Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/469 E. 2023/391 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/469
KARAR NO: 2023/391
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/12/2019
NUMARASI: 2015/325 Esas 2019/1567 Karar
DAVA: Alacak (Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Davanın kısmen kabul-kısmen reddine ilişkin kararın, davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davacının iş sahibi Irak devleti tarafından işletilen … ve ana yüklenicisi dava dışı … (…) olan taahhüt kapsamında 12/06/2013 tarihinde akdettiği “…” tanımlı sözleşmeyle, Irak’ın Kerkük ile Baici şehirleri arasında sıvılaştırılmış petrol gazı ve gaz boru hattı tedarik ve inşaat işini 28/12/2014 tarihinde teslim etmek üzere üstlendiğini, müvekkilinin söz konusu işte kullanmak üzere finansal kiralama yoluyla dava dışı… A.Ş.’den kiraladığı 1 adet … Version …-Otomatik Kaynaklama İstasyonu, 16″ 50 adet Standart Pipe Bands (Boru Bantları) ve 18″ 50 Adet Standart (Boru Bantları)’nın dava dışı …Kiralama A.Ş. tarafından davalı … A.Ş.’ye … poliçe numaralı Leasing All Risks poliçesi ile 436.360-USD karşılığında sigortalandığını; 2. finansal kiralama sözleşmesi ile 16″-18″ … (Dahili Kelepçe Makinesi), Powered, Set On 18″ (9,53 min …), …, …, …, … is 225 psi (15,5 Bar), … 16″ (Set On 9,53 mm …) ve …’ın, dava dışı sigortalı … A.Ş. tarafından davalı … A.Ş.’ye … poliçe numaralı Leasing All Risks Poliçesi ile 54.225- EURO karşılığında sigortalandığını; her iki poliçede de sigorta ettirenin müvekkili şirket olduğunu, poliçe riziko adresinin Irak’ta Kerkük ve Baici arasında müvekkilinin kurduğu şantiye olarak gösterildiğini, poliçelerde yazılı makine ve ekipmanı bölgeye sevkederek imalat çalışmalarına başlandığını, imalatın 2014 yılı haziran ayı başında fiili gerçekleşme oranının % 40 seviyesine ulaştığını ancak 10/06/2014 tarihinde kısa adı … isimli örgüt mensuplarının Irak Devlet Ordusunu bölgeden püskürttüğünü ve Irak’ın Musul, Tıgriti, Felluce ve Baici, Kerkük şehirlerinin kontrolünü tamamen ele geçirdiğini, şantiyenin … militanları tarafından kontrol edilen bölge içinde kaldığını, … militanlarının bölgede hızla ilerlediğini farkeden müvekkili şirketin 10/06/2014 tarihinde çalışanlarını ani bir şekilde güvenli bölgeye naklettiğini ancak şantiyedeki ekipman ve demirbaşları kurtaramadığını, dava konusu poliçelerle teminat altına alınan sigortalı makinelerin de aralarında bulunduğu tüm ekipmanların terör örgütünün eline geçtiğini, bir gün sonra 11/06/2014 tarihinde terör örgütü elemanlarının Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğunu ele geçirdiğini, Başkonsolosluk çalışanları ile birlikte 49 kişinin rehin alındığını, 20/09/2014 tarihinde kurtarılarak Türkiye’ye getirildiklerinin herkesçe bilinen bir olay olduğunu, meydana gelen zıyanın gerek Irak Devleti gerekse Türkiye’nin de aralarında bulunduğu uluslararası toplum tarafından terörist organizasyon olarak ilan edilen terör örgütü tarafından işgali nedeniyle gerçekleştiğini, müvekkili şirketin çalışanlarını Türkiye’ye getirdikten sonra meydana gelen zıyaı 09/07/2014 tarihinde dava dışı … Kiralama A.Ş. ile davalı sigorta şirketine ihbar ettiğini, davalı şirketin aradan geçen süreye karşın herhangi bir ödeme yapmadığını, davalı söz konusu olayların terör olayı olarak değil savaş-içsavaş olarak değerlendirdiğinden, poliçelerin harp teminatını içermemesi nedeniyle zıyaın-hasarın sigorta kapsamında olmadığını ve hasar dosyası dahi açmayacaklarının bildirildiğini, taraflar arasında imzalanan poliçelerle makine kırılmasına ilaveten ayrıca GLKHH ve terör teminatı, ek teminatlar, deprem ve hırsızlık teminatlarının kapsama dahil edildiğini, poliçedeki GLKHH ve terör teminatı priminin, diğer tüm teminatların doğurduğu primlerin toplamının 2 katından fazla olduğunu, … terörü nedeniyle şantiye bölgesinin terkedilmek zorunda kalındığını, bu durumun Türk Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı ve Kerkük Konsolosluğuna ait belgeler ve yazışmalar ile medya haberleriyle sabit olduğunu, başta NATO ve BM olmak üzere tüm dünyanın müvekkiline ait şantiyenin de bulunduğu Baici bölgesini ele geçiren … örgütü ile mücadele ettiğinin malum bir vakıa olduğunu, bu suretle müvekkilinin ispat kolaylığı bağlamında rizikonun gerçekleştiğini ispat ettiğini, artık