Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/1442 E. 2023/516 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1442
KARAR NO: 2023/516
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/02/2020
NUMARASI: 2017/1108 Esas 2020/170 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/04/2023
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirkette %25 oranında pay sahibi olduğunu, şirketin yönetici ortakların da %50 pay sahibi olan … ile %25 pay sahibi … olduğunu, davalı şirket yönetici ortaklarının kendilerine yüklenen kâr dağıtma görevlerini ifa etmediklerini, TTK’nın 227. maddesi ile belirlenen yükümlülüğün yerine getirilmemesi üzerine müvekkilinin TTK’nın 228. maddesindeki hakkını kullanarak, bilançoda saptanmamış olan kâr payının saptanmasını ve esas sözleşme uyarınca kendisine ödenmesi gereken safi kârın %25’inin ödenmesini 22.06.2016 ve 20.03.2017 tarihli ihtarnameler ile talep ettiğini, ancak bu talebin yönetici ortaklarca yerine getirilmediğini, şirketin 2014 yılında 34.135,04-TL, 2015 yılında 1.026.352,30-TL ve 2016 yılında 514.124,40-TL kâr elde ettiğini, müvekkilinin bu tutarların %25’i oranında kazanç elde etmiş gibi gözüktüğünü, davacının vergi beyannamelerinde tahakkuk eden tutarları ödemesinin, şirketten elde ettiği kârın kendisine ödendiğine delil teşkil etmeyeceğini belirterek, şirketin 2014, 2015 ve 2016 yıllarında gerçekleşen kârından davacıya düşen pay saptanarak şimdilik 10.000-TL’nin avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili 04.02.2020 tarihli dilekçesiyle dava değerini 224.085,16-TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP: Davalı vekili; şirket kayıtlarında ortak görünen davacının, bugüne kadar şirket lehine herhangi bir emek sarf etmediğini, buna karşılık davacının kâr payının kendisine ödendiğini ve buna ilişkin vergi ödemelerinin de şirket tarafından davacı adına yapıldığını, kâr payı alacağının belli ve davacı tarafından biliniyor olması nedeniyle davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, şirketin 2013 yılında zarar etmiş olması nedeniyle bu yılın da dikkate alınması gerektiğini, davacının ortaklık haklarından doğan alacaklarının davacı adına yapılan vergi ödemeleri ile ve şirket ve çalışanları tarafından elden ödeme suretiyle ödendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; TTK’nın 228. maddesindeki düzenlemeye göre, yönetim yetkisi olsun veya olmasın her ortağın, faaliyet dönemi sonunda ortaklık bilançosunun yapılmasını, bu bilançoya göre karın tespitini ve kendisine düşen kar payının ödenmesini isteyebileceği, kollektif ortaklıkta bir ortağın kâr talebini ileri sürmesinin, bilançonun düzenlenmesine veya anonim ve limited ortaklıklarda olduğu gibi, ayrıca bir ortaklık (genel) kurulu kararı alınmasına bağlı olmadığı, gerçekleşen kârın devre sonunda kendiliğinden muaccel olacağı, nitekim davalı şirketin ana sözleşmesinin 10. maddesinde karın dağıtımının kararlaştırıldığı, buna göre safi karın %25’inin davacıya ait olduğunun belirlendiği, alınan bilirkişi raporunda davacının 218.059,04-TL kar payı alacağının bulunduğunun bildirildiği, davalı vekilince dava dışı …’ya yapılan 26/12/2014 ve 28/12/2015 tarihli ödemelerin davacının kar payına ilişkin ödemeler olduğu savunulmuş ise de, dekont içeriklerinde her hangi bir açıklama bulunmadığı, davacının kar payının dava dışı söz konusu kişiler marifeti ile davacıya ödenmesine ilişkin bir talimatının bulunmadığı, havalenin kural olarak bir borcun ifası için yapıldığı, bu nedenle banka kayıtlarının sonuca etkili bulunmadığı, kar payının ödenmesi noktasında davalı şirket tarafından alınmış bir ortaklar kurulu bulunmadığı, ortaklara kar payının davalı kollektif şirket tarafından alınan karar olmaksızın zaman zaman yapıldığı, şirketin niteliği gereğince kar payı ödemesi için limited ve anonim şirket aksine ayrıca bir karar