Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/232 E. 2022/1503 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/232
KARAR NO: 2022/1503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/04/2019
NUMARASI: 2015/1257 Esas – 2019/338 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/10/2022
Davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı sigorta şirketi arasında … nolu kredi sigortasının akdedildiğini, poliçe kapsamında müvekkilinin mal sattığı firmalardan olan alacaklarının poliçede belirtilen rizikolara karşı teminat altına alındığını, müvekkili ile dava dışı …Ltd. Şti. arasında yıllara dayanan bir ticari ilişkisi olduğunu, müvekkilinin bu şirket ile olan ticari ilişkisinin bahse konu sözleşme ile sigortalandığını,ticari ilişkinin iş bu poliçe döneminde de devam ettiğini, ancak poliçe başlangıcından sonra yapılan sevkiyatlarda fatura bedellerinin vade sonunda ödenmediğini, bu durumun davalı sigorta şirketine hemen bildirildiğini, ancak davalı tarafından faturalarda azami vade süresine uyulmadığından ödeme talebinin reddedildiğini, azami vade süresine uyulmamasının ne genel şartlarda ne de bilgilendirme formunda teminat dışı kalan haller arasında sayılmadığını, talebin reddinin poliçeye ve hukuka aykırı olduğunu, davalı sigorta şirketinin sözleşme öncesi yükümlülüklerine uygun davranmadığını, yapılan işlemlerin Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye Dair Yönetmeliğin 5 ve 7. maddelerine aykırı olduğunu, ilgili maddeler gereğince müvekkili şirketin zararının karşılanması gerektiğini, matbu olarak her poliçede yer alan ve müvekkil şirkete dikte edilen genel ve özel şartların Borçlar Kanunu’nun 20.maddesi gereğince genel işlem koşulu olduğunu, aynı Kanun’un 22. maddesi gereğince geçersiz olduğunu, bu metinlerde yer alan hususların TTK’nın emredici hükümlerine aykırı bulunduğunu beyan ederek 50.000-TL hasar tazminatının ihbar tarihi olan 04/02/2015 tarihinden ticari reeskont faizi işletilerek davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacı tarafından talepte bulunulan 8 adet faturadan sadece belirtilen 1 adet faturanın 150 günlük azami vade süresini aşmadığını ve sigorta süresi içinde düzenlendiğinden bu fatura ile ilgili davacı şirkete 17.346,70-TL ödeme yapıldığını, davacı ile müvekkili arasında düzenlenen sigorta başlangıç tarihinin 01/04/2014 ve bitiş tarihinin ise 01/02/2015 olduğunu, davacı tarafından talep edilen 2 adet faturanın sigorta bitiş tarihinden sonra düzenlendiğinden müvekkili tarafından reddedildiğini, diğer 5 adet faturada ise poliçede belirlenmiş azami vade süresi olan 150 günü aşacak şekilde vade kararlaştırılması nedeniyle reddedildiğini, poliçe kapsamına alınan faturalardaki azami vade süresi ve sigorta başlangıç ve bitiş tarihlerinin poliçede tartışmaya yer verilmeyecek şekilde belirlendiğini, davacının iddialarının hukuka aykırı ve gerçek dışı olduğunu, davacının dilekçesinde sunduğu alıcı ile yaptığını iddia ettiği sözleşmenin, kötü niyetli olarak sonradan üretildiğini düşündüklerinden kabul etmediklerini, davacının müvekkili sigorta şirketinin sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğüne uygun davranmadığı yönündeki iddialarının tamamen gerçek dışı olduğunu, davacının TTK hükümleri gereği basiretli bir tacir olup sigorta genel şartları ve poliçe özel şartlarının genel işlem koşulu olduğu gerekçesiyle geçersizliğini iddia etmesinin hukuken mümkün olmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, 19.11.2014 tarihli 149.792-TL bedelli; 20.11.2014 tarihli 41.288,70-TL bedelli, 03.01.2015 tarihli 169.723,74-TL bedelli, 06.01.2015 tarihli 139.735,11-TL bedelli, 06.01.2015 tarihli 44.226-TL bedelli faturaların vade tarihinin 150 günden fazla olduğu, 05.02.2015 tarihli 181.089,30-TL bedelli ve 06.02.2015 tarihli 19.578,48-TL bedelli faturaların ise poliçe bitiş tarihi 01.02.2015 tarihinden sonra düzenlendiği, poliçe şartlarına göre azami 150 günlük süreyi aşan vadeli satışlardan kaynaklanan taleplerin teminat kapsamında olmadığı,yine poliçenin geçerlilik süresi sonrasında kesilen faturaların da teminat kapsamında kalmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; mahkemece tahkikatın bittiği belirtilmeden, bilirkişi raporlarına itirazların karara bağlanmadan hüküm verildiğini, bilirkişi raporuna karşı itirazların karşılanmadığını, TTK ve TBK’daki, sigorta genel