Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/487 E. 2023/398 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/487
KARAR NO: 2023/398
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2019
NUMARASI: 2014/325 Esas 2019/1155 Karar
DAVA: Alacak
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2010/41 ESAS 2011/131 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVA: Alacak
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2011/4 ESAS 2011/165 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
İlk derece mahkemesince verilen kararın davacı ve davalılar …, … ve … Ltd. Şti. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin kardeşinin damadı olan davalılardan …’ın, bankada çalıştığı dönemde müvekkilinin parasını iyi şekilde değerlendirebileceğini söylediğini, bunun üzerine müvekkilinin muhtelif dönemlerde davalıya para gönderdiğini, 2004 yılı sonlarında …’ın müvekkilini … ile tanıştırdığını, müvekkilinin, parasının turizm alanlarında gayrimenkul işinde değerlendirilmesi konusunda ikna edildiğini, inşaatı devam eden bir otelin satın alınması hususunda girişimlerde bulunulduğunu, bu amaçla müvekkilinin para göndermeye devam ettiğini, bu kapsamda … hesabına 305.691-Euro ve … hesabına 100.000-Euro havale yapıldığını, uzun bir süre sonra davalıların müvekkilini oyaladıklarının anlaşıldığını, bunun üzerine müvekkilinin davalılar … ve …’ı vekaletten azlettiğini, 25.02.2006 tarihinde …, … ve … ile bir anlaşma yapıldığını, bu anlaşma ile 20/12/2004-15/01/2005 döneminde müvekkilinden 1.407.578-Euro para alındığının, bunun yıllık %8 fark ile 26/06/2006 tarihi itibariyle 1.475.000-Euro olduğunun, 28/02/2008 tarihinde 1.711.000-Euro olarak müvekkiline geri ödeneceğinin kararlaştırıldığını, yine … şirketi adına yetkilisi …’ın imzalı taahhüdüne göre, 1.407.578-Euro’nun ticari faaliyette kullanılmak üzere alındığı belirtilerek yıllık %4,5 kar payı garantisi ile verildiğini, 15.07.2008 tarihinde … ve …’ın müvekkilinin uzun süredir Türkiye’de yaşamıyor olmasından kaynaklı olarak müvekkiline Serik İlçesi … Köyü … ada … parsel sayılı taşınmazın yarı hissesini 450.000-TL değer karşılığı müvekkiline devrettiklerini, sözleşmenin üzerine ve arkasına el yazısı ile de ibra edildiklerine dair eklemeler yaptıklarını, müvekkiline verilen bu taşınmazın değeri ile sözleşmeyle davalıların ikrar ettikleri borç tutarı arasında açık bir orantısızlık bulunduğunu, sözleşme ile belirlenen 15/07/2008 tarihindeki borç tutarı 1.762.377,74-Euro olup, bu tarihteki karşılığı 3.441.395,02-TL iken 450.000-TL karşılığı taşınmaz devri yapıldığını ve bunun karşılığında tüm borçlar için ibra alındığını, taşınmazın değeri ile alacak arasında 8 kat fark bulunduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır bireylerin yasalara bağlı ve hukuk sisteminin sıkı sıkıya uygulandığı İsviçre’de yaşadığını, bu yüzden aile yakınları tarafından aldatılabileceğini düşünmediğini, kandırılma olasılığının aklına dahi gelmediğini, davalıların borcu 28.02.2008 tarihinde 1.711.000-Euro olarak geri ödemeyi kabul edip, borç miktarı ile orantısız taşınmaz hissesini devrederek karşılığında tüm borçları için ibra aldıklarını, açık orantısızlık nedeniyle anılan belgenin ibra olmayıp ancak makbuz niteliğinde olduğunu, davalıların müvekkiline taşınmaz hissesi dışında bir ödeme yapmadıklarını, edimler arasında denge bulunmayan ve taraflardan birine aşırı yararlanma sağlayan bir sözleşmenin yapılması durumunda, sözleşmeden zarar gören tarafın dava açma hakkı bulunduğunu, müvekkilinin şikayeti üzerine yapılan soruşturmada davalıların para aldıklarını kabul ettiklerini, ancak taşınmaz devri ve ibraname nedeniyle borçlarının olmadığını beyan ettiklerini, açık orantısızlık nedeniyle davalıların sebepsiz olarak zenginleştiklerini belirterek, … yönünden 