alınmasına gerek bulunmadığı, kar payı alacağının ortaklığın tasfiyesi beklenmeksizin talep ve dava hakkının mümkün bulunduğu gerekçesiyle, davanın 218.059,04-TL kar payı alacağı üzerinden kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; davacı şirkette ortak olup şirket kayıtlarına ulaşabildiğini, diğer ortaklar gibi var ise kar payının tespitini yapabilecek durumda olduğunu, nitekim şirketin yıllık gelir vergisi beyannamesine ulaşarak şirketin kar zarar tablosunu çıkarabildiğini, davacının belirsiz alacak davası açması mümkün olmadığından, davanın öncelikle hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında görülen İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1086 esas sayılı dosyasında müvekkili şirket hakkında tasfiye kararı verilmiş olup, söz konusu dosya sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacının TTK’nın 228. maddesindeki hakkını hiçbir zaman müvekkili şirkete bildirmediğini, davacı tarafın keşide ettiği ihtarnamelerinde payı ödenmesini talep etmeyip kar dağıtımının karara bağlanması için ortaklar kurulu toplantısı yapılmasını talep ettiğini, ancak mahkemece bu hususun göz ardı edildiğini, bu durum dava şartı olup, davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının şirketin ticari faaliyetlerine hiçbir katkı sağlamadığını, ayrıca sundukları dekontlar ile davacıya müvekkili şirket tarafından yapılmış olan ödemeleri belgelendirdiklerini, ancak mahkemece bu belgelerin dikkate alınmadığını, davacı ile müvekkili şirket arasında alışveriş bulunmadığını ve davacının müvekkili şirkete borç para vermediği sabit olduğuna göre, müvekkili şirket tarafından davacıya yapılan ödemelerin kar payına ilişkin ödemeler olduğunu, davacının şirketin uğradığı zararlardan da sorumlu olduğunu, şirket davacının kar payı talep ettiği yıllarda kar etmiş ise de, sonraki yıllarda oluşan zararın elde edilen kardan kapatılacağını, bu nedenle sonraki yıllar bakımından bu defa müvekkili şirketin davacıya karşı dava açmasının gerekebileceğini belirterek, tasfiye davasında verilen kararın kesinleşmesinin beklenmesine, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, kollektif şirket ortağı olan davacının kar payı alacağının tahsili istemine ilişkindir. TTK’nın 228. maddesinde; her ortağın, şirketin faaliyet dönemi sonunda gerçekleşen kardan kendisine düşen payı, şirkete ödünç olarak verdiği paranın ve kararlaştırılmışsa koyduğu sermayenin faizlerini, şirket sözleşmesi gereğince hak ettiği ücreti, kanuna veya şirket sözleşmesine göre yıl sonu bilançosunun çıkarılmamışsa çıkarılmasını, bilançoda kar payı saptanmamışsa saptanmasını ve alacaklarını istemek hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre kollektif şirket ortağı tarafından kar payının talep edilebilmesi için, karın yıl sonunda tahakkuk etmesi yeterli olup, ayrıca bu hususta bir ortaklar kurulu kararı alınması zorunlu değildir. Hesap yılı sonunda tahakkuk eden kar, o andan itibaren muaccel hale geldiğinden, bilançonun henüz düzenlenmemiş olması da kar payı talep edilmesine engel değildir. 6100 sayılı HMK’nın 107/1 maddesi gereğince; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi, belirsiz alacak davası ile mümkündür. Belirsiz alacak davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Söz konusu hüküm ile alacak miktarının belirsiz olduğu durumlarda davacıya dilerse belirsiz alacak davası, dilerse de kısmi dava açabilme imkanı getirilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarih 2021/9-485 esas 2021/971 karar sayılı ilamında da; “… davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesinin gerekli olduğu, belirleyememe hâlinin, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanması gerektiği, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmi dava denildiği, bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesinin gerekli