Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/435 E. 2022/1584 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/435
KARAR NO: 2022/1584
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/09/2019
NUMARASI: 2015/867 Esas – 2019/1092 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/11/2022
Davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalının 19/11/2014 tarihinde müvekkili iş yerinde yardım masası elemanı olarak görev yaptığını, müşterilerle ilişki içerisinde olduğunu ve işyerindeki sırlara vakıf olduğunu, 03/06/2015 tarihinde iş akdinin istifası ile sona erdiğini, müvekkili ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra 8/d maddesi hükmüne aykırı olarak … A.Ş.’inde çalışmaya başladığını, müvekkilinin ilişki içinde olduğu müşterilerinin elektronik posta adreslerini yeni işverenine ifşa ettiğini ve bu bilgiler kullanılarak müvekkilinin müşterilerinin ayartılmaya çalışıldığını, davalının işten ayrıldıktan sonraki çalıştığı şirketin faaliyet konusunun müvekkili ile aynı olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin müşterilerine gönderilen elektronik postalarda da sözleşmenin açıkca ihlal edildiğini, müvekkilinin müşterilerin ayartılmaya çalışıldığını ve sır saklama yükümlülüğüne aykırı olarak haksız rekabet oluşturulduğunu, işbu haksız eylemler sonucunda müvekkilinin 2015 Haziran ayından itibaren cirolarında düşüşler yaşandığını, 2014 yılı haziran ayı cirosu 988.750-TL ve 2014 yılı temmuz ayı cirosunun 669.324-TL olduğunu,%33 dönemsel ve mevsimsel düşüş yaşandığını, 2015 yılı haziran ayı cirosunun 1.549.798-TL ve 2015 yılı temmuz ayı cirosunun 794.903-TL olduğunu, 2015 yılı ile karşılaştırıldığında düşüş oranının %50’ye çıktığını, bu durumun ticari defterler incelendiğinde de açıkça görüleceğini belirterek sözleşmeye aykırılıktan ve haksız rekabetten dolayı mahrum kalınan kar ve kazanç kaybı ile uğranılan fiili zararın tazmini için şimdilik 1.000-TL tazminatın, ticari itibarın kasten zedelenmesinden dolayı 1.000-TL manevi tazminatın ve hizmet sözleşmesinin 8/d maddesinde öngörülen 10.000-USD cezai şartın işleyecek faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; 10.10.2014 tarihinde davacı şirkette yardım masası elemanı olarak çalışmaya başladığını, bunun şirket adına çalışırken gönderdiği e-postalarla sabit olduğunu, bahsi geçen hizmet sözleşmesini imzalamadığını, davacının haksız açtığı davayı ispatlamak için asılsız iddialarda bulunduğunu, davacı şirketin 15 yıllık sektör tecrübesine dayanarak kendisine iş teklifinde bulunduğunu, davacının iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra kendi bünyesindeki kişilere elektronik posta yoluyla ayarttığı iddiasının asılsız ve dayanaktan yoksun olduğunu, bahse konu ilgili kişilere her acenteden e-posta gelebileceğini, e-postaların araştırılması halinde bu kişiler ile ilgili hiçbir ticari ilişki içine girilmediğinin görüleceğini, davacı şirketin şahsını şirketin genel koordinatörü, hatta şirket sahibi yerine koyarak iş akdi sona erdiğinden bahisle şirketin cirosunda düşüş olduğunu belirttiğini, davacı şirkette herhangi bir istifa dilekçesi bulunmadığını, davacı şirketin resmi acente sıfatının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmede davalının sözleşmeye aykırı davranması halinde cezai şart ödeyeceği kararlaştırılmış ise de davalı asilin eğitimi, yaptığı işin niteliği ve önemi dikkate alındığında, çok nitelikli ve karar verici, yön tayin edici bir konumda olmadığı, yazılı olarak kararlaştırılan cezai şartın tek taraflı ve genel işlem şartı niteliğinde hazırlanıp karşı tarafla müzakere edilmeyip imzalanmak zorunda bırakıldığı, bu haliyle de Borçlar Kanunu hükümlerine göre geçersiz olduğu, aksi durumda cezai şart istenebilmesi için davacı şirketin maddi bir zararının olması gerektiği, dosyadaki bilirkişi raporunda ise davacı şirketin, karlılığında bir değişikliğin olmadığının tespit edildiği, manevi tazminatın zarar ve diğer koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; bilirkişiler tarafından davacının sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığının incelenmediğini, bilirkişinin davalının şirkette çalıştığı döneme ilişkin değerlendirme yaptığını, davacının işten ayrılmasından sonra yaptığı eylemlerin mali sonuçları konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, müvekkili şirketin uğradığı zarara ilişkin yıllık bazda değil aylık bazda değerlendirme yapılması gerektiğini, davalının müvekkili şirketin 280 müşterisine e-posta gönderdiğini, davalının müvekkili şirketin ticari sırlarından olan