedenle sözleşmede de geçmediği sabittir. Sözleşmenin tarafının şirketin önceki ortağı olması nedeniyle şirketin takip ve davaya taraf olmaması, tahliye isteminin şirketin faaliyette bulunduğu iş yerine ait olması gerçeği karşısında, dava ve takibin devir konusu şirketi ilgilendirmediğinden söz edilmesi olanaksızdır. Nitekim davalılar vekilince de tahliye davasında sözleşmenin tarafının şirket olduğu ileri sürülmüştür. Nihayetinde söz konusu icra takibinde devir konusu şirketin faaliyette bulunduğu iş yerinde bulunan menkuller haczedilmiş, şirketin iş yerindeki faaliyeti sona ermiştir. Bu durum mevcut olgunun davacılardan gizlenmesi nedeniyle hile teşkil ettiği gibi, şirketin taraf olduğu idari yargıdaki dava dışında bir dava bulunmadığına yönelik davalı taahhüdüne ve dolayısıyla sözleşmeye de aykırıdır. Bu nedenle söz konusu takip ve davanın mevcudiyetinin davacılar bakımından sözleşmenin haklı nedenle feshin nedeni olarak kabul edilmesi gerekirken, mahkemece fesih koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. TBK’nın 112. maddesine göre; borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse, borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet (olumlu) zarar olabileceği gibi, menfi (olumsuz) zarar da olabilir. Menfi zarar; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar. Olumsuz zarar, alacaklının sözleşmenin geçerliliğine güvenerek yaptığı masraflar olup, faaliyetin yürütülmesi için yapılmış olan masraflar ise menfi zarar olarak nitelendirilemez. Davacıların sözleşmeyi geçmişe etkili olarak haklı nedenle feshi koşullarının oluştuğu kabul edilmekle, davacıların şirketin devir bedeli ödemesinin teminatı olarak vermiş oldukları iki adet bonodan dolayı borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmelidir. Yine davacılar tarafından davalıya devir bedeli olarak 100.000-TL peşin ödeme yapıldığı, 370.000-TL değerinde kabul edilen taşınmazın devredildiği, ve taşınmazın üçüncü kişiye devri sonucunda bedeli bakımından davaya devam edildiği, ilave olarak 20.000-TL tutarlı senet bedelinin de davalıya ödendiği sabit olup, menfi zarar kapsamında bu bedeller toplamı olan 490.000-TL’nin davacılara iadesine hükmedilmelidir. Davacıların sözleşmenin ihlali nedeniyle ilave zarara uğradıkları iddiası ise kanıtlanamamıştır. Davalı … ise sözleşmeye taraf olmayıp, devir bedeli olarak davacılar tarafından taşınmazın devredildiği kişidir. Bu nedenle davalı …, sadece davacılar tarafından kendisine devredilen ve dava tarihi sonrasında üçüncü kişiye devrettiği taşınmazın bedeli olan 370.000-TL’den diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmalıdır. Açıklanan nedenlerle; davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru değil ise de, yapılan hata/eksiklik yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK’nın 353/(1)b-2 maddesi uyarınca kaldırılarak “davanın kısmen kabulüne” karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/12/2019 Tarih 2015/977 Esas 2019/1152 Karar sayılı kararın HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; Davanın kısmen kabulüne, davacılar ile davalı arasında akdedilmiş olan 22.08.2015 tarihli … firması hisselerinin davalı tarafından davacılara devrine ilişkin devir sözleşmesinin haklı nedenle feshine, 490.000-TL alacağın, davalı …’ın sorumluluğu 370.000-TL ile sınırlı olmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 22.08.2015 keşide ve 01.03.2016 ödeme tarihli, keşidecisi …, kefili …, lehtarı … olan 35.000-TL bedelli bono ile İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı icra takibine konu edilen 22.08.2015 keşide ve 30.10.2015 ödeme tarihli, keşidecisi …, kefili …, lehtarı … olan 80.000-TL bedelli bono nedeniyle davacıların davalıya borçlu olmadığının tespitine, Fazlaya dair istemin reddine”İlk derece mahkemesine ilişkin olarak ; “Alınması gereken 88.119,9‬0-TL nispi karar ve ilam harcından mahkeme veznesine yatırılan 24.250,88-TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 63.869,02‬-TL’nin (davalı …’ın sorumluluğu 17.883‬-TL ile sınırlı olmak kaydıyla) davalılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacılar tarafından yatırılan 24.278,58‬-TL peşin harçların davalılardan alınarak davacılara verilmesine, Davacılar tarafından yapılan 2.979,70-TL bilirkişi ücreti ve 259,05-TL posta masrafı olmak üzere toplam 3.238,75‬-TL yargı giderinin davanın kabulü oranında hesaplanan 2.942,25-TL’sinin (davalı …’ın sorumluluğu 843-TL ile sınırlı olmak kaydıyla) davalılardan alınarak davacılara verilmesine, kalan kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına, Davalılar tarafından yapılan 180-TL posta masrafından ibaret yargı giderinin davanın reddi oranında hesaplanan 17-TL’sinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine, bakiye kısmın davalılar üzerinde bırakılmasına, Davacılar lehine taktir olunan 151.200-TL nispi vekalet ücretinin (davalı …’ın sorumluluğu 54.800-TL ile sınırlı olmak kaydıyla) davalılardan alınarak davacılara verilmesine, Davanın reddolunan kısmı üzerinden davalılar lehine taktir olunan 20.500-TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” İstinaf yoluna başvuran davacılar tarafından yatırılan 108,80-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendilerine iadesine, Davacılar tarafından yapılan 61,60-TL istinaf yargı giderinin davanın kabulü oranında hesaplanan 56-TL’sinin (davalı …’ın sorumluluğu 16-TL ile sınırlı olmak kaydıyla) davalılardan alınarak davacılara verilmesine, kalan kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nın 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 06/04/2023