sigorta teminatı kapsamında rizikonun gerçekleşmediğinin ispat yükünün davalı sigortacıya ait olduğunu; … nolu Leasing All Risks sigorta poliçesi ile sigorta şemsiyesi altına alınan dahili kelepçe makinesi ve ekipmanlarında meydana gelebilecek hasarlara karşılık 54.225-EURO makine kırılması, GLKHH ve terör, deprem, hırsızlık ve ek teminatlar satın alındığını, tam hasara uğrayan sigortalı makinelerin nedeniyle maruz kalınan zararın belirlenerek ödenmesi gerektiğini; … nolu Leasing All Risks sigorta poliçesi ile sigorta şemsiyesi altına alınan kaynaklama sistemi istasyonu ve ekipmanlarında meydana gelebilecek hasarlara karşılık 456.350-USD makine kırılması, GLKHH ve terör, deprem, hırsızlık ve ek teminatlar satın alındığını, tam hasara uğrayan sigortalı makineler nedeniyle maruz kalınan zararın belirlenerek ödenmesi gerektiğini, davalı sigorta şirketinin hasar dosyası açmaması sonucunda dava dışı finansal kiralama şirketinin isteğiyle zayii olan malları sigorta ettirilmeye devam ettiğini, müvekkilinin bu surette uğrayan zararların da davalının temerrüdünden kaynaklandığını; bu nedenle … nolu poliçenin yenilenmesinden doğan ve ilgili finansal kiralama sözleşmeleri gereğince müvekkili tarafından ödenen 15.496,53-USD sigorta priminin ve … nolu poliçe için ödenen 1.841,30-… sigorta priminin müvekkiline geri ödenmesi gerektiğini, zarar sigortasından doğan tazminat alacaklarının likit alacak olmaması nedeniyle zararın ancak uzman kişiler tarafından yapılacak hesaplamalar ile belirleneceğinden belirsiz alacak davası olarak davanın açılmasında zaruret bulunduğunu ve davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü ile; … nolu Leasing All Risks sigorta poliçesi kapsamında şimdilik 70.000-USD’nin, … nolu Leasing All Risks sigorta poliçesi kapsamında şimdilik 30.000-EURO’nun, … nolu poliçenin yenilenmesinden doğan ve müvekkili tarafından ödenmek zorunda kalınan 15.496,53-USD’nin ve … nolu poliçenin yenilenmesinden dolayı 1.841.30-EURO’nun temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4.a maddesi uyarınca işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili tarafından verilen 20/06/2018 tarihli dilekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 107/2 maddesine göre 70.000-USD olan talebini 301.196,94-USD ve 30.000-EURO olan talebini de 39.905,97-EURO olarak artırarak harcını yatırmış, bu miktarların davalıdan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; ilgili Poliçenin Genel Şartları 3. maddesinin teminat dışında kalan halleri düzenleyen (a) bendinde “harp, her türlü harp olayları, istila yabancı düşman hareketleri, çarpışma (harp ilan edilmiş olsun olmasın), iç harp, ihtilal, isyan, ayaklanma ve bunların gerektirdiği inzibati ve askeri hareketler nedeniyle meydana gelen” zararların teminat dışında kaldığının düzenlendiğini, bu nedenle davacının terör ile savaş tanımını yan yana koyup oradan hak elde etmesinin genel şartların açık hükmü karşısında mümkün olmadığını, böyle bir yorumun olayın özüne aykırı ve zorlama olacağını, davacının iddialarının poliçe şartlarıyla ve yaşananlarla aynı olmadığını, tüm dünyanın bildiği olayları sırf poliçeye dahil edebilmek için terör başlığına alınmasının kabul edilebilir olmadığını, davacının hasarla ilgili iddialarının da kendi içinde çelişkili olduğunu, davacı tarafın şu anda ne olduğunu bilmediğini ve … tarafından ele geçirilen bölgede bırakıp geldikleri malzemelerin tazminini talep ettiğini, esasen davacının taleplerinin görülen, kanıtlanan ve ölçümlenen bir hasara dayanmadığını, davacı tarafın iddiasının “makineleri orada bıraktık, muhtemelen bir daha da ulaşamayız, kullanılamaz, o yüzden hasarlı kabul edin” gibi bir temele dayandığını, yaşanan olayları küçülterek grev, lokavt, halk hareketleri, terör kapsamında ödeyin denildiğini, diğer taraftan ise buradan zor kurtulduk, bölge …’ın geline geçti, makineler bundan sonra yok hükmündedir denildiğini, NATO’nun müdahale ettiği ölçüde bir savaş yaşanırken, bunu sırf sigorta kapsamına sokabilmek için terör klozu kapsamında değerlendirilmesinin istenilmesinin izah edilebilir bir yönü olmadığını, sonuç olarak poliçe genel şartlarında teminat dışı kalan haller maddesi kapsamı dikkate alınarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davacı vekilinin HMK m.107/2’ye göre sunduğu ve