şartlarındaki, Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik’deki emredici düzenlemelere rağmen davalı sigorta şirketinin tek taraflı olarak belirlediği özel şartlara üstünlük tanındığı, genel şartlarla poliçe özel şartlarındaki hükümler arasında çelişki bulunup bulunmadığı, emredici düzenlemelere aykırı olup olmadığı hususları incelenmeden taleplerin reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmede vadenin 150 gün olarak kararlaştırılmasına rağmen mahkemece sözleşme hükümlerinin dikkate alınmadığını, müvekkiline verilen bilgilendirme formunda azami vade uygulaması ile ilgili herhangi bir açıklama bulunmadığını, Genel Şartların A.7.1.8 maddesinden azami vade süresine uyulmaması halinde tüm hasar tazminatının reddedileceğine dair bir anlam çıkarılamayacağını, kaldı ki vade süresinin 150 günden fazla olmasının rizikonun ağırlaştırıldığı sonucuna varılması halinde TTK m.1445 uyarınca tazminattan ihmalin derecesine göre indirim yapılabileceğini, TTK m.1452/3 uyarınca davalı şirketin poliçe hükümlerini sigortalı lehine yorumlama yükümlülüğü bulunduğunu, müzakere neticesi olmayan hükümler içermesi nedeniyle tacirler arasında kurulan bu sözleşme niteliğindeki kredi sigortasına da TBK’daki genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğini, poliçe özel şartlarında istisna hallerini muğlak ifadelerle düzenleyen 1.2.3/ii ve ix hükmündeki durumların genel şartların A.7.1.8 maddesine ve kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğunu, TTK’nın 1448. maddesi, 5684 sayılı kanunun 11. maddesi ve Hazine Müsteşarlığının 2008/7 sayılı genelgesinin birlikte değerlendirilmesinde müvekkilinin zararlarda kusurlu olduğunun kabul edilmesi halinde bile tazminatta kusur oranında indirim yapılarak ödemeye karar verilmesi gerektiğini,emredici kanun hükümleri ve genel şartları ile çelişen poliçe özel şartlarına dayalı verilen kararın haksız olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı azami vade süresine uyulmamasının genel şartlarda ve bilgilendirme formunda teminat dışı kalan haller arasında sayılmadığını, poliçede yer alan muğlak ifadelerin sigortalı lehine değerlendirilmesi gerektiği, bilgilenmeye ilişkin emredici hükümlerle TTK ve TBK’da yer alan emredici düzenlemeler karşısında poliçedeki muğlak hükümlerin uygulanmasının haksız olduğunu, genel işlem şartı niteliğindeki sözleşme şartlarının da TBK m.22 gereğince geçersiz olduğunu belirterek vadesi içerisinde ödenmeyen 7 adet fatura bedeli nedeniyle gerçekleşen riziko neticesi oluşan hasarın poliçe kapsamında tazmini için iş bu davayı açmıştır. Taraflar arasındaki “Kredili Sigorta Poliçesi” ile davacının cari hesaptan kaynaklanan satışları 01/02/2014 ile 01/02/2015 tarihleri arasında davalı sigorta şirketi tarafından sigortalanmıştır. Poliçede teminatın Türkiye’deki satışları kapsadığı, teminat oranının yurt içi satışlar %90 (KDV Dahil), Prim oranının ciro üzerinden % 0,42 olduğu, azami kredi süresinin yurt içi satışlar için 150 gün, …LTD.Şti ve … …LTD.Şti. için 180 olacağı, azami sürenin satılan mal ve hizmetin fatura tanzim tarihinden itibaren başlayacağı kararlaştırılmıştır. Davacı tarafça, mahkemece tahkikata son verileceği açıklanmadan, sözlü yargılamaya geçilmesinden önce taraf beyanları alınmadan yargılamanın bitirildiği ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de, mahkemece 28/02/2019 tarihli celsede bir sonraki celse sözlü yargılamaya geçileceğinin belirtilmesi ve vekaletnamesini yeni sunan davacı vekiline beyanda bulunmak üzere süre verilmesi karşısında 04/04/2019 oturumda sözlü yargılama neticesinde hüküm tesisinde usule aykırılık bulunmadığını kabul etmek gerektiğinden davacı vekilinin bu hususta ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı, genel işlem koşulu niteliğindeki poliçe şartlarının TBK m.20-22 uyarınca geçersiz olduğunu ileri sürmektedir. TBK’nın 20. maddesi gereğince bir sözleşmenin hükümlerinin genel işlem koşulları olarak kabul edilebilmesi için; sözleşme hükmü olması, önceden tek taraflı olarak hazırlanması, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanılmak amacıyla düzenlenmesi ve belirtilen nitelikteki sözleşme hükümlerinin kullanan tarafından sözleşme yapılırken karşı tarafa sunulması gerekir. Aynı yasanın 21. maddesinde ise, karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlı olduğu, aksi takdirde, genel işlem koşullarının yazılmamış sayılacağı, sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşullarının da yazılmamış sayılacağı düzenlenmiştir. Taraflar arasındaki poliçede; poliçe teminatı kapsamındaki satışların azami kredi süresi 150 gün olan yurt içi satışlar olduğu açıkça gösterilmiştir. Davacının müşterilerinden …Ltd. Şti ve …Ltd.