305.691-Euro, … yönünden 100.000-Euro ile sınırlı olmak üzere, diğer davalıların ise ikrar etmiş oldukları 1.711.000-Euro borç bedelinden 230.000-Euro (450.000-TL) mahsubu sonucu bakiye 1.481.000-Euro’nun vade tarihi olan 28/02/2008 tarihinden itibaren işleyecek yıllık %8 faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; davacının, … aracılığıyla müvekkillerine geçerli oranların çok üzerinde faiz ile para verdiğini, müvekkillerinin ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu paraları çeşitli yerlerde kullandıklarını, ancak zarar ettiklerini, dava konusu sözleşmeler kanuna ve ahlaka aykırı, tefecilik suçunu oluşturduğundan, sözleşmelerin BK’nın 19 vd. maddeleri gereği geçersiz olduğunu, taraflar arasında düzenlenmiş ibraname bulunduğunu, davacının devir aldığı taşınmaz karşılığında serbest iradesiyle alacağının olmadığını beyan ederek ibraname imzaladığını, taraflardan birisinin tacir olması nedeniyle sözleşmeler geçerli kabul edilse dahi edimler arasında orantısızlıktan söz edilemeyeceğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, ibraname ile alacak son bulduğundan talep edilebilecek bir alacak bulunmadığını, davalılar …, … ve …’ın sadece diğer davalılar arasında para alışverişinde adlarına havale yapılan kişiler olup, bu paraların … ve … tarafından kullanıldığını, bu nedenle bu davalılar yönünden davanın husumetten reddinin gerektiğini, davacının şikayeti üzerine başlatılan soruşturmada da kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 3. ATM 2010/41 ESAS 2011/131 KARAR SAYILI DAVA: Davacı vekili; müvekkili İsviçre vatandaşı olup uzun yıllardır bu ülkede yaşadığını, ağabeyinin damadı olan … ile işbirliği yaptığı …, … ve …’ın müvekkiline Türkiye’de ucuz gayrimenkul bulma vaadinde bulunduklarını, davacının bu vaadler neticesinde davalılara gayrimenkul alıp satma konusunda vekaletnameler verdiğini, ayrıca banka havaleleri ile 1.450.000-Euro para gönderdiğini, davalıların taahhütname başlıklı belgede müvekkilinden 1.407.578-Euro para aldıklarını ikrar ettiklerini, davalıların müvekkilinden aldıkları paraları kendi işlerinde kullandıklarını, çok daha değerli olduğunu söyleyerek müvekkiline Antalya İli, Serik İlçesi … Köyü … ada … parselde kayıtlı arazinin yarı hissesini devrettiklerini, bu taşınmazın turizm yatırımlarında değerlendirilmesi konusunda sözleşme imzalattıklarını, ayrıca davalıların tapu senedinin arkasına ibra edildiklerine dair imza aldıklarını, aradan 10 ay geçtikten sonra tekrar Türkiye’ye geldiğinde dolandırıldığını öğrendiğini belirterek, sözleşmeye aykırılık nedeniyle doğan 300.000-Euro cezai şart alacağından 5.000-Euro’nun ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP: Davalılar …, … ve … Tic. Ltd. Şti. vekili; Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/116055 sayılı soruşturma dosyasında, davacının sözleşmedeki ve ibranamedeki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak kendisine devredilen taşınmazın değerinin düşük olduğunu, aldatıldığını beyan ettiğini, soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, davaya konu sözleşme ön alım hakkının kullanılmasına ilişkin olup, sözleşmede müvekkillerinden … ve …’ın bir taahhüdü bulunmadığından ve … şirketinin de bu olayla ilgisi olmadığından, davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, müvekkillerinin sözleşmede kefil ve borçlu da olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar … İnşaat, … ve … vekili; müvekkillerinin davacı ile diğer davalılar arasındaki ilişkinin dışında olduklarını, bu nedenle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, davacının müvekkili … ile diğer davalı …’ın yarı yarıya hissedar oldukları Serik’te bulunan taşınmazın … hissesine talip olduğunu ve müvekkilinin ön alım hakkından feragat etmesini talep ettiğini, müvekkilinin