talep miktarlarını artırdığı dilekçesine karşı sunduğu 02/07/2018 tarihli dilekçesiyle, davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilemeyeceğini, bu nedenle davacının talep artırım dilekçesinin aslında ıslah dilekçesi olduğunu ve ıslah ile talep edilen miktarın zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın esastan ve zamanaşımı nedeniyle reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; Dışişleri Bakanlığına yazılan müzekkereye verilen cevap, BM Güvenlik Konseyi kararları, Bakanlar Kurulu kararı ve yargı kararları dikkate alındığında …’ın gerek ulusal gerek uluslararası hukuk açısından bir terör örgütü ve eylemlerinin de terör eylemi olarak kabul edildiği; Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen cevabi yazıda; Irak’ın Kerkük ve Beici şehirleri arasında kalan ve Havice, Reşad ve Abbasi ilçelerini kapsayan bölgenin Hemrin Dağından itibaren Kerkük ve Beşir sınırlarına kadar 2014 Haziran ayından bu yana … terör örgütünün elinde bulunduğu, … Haziran 2014’te söz konusu bölgeyi işgalinden bu yana yoğun askeri hareketliliğin yaşandığı, … unsurları ile Irak ordusu, Peşmerge, Iraklı gönüllülerden oluşan Haşdi Şabi (Gönüllü Halk Toplulukları) kuvvetleri, Irak federal polisi ve diğer bazı silahlı unsurlar arasında sürekli küçük veya büyük ölçekli çatışmalar yaşandığının bildirildiği; Ticaret Bakanlığı İpekyolu Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğüne yazılan müzekkereye verilen cevapta; davacı şirket adına İpekyolu Gümrük Müdürlüğünden çıkış beyannamesi ile yurtdışı edilen eşyanın yurda giriş yaptığına ilişkin herhangi bir işlem kaydının bulunmadığının bildirildiği hususları ile bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, …’ın terör örgütü ve faaliyetlerinin de terör eylemi olduğu, Devlet ile terörist gruplar arasında savaş olmayacağı veya Devlet otoritesinin terör girişimlerine karşı gösterdiği gücün Savaş ve İç Savaş olarak tanımlanamayacağı, … terör örgütünün Musul-Felluce-Kerkük-Tikriti ve Baici şehirlerinin kontrolünü ele geçirmesi neticesi oluşan davacı zararlarının terörist eylemler nedeniyle meydana gelen zararlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği; her ne kadar sigortalı emtiaların … terör örgütü tarafından ele geçirilip geçirilmediğinin kesin olarak bilinmesi mümkün değil ise de; Dışişleri Bakanlığının 12/11/2015 tarihli yazısında davacının şantiyenin bulunduğu Musul ve Baiciye yakın bölümün … tarafından ele geçirildiğinin bildirildiği, Kerkük-Musul yolunun 20. kilometresinin 2-3 ay boyunca peşmergenin denetimine geçtiği ancak yol üzerindeki çatışmaların zaman zaman sürdüğünü ve bölgede güvenlik risklerinin devam ettiğinin bildirildiği, buna göre terör rizikosunun gerçekleştiği, davacının riziko mahallini zorunlu terki akabinde hasar ihbarını davalı sigorta şirketine bildirerek yükümlülüğünü yerine getirdiği, sigorta şirketinin hasar dosyası açarak hasarın yerinde tespitinin fiilen mümkün olmaması halinde dahi en azından belge üzerinden ekspertiz incelemesi yaptırmakla yükümlü olduğu, davalı sigorta şirketinin bu yükümlülüğünü yerine getirmediği,rizikonun davacı sigorta ettirenin beyan ettiğinin aksine gerçekleşmediğinin ispat yükünün davalı sigorta şirketi üzerinde olduğu, bu nedenle tam zıya hasar varlığının kabul edilmesi gerektiği, poliçe genel şartlarının 3. maddesinde teminat dışında kalan haller bölümünde; her türlü harp olayları-ihtilal-isyan-iç savaş-ayaklanma poliçe teminatından istisna edilmiş ise de; riziko hasarı nedeninin terör olayı kabul edilmesi ve bu rizikonun Poliçe Genel Şartlarının 2/e maddesi hükmünün hilafına ek prim tahakkuk ettirilmek suretiyle sigorta himayesinin sağlandığı, buna göre davalı tarafın ileri sürdüğü istisna hükmünün uygulama yeri olmadığının benimsendiği; riziko tarihi itibariyle dava dışı … A.