Şti. için ise azami kredi süresinin 180 gün olacağı kararlaştırılmıştır. Her iki tarafın da tacir olduğu sigorta sözleşmesinde bahsi geçen iki firma yönünden daha uzun vadeler teminat altına alındığına göre azami kredi süresi ile ilgili bu hükmün müzakere edildiği dolayısıyla TBK m.20-22 hükümlerine aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bunun dışında poliçedeki azami kredi süresi taraflarca tartışılarak kabul edildiğinden davacının bilgisi dahilinde bulunan bu husus için bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmediğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan davacı taraf, dava dışı … Konf. Teks. A.Ş.’ye kesilen faturalarda 150 günü aşkın bir vade süresi belirlenmiş olmasına rağmen dava dışı şirket ile aralarında yapmış oldukları sözleşmede vade süresinin 150 gün olduğunu iddia etmektedir. Buna ilişkin dava dışı …A.Ş. Firması tarafından düzenlenen 12/11/2014 ve 25/12/2014 tarihli sipariş formları ibraz edilmiştir. Bahse konu sipariş formları, davacı tarafından davalı sigorta şirketine yapılan ilk başvuruda ibraz edilmemiş olup, ilk başvurunun reddedilmesi üzerine 05/06/2015 tarihinde sunulmuştur. Sipariş formlarından daha sonraki tarihli olan faturaların ise sipariş formalarında belirtilenden daha uzun vadeli olduğu nazara alındığında ticari kayıt niteliğindeki faturalar karşısında sipariş formalarında belirtilen vadenin davacı sigorta şirketi yönünden bağlayıcı olmadığının kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bunun dışında davalı tarafından düzenlenen poliçede, teminat kapsamında kalan satışların süresi açık bir şekilde gösterilmiş olup yoruma muhtaç bir durum bulunmadığından sigortalı lehine yorumla daha uzun vadeli satışların poliçe kapsamında kalabileceğinin kabulü de mümkün değildir. Davacı tarafça; poliçe özel şartlarının, kredi sigortası genel şartlarına aykırı olduğu, genel şartlarda teminat dışı kalan haller arasında azami vade süresinin öngörülmediği, kanuna ve genel şartlara aykırı olarak sigortalı aleyhine özel şartlara hüküm konulamayacağını ileri sürmektedir. Genel Şartların “Sigorta Sözleşmesinin Kapsamı” başlıklı A.3 maddesinde, “Teminat, sigortalının muhtelif alıcılarla yaptığı sözleşmelere göre faturalandırılan ve bedeli özel şartlarda belirlenen azami vade süresi içinde ödenmesi kararlaştırılan mal ve hizmet satışlarına uygulanır. Aksi kararlaştırılmadıkça, sigortalı ile alıcılar arasında düzenlenen satış sözleşmelerine göre yapılan tüm satışların sigorta kapsamında bulunması esastır. Sigortalı bu amaçla, söz konusu satış sözleşmeleriyle ortaya çıkan cirosunu özel şartlarda belirlenen usullere göre sigortacıya beyan eder.” şeklindedir. Bahsi geçen düzenlemeden de anlaşılacağı üzere teminatın ”sigortalının muhtelif alıcılarla yaptığı sözleşmeye göre faturalandırılan ve bedeli özel şartlarla belirlenen azami vade süresi içinde ödenmesi kararlaştırılan mal ve hizmet satışlarına uygulanacağı” belirlenmiştir. Davacı ile dava dışı alıcı arasındaki sözleşmede azami vadenin 150 günden fazla olduğu ve poliçede ise azami vadenin 150 gün olarak belirlendiği, bu nedenle davalının sigorta poliçesi kapsamında ihtilafa konu 19.11.2014 tarihli 149.792-TL bedelli; 20.11.2014 tarihli 41.288,70-TL bedelli, 03.01.2015 tarihli 169.723,74-TL bedelli, 06.01.2015 tarihli 139.735,11-TL bedelli, 06.01.2015 tarihli 44.226-TL bedelli faturalarla ilgili sigorta tazminatı ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı anlaşılmaktadır (Yargıtay 11. HD. 30/09/2014 tarihli, 2013/13554 E. 2014/14913 K.; 13/04/2022 tarihli, 2020/5821 E. 2022/2994 K. Sayılı ilamları aynı yöndedir.). Davaya konu 05.02.2015 tarihli 181.089,30-TL bedelli ve 06.02.2015 tarihli 19.578,48-TL bedelli faturaların ise poliçe bitiş tarihi 01.02.2015 tarihinden sonra düzenlendiği, davalı sigorta şirketinin poliçe teminatı dışında olan bu faturaları da ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; mahkemece davanın reddine dair verilen kararda isabetsizlik bulunmadığından istinaf nedenleri yerinde olmayan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 27/10/2022