de taşınmazda gerçekleştirmek istediği projelerde davacının zorluk çıkarmaması için kendini korumaya alma amacıyla sözleşmeyi imzaladığını, davacının gerekli araştırmayı yaparak taşınmazı aldığını, kandırıldığı iddiasının doğru olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 6. ATM 2011/4 ESAS 2011/165 KARAR SAYILI DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin uzun yıllardır İsviçre’de yaşadığını, kardeşinin damadı olan davalılardan …’ın, bankada çalıştığı dönemde müvekkilinin parasını iyi şekilde değerlendirebileceğini, para göndermesi halinde adına yatırım yapabileceğini söyleyerek bankada adına hesap açmasını ve vekaletname vermesini istediğini, müvekkilinin de yatırım hesabı açarak davalıya vekaletname gönderdiğini, bu davalının müvekkilini diğer davalılar ile tanıştırdığını, bunun üzerine müvekkilinin muhtelif dönemlerde davalılara para gönderdiğini, bu şekilde 2002 yılından 2008 yılına kadar gönderdiği para tutarının 2.550.000-Euro ve ayrıca 50.000-TL olduğunu, bu paraların tamamının davalılar tarafından ikrar edildiğini, bu durumun 15/07/2008 tarihli sözleşme ve Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/686 esas sayılı dosya içeriği ile sabit olduğunu, müvekkilinin Türkiye’ye geldiğinde dolandırıldığını öğrendiğini, davalılardan bu kez aldıkları 2.550.000-Euro ve 50.000-TL parasını istediğini, davalıların parayı batırdıklarını ve iade edemeyeceklerini bildirerek davalı … adına kayıtlı Antalya ili Serik ilçesi … Köyünde bulunan … ada … parsel sayılı arazinin turizm imarlı ve proje değeri 26.000.000-Euro olduğunu söyleyerek tarlanın 1/2’sini devretmeyi önerdiklerini, müvekkilinin de kabul ederek 15.07.2008 tarihinde satışın yapıldığını, tarafların 25/02/2006 tarihli sözleşme üzerine 15/07/2008 tarihli ibraname ile ibralaştıklarını, ancak müvekkilinin 2009 yılında Serik Sulh Hukuk Mahkemesine yaptırılan değer tespitinde tarlanın 1/2 payının rayiç değerinin 500.000-TL olduğunu öğrendiğini, bu nedenle davalılar hakkında Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/686 esas sayılı dosyasında 1.475.000-Euro’luk dava açtıklarını, ancak yatırım hesabında müvekkilinin 15.07.2008 tarihi itibariyle 1.200.000-Euro alacağının bulunduğunu, müvekkilinin 2.550.000-Euro’yu müvekkiline ödemeleri karşılığında taşınmazı davalılara iade etmeye hazır olduklarını belirterek, 800.000-Euro alacağın 15/07/2008 tarihinden itibaren ticari temerrüt ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP: Davalılar vekili; Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/116055 sayılı soruşturma dosyasında, davacının sözleşmedeki ve ibranamedeki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak kendisine devredilen taşınmazın değerinin düşük olduğunu, aldatıldığını beyan ettiğini, soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, davalılar … ve …’ın olaylarla ilgisi olmadığından, davanın bu davalılar yönünden husumet nedeniyle reddinin gerektiğini, iddia edilenlerden gerçek ve haklı olan alacağın ibraname ile sona erdiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; asıl davada davacı tarafça, tarafların davacının gönderdiği paranın 28/02/2008 tarihi itibariyle 1.711.000-Euro olarak ödenmesi konusunda anlaştıkları, bu paranın ödenmediği, bunun yerine müvekkiline taşınmaz devri yapılarak ibra alındığı, ibranın geçersiz olduğu ileri sürülerek müvekkiline satılan taşınmazın gerçek değeri düşüldükten sonra kalan paranın faizi ile birlikte iadesinin talep edildiği, davacının gabin iddiası ile davanın süresinde açıldığı, gabinin mevcudiyeti için, bu hâlin yarattığı ortamda kabul edilmek durumunda kalınan sözleşmede, tarafların edimleri arasında eş değerlilik bulunmaması, nispetsiz derecede aşağı olan karşılık eda için bir eda taahhüt edilmesi veya aksine, ahzolunacak bir eda