Ş.’den davacı tarafından kiralanan makinelerin sigorta bedeli hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, tazminat hesabının Genel Şartların 14. maddesine göre yapılması sonucunda her iki bilirkişi tarafından yapılan hesaba göre, … sayılı Leasing All Risks Poliçeye konu emtialar için zararın 301.196,94-USD, … sayılı Leasing All Risks poliçeye konu emtialar için zararın 39.905,97-EURO olduğu, 10/06/2014 tarihinden sonra … terör örgütü kontrolüne geçen sigortalı emtialar için bu tarihten sonra yapılan poliçe yenilemelerinin tam zıya şeklinde gerçekleşen riskin tekrar sigorta konusu olamayacağı, bu nedenle sigorta poliçelerinin yenilenmesi nedeniyle ödenen primler 15.496,53-USD ile 1.841,30-EURO’nun davacı tarafından davalı sigorta şirketinden talep edilebileceği; dava konusu sigortalı emtianın bedelinin davacı tarafından dava tarihinde belirli veya belirlenebilir olduğu dolayısıyla davanın HMK’nın 107. maddesinde belirtilen belirsiz alacak davası koşullarını taşımadığından kısmi dava olarak kabul edildiği; davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi nedeniyle davacının ıslah ile arttırdığı kısım için davalı tarafın zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi sonucunda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun (TTK) 1420/1 maddesine göre; sigorta sözleşmesinden doğan bütün taleplerin, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak 2 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı, davacının talebinin sigorta sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle davacı alacağının 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve davacının hasarı 09/07/2014 tarihinde davalı sigorta şirketine bildirdiği, TTK’nın 1427/2 ve 1446. maddesi uyarınca, rizikonun gerçekleştiğinin bildirilmesi tarihinden itibaren 45 gün sonra alacak muaccel hale geldiğinden alacağın 24/08/2014 tarihinde muaccel hale geldiği, davacı tarafından yapılan ıslahın ise bu tarihten itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 20/06/2018 tarihinde yapıldığı, buna göre ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımına uğradığı ve davalı tarafın zamanaşımı itirazının yerinde olduğu kabul edilerek ıslah ile artırılan kısım yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği; sonuç olarak, ıslah ile artırılan bölümün reddine karar verildiğinden dava dilekçesindeki davacının talepleri gözönüne alınarak … sayılı Leasing All Risks Poliçesine konu emtialar için 70.000-USD, … sayılı Leasing All Risks poliçesine konu emtialar için 30.000-EURO, … nolu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenen primden dolayı 15.496,53-USD, … nolu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenen primden dolayı 1.841,30-Euro alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, … nolu poliçe kapsamında hasar nedeniyle 70.000-USD alacağın temerrüt tarihi olan 24/08/2014 tarihinden itibaren; … nolu poliçe kapsamında hasar nedeniyle 30.000-EURO alacağın temerrüt tarihi olan 24/08/2014 tarihinden itibaren; … nolu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenen primden dolayı 15.496,53-USD alacağın temerrüt tarihi olan 28/02/2015 tarihinden itibaren; … nolu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenen primden dolayı 1.841,30-Euro alacağın temerrüt tarihi olan 30/03/2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarınca bir yıl vadeli Euro mevduat hesabına uyguladıkları en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ve fazla istemin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: 1) Davacı vekili; 2 yıllık zamanaşımı süresinin başlama ve sona erme tarihlerinin somut olayın özelliklerine göre hesaplanacak muacceliyet tarihi dikkate alınarak belirleneceğini, müvekkili davacının 09/07/2014 tarihinde hasar ihbarında bulunduğuna göre TTK m.1427/2’deki 45 günlük inceleme süresinin sona erdiği tarihin 23/08/2014 olduğu fakat bu tarihin somut olayda muacceliyet tarihi olmadığını, belirtilen hükmün tarafların sigorta tazminatının miktarı konusunda mutabık kaldığı veya hasar incelemesinin tamamlandığı hallerde geçerli olduğunu, hasar miktarının tartışmalı olduğu veya belirlenemediği hallerde bu tarihin değişeceği gibi zamanaşımı süresinin de işlemeyeceğini, buna göre uyuşmazlığın taraflarını tazminat ve hasarı miktarı konusunda anlaşamadıklarından zamanaşımın kesin raporun taraflara tebliğ tarihinden önce işlemeye başlamayacağının genel şartların 13. maddesinin (h) bendinde hüküm altına alındığını; Yargıtay HGK’nın 03/11/1982 tarihli kararında da belirtildiği üzere, taraflar arasındaki bu belirsizliğin dava açıldıktan sonra da devam ettiği ve mahkemece alınan bilirkişi raporunun taraflara tebliği ile işlemeye başlaması gerektiğini, mal sigortalarında zararın miktarının tam olarak öğrenilmedikçe sigortacıdan