Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/1530 E. 2023/795 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1530
KARAR NO: 2023/795
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/10/2020
NUMARASI: 2019/359 Esas – 2020/598 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2023
Davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalı ile müvekkilinin 2004 yılında kurulan … Tic. Ltd. Şti’nin %50’şer oranında ortağı olduklarını, davalının şirketin tek yetkili imza sahibi müdürü olduğunu, ancak davalının, müdürü olduğu şirket işlerinde giderek artan bir şekilde usul ve yasaya aykırı iş ve işlemlerde bulunduğunu, şirketin sürekli zarara sürüklenmesi üzerine davalı tarafa Bakırköy … Noterliğinin 08.03.2019 tarihli ihtarnamesi ile uyarılarda bulunularak bazı hususlarda bilgi verilmesinin talep edildiğini, ancak davalı tarafça müvekkiline bilgi verilmesi bir tarafa, şirketin bankalara olan borçları kullanılmak suretiyle müvekkilinin şahsı aleyhine işlemler yapılmaya devam edildiğini, davalının, kardeşi … ile Kırgızistan’da … isimli bir firma kurduğunu, müvekkiline kurulan bu firmanın Kırgızistan’da …’nın mallarını satacağının ve şirketin oradaki temsilciliği gibi olacağının söylendiğini, ancak davalı müdürün yurtdışındaki bu firmaya giden malların paralarını tahsil edemediğini söyleyerek sürekli müvekkilini oyaladığını ve 2018 yılı sonu itibariyle şirketin bu firmadan 10.579.747,58-TL’lik alacaklı olduğunu, aynı şekilde tamamen davalının şahsına ait olan … olarak bilinen işletmenin de 114.856,48-TL borcunun da halen tahsil edilmediğini, yine müşterilerin bir kısmından yüksek miktarlı alacakların uzun süreden beri takibe alınmadığını ve tahsil için hiçbir işlem yapılmadığını, davalının şirket kayıtlarında şirketten 3.059.282,68-TL alacaklı olduğuna dair kayıtlar yaptığını, fakat müvekkilinin 278.000-Euro, 37.100-USD 112.046,84-TL’lik alacağını ise ticari defterlere kaydettirmediğini, davalı müdürün kötü yönetim ve davranışları neticesinde 2018 yılı içerisinde şirketin ödeme dengesinin bozulduğunu ve banka kredilerini dahi ödeyemez duruma geldiğini, bu durum neticesinde … Bankasından kullanılan kredi borcunun banka tarafından kat edildiğini ve kredi borcu için müvekkilinin tüm şahsi varlıklarına ve şirket hesaplarına ve tüm mal varlıklarına da haciz konulduğunu, bu haciz işlemleri sonrasında şirket adına 19.09.2018 tarihinde 2.992.161,68-TL tutarında yeni bir banka kredisi kullanılarak bu kredi ile geçmiş dönem borçları ödenip bakiye borçların da yeniden yapılandırıldığını, bu süreçte davalı müdürün müvekkiline hiçbir bilgi vermediğini ve şirket sermayesinin üzerinde yapılan bu borçlanmalara ilişkin onayını almadığını, ayrıca davalı müdürün, şirketin … firmasına vermiş olduğu 400.000-USD’lik teminat mektubununun 03.01.2019 tarihinde bozdurulması üzerine … Bankasından 2.152.932-TL’lik yeni kredi çekerek bu borcu da yapılandırdığını, şirketin sermayesinin 2.500.000-TL olduğu düşünülürse, toplamda 5.000.000-TL’nin üzerinde kredi kullanılırken %50 oranla aynı haklara ve yetkilere sahip müvekkiline sorulmadan yapılan bu işlemlerin kötü niyetli olduğunu belirterek, davalının şirketteki müdürlük görevinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin davacı ile ortak olduğu şirket yönetimi ile ilgili olarak usul ve yasaya aykırı hiçbir işlemde bulunmadığını, davacının iddia ettiği … firmasının, … firmasının müşterilerinden biri olduğunu, bu firmanın kurulması ve firma ile olan ticaretin davacı tarafından bilindiğini, davacının … firmasının borçları nedeniyle şirketi terk edip gitmesinin 2018 yılının ikinci yarısına isabet ettiğini, bahsedilen borcun ise bu tarihten önce doğduğunu, dolayısıyla davacının bu tutardan haberdar olmamasının mümkün olmadığını, … firmasının tüm müşteri ilişkilerinin davacı tarafından yürütüldüğünü, … firmasının da bunlardan birisi olduğunu, … şirketinin ticari kayıtlarına girecek olan tüm işlemlerin davacı tarafından gerçekleştirildiğini, belgeleri