için orantısız derecede yüksek bir karşılık değer konulmasının gerektiği, alınan bilirkişi raporları arasında açık fark bulunması sebebiyle alınan telafi edici raporda, davalıların borcuna karşılık devredilen taşınmazın değerinin 1.112.182,74-TL olduğunun tespit edildiği, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre borcun 28/02/2008 tarihinde 1.711.000-Euro olarak ödeneceği kararlaştırıldığından, bu tarih itibariye borcun karşılığı 3.060.123,50-TL olup, taşınmazın devir tarihindeki değeri ile borç miktarı arasında 3 kata yakın bir fark bulunduğu ve buna göre tarafların edimleri arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu, davacının sözleşme tarihi itibariyle uzun yıllardır yurt dışında yaşadığı, Türkiye’deki emlak fiyatlarını bilmesinin mümkün olmadığı, emlak alım satımı konusunda yeterli tecrübeye sahip olmadığı, buna göre davacıya 15/07/2008 tarihli belge imzalattırılırken tecrübesizliğinden yararlanılmış olup, davacının bu şartlarda verdiği ibra ile bağlı kalması mümkün olmayıp davacı tarafından verilen ibranamenin geçersiz olduğu, ibranamenin geçersizliği tespit edildikten sonra davalıların somut olay karşısındaki davalılar … ve …’ın hiç bir belgede imzaları bulunmadığı gibi, para alış verişinde bu kişilerin sadece banka hesaplarının kullanıldığı, bu nedenle bu davalıların açılan davada pasif husumet ehliyeti bulunmadığından, bu davalılar yönünden açılan davanın husumetten reddinin gerektiği, diğer davalıların ise bir çok belgede imzası bulunup kendi hesaplarına paraların gönderilmesi ve savcılıktaki ve mahkemeye vermiş oldukları dilekçelerde davacı ile ticari ilişkiye girdiklerini kabul etmeleri ve taraflar arasındaki 25/02/2006 tarihli sözleşmeyi inkâr etmemeleri göz önüne alındığında, bu davalıların geçersiz kabul edilen ibra nedeniyle borçları sona ermediğinden, bu sözleşme uyarınca üstlendikleri borcun devam ettiği, 25/02/2016 tarihli belgeye göre, davacı tarafından o zamana kadar verilen paranın 28/02/2016 tarihi itibariyle ödeneceğinin kabul edildiği, bu tarih itibariyle borç miktarı belirlendikten sonra davalılar tarafından devredilen taşınmazın gerçek değerinin bu borç miktarından düşülmesinin gerektiği, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre devredilen taşınmazın değeri 1.112.182,74-TL olup, o günkü kur karşılığı olan 570.408,63-Euro’nun davacıya ödendiğinin kabulünün gerektiği, bu miktarın toplam borç olan 1.711.000-Euro’dan düşülmesi sonucunda, davalıların sorumlu olduğu borç miktarı 1.140.591,37-Euro olup bu miktarın davalılar …, … ve … San. Tic. Ltd. Şti.’den sözleşmede belirtilen tarihten ve faiz oranı üzerinden tahsilinin gerektiği, birleşen 2011/4 esas sayılı davada; 818 sayılı BK’nın 21. maddesi gereği gabin iddiasının bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülmesi gerektiği, somut olayda sözleşmenin yapıldığı 15/07/2018 tarihi ile birleşen davanın açıldığı tarih arasında bir yıldan fazla sürenin geçtiği anlaşıldığından, bu davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, birleşen 2010/41 esas sayılı davada; taraflar arasında imzalanan taşınmaz satışıyla ilgili 14/07/2008 tarihli sözleşmenin son maddesinin cezai şarta ilişkin olduğu, bu cezai şartın, ifaya ekli cezai şart niteliğinde olduğu, bir sözleşme gereğince cezai şart talep edebilmek için, öncelikle sözleşme ile yüklenilen edimlerin sözleşmeye uygun şekilde yerine getirilerek alacaklı konuma geçilmesi ve karşı tarafın sözleşmeye aykırı davranmasının gerektiği, somut olayda sözleşme uyarınca satışı öngörülen taşınmazın satışının gerçekleştiği, yani davalıların edimlerini yerine getirdikleri, sözleşme uyarınca taşınmazın satışının davacıya yapılması yeterli olup, davacının tecrübesizliği yüzünden taşınmazı değerinin üstünde almasının sözleşmeye aykırılık teşkil