isteyebileceği tazminatın dayanak ve koşullarını değerlendirmesinin beklenemeyeceğini, zira zararın kapsam ve miktarının da dosyadaki 14/11/2017 tarihli ilk bilirkişi raporunun tebliği ile öğrenildiğini, zamanaşımının da bu tarihte başlayacağını, mahkemece ıslah dilekçesi olarak kabul edilen 02/06/2018 tarihli talep arttırım dilekçesinin de vakit geçirmeden raporun tebliğinden sonra sunularak harcın ikmal edildiğini ve harcın tamamlandığı tarihte de altı yıllık mutlak zamanaşımı süresinin henüz dolmadığını; yine zarara konu olayın TCK ve Terörle Mücadele Kanununa göre suç teşkil eden silahlı bir terör eylemi olması sebebiyle eylemin aynı zamanda haksız fiil olduğunu dolayısıyla işbu tazminat davasının da ceza davası zamanaşımı süresine tabii olduğunu,sigorta davalarının kategorik olarak belirsiz alacak davasına konu olamayacağı yönündeki tespitin dosyaya sundukları Yargıtay içtihatlarında da belirtildiğini, hasar tespitinin yapılamadığı bir davada müvekkilinin alacak miktarını tespit etmesinin beklenemeyeceği gibi somut olayın özellikleri dikkate alındığında bölgenin apar topar terk edilmesi karşısında hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının hasar dosyası açmayı reddetmesi sebebiyle eksper incelemesi aşamasına geçilemediğini; aynı hasar nedeniyle … Sigorta A.Ş.’ye karşı açılan davada, sigorta şirketinin hasar tespiti için görevlendirilen ekspertiz şirketlerinin can güvenliği nedeniyle bölgede çalışma yapılamayacağı gerekçesiyle görevi kabul etmediklerinden incelemenin yapılamadığını (Ankara 2. ATM 2014/766 Esas ve 2019/1265 Karar sayılı ilamı), kaldı ki sigortaya konu mallar dikkate alındığında gerçek zararın belirlenmesinin özel uzmanlık gerektiren hususlar olduğunu,somut olayda belirsiz alacak ve tespit davasının tüm şartlarının bulunduğunu, belirterek 01/10/2018 tarihli dilekçeleri ile arttırdıkları kısmın reddine ilişkin kararın kaldırılarak, taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir. 2) Davalı vekili; davaya konu olayın vuku bulduğu Irak’ın Beiji bölgesindeki olayların dünya ölçeğinde olduğunu, BM ve NATO’nun da olaylara müdahil olduğunu, haritaları etkileyecek kadar büyük çatışmaların yaşandığını ve olayların terör olarak tanımlanamayacak kadar büyük boyutlara ulaştığını; poliçelerin ikinci ve üçüncü sayfasında bulunan MR/001 klozunda teminat kapsamı dışında kalan hususların belirtildiğini, buna göre savaş ve iç savaşın teminat dışında kaldığını, Mahkeme kararında belirtildiği şekilde “egemen devletler arası savaş halinin” istisna sayılmadığını, o bölgedeki olayların Mahkemece kabul edildiği gibi terör kapsamında mı olduğu yoksa daha geniş boyutlarda olaylar mı olduğunu tespiti gerektiğini, poliçe şartlarının bilirkişi raporlarında ve kararda irdelenmediğini, olayların niteliği, süresi, ölçeği vuku bulunan bölgeye erişim imkansızlığı ele alındığında MR/001 klozunun sigortacının teminat verdiği bir durum olmadığını bu sebeple davanın tamamen reddedilmesi gerektiğini; ayrıca yapılan işin asli bir sahibinin bulunduğunu, bu anlamda Irak Devleti tarafından işletilen … şirketinin işin asıl sahibi ana yüklenicinin Kore Devleti tarafından işletilen …, alt yüklenicinin ise davacı … olduğunu, bunlar arasındaki ilişkinin mahiyetinin bilinmediğini, davacının bu üç suje arasındaki dava konusu makineler bakımından hangi konumda bulunduklarının, aralarındaki ilişkinin, nasıl bir sözleşme olduğunun, birbirlerine sorumluluklarının olup olmadığının işi yaptıran şirketin bir garantisinin olup olmadığının, bölgedeki olaylar sebebiyle yüklenicilere güvence verilip verilmediğinin ve bunun sonucunda bir tazminat alınıp alınmadığının bilinmediğini belirterek, kısmen kabule ilişkin kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, finansal kiralama sözleşmesine konu ve leasing all risks sigortası kapsamında davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı malların tam zıyaa uğraması nedeniyle oluşan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili şirketin Kuzey Irak’ta alt yüklenici olarak boru hattı imalatı işinin ifası amacıyla dava dışı şirketten iki farklı sözleşmeyle finansal kiralama konusu ekipmanların kiralandığını, bu kapsamda davalı sigorta şirketi tarafından iki ayrı poliçeye sigortalandığını, ekipmanların tam zıyaa uğramasına rağmen finansal kiralama