ile birlikte muhasebe bürosuna da davacı tarafından bilgi verildiğini, bu dönemde şirketi fiilen müdür olarak davacının idare ederek tüm işlemleri kendisinin yaptığını, davacının belirttiği tutarın da böyle kaydedildiğini, müvekkilinin … firması ile ilgili olarak durumu muhasebe birimine sorduğunda, işlemleri kendilerine davacının bildirdiği, buna göre ticari defterlere kayıtların yapıldığı, ancak bu borç rakamına ilişkin gönderilen swift kayıtlarının davacı tarafından kendilerine sunulmadığı, artık dava konusu olunca da gerekli düzeltmeleri yaptıkları bilgisinin verildiğini, görüldüğü üzere davacının gerçek dışı kayıtlar yaptırıp müvekkili ile arası açılınca da müvekkilinin para kaçırdığı iddiasında bulunduğunu, müvekkilinin şirkete borçlu görünen müşterilerle yaptığı görüşmelerde, çoğunun paraları davacıya elden ödediklerini beyan ettiğini, müvekkilinin bu beyanları ciddiye almayarak ilgili ülke yasaları uyarınca takip süreci başlattığını, müvekkilinin şirketten olan 3.059.282,68-TL alacağının gerçek olduğunu, müvekkili şirket adına ödemeler yaptığı için bu ödemeleri şirkete borç olarak yazdığını, davacının şirketten alacaklı olduğu iddiasının doğru olmadığını, şirketin pazarlama ve tahsilat işlerinin davacıda olduğunu, İran’daki müşterilerce ödemelerin elden yapıldığını, bu tahsilatları yapan davacının şirkete yatırırken zorunlu olarak parayı yatıran olarak kendi adını yazdırdığını, dolayısıyla yatırılan paraların şirketin müşterilerden tahsil edilen parası olduğunu, bu nedenle bu paraların şirkete borç verilmiş para olmadığını, müvekkilinin muaccel hale gelen borçları ödeyebilmek için … Bankası ile yeniden yapılandırma yaptığını, yapılandırma nedeniyle yüklenilen vade farkının 2.992.161,58-TL olduğunu, bunun dışında bir borçlandırma işlemi olmadığını, … firmasına verilen 400.000-USD’lik teminata konu eşyanın parası davacı tarafından tahsil edilip şirketten kaçırıldığı için şirketin … firmasına borcunu ödeyemediğini ve teminat mektubunun bozdurulduğunu, bu nedenle teminat mektubu kadar yeniden borçlanma zorunluluğu doğduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; dava konusu şirketin temsil ve idare edilmesinin, şirket adına bütün işlemlerin basiretli bir tacir gibi yürütülmesinin, ticari defterlerin muhasebe ilkelerine uygun olarak tutulmasının davalının sorumluluğunda olduğu, bilirkişi raporunun mali inceleme bölümünde tespit edildiği üzere; dava dışı … firmasına 2017 yılı açılışında 1.026.855,90-TL borçlu olan şirketin 2018 yılı sonunda 10.579.747,59-TL alacaklı hale gelmesinin, bu firmaya dava konusu şirketin ciddi oranda bir malvarlığının aktarılmış olduğunu göstermesi, … firmasının borcunun … firmasına devredilerek azaltılmasının gerçek bir işlem olmaması, dava konusu şirketin …’den olan 114.856,48-TL’lik alacağının 2013 yılından dava tarihine kadar tahsil edilmemesinin ya da takibe konu yapılmamasının basiretli davranma yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmesi, şirketin ortaklarının gerçek bir alacakları olmamasına rağmen şirketin ticari defterlerini tutmakla yükümlü olan davalının şirket ortaklarını alacaklı olarak defterlere işlemesi, 2017 yılında 71.759.314,83-TL net satışa karşılık 548.727,43-TL kâr elde eden şirketin 2018 yılında (-) 1.465.530,45-TL ve 2019 yılında da (-) 1.781.851,61-TL zarar etmesi ve en önemlisi de gayri faal hale gelerek vergi dairesi kaydının re’sen terkin edilmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davalının dava konusu şirketi basiretsiz yöneterek içini boşalttığı ve gayri faal hale getirdiği, bu bakımdan özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlâl ettiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalı müdürün yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; şirketin davada taraf olarak gösterilmemesinin usule aykırı olduğunu, şirkete kayyım atanması koşullarının oluşmadığını, bu nedenle davanın usulden reddinin gerektiğini, olayda TTK’nın 630. maddesinde düzenlenen bir