etmeyeceği, bu nedenle cezai şart alacağına ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, asıl davanın davalılar … ve … bakımından pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalılar …, … ve … bakımından kısmen kabulü ile 1.140.591,37-Euro’nun temerrüt tarihi olan 28/02/2008 tarihinden itibaren yıllık %8 faiz uygulanmak sure ile bu davalılardan tahsiline, birleşen 2010/ 41 esas sayılı davanın reddine, birleşen 2011/4 esas sayılı davanın ise hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; mahkemece taşınmaza ilişkin olarak en yüksek bedelli kıymet takdiri raporunun hükme esas alındığını, taşınmaza ilişkin diğer raporlarda daha düşük bedel tespit edildiğini, mahkeme kararında, tespit edilen 1.112.182,74-TL değerin neden hesaplamada esas alındığı hususunda bir gerekçe bulunmadığını, raporun diğer raporlar bakımından telafi edici bir tespit içermediğini, taşınmaz değerinin somut ve mantıklı bir kritere göre tespit edilmediğini, taşınmazın değerinin tespitine yönelik olarak alınan 16.02.2010 ve 17.09.2010 tarihli bilirkişi raporları birbiri ile uyumlu olduğunu, bu raporların, daha sonrasında alınan 22.11.2010 ve 25.04.2012 tarihli bilirkişi raporları ile fahiş oranda uyumsuz olduğu göz önüne alındığında, birbiri ile uyumlu olan 16.02.2010 ya da 17.09.2010 tarihli raporlardan herhangi birinde belirlenen taşınmaz değerinin hesaplamaya esas alınması gerektiğini, taşınmaza ilişkin olarak alınan dört raporda da taşınmazın değerinin neye göre tespit edildiği belirsiz olup, raporların bu anlamda yetersiz olduğunu, bu durumda taşınmazın değerine ilişkin çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, taşınmazın İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı icra takip dosyasında 03.07.2019 tarihinde gerçekleştirilen ihalede 1.151.100-TL bedelle satıldığını, bunun da hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu gösterdiğini, 2019 yılında 1.151.100-TL’ye ihale olunan taşınmazın 2012 yılındaki değerinin 1.112.182,74-TL olarak hesaplanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalılar …, … ve … vekili; davacının davalı … şirketine fahiş faizle borç verdiğini, bu durumun tefecilik suçunu oluşturduğunu, kanuna ve ahlaka aykırı bir amaç için verilen borç eksik borç olduğundan talep edilemeyeceğini, taraflar arasında geçerli bir ibraname bulunduğunu, davacının da soruşturma dosyasındaki ifadesinde ibranameyi kabul ettiğini, davacının ikrarı nedeniyle alacağına karşılık taşınmaz aldığı açıkça belli olup ibra ile borç sona erdiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, yabancılara mülk satışına ilişkin kanunun 04.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle turizm planlarında görülen tüm yerlerde taşınmaz değerinin yükseldiğini, sonrasında kanunun iptali ve seçimler ve dünya çapında yaşanan kriz ortamında değerlerin düştüğünü, bu şekilde değişen koşullar dikkate alınmadan düzenlenen bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulduğunu, dosyaya sunulan 23.07.2019 tarihli ek raporda arsa değeri ile davacı tarafından verilen para arasında aşırı bir fark bulunmadığının tespit edildiğini, bu tespite aykırı olarak verilen kararın eksik incelemeye dayandığını, sözleşmenin taraflarından birisi olan … şirketi tacir olduğundan sözleşme ticari olup, ticari işlerde edimler arasında orantısızlığın ileri sürülemeyeceğini, davacının tapu devri öncesinde Belek’te bulunduğunu ve araştırma yaptığını, bu hususun davacının Türkiye’ye giriş çıkış kayıtları ve tanık beyanlarıyla ispatlanabileceğini, ancak mahkemece bu konudaki deliller toplanmadan ve tanık beyanları alınmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu, dosyaya sunulan 22.11.2010 tarihli gayrimenkul değerleme raporunda taşınmazın değerinin 2.500.000-TL olduğu, vergi müfettişi raporunda da