sözleşmesi nedeniyle her iki poliçenin de yenilenerek prim ödenmek zorunda kalındığını, inşai faaliyet devam ederken 10/06/2014 günü iş sahasının bulunduğu yerin … terör örgütü tarafından işgal edildiğini, davaya konu ekipmanların kurtarılamadığını, davalarının belirsiz alacak davası olduğunu belirterek, … nolu poliçe kapsamında şimdilik 70.000-USD’nin ve bu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenmiş 15.496,53-USD ile … nolu poliçe kapsamında şimdilik 30.000-EURO’nun ve bu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenmiş 1.841.30-EURO’nun tahsilini talep etmiş, dava devam ederken de bilirkişi raporunun alınmasından sonra HMK 107/2’ye göre sunduğu dilekçesiyle 70.000-USD olan talebini 301.196,94-USD ve 30.000-EURO olan talebini de 39.905,97-EURO olarak artırmış ve bu miktarların davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili, …’ın faaliyetlerinin terör faaliyeti olarak değerlendirilemeyecek kadar büyük ve ciddi olduğunu, söz konusu riziko için poliçelerde teminat verilmediğini ve davanın belirsiz alacak davası olarak değil kısmi dava olarak açıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiş; davacı tarafın dava devam ederken artırdığı miktarlara karşı zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür.Mahkemece, yukarıda belirtildiği şekilde rizikonun teminat kapsamında kalan terör faaliyeti olduğu ve davanın belirsiz alacak davası değil kısmi dava olduğu, o nedenle dava devam ederken artırılan talep miktarının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne … nolu poliçe kapsamında şimdilik 70.000-USD’nin ve bu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenmiş 15.496,53-USD ile … nolu poliçe kapsamında şimdilik 30.000-EURO’nun ve bu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenmiş 1.841.30-EURO’nun davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Davalı Vekilinin İstinaf Başvurusu Açısından; … hem uluslararası (BM) hem de ulusal anlamda Hükümet ve yargı kararlarıyla terör örgütü olarak kabul edildiğinden, savaş olarak nitelendirilecek bir durumun tarafı olmayacaktır. Bu nedenle mahkemece isabetli olarak tespit edildiği üzere davaya konu olayda rizikonun terör olayı sebebiyle gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir. Yine davaya konu her iki poliçede de terör olaylarının genişletilmiş klozla teminat altına alındığı görüldüğünden ve davacı ile işle ilgili diğer taraflar arasındaki ilişkilerin incelenmesini talep etmekte ise de ,davacı finansal kiracıya işin diğer taraflarınca bir ödeme yapıldığı veya garanti verildiği hususlarında davalı tarafından her hangi bir kanıt sunulmadığından, davalının sigorta teminatı verdiği tam zıya olayı nedeniyle tazminat ödemekle yükümlü olduğundan davalı vekilinin zararın teminat kapsamında olmadığına ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı Vekilinin İstinaf Başvurusu Açısından; Uyuşmazlık davadaki sigorta tazminatına ilişkin talebin belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olarak nitelendirileceği, buradan varılacak sonuca göre davacı tarafından sunulan 20/06/2018 tarihli dilekçe ile artırılan talep sonucu bakımından davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’îne bağlı olarak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay HGK’nın 2019/(20)8-652 Esas, 2022/1486 Karar ve 10/11/2022 tarihli, 2022/11-397 Esas, 2022/701 Karar sayılı ve 18/05/2022 tarihli ve 2020/9-1 Esas, 2021/931 Karar ve 06/07/2021 tarihli kararlarında belirtildiği üzere; HMK’nın “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28/07/2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22/07/2020 tarihli ve 7251 sayılı HMK ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde; “(1)Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanunun 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır. Bu Kanun hükmünün pratik sonucu özellikle tazminat davalarında görülecek; dava tarihinde (hesap güçlüğü ya da zarar verici durumun gelişmekte olması dolayısıyla) zararının miktarını tespit edemeyen davacı, davasını küçük bir tutarla açarak, daha sonra (zarar tutarını belirlemek mümkün hâle gelince), ıslah yoluna başvurmadan talebini artırabilecektir (Kuru, Baki/Budak, Ali Cem: Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Getirdiği Başlıca Yenilikler, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı 2011/5, s.13). Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacının kendisinden beklenememesi, bunun olanaksız olması ve açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.Dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kriteri ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kriterini birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması hâlinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Alacağın hangi hâllerde belirsiz, hangi hâllerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. Nitekim HGK’nın 04/11/2021 tarihli, 2021/(22)9-629 Esas, 2021/1334 Karar sayılı ilamında da aynı hususlara işaret edilmiştir. Zira zamanaşımı süresi, belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, Hakan: Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s.26-31). Uyuşmazlığın niteliği itibariyle kısmî dava, ıslah ve zamanaşımının kesilmesi kavramları üzerinde kısaca durulmasında fayda görülmektedir. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya kısmî dava denir. Bir davanın kısmî dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmî dava denir. Kısmî dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmî dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Mülga 1086 sayılı HUMK da açıkça kısmî dava düzenlenmediği hâlde,kanunun yürürlükte olduğu dönemde de kısmî dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmî dava, HMK’nın 109. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır.Belirsiz alacak davasında zamanaşımı, davanın açılmasıyla birlikte alacağın tümü için kesilirken, kısmî davada sadece dava edilen alacak yönünden kesilir. Dava çeşitleri HMK’nın 105 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bir davanın hangi dava çeşidini oluşturduğu davacının talep sonucunun hangi dava türü tanımına uyduğuna göre belirlenebilir. Davacı dava dilekçesinde dava türünü inşai dava olarak yazsa bile bir miktar alacağın tahsili talebinde bulunmuş ise bu eda davası olup hâkim bu kapsamda karar vermek zorundadır. Bu nedenle eda davası açılması gerekirken inşai dava açılmasında hukukî yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilemez. Hukukî yararı belirleyen davacının gösterdiği dava türü değil, karar verilmesi istenen talep sonucudur. HMK’nın 32. maddesi çerçevesinde talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın, eda davası, tespit davası, belirsiz alacak (ve tespit) davası, inşai dava, kısmî dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır. Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s.59). Davacı tarafça talep sonucunun kesinleştirilmesi üzerine geçici talep sonucu değil, kesin talep sonucu esas alınmalıdır (Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s.56).Yukarıda açıklanan maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu lesaing all risks sigorta poliçelerinden kaynaklanan sigorta tazminatı alacağının miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesi koşulunun gerçekleştiği açıktır. Zira, davacının davasına konu ettiği tazminat alacağı talebi ile ilgili olarak zararın varlığının ve miktarının belirlenebilmesi ancak yargılama sırasında delillerin toplanıp değerlendirilmesinden sonra mümkün olabilecektir. Nitekim mahkeme tarafından bir çok delil-bilgi dosyaya getirtildikten sonra ve konusunda uzman bilirkişilerden teknik hesaplamaları da içeren rapor alındıktan sonra zararın varlığı ve miktarı netlik kazanabilmiştir. Ayrıca davaya konu … nolu poliçe bedeli 436.360-USD olmasına rağmen bilirkişilerce 301.196,94-USD; … nolu poliçe bedeli 54.225-EURO olmasına rağmen bilirkişilerce 39.905,97-EURO tazminat bedeli hesap edilmiş ve davacı da belirtilen miktarları talep etmiştir. Bu cümleden olarak ve bu nedenle, rizikonun kapsamı ve gerçekleşme biçimi gözetildiğinde özellik arz eden somut olay açısından davacının iddia ettiği sigorta tazminatının dava tarihi itibariyle miktar ve değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği kabul edilmelidir. Dolayısıyla davada tazminata ilişkin kısmın sahip olduğu unsurlar itibariyle, dava dilekçesinin talep sonucunda da belirtildiği üzere, HMK’nın 107. maddesi anlamında bir belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi zorunludur. Davadaki tazminat talebine ilişkin kısmın HMK’nın 