Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/1492 E. 2023/404 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1492
KARAR NO: 2023/404
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/09/2020
NUMARASI: 2019/8 Esas 2020/550 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin süt ürünleri satan bir firma olduğunu davalının müvekkili firmada özel markalı ürünler satış müdürü olarak görev yaptığını, taraflar arasındaki iş ilişkisinin davalının emekliye ayrılacağını beyan ettiği 26.09.2018 tarihine kadar sürdüğünü, ancak davalının işten ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra müvekkili firma ile aynı sektörde faaliyet gösteren …A.Ş. isimli firmada işe başladığını, davalının kendi bünyelerinde çalışırken önemli perakende zinciri müşterileri olan … ve … mağazalarına yapılan satışlardan sorumlu iken yine aynı zincire satış yapan rakip firmaya geçtiğini, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 1.15. maddesine göre davalının 1 yıl süreyle rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğunu, aksi takdirde müvekkilinin uğrayacağı zarardan bağımsız olarak 10.000-USD cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, bu doğrultuda Kartal … Noterliği’nin … yevmiye numaralı 30.11.2018 tarihli ihtarnamesini keşide ettiklerini, davalının bu talebi haksız ve kötü niyetli olarak reddettiğini belirterek müvekkili şirketin uğrayacağı zararı tazmin etme hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000-USD cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; 06.08.2015 tarihli iş sözleşmesinin 1.15. maddesinin geçersiz olduğunu, işçinin rekabet etmeme borcunun yer bakımından sınırlandırılması gerektiğini, böyle bir sınırlamanın söz konusu olmadığını, sözleşmenin maktu olduğunu, sözleşmenin içeriği konusunda müvekkiline ayrıntılı bilgi verilmediğini, müvekkilinin iş sözleşmesini işsiz kalma korkusuyla mecburen imzaladığını, sözleşmenin TBK’nın 21. maddesi uyarınca genel işlem koşullarına aykırı olduğundan yazılmamış sayılması gerektiğini, ayrıca müvekkilinin davacının ticari sırlarına haiz olmadığını, söz konusu bilgilerin piyasada uygulanan istenildiği zaman fiyat listeleri olarak herkesten temin edilebilen bilgiler olduğunu, davacının …A.Ş. firmasına beslediği husumet sebebiyle iş bu davayı ikame ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, TBK’nın 445. maddesinde rekabet yasağında ilişkin sözleşmelerin özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağının düzenlendiği, taraflar arasındaki sözleşmenin süresinin 1 yıl olarak kararlaştırıldığı, bu nedenle zaman bakımından sınırlandırmanın hakkaniyete uygun olduğu, yine davalının aynı faaliyet alanı içinde başka bir firmada çalışmasının sözleşme ile engellendiği, sektörel bilirkişinin raporu dikkate alındığında her iki firmanın birebir rakip konumda bulunduğu, sözleşmedeki faaliyet alanı sınırlandırmasının işlerin türü bakımından yapılan sınırlandırma nedeni ile hakkaniyete uygun olduğu, yer bakımından sözleşmede herhangi bir sınırlandırmaya yer verilmediği sabit ise de davacı ve dava dışı …A.Ş.’nin ticaret sicil kayıtları incelendiğinde her iki firmanın da adreslerinin İstanbul’da bulunduğu, aynı ilde bulunan rakip şirkette işe başlayan davalının bu savunmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, cezai şart miktarının davalının almakta olduğu maaş ile orantılı olduğu, fahiş nitelikte olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davalının rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükmünü ihlali nedeniyle 10.000-USD cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili ; görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin yer itibariyle sınırlandırılmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, müvekkiline imzalatılan sözleşmenin kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olduğunu, sözleşmeyi mecburen imzalamak zorunda kaldığını; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan yan yükümlülüğe bağlı cezai şart bedelinin USD cinsinden kararlaştırılmasının mümkün olmadığını, 13/09/2018 tarihinde kararnameye eklenen geçici madde ile daha önce akdedilen sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılan bedellerin, kararnamenin yayımı tarihinden itibaren 30 gün içinde Türk parası olarak taraflarca yeniden belirleneceğinin düzenlendiğini, aynı şekilde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 16/11/2018 tarihli Tebliğ’inin 6. maddesinde de Türkiye’deki yerleşik kişilerin kendi aralarında akdedecekleri iş sözleşmelerinde sözleşme bedelini ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden kararlaştırılamayacağının düzenlendiğini, bu nedenle geçerli bir cezai şart miktarının varlığından söz edilmesinin mümkün olmadığını, 30 gün içinde kararname hükmü gereğince TL üzerinden anlaşma yapılmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini; cezai şart miktarının fahiş olduğunu,müvekkilinin daha önceki şirketin başka bir firmaya satılması nedeniyle aynı grup içerisinde yer alan şirkete geçiş