o tarihteki kur üzerinden davacı alacağının 2.731.000-TL olduğu belirlenmiş olmasına rağmen, edimler arasında aşırı orantısızlık iddiasının yerinde olmadığını, davacı tarafından davalılara yapılan tüm havalelerin davalı … şirketine teslim edildiğini, bu şirketle faizli borç para sözleşmesi yapıldığını, davalı …’ye hiçbir para gönderilmediğini, bu nedenle davacının alacağı bulunsa dahi, sadece davalı … şirketinden talepte bulunabileceğini, bu nedenle müvekkilleri … ve … yönünden davanın husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini, ibranın geçerli olduğu ve davacının gabin iddiasının gerçek olmadığı hususunda bildirdikleri tanıkların beyanlarının alınmamasının hatalı olduğunu, mahkemece bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve hükme esas alınan rapora ne sebeple itibar edildiği açıklanmadan hüküm kurulduğunu, bu hususta 22.11.2010 tarihli rapor ile maliye müfettişi inceleme raporunun dikkate alınmamasının hatalı olduğunu, geçerli bir ibranamenin varlığı karşısında davacının dava edilebilir bir alacağının bulunmadığını, ibranamenin geçerli olduğunun 24.09.2013 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olduğunu, davalı … tarafından davacının hesabına 400.000-Euro gönderilmesine rağmen bu hususun dikkate alınmadığını, ibraname geçerli olup borcun muhatabının da … şirketi olduğunu, ayrıca reddedilen davalar yönünden vekalet ücretlerinin eksik ve yanlış hesaplandığını belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Asıl ve birleşen 2011/4 esas sayılı dava, yatırım yapılması amacıyla davalılara gönderilen paranın iadesi; birleşen 2010/41 esas sayılı dava ise cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davaların ise reddine karar verilmiş olup; taraf vekillerince asıl davada verilen hükme, davalılar vekilince ayrıca birleşen davalarda vekalet ücretine ilişkin hükme yönelik olarak istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … San Tic. Ltd. Şti.’ne ait ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde; yargılamanın devamı sırasında 03.12.2014 tarihli genel kurulunda tasfiyenin sonuçlandırılması ve tasfiye bilançosunun kabulüne karar verilerek işbu kararın 10.12.2014 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayımlandığı, bu suretle şirketin tüzel kişiliğinin sona ermiş olduğu anlaşılmaktadır. Taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam edilerek tüzel kişiliği sona ermiş şirket hakkında karar verilmesi ve kararın da vekalet görevi sona ermiş olan vekile tebliği usule aykırıdır. Taraf ve dava ehliyeti dava şartı olup davanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekmektedir. İstinaf sebebi olarak ileri sürülmese de, mahkemece dava açıldığında re’sen yapılması gereken taraf teşkilindeki bu eksiklik re’sen incelenmiştir. Davalı … San Tic. Ltd. Şti. hakkında açılan davaya devam edilebilmesi için, davacıya şirketin tüzel kişiliğini ihya etmek üzere süre verilmesi ve ihya kararının kesinleşmesinden sonra taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekili ve davalılar …, … ve … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile diğer istinaf nedenleri incelenmeksizin, hükmün HMK’nın 353(1)a-4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı ve davalılar …, … ve … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; Bakırköy 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/11/2019 Tarih 2014/325 Esas 2019/1155 Karar sayılı asıl ve birleşen davalara ilişkin hükmün HMK’nun 353(1)a-4 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine” İstinaf yoluna başvuran davacı ve davalılar …, … ve … Ltd. Şti. tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının (Davacı 54,40-TL, davalılar 41.979,9‬0-TL ) istek halinde kendilerine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.16/03/2023