107. maddesi anlamında bir belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi sonucunda, davacı tarafından talep edilen tazminatın tamamına ilişkin olarak işleyen zamanaşımı süresi de dava tarihinde kesilmiştir. Bu bağlamda davacının zararının mahkemece belirlenmesinin akabinde davacı tarafından sunulan 20/06/2018 tarihli dilekçeyle artırılan talep sonucu için de alacağın tabi olduğu TTK m.1420’de öngörülen zamanaşımı süresinin dolduğu söylenemeyeceği gibi anılan dilekçe ile gerçekleştirilen talep artırımı da ıslah olarak nitelendirilemeyecektir.Bu itibarla HMK’nın 107. maddesi anlamında belirsiz alacak davası olarak açılan tazminat talebi açısından, 20/06/2018 tarihli dilekçeyle artırılan miktar olan 231.196,94-USD ve 9.905,97-EURO’yu da içerecek şekilde talep edilen tazminat miktarının tamamı yönünden dava zamanaşımı süresi içinde açılmış olup davalının talep artırım dilekçesine karşı beyan dilekçesinde ileri sürülen zamanaşımı def’î yerinde değildir. Mahkemece, davanın kısmi dava olarak kabulü ile davacı tarafın 20/06/2018 tarihli talep artırım dilekçesinin ıslah dilekçesi olarak kabul edilerek artırılan kısımların zamanaşımına uğraması nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Sonuç olarak, davadaki tazminat alacağının mahkemece de isabetli olarak tespit edildiği üzere 24/08/2014 tarihinde muaccel hale geldiği, tazminat talebi açısından 20/03/2015’te belirsiz alacak davasının açılmasıyla tüm tazminat alacağı bakımından zamanaşımının kesildiği ve davacının HMK m.107/2’ye göre sunduğu 20/06/2018 tarihli dilekçede talep edilen miktarlar için zamanaşımı süresinin geçtiği kabul edilemeyeceğinden eldeki davanın kısmi dava; talep sonucunun kesinleştirilmesine ilişkin dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabulü ile fazla istemin zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin kısım yerinde bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne fazla istemin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, söz konusu hata nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından,kararın kaldırılmasına yeniden karar verilerek davanın kabulüne,davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/12/2019 Tarih 2015/325 Esas 2019/1567 Karar sayılı kararın HMK m.353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın kabulüne; 301.196,94-USD’nin 24/08/2014 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarınca bir yıl vadeli USD mevduat hesabına uyguladıkları en yüksek faizi ile birlikte; 39.905,97-EURO’nun 24/08/2014 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarınca bir yıl vadeli EURO mevduat hesabına uyguladıkları en yüksek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … nolu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenen primden dolayı 15.496,53-USD alacağın temerrüt tarihi olan 28/02/2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarınca bir yıl vadeli USD mevduat hesabına uygulanan en yüksek faizi ile birlikte, … nolu poliçenin yenilenmesi nedeniyle ödenen primden dolayı 1.841,30-EURO alacağın temerrüt tarihi olan 30/03/2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarınca bir yıl vadeli EURO mevduat hesabına uygulanan en yüksek faiz işletilerek, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,” İlk derece mahkemesine ilişkin olarak ; “Alınması gereken 64.237,58-TL karar harcından davacı tarafından yatırılan 5.311,11-TL peşin ve 24.505,87-TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 29.816,98‬-TL harcın mahsubu ile bakiye 34.420,60‬-TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından yatırılan toplam 29.844,68‬-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan 3.000-TL bilirkişi ücreti, 145,20-TL tebliğ masrafı olmak üzere toplam 3.145,20-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı lehine takdir olunan 121.442,15-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ” Alınması gereken 21.244,41-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 5.311,10-TL harcın mahsubu ile bakiye 15.933,31-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yatırılan 54,40-TL peşin istinaf karar harcının kendisine iadesine, Davacı tarafından yapılan 56,30-TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK’nın 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.16/03/2023