yaptırıldığını, davacı ile iş sözleşmesini bu şartlar altında imzaladığını, müvekkilinin istifa ederek davacı şirkette işe başladığından sözleşmeyi de işsiz kalma korkusu ile imzaladığını, müvekkilinin görevi gereği edindiği bilgilerin ticari sır niteliğinde olmadığını, müvekkilinin davacı şirkette çalıştığı süre boyunca davacının müvekkiline sağladığı farklı bir müşteri ya da ürün portföyü olmadığını, davacı şirketin fiyat politikaları ve satışına ilişkin bilgilerin piyasadan her zaman temin edilebileceğini, kaldı ki bu nitelikte bilgilerin sürekli olarak değiştiğini, Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki 32 sayılı karar ve Tebliğlere aykırı olarak düzenlenen cezai şartın geçerli olmadığını, aksi düşünülse dahi cezai şartın fahiş olduğunu ve indirilmesi gerektiğini, sözleşmenin imzalandığı tarihteki efektif satış kuru üzerinden hesaplanması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak sözleşmede öngörülen ceza koşulunun tahsili istemine ilişkindir. Her ne kadar davalı tarafça iş mahkemelerinin görevli olduğu ileri sürülmüş ise de ticari davaları düzenleyen TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince, işçinin rekabet yasağına ilişkin TBK’nın 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenen uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olup, bu tür dava ve uyuşmazlıklara ticaret mahkemelerince bakılması gerekir. Mutlak ticari dava niteliğinde olan eldeki uyuşmazlığa ticaret mahkemesince bakılması gerektiğinden davalının aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Taraflar arasında imzalanan 06.08.2015 tarihli iş sözleşmesinin 1-1.15.maddesinde “Personel, a) Sözleşme süresince ve sözleşmenin ortadan kalkmasından itibaren 1 yıl süreyle işverenle aynı konuda faaliyet gösteren başka şirketlerle kurum ve kuruluşlarla ya da hakiki ve tüzel kişilerle bir bedel veya bedel karşılığı olmaksızın sözleşme konusuyla aynı içerikte hizmet veremeyeceğini …yukarıda belirtilen yükümlülükleri kısmen veya tamamen yerine getirmediği takdirde işverenin zararı olup olmadığına bakılmaksızın 10.000-USD tutarında cezai şartı talep üzerine 7 gün içinde defaten ödeyeceğini… kabul ve taahhüt etmiştir” şeklinde hükme yer verilmek suretiyle rekabet etmemeye bağlı cezai şart hükmü düzenlenmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 444 ve devamı maddelerindeki düzenleme uyarınca; fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. Yani, rekabet yasağı kaydı karşısında, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmemekte olup, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması yeterli görülmektedir. Somut olayda; davalının 06/08/2015 tarihli iş sözleşmesi ile davacı şirkette “Satış Müdürü” olarak çalışmaya başladığı, 26/09/2018 tarihinde işten ayrıldığı, akabinde 01/10/2018 tarihinde davacı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren dava dışı …A.Ş. isimli firmada çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki rekabet etmeme borcu 1 yıl süre ile davacı şirketin faaliyet alanı ile sınırlı olarak düzenlenmiş olup TBK m.445/1 hükmüne uygun kısıtlama getirilmiştir. Ancak cezai şart taahhüdüne ilişkin sözleşmede coğrafi alan sınırlamasının bulunmamasının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde tehlikeye düşürecek nitelikte olup olmadığı hususunun da incelenmesi gerekmektedir. Rekabet yasağının tüm ülke sınırlarını kapsaması nedeniyle aşırı nitelikte olduğu anlaşılmakta ise de TBK’nın 445/2. maddesinde yer alan “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” şeklindeki düzenlemede, rekabet yasağına ilişkin hüküm karşısında şayet işverenin de bir karşı edim yüklenmiş olması halinde, yasağın aşırı hükümlerinin süre ve coğrafi alan bakımından sınırlanmasında sadece hakime takdir yetkisi verilmiş olup, işveren tarafından karşı edimin yüklenilmemiş olması halinde rekabet yasağı sözleşmesinin salt bu nedenle geçersiz olacağı kabul edilemez. Sözleşmede yer bakımından sınırlama yok ise de davalının istifadan sonra çalışmaya başladığı işletmenin faaliyet adresinin aynı yer olduğu gözetildiğinde, TBK 445/2 uyarınca hakkaniyete uygun bir müdahale yapılmak suretiyle sözleşmenin rekabet yasağına ilişkin bölümünün geçerli hale getirilmesi mümkündür. Somut olayda, TBK 445/2 gereği sözleşmedeki coğrafi sınırın, davacının faaliyette bulunduğu yer olarak yorumlanması ve sözleşmenin en azından davacı ile aynı yerdeki işyerleri bakımından geçerli olacağı kabul edilmelidir. TBK’nın 444/2. maddesi gereğince; rekabet yasağı kaydı ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. Dosya kapsamından; davalının, davacıya ait iş yerinde Satış Müdürü olarak çalıştığı, bu kapsamda davacı şirketin müşteri çevresine erişim imkanı bulunduğu, yeni işyerinde de aynı işi yaptığı anlaşılmaktadır. Davalının önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanması, davacı işverene önemli zarar verebilme ihtimalini taşımakta olup, zarar ihtimalinin varlığı cezai şart talebi için yeterlidir. Bu durumda taraflar arasındaki rekabet etmeme taahhüdüne dayalı olarak düzenlenen cezai şart hükmünün geçerli kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkındaki 32 Sayılı Karar bakımından rekabet etmeme taahhüdüne dayalı ceza hükmündeki döviz cinsinden belirlenen bedelin geçerli olup olmadığının incelenmesinde; bahsi geçen Karardaki değişikliğin 12/09/2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı ile gerçekleştirildiği ve 13/09/2018 tarihinde yürürlüğe girdiği, ancak geçici madde ile daha önce akdedilen sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedellerin Türk parası olarak yeniden belirleneceği düzenlenmiştir. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından bahsi geçen Cumhurbaşkanlığı Kararı’na ilişkin 2018-32/51 sayılı Tebliğin çıkarıldığı, daha sonra 16/11/2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğde (2008/32-34) Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in (2018/32-52) yayınlandığı ve yapılan değişiklik sonucunda Tebliğin 8. maddesinin 19. fıkrasında, dışarıda yerleşik kişilerin Türkiye’de bulunan şube, temsilcilik, ofis, irtibat bürosu, doğrudan veya dolaylı olarak yüzde elli ve üzerinde pay sahipliklerinin veya ortak kontrol ve/veya kontrolüne sahip bulunduğu şirketler ile serbest bölgedeki faaliyetleri kapsamında serbest bölgelerdeki şirketlerin işveren veya hizmet alan olarak taraf olduğu iş ve hizmet sözleşmelerinde, sözleşme bedelinin ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılmasının mümkün kılındığı anlaşılmaktadır. Buna göre değerlendirme yapıldığında, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 26/09/2018 tarihinde sona erdiği, ancak rekabet yasağı hükmünün bu tarihten sonra da geçerliliğini devam ettirdiği, davacı şirketin tek ortağının Belçika’da yerleşik … firması olduğu, bu durumda sonradan yürürlüğe giren Tebliğ hükümlerine göre, daha önce akdedilen sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedellerin Türk parası olarak yeniden belirleneceğine ilişkin düzenlemenin kapsamı dışında kaldığı anlaşıldığından davalı tarafından rekabet etmeme taahhüdüne dayalı cezai şart bedelinin döviz üzerinden belirlenmesinin mümkün olmadığına dair istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. TBK’nın 182/3. fıkrasına göre hakim, fahiş gördüğü cezai şarttan re’sen indirim yapabilir. Cezai şartın fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumu, borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı ölçü alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınacak ceza miktarını belirlerken hak, adalet ve nesafet kuralları dikkate alınmalıdır. Davalı işten ayrıldığında SGK kayıtlarına göre aylık 15.221,40- TL ücret alarak geçimini sağladığı, bu tarih itibariyle maaşının 2477-USD’ye tekabül ettiği anlaşıldığından somut olay için maaşın 4 katı tutarına tekabül eden 10.000-USD cezai şart isteği fahiş sayılmalıdır. Mahkemece, davacı tarafından fahiş olan ceza bedelinden tenkis yapılmaması doğru olmamıştır. Dairemizce cezai şartın takdiren 5.000-USD’ye indirilmesi hak ve nesafet kurallarına ve somut olayın koşullarına uygun görülmüştür. Açıklanan nedenlerle; mahkemece ceza bedeli tutarının tamamına hükmedilmesi doğru olmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, bahsi geçen hata nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından davanın kısmen kabulüne, 5.000-USD tazminatın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4.a maddesi uyarınca USD faizi işletilerek davalıdan tahsiline, fazla istemin tenkis nedeniyle reddine karar verilmiştir. Ancak TBK’nın 182/3. maddesi uyarınca tenkis yapılması hakimin takdirine bağlı olduğundan tenkis nedeniyle reddedilen kısım üzerinden davalılar yararına yargı gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/09/2020 Tarih 2019/8 Esas – 2020/550 Karar sayılı kararının HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın kısmen kabulüne, 5.000-USD tazminatın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4.a maddesi uyarınca USD faizi işletilerek davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine, fazla istemin tenkis nedeniyle reddine,” İlk derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 1.870,60-TL karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 904,86-TL harcın mahsubu ile bakiye 965,74‬-TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından yatırılan toplam 940,76‬-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan 2.800-TL bilirkişi ücreti, 145,30-TL tebliğ masrafı olmak üzere toplam 2.945,3‬0-TL yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı lehine takdir olunan 7.661,79-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Tenkis nedeniyle reddedilen kısım üzerinden davalı yararına yargı gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Talep halinde kullanılmayan gider avansının yatırılan tarafa iadesine,” Davalı tarafından yatırılan 901,25-TL peşin istinaf karar harcının kendisine iadesine, Davacı tarafından yapılan 18,50-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.16/03/2023