olduğu, kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılmasının gerekmediği, dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutulması ya da alacağın şimdilik bir miktarının dava edildiği şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu hususun davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayıldığı, belirsiz alacak davası, niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişinin bunu açıkça dilekçesinde belirtmesi gerektiği …” belirtilmiştir. Somut olayda davacı davalı şirketin ortağı olup, şirket kayıtlarına ulaşabilecek durumdadır. Nitekim dava dilekçesinde de yıllar itibariyle davacının kar payı alacağı miktar olarak gösterilmiştir. Bu durumda alacak miktarının belirlenememesi söz konusu olmamakla birlikte, davacının fazlaya dair haklarını saklı tutarak bir 10.000-TL alacak talep ettiği gözetildiğinde, davanın kısmi dava olarak kabulü gerekmekte olup, dilekçede belirsiz alacak davası ibaresinin kullanılmış olması da sonuca etkili değildir. Davalı şirketin ana sözleşmesine göre davacı şirkette %25 oranında pay sahibi olup, safi karın %25’i davacıya aittir. Yine ana sözleşmeye göre şirketin yöneticileri diğer ortaklar olan … ile …’tur. Davacı tarafından davalı şirkete keşide edilen 22.06.2016 ve 20.03.2017 tarihli ihtarnamelerde, şirketin yıl sonu bilançosunun hazırlanarak kar dağıtımının karara bağlanmasının, davacının kar payı tespit edilerek ödenebilmesi için ortaklar kurulunun toplanmasının talep edildiği, ancak davalı şirket tarafından ortaklar kurulu toplantısı yapılmadığı gibi davacıya kar payı ödemesi de yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, 26.12.2014 ve 28.12.2015 tarihlerinde … hesabına yapılan ödemelerin davacıya yapıldığının ispat edilememesi halinde davacının kar payı alacağının 218.059,04-TL olduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafça 26.12.2014 ve 28.12.2015 tarihlerinde …’nın hesabına yapılan 12.000-TL ve 34.171,86-TL tutarlı ödemelerin davacının kar payı alacağına mahsuben yapıldığı ileri sürülmüşse de, davacının kar payı alacağının bu kişiye ödenmesi yönünde bir talimatı bulunduğu veya sonradan bu kişi tarafından paranın davacıya ödendiği yönünde bir delil ibraz edilmemiştir. Yine … ve … tarafından davacıya yapılan ödeme dekontlarında herhangi bir açıklama bulunmadığı gibi, birisi dışında tüm ödemeler 2013 yılına ait olup, işbu davanın konusu ise 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait kar payı alacağına ilişkindir. Bu durumda söz konusu ödemelerin davacının hesaplanan kar payı alacağından düşülmesi mümkün değildir. Diğer yandan İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1086 esas sayılı dosyasında davacı tarafından açılan dava sonucunda davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği ve kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmakta olup, davalı vekilince söz konusu dosyada verilen kararın bekletici mesele yapılması gerektiği ileri sürülmüştür. Ancak TTK’nın 236/1 maddesi gereği ortaklar şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen ve bütün malvarlığı ile sorumlu olup, TTK’nın 298. maddesi hükmüne göre de, kollektif şirketin varlığının borçlarının tamamına yetmediği takdirde, kalan şirket borçlarının ödenmesini sağlamak için tasfiye memurlarınca ortaklara başvurulacaktır. Dolayısıyla şirketin tasfiyesi sonucunda şirketin varlığının borçlarını karşılamaması halinde, davacının kişisel mal varlığına başvurulması mümkündür. Bu nedenle söz konusu dava sonucunun bekletici mesele yapılması yapılması yönündeki istinaf nedeni yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 14.895,61-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 3.723,9‬0-TL harcın mahsubu ile bakiye 11.171,71‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davacı tarafından yapılan 30-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.06/04/2023