haklı sebebin bulunmadığını, davacının ileri sürdüğü kötü yönetim iddiasının ispatlanamadığını, yöneticinin temsil yetkilerinin sınırlandırılması veya kaldırılmasına ilişkin talepler bir genel kurul işlemi olup, davacı tarafından genel kurul çağrısı yapılmadığı gibi mahkemeden de talep edilmediğini, davacının müvekkilinin bilgisi dışında … Konfeksiyon firmasında ortaklık kurarak şirketi zarara uğrattığını, iddiasının aksine yurt dışındaki müşterilerden elden para alarak şirketi borçlandıranın davacı olduğunu, davacının şirketi temsil yetkisine sahip olduğu dönemde borca sürüklediğini ve işler tıkandığında temsil yetkisini müvekkiline devrederek sorumluluktan kaçtığını, davacının, müvekkilinin genel kurul toplantı çağrılarını yanıtsız bıraktığını, davacının iddia ettiği gibi … firmasından … firmasına kaydırılan bir borç bulunmadığını, bu borcun zaten … firmasına ait olduğunu, borcun öncelikle … firmasından davacının talimatıyla … firmasına kaydırıldığını, daha sonrasında bu durum müvekkili tarafından farkedilip muhasebeciye sorulduğunda, muhasebecinin, davacının kendisine …’in borcunu … firmasına kaydırması talimatı verdiğini ve belgeleri her zamanki gibi sonrasında teslim edeceğini bildirdiğini, kendisinin de önceden beri gelen güven ilişkisiyle bu işlemi gerçekleştirdiğini ve daha sonrasında belgeleri istediğinde davacının herhangi bir belge teslim etmediğini beyan ettiğini, sonrasında müvekkilinin hiç bir belge olmadan böyle bir işlem yapılmasının hatalı olduğunu muhasebeye bildirmesiyle, muhasebecinin işlemi eski haline getirerek borcu tekrar … firmasına geçtiğini, bu işlem ile davacının hukuksuz işleminin düzeltildiğini, dosyaya sundukları delillerin dikkate alınmadığı bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğunu, şirket adına kredi çeken kişinin davacı olduğunun ispatı için dinlenilmesini istedikleri banka çalışanı tanığın beyanının alınmamasının yasaya ve adil yargılanma ilkesine aykırı olduğunu, mahkemenin gerekçeli kararında sundukları delillere yer verilmediğini, ayrıca dava dışı şirketin kapatılmış olması nedeniyle davanın konusuz kaldığını belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirket müdürü olan davalının şirket müdürlüğünden azli istemine ilişkindir. Uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 630. maddesinde; genel kurulun, müdürü veya müdürleri görevden alabileceği, yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlayabileceği, her ortağın, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebileceği, yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesinin haklı sebep olarak kabul olunacağı hüküm altına alınmıştır. TTK’nın 630/2 maddesine dayalı şirket müdürünün azli davasında husumetin, azli istenen müdüre yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup, ayrıca limited limited şirketin dava edilmesi zorunlu değildir. Bu nedenle somut olayda şirketin taraf olarak gösterilmemesi usuli bir eksiklik olarak nitelendirilemeyeceğinden, davalı vekilinin bu konudaki istinaf nedeni yerinde değildir. Somut olayda davacı ve davalı şirkette %50’şer oranında hisse ile ortak olup, 19.02.2004 tarihinde kurulduğu, esas sözleşmede 10 yıllığına müşterek imza ile temsil etmek üzere tarafların her ikisinin müdür olarak atandığı, şirketin 18.09.2013 tarihli genel kurulunda şirketi münferiden temsil etmek üzere müdürlüğe beş yıl süreyle davalının seçilmesine karar verildiği, 15.09.2018 tarihli genel kurulda da 14.09.2023 tarihine kadar yine davalının müdür olarak seçildiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafça; davalının, kardeşi ile Kırgızistan’da … isimli bir firma kurduğunu, şirket tarafından bu firmaya gönderilen malların bedelinin tahsili edilmediği, şirketin 2018 yılı sonu itibariyle şirketin bu firmadan 10.579.747,58-TL alacaklı olduğu, tamamen davalıya ait olan …’nin şirkete olan 114.856,48-TL borcunun tahsil edilmediği, yine müşterilerden olan yüksek miktarlı alacakların tahsili için bir işlem yapılmadığı, davalının şirket kayıtlarında kendisi lehine alacak kaydı yaptığı, fakat davacının şirketten olan alacağının ticari defterlere kaydedilmediği, şirketin kredi borçlarını ödeyemez duruma getirilmesi nedeniyle … Bankası tarafından icra takibi başlatıldığı, şirket adına yeni banka kredisi kullanılarak şirketin sermayesinin üzerinde borçlandırıldığı, ayrıca şirketin … firmasına vermiş olduğu 400.000-USD’lik teminat mektubununun 03.01.2019 tarihinde bozdurulması üzerine … Bankasından 2.152.932-TL’lik yeni kredi çekildiği ileri sürülmüştür. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; dava dışı … firmasına 2017 yılı açılışında 1.026.855,90-TL borçlu olan şirketin, 2018 yılı sonunda 10.579.747,59-TL alacaklı hale geldiği, 2109 yılında … firmasına 8.624.558,40-TL alacak kaydı girilerek şirketin alacağının 1.955.189,18-TL’ye düşürüldüğü, 2019 yılında … firmasına işlenen alacağa karşılık bu kez … firmasına borç kaydedildiği, bu kez bu firmanın … şirketine 9.367.021,44-TL borçlu hale geldiği, … firmasının borcunun … firmasına devredilerek azaltılmasının gerçek bir işlem olmadığı, gerçekte … firmasının …’ya 10.579.747,58-TL borçlu olduğu, şirketin …’den olan 114.856,48-TL’lik alacağının 2013 yılından dava tarihine kadar tahsil edilmediği, ortakların şirketin hesaplarına yüklü miktarda paralar yatırarak şirketi borçlandırdıkları, sonrasında bu paraların müşterilerin borcuna mahsup edildiği, müşterilerden olan alacakların banka dışında başka yollarla geldiği, dolayısıyla ortakların şirketten olan alacaklarının gerçek bir alacak olmadığı, şirketin kullandığı kredinin eski kredi borcunun ödenmesinde kullanıldığı, bu işlemde bir usulsüzlük bulunmadığı, şirketin vergi mükellefiyetinin resen terk olarak kapatılmış olduğu, bu nedenle 2019 yılı beyanname verme yükümlülüğünün yerine getirilmediği, 2017 yılında 548.727,43-TL kâr elde eden şirketin 2018 yılında 1.465.530,45-TL ve 2019 yılında da 1.781.851,61-TL zarar ettiği tespit edilmiştir. Bilirkişi raporundaki tespitler itibariyle; davalının 2013 yılından beri münferit yetkili müdür olarak yönettiği … şirketinin … firmasından büyük miktarda alacaklı hale gelmesine rağmen alacağın tahsili amacıyla herhangi bir işlem yapılmamasının, bu şirkete malvarlığı aktarımı yapıldığını gösterdiği, şirketin bu alacağının 2019 yılında … firmasına devredilerek azaltılmasının gerçek bir işlem olmadığı, şirketin …’den olan 114.856,48-TL’lik alacağının 2013 yılından beri tahsil edilmediği ve tahsili için bir işlem yapılmadığı, gerçek bir alacakları olmamasına rağmen şirketin ortaklara yüksek oranda borçlandırıldığı, 2017 yılında kar elde eden şirketin sonraki yıllarda zarar eder hale getirildiği, şirketin 2019 yılı itibariyle gayrı faal hale getirilerek vergi mükellefiyetinin resen terkin edildiği, bu itibarla yönetici olan davalının özen ve bağlılık yükümlülüğü ile kanunlardan ve şirket ana sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiği sabittir. Davalı tarafından, davacının yurt dışındaki müşterilerden elden para tahsil ederek şirketi borçlandırdığı, … firmasından olan alacağın ise davacının talimatıyla … firmasından bu firmaya kaydırıldığı iddia edilmişse de, bu husus ispatlanamamıştır.Davalının tanık olarak bildirdiği banka görevlisinin alınacak beyanlarının, davacıya isnat edilen kötü yönetim iddiasına dayanak olgulara ilişkin bir delil vasfı bulunmadığından, tanığın beyanının alınmamasının bir eksiklik olarak ileri sürülmesi mümkün değildir. Ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporu da şirketin ticari defter kayıtlarının incelenmesi sonucu elde edilen veriler doğrultusunda hazırlanmış olup, eksik incelemeye dayandığı iddiası da yerinde değildir. Bu nedenlerle mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetisizlik görülmemiş olup, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 125,5‬0‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davacı tarafından yapılan 49‬-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2023