müşteri listesini yeni çalıştığı iş yerinde ifşa ettiğini, bu nedenle sözleşmenin 8/d maddesi uyarınca cezai şart ödemesi gerektiğini, ayrıca mahkemece genel işlem şartlarına aykırılık konusunda hatalı değerlendirmede bulunduğunu, cezai şartın iş sözleşmesinin haksız feshinin önlenmesi, rekabet yasağının güvence altına alınması amacına hizmet etmesi durumunda iş verenin haklı menfaati bulunduğunu, cezai şarta ilişkin tip sözleşmenin tek başına işçi aleyhine olduğu gerekçesiyle reddedilemeyeceğini, müvekkili lehine ceza bedeline hükmedilebilmesi için zararın gerçekleşmesine gerek bulunmadığını, davalının eylemleri ile müvekkilinin itibarını zedelediğini, müvekkili hakkında karalama kampanyası başlattığını, bu nedenle müvekkili lehine manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı vekili, davalının müvekkili şirkette yardım masası elemanı olarak çalışmakta iken 03/06/2015 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, çalışmaya başladığı yeni firmada müvekkili şirketin müşterilerinin e-posta adreslerini ifşa ederek müvekkili şirketin müşterilerini ayartmaya çalıştığını, bu kapsamda müvekkilinin 280 müşterisine e-posta gönderildiğini, müvekkilinin bu nedenle cirosunun düştüğünü belirterek davalının sözleşmeye aykırılık ve haksız rekabet eylemleri nedeniyle oluşan maddi zararının tazminini, yine davalının forumlarda müvekkili şirket hakkında karalama kampanyası başlatması nedeniyle müvekkilinin ticari itibarının zarara uğratılmasından dolayı manevi zararının tazmini, hizmet sözleşmesinin 8/d maddesinde düzenlenen sır saklama yükümlülüğünün ve rekabet yasağının ihlali nedeniyle ise cezai şart alacağının tahsilini talep etmektedir. Mahkemece, davalının yaptığı işin niteliği gereği karar verici nitelikte olmadığı, ayrıca cezai şartın tek taraflı genel işlem şartı olarak hazırlanıp karşı tarafla müzakere edilmeden imzalanmak zorunda bırakılması nedeniyle geçersiz olduğu, davacı şirketin zararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davalının davacı nezdinde 20/11/2014 tarihinden itibaren operasyon elemanı olarak çalıştığı, işten ayrıldığı 03/06/2015 tarihinden 22 gün sonra 25/06/2015 tarihinde aynı konuda faaliyet gösteren başka bir firmada çalışmaya başladığı, davalının iş sözleşmesini istifa ile tek taraflı olarak ihbar önellerine uymadan son verdiği anlaşılmaktadır. 08/07/2015 tarihinde davacı şirketin 280 müşterisine, davalının davacıdan sonra çalışmaya başladığı firma olan “…” uzantılı e-posta adresi üzerinden davalının yeni çalışmaya başladığı firmanın tanıtımı amacıyla e-posta gönderildiği, alıcılar tarafından görülecek şekilde e-postanın “cc” kısmına davalının eklendiği, bu şekilde davalının e-posta ile ilişkilendirildiği hususları incelenen e-posta metninden anlaşılmakta olup bu hususta taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. TBK’nın 396/son maddesinde, işçinin, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamayacağı veya başkalarına açıklayamayacağı, işverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir.Taraflar arasındaki sözleşmenin 8/d maddesinde ise, personelin; ister işi sırasında veya işi dolayısıyla isterse sair surette öğrenmiş olsun müşterileri, hissedarları ve çalışanları ile işyeri, işletme ve işine ilişkin olanlar dahil ve fakat bunlarla sınırlı olmamak üzere İşveren’e veya İşveren’in sair grup şirketlerine ilişkin hiçbir hususu 10 yıl süre boyunca hiçbir surette ifşa etmeyeceği, kullanmayacağı, personelin işbu protokole aykırı hareket ettiği takdirde İşverene 10.000-USD cezai şart ödeyeceği kararlaştırılmıştır. Öncelikle mahkemece sözleşmedeki cezai şart hükmünün tek taraflı olarak genel işlem şartı olarak hazırlandığı, taraflarca müzakere edilmediği için geçersiz olduğu kabul edilmiş ise de işçinin bizatihi hizmet sözleşmesinden ve buna bağlı olarak oluşan iş (hizmet) ilişkisinden kaynaklanan rekabet etmeme ve işverene ait sırları saklama yükümlülüğü, TBK’nın 396. maddesinde tanımlanan ve kanundan kaynaklanan işçinin özen ve sadakat borcu ile ilişkili olup kanundan kaynaklanmaktadır. Nitekim, işçinin hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonraya ilişkin sır saklama yükümlülüğü, TBK’nın 396. maddesinin son fıkrasının ikinci cümlesinde özel olarak düzenlenmiştir. İşverenin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra da iş yerine sır niteliğindeki bilgilerin ifşa edilmemesinde veya başkaları tarafından izinsiz kullanılmamasında haklı menfaati bulunmakta olup bunun ihlali halinde ceza şart kararlaştırılmasında TBK m.20-23 hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır.Davalının, davacı şirketin müşteri çevresine erişim imkanı bulunduğu, yeni işyerinde de aynı işi yaptığı anlaşılmaktadır. Davalının önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanması, davacı işverene önemli zarar verebilme ihtimalini taşımakta olup, zarar ihtimalinin varlığı cezai şart talebi için yeterlidir. Davacı işverene ait önemli bilgi niteliğindeki müşteri listesinin davalının yeni iş yerinde paylaşıldığı, bu şekilde davalının sözleşmenin rekabet etme yasağına ve sır saklama yükümlülüğü başlıklı 8/d maddesine aykırı davrandığı anlaşıldığından davacının cezai şarta hak kazandığını kabul etmek gerekmiştir. TBK’nın 182/3. fıkrasına göre hakim, fahiş gördüğü cezai şarttan re’sen indirim yapabilir. Cezai şartın fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumu, borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı ölçü alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınacak ceza miktarını belirlerken hak, adalet ve nesafet kuralları dikkate alınmalıdır. Davalı işten ayrıldığında aylık ücretinin 30 katına tekabül eden 10.000-USD cezai şart isteği fahiş sayılmalıdır. Somut davada takibe konulan miktarda fahiş bulunarak tenkis yapılması hukuka uygun olacaktır. Bu nedenle cezai şartın takdiren 2.000-USD’ye indirilmesi hak ve nesafet kurallarına ve somut olaya uygun bulunmuştur.Diğer yandan sözleşmede öngörülen cezai şarttan TBK’nın 182/3. maddesi hükmü doğrultusunda tenkis yapılması hakimin takdirine bağlı olup, tenkis nedeniyle red edilen kısım bakımından dava kabul edilmiş gibi yargı giderine hükmedilmesi gerekmektedir. Davacı tarafça, davalının turizme ilişkin forumlarda müvekkili hakkında karalama kampanyası başlattığı belirtilerek manevi tazminat talebinde bulunulmuştur. Ancak davalının bu yönde faaliyette bulunduğuna, davacıyı (TTK m.551-a,1) kötülediğine ilişkin bir delil bulunmadığından manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kararda isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı, davalının sözleşmeye aykırı ve haksız rekabet oluşturan davranışları nedeniyle oluşan maddi zararının tazmini de talep etmektedir. Ne var ki, dosya kapsamında davalının davacıdan sonra çalışmaya başladığı firma ile davacının müşterileri arasında hukuki ilişki kurulduğuna ve kazanç sağlandığına ilişkin bir delil bulunmadığı gibi bilirkişiler tarafından yapılan incelemede davalının davacı tarafından iddia edilen davranışlarının davacı şirketi ciro ve karlılık bakımından etkilemediğinin tespit edilmesi karşısında davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle; mahkemece cezai şart alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, davanın reddi doğru olmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, bahsi geçen hata nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından davanın kısmen kabulüne, 2.000-USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/A maddesi gereği işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminatı isteminin reddine ,red edilen kısım bakımından davalı yararına vekalet ücretine ve yargı giderine hükmedilmemesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/867 Esas – 2019/1092 Karar sayılı 11/09/2019 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA;”Davanın kısmen kabulüne, 2.000-USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/A maddesi gereği işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminatı isteminin reddine,” İlk Derece Yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 398,93-TL nispi karar ve ilam harcından mahkeme veznesine yatırılan 532,82-TL peşin harçtan fazla olan ‬133,89‬-TL fazla harcın talep halinde davacıya iadesine, Davacı tarafından yatırılan 426,63‬-TL peşin harçların davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan 2.000-TL bilirkişi ücreti ve 215-TL posta masrafı olmak üzere toplam 2.215-TL yargı giderinin davanın kabulü oranında hesaplanan 2.073-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, Cezai şart yönünden davacı lehine taktir olunan 5.840-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davanın reddolunan manevi tazminat kısmı üzerinden davalı lehine taktir olunan 1.000-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Davanın reddolunan maddi tazminat kısmı üzerinden davalı lehine taktir olunan 1.000-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 44,40-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 53,70-TL posta masrafının davanın kabulü oranında hesaplanan 50-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 10/11/2022